Politika

"Meral Akşener bu kaostan ya MHP Genel Başkanı olarak çıkacak, ya da kaybedenler kervanına katılacak"

Zeynep Miraç: Önümüzdeki günler için Passiflora’ları hazır etsek iyi olur

24 Nisan 2016 12:34

* Zeynep Miraç

1956’da İzmit’te, Rumeli göçmeni bir ailenin dördüncü çocuğu olarak doğdu. Anne tarafı Demokrat Parti’yi destekliyordu. CHP’yi destekleyen baba tarafı ise 27 Mayıs darbesinden sonra, o darbenin bildirisini radyoda okuyan Alparslan Türkeş’in siyasi görüşlerini benimsemişti. Meral Akşener, İstanbul Üniversitesi’nde tarih okurken Ülkü Ocakları’nın aktif bir üyesiydi.

Abisi Nihat Gürer ise 12 Eylül’e kadar MHP Kocaeli İl Başkanı’ydı. Daha sonra da aktif siyasete devam etti. Gürer dört ay önce Kocaeli Manşet gazetesine verdiği söyleşide “50 yıldır siyasetin içindeyim” diyordu, “Birinci adamları hep yakından tanıdım. Süleyman Demirel’i, Turgut Özal’ı, Necmettin Erbakan’ı. Tayyip Erdoğan bana ‘ağabey’ der. Alparslan Türkeş’le çok yakın mesaim oldu”.

 

‘Çok cenaze kaldırdık’

 

1980’e giden yol hem Akşener hem de çevresi için zor geçmişti. Bundan bir yıl önce Habertürk’ten Kübra Par’a verdiği söyleşide “76’dan itibaren çok cenaze kaldırdık” deyip devam etti: “Bizim 68 kuşağından bir farkımız da vicdanımızın olmasıdır. Daha dürüst bir kavgaydı.” 68 kuşağının ne vicdansızlığını gördüğünü açıklamadı.

Daha sonra eşi olacak Tuncer Akşener ile üniversite öğrencisiyken tanıştı. Par ile yaptığı söyleşide Boğaziçi Makine Mühendisliği mezunu eşi için “Solcuydu. Gerçi komünist değildi, daha makul bir noktadaydı. Sonra çok güzel bir Türk milliyetçisi oldu” diyecekti.

 

Çiller’e danışmanlık yaptı

 

ABD’ye gitmeyi planlıyorlardı; tarih profesörü Kemal Karpat’ın asistanı olmak istedi, cevap alamadı. Yüksek lisans tezini Marmara Üniversitesi’nde anne- baba memleketi Drama’nın tarihi üzerine hazırladı, doktora tezinin konusu ise Kocaeli Şeriyye Sicilleri’ydi. Üniversitede tarih dersleri veriyordu ki siyaset üstün geldi.

1990’ların başında Tansu Çiller ile tanıştı, DYP’ye girdi. Önce Kocaeli Belediye Başkanlığı’na adaylığını koydu, seçilemedi. Bir süre Çiller’in danışmanlığını yürüttükten sonra genel seçim sonucunda DYP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı oldu. 1996’da Refahyol hükümetinde İçişleri Bakanlığını Mehmet Ağar’dan devralırken ‘ailesi’nin çerçevesini çizdi: “Ağabey, kardeşe teslim ediyor”.

Kısa süren bakanlığı, Türkiye’nin en karışık, en karanlık dönemlerinden birine denk gelmişti. Bir yandan Susurluk skandalının düğümleri çözülmeye çalışılıyor, bir yandan da 28 Şubat sarsıntısı yaşanıyordu.

 

Tehditler, baskınlar

 

28 Şubat’a karşı olduğunu açıkça belli etti. Malum MGK toplantısında sinirden yanında oturan komutanın kuru pastalarını yediğini anlattı soranlara. Bu mücadele kuru pastayla kısıtlı kalmadı; İstihbarat Daire Başkanlığı’na atadığı Bülent Orakoğlu’na Genelkurmay’ı dinleme görevi vermekle suçlandı. Bir general “O kadına söyleyin ayağını denk alsın” diye haber yolladı, “Gelirsek onu ve avanesini İçişleri Bakanlığı’nın önünde yağlı kazığa oturturuz”. Bu generalin kim olduğunu ancak 2013 yılında, 28 Şubat davasında yargılanan dönemin Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Emekli Korgeneral Çetin Saner’in özür dilemesiyle öğrendik.

