Kültür-Sanat

Mert Fırat: Gözümüz korkmuyor, köşeye sinmiyoruz, ‘herkes bizim gibi olmalı’ demek faşizmdir

"Gelecek adına umutsuz değilim

16 Aralık 2015 14:20

William Shakespeare’in yazdığı, Kemal Aydoğan’ın yönettiği “En Kısa Gecenin Rüyası”nda rol alan Mert Fırat sahneledikleri oyunun toplumsal ve sanatsal boyutlarını anlattı. Fırat,  “Oyunun devlet aygıtının aşka kadar karışmasını, aile düzenini önermesini ve bu düzene zorlamasını anlatan bir yanı var. Herkes bizim gibi olmalı, bizim gibi yaşamalı baskısı faşizmin ta kendisidir. Göüzümü korkmuyor, köşeye sinmiyoruz” dedi.

Evrensel’den Hakan Güngör’ün haberine göre, Moda Sahnesinin yeni oyunu “En Kısa Gece’nin Rüyası”nda, Hükümdar Thezeus, kanunlara dayanarak ve ataerkil yapıyı arkasına alarak Atinalıların üzerinde büyük bir baskı kurmuştur. Babası ve Thezeus tarafından sevmediği Demetrius ile evlendirilmek istenen Hermia, aşık olduğu Lysander’le birlikte şehri terk ederek ormana kaçar. Çok geçmeden Demetrius sevgililerin peşine düşer. Ancak hesaba katılmayan biri daha vardır. Demetrius’a aşık olan ama karşılık bulamayan Helena da ormana doğru yol almaktadır. Koyduğu kanunlarla insanların mahremine kadar giren bir hükümdar ve aşkı için mücadele eden gençler üzerinden bir karşı koyuş hikayesi anlatan oyunda Fırat’la birlikte Timur Acar, Didem Balçın, Onur Ünsal, Mert Fırat, Beyza Şekerci, Melis Birkan gibi oyuncular rol alıyor.

 

“Canlandırdığım karakter mekanikleşmiş biri”

 

Fırat, Shakespeare’in oyunlarının temaları ile günümüzde olup bitenler arasındaki benzerliğe dikkat çekerek, “Oyun baba kanunları ile başlıyor. Thezeus’un evlenmek istediği Hippoyta amazonların başı. Oyun bir yanıyla da kalan son anaerkil topluluğun yok oluşunu anlatıyor” diyor. Oyunun geçtiği dönemde “Kadın evlenene kadar babasına, evlendikten sonra kocasına aittir” görüşünün hakim olduğunu, kadının meta olarak görüldüğünü hatırlatıyor Fırat ve ekliyor: “Bu tema çok tanıdık. Anaerkil bir topluluğu yok etmek ne demek? Bugün tanık olduğumuz gibi Ezidileri toplum üzerinden yok etmek ne demek?”

Shakespeare’in üzerinde durduğu baskı ve zulme bakınca “500 yılda hiç mi değişen bir şey olmaz” diye düşünmeden edemediğini ifade eden Fırat, “Shakespeare’in yazdıkları her dönemde güncelliğini koruyor” saptamasını yapıyor.

Oyunda Hermia’nın zorla evlendirilmek istendiği Demetrius karakterini canlandıran Fırat, “İktidarı ve ticari aklı temsil eden bir karakteri oynuyorum. Demetrius, duygulardan yoksun bir şekilde sırf ortaklık adına, karşıdaki tarafından sevilmese dahi evlenmenin iyi olacağını düşünüyor” diyor. Canlandırdığı karakterin tarihin her döneminde karşılaşılabilecek biri olduğunu belirten Fırat, “Demetrius, mekanikleşmiş, sadece para ve çıkar odaklı düşünen biri” diye konuşuyor.

 

“‘Herkes bizim gibi olmalı’ demek faşizm”

 

Oyunun ana ekseninde yer alan; kanun koyucuların, hükümdarların özgürlükleri suç addetmesi ile ilgili Fırat şu ifadeleri kullanıyor: “Kanunu kimin koyduğu kadar bunu kimin nasıl yorumladığı da çok önemli. Can Dündar’ın içeride olmasına kadar giden süreç de bunu gösteriyor. Oyunun devlet aygıtının aşka kadar karışmasını, aile düzenini önermesini ve bu düzene zorlamasını anlatan bir yanı var. Herkes bizim gibi olmalı, bizim gibi yaşamalı baskısı faşizmin ta kendisi zaten. Bu baskıların örneklerini görmek için çok uzağa gitmeye gerek yok. Evrensel gazetesinin herhangi bir nüshasında hukuksuzluklara ve baskılara dair pek çok haber görülebilir.”

 

“Gözümüz korkmuyor, köşeye sinmiyoruz”

 

Tutuklu gazeteciler, suikastlar, ifade özgürlüğüne yönelik baskılar Fırat’ı nasıl etkiliyor? “Gözümüz korkmuyor. Köşeye sinmiyoruz. Çünkü biz koltuk sevdası ile iş yapmıyoruz. Çıkarımız o yönde değil çünkü. İsteğimiz herkesin düşündüğünü dile getirebiliyor olması” diyor Fırat. İnsanın gördüğü ve ne olduğunu çözümleyebileceği şeylerden korkmayacağını vurgulayan Fırat, “Her şey o kadar aleni ki, ben korkmuyorum. Can Dündar da korkmuyordur. Çünkü bunların neden yaşandığı çok açık. Şiddetini arttırdıkça işlevsizleşirsin. Tarih bunu gösterdi. Biz de bu aşamadayız. Dolayısıyla gelecek adına umutsuz değilim” diye konuşuyor.

 

“Kolektif üretime ve mücadeleye inanıyorum”

 

15 yıldır tiyatro yaptığının altını çizen Fırat, “2001’de sözleşmeli olarak devlet tiyatrosuna girdim. 2006’ya kadar devlet tiyatrosunda görev yaptım. Ardından Oyun Atölyesi’nde çalışmalarımı sürdürdüm” diyor. Son iki yıldır kurucuları arasında olduğu Moda Sahnesinde sahneye çıkan Fırat şunları söylüyor: “Bursa’da Sanat Mahal adında bir kültür merkezi açtık. Kolektif ve paylaşarak mücadele etmeye, kazanmaya, çalışmaya inanıyorum. Herhalde bunun yansıması ki, çalışıyormuşum gibi gelmiyor bana ve işimi yaparken keyif alıyorum.”