Türk sinema ve tiyatrosunun ayrılmaz ikilisi olarak bilinen, zaman zaman haklarında "küstüler" diye haberler çıkan Zeki Alasya ve Metin Akpınar, tüm iddiaları yalanladı. Akpınar, kendilerini küs sananlar için "Aptallıklarıyla kalsınlar" dedi.
Şakayla karışık "ölmezsek" diye konuşan Akpınar, Zeki Alasya'yla ortaya koyacakları yeni projelerini de anlattı. Akpınar, İmralı görüşmeleriyle ilgili olarak da, "'Aman analar ağlamasın, kan dökülmesin, Apo ile anlaşalım da terörü bitirelim' lafı çok doğru bir laf değil" dedi.
Hürriyet gazetesinde Şehriban Oğhan imzasıyla yayımlanan (3 Mart 2013) söyleşi şöyle:
En son ne zaman böyle bir masada bir araya geldiniz?
M. A.- Bu suali unutalım, siz sormamış olun, biz duymamış olalım.
Gelirken en az 10 arkadaşıma sordum hakikaten sizi küs biliyorlar.
M.A.- Aptallıklarıyla kalsınlar, bitti.
Biz hâlâ birlikte iş yapıyoruz diyorsunuz ama buna rağmen toplumda böyle bir algı var?
M.A.- Yapıyoruz değil yaptık. Adamın düğününde sabaha kadar şarkılar söyledim, kalburla su taşıdım. Dargın bir adamın yapacağı bir şey mi bu? Tiyatro bitti, eskisi kadar bir arada değiliz. Biz beraber yaşıyorduk. Söylenmiş laflar palavra laflar değildir. Yarin yanağından gayrı her şeyimiz birdir bizim. Şimdi beraber yaşamıyoruz. Benim evim, barkım, işim ayrı; onunki ayrı.
Z.A.- 1967’de başladık. ‘Dur Bakalım Ne Olacak’la. Doldu doldu boşaldı salon. Yeni oyun hazırlanıyor o arada. Gazetelerde, ‘Bakalım bunlar ne zaman ayrılacak’ haberleri... Daha bir sene olmuş. Ben alıştım, Metin sinirleniyor.
M.A.- Mesela benim çok içki içtiğim, üç gün sofrada oturduğum anlatılır. Ulan bir de 60 senedir bu adamlar ne yapmış baksanıza? Türkiye’nin en önemli tiyatral olayıdır Devekuşu Kabare Tiyatrosu. Tarihe geçecek bir şeydir. 50 tane film, şu kadar reklam, bu kadar gazino, sosyal yaşam, şimdi bize yakışan hocalık. Bunlar niçin konuşulmaz. Ne zaman ayrıldınız, birleşecek misiniz? Sahneye yine çıkacak mısınız? Çıkacağız huzurevinde müsamere gibi olacak. Ben 72 yaşındayım, ortak geldi 70 yaşına.
Z.A.- Yani bu, bir tarihlerde Galatasaray UEFA Kupası’nı kazandı ya, o takımı yine bir araya getirelim de bakalım futbol oynasınlar ne olacak demek gibi.
Yola bireysel devam etmek size kaybettirdi mi, kazandırdı mı?
Z.A.- Muhakkak kaybettirmiştir, biz başarıyla tek başımıza da götürdük işi. Birileri, tek başlarına hiçbir şey yapamazlar, beraber olmalılar diyordu. Bunda doğruluk payı vardı, mutlaka daha büyük başarılar yakalardık. Ama tek başına yürüdük ve bugüne kadar da getirdik. Daha iyi yapabileceğimiz bir sürü şey kaybettirdi. Her iyi şey yaptığımda, ‘Metin de benimle birlikte olsaydı burada şunu yakalayacaktık’ demişimdir yani. Şimdi bu adam Cumhuriyet döneminin en önemli oyuncularından biri bana göre, böyle bir adamın ortağı olmak müthiş bir şey kazandırıyor bir defa.