Bir yandan askere karşı durmaya çalışırken bir yandan da kendi kadrosunu kuruyordu. Bir sabaha karşı Emniyet Genel Müdürlüğü’nü basıp kendisine direnen genel müdürün yerine Kemal Çelik’i getirmesiyle manşetlere çıktı. Mevcut düzeni değiştirmeye çalışıyor, bu yolda da “Kolomb’un yumurtası” tekniğine başvuruyordu.

Verdiği bir söyleşide “Devlet şeffaftır. Yapılan her şey paylaşılmalıdır” derken aynı anda adı dinlemelerle, tehditlerle anılıyordu. MHP Genel Başkan Vekili Tuğrul Türkeş, DYP’den istifa eden iki vekilin MHP’ye geçmemesi için Akşener’e yakın iki ismin kendisini tehdit ettiğini söyledi. Hükümeti eleştiren Doğan Grubu’na gönderdiği açıklamada tıpkı Erdoğan gibi “evde tutmakta zorlandığı taban”dan söz ediyordu:

“Bugüne kadar arzu edilmeyen bir olayın vuku bulmasını başardık. Bugünden sonra Tansu Çiller fanatiği gençlerimizi tutmakta zorluk yaşayacağımız kanaatindeyiz. Sizleri son defa uyarıyoruz.”

 

Polise zor kullanma yetkisi

 

1997 Haziran’ından TSK’nin sınır ötesi operasyonuna karşı yapılacak eylemlere karşı polise zor kullanma yetkisi verdiğinde gerekçesini “ülkemizin dış kamuoyunda olumsuz yönde tanıtılmasını engellemek” olarak açıklamıştı. Yine aynı dönemde Abdullah Öcalan için “Türk milletini bölmek isteyen bu Ermeni dölü!” demekten imtina etmemişti.

Sevilen bir bakan değildi. Hem TSK ile hem muhalefet üyeleriyle hem de medyayla arası bozuktu. Sürekli iddialaşmalar- gerilimler yaşanıyordu. Bunlardan biri de Alaattin Çakıcı ile ilgiliydi. 1998 Eylül’ünde Çakıcı’nın sesinden yayımlanan bir bantta, Akşener’in Emniyet tarafından aranan Çakıcı’yı “yerini değiştir” diye uyardığı söyleniyordu. İddialara “Herhangi bir şekilde irtibat kurduğum ispatlansın, milletvekilliğini değil siyasi hayatımı bitireceğim” cevabını verdi.

Bu sırada Hürriyet gazetesinin o dönemdeki genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, Ankara temsilcisi Sedat Ergin ve eski Devlet Bakanı Güneş Taner’in telefon görüşmelerinin kaydını basına açıkladı. Özel hayatı ihlal etmekten yargılanıp tazminat ödemeye mahkûm oldu.

Bütün bunlar yaşanırken Başbakan Tansu Çiller ile bağı çok sıkıydı. Ona “Türk kadınının yeni komutanı” diyordu; “Bacı Ana”, “Anatürk”... Adı “Çiller’in tetikçisi”ne çıkmıştı. Bir cenaze töreninde eğilip Özer Çiller’in elini öpmesi hiç unutulmadı. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, “Akşener Türkiye’nin değil Çiller ailesinin İçişleri Bakanı’dır” diyordu, “Özer Çiller’e ağabey diyen, Çillerlerin evinin işlerini yapan biridir”.

 

Bozulan saadet

 

Gelin görün ki bu saadet 1999’da çatırdamaya başladı. Akşener’in Çiller’in koltuğunda gözü olduğuna dair söylentiler yayılınca gerilen ipler kısa sürede koptu.

