Kahramanmaraş merkezli depremlerde yaşanan yıkım dolayısıyla yardım için afet bölgesine giden Meksika merkezli Topos Azteca Uluslararası Arama Kurtarma Tugayı, neler yaşadıklarını anlattı. Tugayın içinde yer alan ve onlara öncülük eden Türk asıllı Aydemir Taşova, Havare Otel enkazında başında, aşiret olduğunu söyleyen bir kalabalık tarafından öldürmekle tehdit edildiklerini söyledi; “Grup içinden birkaç kişi otelin ikinci katında bir yer gösterdiler ve içeride altın ve dövizlerinin olduğunu ve onları çıkartmamızı istediler. İtiraz etiğimde silahı çıkarıp başıma dayadılar ve öldürmekle tehdit ettiler. Polisler olanlara seyirci kaldı ve yardım talebimize karşılık vermeden ayrıldı” diye anlattı.
“AFAD’a, öncesinde, bölgeye asker ve polis göndermeleri konusunda yardım çağrısında bulunmuştuk. Saatlerce o bölgede rehin tutulduk. Şans eseri, özel harekat polisleri olayı görünce otel çevresinde güvenliği sağlayıp bizim güvenle ayrılmamızı sağladı” diyen Aydemir Taşova, bölgede ekipmanlarının da çalındığını fade etti.
Türk olması ve Türkçe bilmesi nedeniyle Meksikalı gruba öncülük eden Taşova, deprem bölgesinde neler yaşadıklarını Cumhuriyet’e şöyle anlattı:
“Meksika’dan önce İstanbul’a sonra da uçakla Adana’ya geldik. Adana’ya geldiğimizde bagajlarımızı teslim alamadık. Yanlış uçağa yükleme yapılmış. Bagajları takip etmeleri ve geldiğinde bize ulaştırmaları için iki personel bıraktık. Ve biz askeri helikopter ile Hatay’a gittik. Gece 2 de personel ekipmanlarımızı getirmiş. Ekipmanlarımın olduğu çantanın açılmış tokalarının kırık olduğunu gördüm. Bir arkadaşımız da çantasının eksik olduğunu söyledi. Kayıp olan ekipmanlarımız şöyle: Leader Multısearch 8 (uwb radar + 3 sismik sensör + 1 termal+ 1 renkli arama kamerası), Leader Hasty ms 2 (3 sismik sensör + renkli arama kamerası)
“İstanbul’dan arama kurtarma ve halat erişim konusunda uzman arkadaşlarımdan yardım istedim. Kendi ekipmanlarıyla birlikte, yanıma geldiler. AFAD İl Koordinasyon Merkezi 112 Acil Çağrı Merkezi’nin girişinde kalmaya başladık. Neden çadırda değil de girişte kaldığımızın da kısa açıklamasını yapayım. Nelere maruz kaldığımızı da daha iyi anlarsınız. İlk gün AFAD bize gönüllü personeller verdi. Bu süreç içerisinde bu personelle birlikte çalıştık. Bizlere yardımcı oldular. Gece geç bir saatte, sıcaklık sıfırın altına düşünce, onlara çadırlarını kurmalarını ve dinlenmelerini söyledim. Ama kendilerine çadır ve uyku tulumu verilmediğini söylediler. Ben de yanıma 5 gönüllü alarak AFAD’a gittim. Durumu anlattım. Ekip olarak bizim kamp ekipmanlarımızın olduğunu söyledik. Ama bize tahsis edilen personelin çadır ve uyku tulumunun olmadığını ve bu sebeple gönüllü personele yetecek çadır ve uyku talebim oldu. Ayrıca bölgede elektrik olmadığı için jeneratör ve batarya talebimizi ilettik.
“Donma tehlikesi var dedim, ‘beyefendi çadır madır yok ne yaparsanız yapın’ diyerek yüzümüze telefonu kapattı”
(Çeşitli görüşmelerin ardından yönlendirildikleri kişi) Telefondaki kişi dışardan gelen arama kurtarma ekiplerine çadır vermediğini, başımızın çaresine bakmamızı söyledi. Ben de ekibin ekipmanı olduğunu, sadece AFAD’ın görevlendirdiği personelin çadır ve ekipmanlarının olmadığını, donma tehlikesi geçirebileceklerini söyledim. Ama ‘beyefendi çadır madır yok ne yaparsanız yapın’ diyerek yüzümüze telefonu kapattı. Depoya diğer eksikliklerimizi almaya gittiğimizde, bize batarya veremeyeceklerini, jeneratör için de beklememiz gerektiğini söylediler. Ama battaniyeleri verdiler.