M.A.- Bir oyuncunun bu kadar sene ortaklık yaptığı bir arkadaşından bu övgüyü alması her kula nasip olmaz. Görüyorsunuz malları, ikimiz de tek başına veya başkalarıyla bir sürü iş yapacak adamlarız. Ama Zeki-Metin ikilisinin getirdiği enerji bence vazgeçilmez bir şeydi. Zıtlıkların doğruluğu kanunundan müthiş yararlandık. O yüzden Zeki-Metin ikilisi bence her konuda irdelenmesi gereken belki de lojik örneklenmesi gereken bir ikilidir.
Akpınar: Ona bir şey olsa benim canım yanar
Yani bireysel yürümenin kaybettirdiğini mi düşünüyorsunuz?
M.A.- Yani şimdi düzlem geometriden bakarsanız kazandırdı gibi görünüyor, uzay geometrisinden bakarsanız çok şey kaybettirdi. İkimizin ayrılması değil, kabare tiyatrosunun kapatılmasıdır kaybettiren. Bugün, en büyük gereksinim duyulduğu anda kabare tiyatrosu yok. Şimdi bir ülkede tiyatroyla benzin istasyonu yan yana, hangisi kapatılır? Normalinde benzin istasyonu değil mi, hayır bizim tiyatro kapatıldı. Bir buçuk ay bilet satmışsın full, parayı iade etsen olmaz. Allah’tan Levent Kırca’nın çadırı vardı, izleyicimize borcumuzu orada ödedik. Ha! Ayrılma ondan sonra hızlandı. Düşün, biz evimizden çok beraberdik, her yerde, her zaman. Efes otelde iki odamız vardı, 619-620, içinden birbirine geçilen bir oda. Ama ben bir şey söyleyeyim istersen manşet yap; biz hâlâ ayrılmadık, ona bir şey olsa benim canım yanar. Bu adam müthiş bir adamdır, hiç mübalağa etmiyorum. Mesela Hababam Sınıfı’nı deftere ilk yazan, yani Rıfat Ilgaz’ın öykülerinden bir tiyatro eseri çıkarmayı düşünen ilk kişidir Zeki Alasya. Köşeli yumurtayı ilk düşünendir, normal yumurtanın ambalaj sorunu var! Türkiye’nin ilk palyaçolarıyız biz. Palyaço ayakkabısı yaptı adam, eliyle kendi dikti. Bütün o güzellikler kaçıyor tabii gözden.
Akpınar: Baştan helalleştik
Eski filmlerinizi seyrederken ne hissediyorsunuz?
M.A.- İğrenç, şu anlamda: Biz çok ciddi bir yanlış yapmışız. Uzun süre iki başlı tek komik oynamışız. Aslan Bacanak’ta çatıştık ilk defa. İlk doğruyu oradan yakaladık. Sonra Ertem Eğilmez ekolünde dramatik yapının çatışma olduğunu öğrendik. Ondan sonra yaptığımız işler daha doğrudur. Hasip’le Nasip bence müthiş bir çalışmadır.
Z.A.- Bu anlattıklarımızdan sonra herhalde ikna oldunuz değil mi bizim böyle birbirimizle kapışmış olmayacağımıza?
- Haklarınızı helal etmeniz lazım birbirinize!
M.A.- Biz baştan helalleştik. Hatta bir ara aile kabristanı gibi kabirlerimiz de aynı olsun diye düşünüyorduk. Fakat sonra ailelerimiz kendi kabristanlarını aldılar. Öyle olunca aynı mezarlığa gömülemeyeceğiz.
Keşke demeyi sevmediğinizi biliyorum ama pişmanlıklarınız var mı?
M.A.- Keşke, keşke olmasaydı. Pişmanlıklarım vardır ama anlatmayacağım. Çok hassas bir nokta bu. Biz bugün yaşlı başlı ağabeyler olarak diyebiliriz ki, ‘Yavrum pişman olacağınız şeyleri yapmayın’. Çok yanlış bir şey. O zaman hiçbir şey yapmazsan hiç hata yapmıyorsun. Belki de yap, yık bir şeyleri, belki bir yere varırsın.