Fazilet Partisi’nden ayrılan yenilikçilerin yeni bir parti kurmak için hazırlandıkları dönemdi. Refahyol iktidarı sırasında tanıştığı, o zamanlar ailece görüştüğünü ve “28 Şubat’ta kader birliği yaptığını” söylediği Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki yeni partiye transfer oldu. Ancak önerdiği isimler reddedilince parti kurulmadan ayrıldı. Kulislerden bu ayrılığa dair Erdoğan’ın “Susurluk’un ve karanlık ilişkilerin üzerine oturamayız” cümlesi sızarken, Akşener “Vizyonsuz, FP’nin devamı gibi bir kadrolaşma ortaya çıktı. Vitrinde biz olacaktık ama karar mekanizmalarında yoktuk” dedi.

Birkaç ay sonra Devlet Bahçeli’nin başdanışmanı sıfatıyla MHP’ye geçti. 2004 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday oldu, kazanamadı. 2007 ve 2011 seçimlerinde milletvekili oldu, TBMM Başkanvekili olarak görev yaptığı sırada yeniden öne çıktı.

 

Kasetler, paraleller

 

7 Haziran 2015 seçimlerinden önce Yeni Akit yazarı Latif Erdoğan katıldığı bir televizyon programında, Gülen cemaatinin elinde Akşener’e ait ‘uygunsuz kaset’ olduğunu, bu nedenle de Akşener’i esir aldıklarını iddia etti. Ortalık birbirine girince “kaset montaj” dedi. Hemen herkesin destek verdiği Akşener dava açtı, ancak adının yanına ‘paralel’ sıfatı takılmıştı bir kere.

7 Haziran’da yeniden milletvekili olmuştu ki Bahçeli ile arasındaki gerilim fark edildi. Söylenenlere göre bu gerilim, Akşener’in adının Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında aday olarak anılmasıyla başlamıştı. Akşener’in TBMM Başkanlığına aday gösterilip gösterilmeyeceğine dair soruya Bahçeli’nin “Hep onun adını söylerseniz üstünü çizerim” cevabı vermesiyle basın konudan haberdar oldu.

Oysa Akşener 3 Mayıs 2015’te Kübra Par’a verdiği söyleşide Devlet Bahçeli’yle çalışmanın Tansu Çiller’le çalışmaktan daha kolay olduğunu söylüyordu:

“Tansu Hanım, yakınındakileri çok stresli çalıştırırdı, tezcanlıydı. Devlet Bey ile daha rahat ve sükûnet içinde çalışılıyor. Fikirlerimizi çok rahat ifade edebildiğimiz biri. Devlet Bey çok edeplidir. Fevkalade mizahi bir tarafı vardır. Samimi ve inanmış bir demokrattır”.

 

Passiflora’ları hazırlayın

 

Zor oyunu bir kere daha bozdu. 1 Kasım 2015 seçimlerinde Meral Akşener’in adı MHP’nin milletvekili listesinde yoktu. Önce “Genel başkanın takdiridir, yorum yapamam” dedi. Zaman geçtikçe suskunluk yerini eleştiriye bıraktı: “Devlet Bahçeli seçimlerdeki başarısızlığın sorumluluğunu üstlenmeli”. Ve sonunda kurultay çağrısıyla Genel Başkanlığa aday olduğunu açıkladı. Bahçeli’nin verdiği karşılık, “Okyanus ötesi kaynaklı planlamalardan medet uman, vicdanını kiralayanlara umut bağlayan, böylelikle MHP’yi ele geçirme ve kontrol altına alma amacına ulaşacaklarını sanan gafiller, şüphesiz yanıldıklarını göreceklerdir” oldu. Sonrasını hepimiz okumaktan, dinlemekten yorulduk; onlar söylemekten yılmadı.

Meral Akşener bu kaostan ya MHP Genel Başkanı olarak çıkacak ya da kaybedenler kervanına katılacak. Geçmiş tecrübelerimizin bize hatırlattığı üçüncü bir seçenek de var: Onu aniden AKP hükümetinde bakan olarak görebiliriz. Şaşırır mıyız? Evet, bir anlığına. Küçük dilimizi yutar mıyız? Hayır, o günler geçeli çok oldu.

Şu ya da bu şekilde, önümüzdeki günler için Passiflora’ları hazır etsek iyi olur.

* Bu yazı ilk olarak Cumhuriyet'te yayımlanmıştır