(Uzun uğraşlardan sonra jeneratör edindiklerini anlatıyor) Kaçıncı gün hatırlamıyorum. Sabaha karşı dört gibi, 112 Acil Çağrı Merkezi’nde birkaç saat dinlenmek için uyuduk. Enkazdan dönmüştük ve yanlış hatırlamıyorsam o gün 55 yaşlarında bir kadını kurtarmıştık. İki saatlik o uyku süresinde biri veya birileri şu malzemelerimizi almış: 3 kask (2 kask vizörleri ile birlikte), 3 adet kafa feneri, 6000 dolar para, 1 adet Profesyonel emniyet koşumu, 200 metre 11 mm kalınlığında reflektörlü siyah statik halat, 1 adet kaz tüyü tulum, 1 adet 85 litrelik Duffle çanta, 2 adet heavy dutty transfer çantası.
Bunlar dışında bir çanta birkaç teknik malzeme daha eksikti ama kolay temin edilebilecek ürünler olduğu için kayıp olarak bildirmedik. Çevredeki polise ve askerlere durumu bildirdik. Bizi bir askerle ve bir polis amiri ile görüştürdüler. Serinyol Jandarma Karakolu ile iletişime geçtiler ama acil kurtarma operasyonuna katılmamız gerektiği için birkaç gün sonra tutanaklar tutulabildi. Hatay’dan ayrıldığım güne kadar (19 Şubat) ekibimizin ve diğer ekip ve çalışanların ekipmanları ve eşyaları çalınmaya devam etti.
“Başımıza silah dayadılar, polisler olanlara seyirci kaldı”
Havare Otel enkazında tehlikeli bir durumun içinde kaldık. Yüzlerce kişilik bir grup (bize aşiret olduklarını söylediler) bizi öldürmekle tehdit etti. Bir kısmı enkaza girmemizi ve kurtarma çalışmalarında bulunmamızı istemedi. İş makinası ile girip cenazelerini hızlıca alma niyetindeydiler. Bölgeden ekibimi çekmek istedim çünkü saldırıya uğrama ihtimalimiz vardı. Sonrasında grup içinden birkaç kişi otelin ikinci katında bir yer gösterdiler ve içeride altın ve dövizlerinin olduğunu ve onları çıkartmamızı istediler. İtiraz etiğimde silahı çıkarıp başıma dayadılar ve öldürmekle tehdit ettiler. Polisler olanlara seyirci kaldı ve yardım talebimize karşılık vermeden ayrıldı. AFAD’a, öncesinde, bölgeye asker ve polis göndermeleri konusunda yardım çağrısında bulunmuştuk. Saatlerce o bölgede rehin tutulduk. Şans eseri, özel harekat polisleri olayı görünce otel çevresinde güvenliği sağlayıp bizim güvenle ayrılmamızı sağladı.
“Cumhurbaşkanı geleceği için binadan transfer edileceğimizi söylediler”
Her şeyin üstüne tuz biber olan olay 19 Şubat Pazar saat gece 2 gibi yaşandı. Bizi otobüslere bindirerek başka bölgeye intikal ettirmek istediler. Ekip yorgun olduğunu sabah ayrılma talebimizi bildirdik. Ama Cumhurbaşkanı geleceği için binadan transfer edileceğimizi ve yapacak bir şey olmadığını söylediler. Ekip arkadaşlarım otobüslere bindirildi ve gönderildi.
“Bakan danışmanı konuyu kapatmaya çalıştı”
Ekipman ve güvenlik sorununu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya başbaşa görüşmemizde anlattım. Her ne kadar Meksika’da yaşıyor olsam da Türk olduğumu, iki ülke arasında bir sorunun yaşanmamasını dilediğimi söyledim. Kendileri çalışmamızdan ve desteğimizden dolayı bana teşekkürlerini iletti. Bölgede bir süre daha kalmamızı rica etti. Kayıp ve çalınan ekipmanların tedarik edileceğini ve güvenliğimizin sağlanacağını söyledi. Ama daha sonra, Bakan danışmanı olduğunu söyleyen bir kişi, ‘Jandarma tutanağının İspanyolca çevirisini yapın, Meksika’da tedariğinizi siz kendi çabanızla yaparsınız’ diyerek konuyu kapatmaya çalıştı. Uluslararası bir ekip olduğumu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yardım çağrısıyla ve Meksika’daki Türkiye Büyükelçisi’nin davetiyle bölgeye geldiğimizi, olayın Türkiye’de gerçekleştiğini, bu ekipmanların ileride de arama kurtarma faaliyetlerinde kullanılacağını ve önemini anlattım. Ama bir sonuç alamadık. Yani derdimizi anlamak istemedi. Tahmin ediyorum ki Süleyman Soylu’nun bu görüşmeden haberi yoktur. Çünkü kendisi ile sıcak ve güzel bir görüşmemiz olmuştu ve ekipmanlar için güvence vermişti.
TIKLAYIN | Hatay’daki bir enkazda 7 saatlik kahramanlarım: Carlos, Aydemir, Koreliler, UMKE ve Gebze Belediyesi