Z.A.- İşimize çok odaklandık, başarı için gerekli miydi, belki de ama bir sürü şey yapabilirdik. İlk defa Avrupa’ya çıktığımızda yaşlanmıştık, neredeyse ayakta kalmakta zorlanacak kadar.
M.A.- Çok doğru ben 52 yaşında gördüm Viyana’yı.
Alasya: Her devirde her şey söylenebilir
Z.A.- Şimdi de siyasileri eleştirmek zor değil ama biraz korkuluyor herhalde. 1982’de Kenan Evren beni çağırdı. Şaşırdım; çünkü bir yere çağrıldığımda Metin Akpınar’la çağrılırdım. Meğer babamın öğrencisiymiş. Babamı anlattı uzun uzun, bir ara “Bizimle uğraşsanıza” dedi. Ben de dedim ki; ‘Biz sizi acımasızca eleştiriyoruz da farkına varmıyorsunuz’. O tarihlerde İnsanlığın Lüzumu Yok’u oynuyoruz; bundan daha fazla eleştirilemez hiçbir kurum ve olay. “Ayrıca kapatırsınız güç sizin elinizde, onun için dikkatli eleştiriyoruz” dedim; yedi. Akıllı olacaksınız. Aptalca ucuz bayrak çıkarmakla olmuyor bu iş.
‘Bu projeyi ortağım bile bilmiyor’
Zeki Alasya, Metin Akpınar’ın da sohbette öğrendiği bir projesini açıklıyor: 1839’da Gülhane Hattı Hümayunu’nun okunmasıyla başlayacak 1909’da İkinci Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle sonlanacak bir Osmanlı dizisi. Yıllardır sınava girecekmiş gibi Osmanlı tarihi çalıştığını ifade eden Alasya heyecanla projesinden bahsederken, Metin Akpınar, “Biz yarısında ölürüz” diye takılıyor. Bugüne kadar padişah olarak sadece Deli İbrahim’i oynayan Akpınar’ın rolü hazır. Abdülhamit’in amcası Abdülaziz’i oynayacak. Sadece yönetmenlik koltuğunda oturmayı düşünen Zeki Alasya takvim vermezken, “Giderayak çekeriz bakarsınız diye düşünüyorum. İsterseniz hayal deyin” diyor.
Akpınar: Bugün sahnede olsaydık...
M.A.- Türkiye çok ciddi bir dönemden geçiyor. Bir sanatçıya düşen görev muhalif olmaktır. Bugünkü yönetim hiç mi iyi şeyler yapmıyor? Makro ekonomik dengelere baktığında gayet iyi gidiyoruz. Buna karşı 75 milyon ülkenin gayri safi milli hâsılası 780 milyar dolar. Bunda övünülecek bir şey yok. İnanç özgürlüğü diyoruz. Alevilerin sorunu belli. Adı demokrasi olan, tek ve belli bir hedefi olmayan bir olguya ulaşmak için bir yoldan geçtiğimiz doğrudur ama o yol altı kanallı bir yolsa biz sadece ikisini konuşuyoruz. Başbakan’ın “Bütün etnik kimlikleri ayağımızın altına alıyoruz” lafı eleştirildi. Bu laf Hz. Muhammed’in Veda Hutbesinde söylediği bir laftır. Arap olan ve olmayanlar eşittir anlamında. Ayaklar altına alınamayacak bir milliyetçilik var. Atatürk milliyetçiliği. Ana hedef insanın özgür iradesiyle kendi geleceğini tayin edeceği ortamı yaratabilmesidir. Bunu sen yarat; Kürt de Çingene de yabancı da faydalansın. “Aman analar ağlamasın, kan dökülmesin, Apo ile anlaşalım da terörü bitirelim” lafı çok doğru bir laf değil. Demokrasi savaşı verilecek ve sadece iki kanalda değil. Sadece bir etnik kimliğin haklarıyla, dini inanç özgürlüğü vermekle demokrasiye ulaşılamaz. Diğerlerini de devreye sokmak lazım. Bunu söylemek de sanatçıya düşer bugün sahnede olsaydık bunları söyleyecektik.