Balyoz'da kumpas soruşturmasında “devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken bilgileri temin etme” ve “devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, dışında kullanma, hile ile alma, çalma” suçlamasıyla 1 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan eski Taraf muhabiri ve yazarı Mehmet Baransu, Balyoz davası süreciyle ilgili olarak, "Balyoz'u aklayan mahkeme kararına göre, dönemin Başbakanları, Tayyip Erdoğan’ı, Abdullah Gül'ü, AKP’lileri ve yüz binlerce muhalif “devlet düşmanını” tutuklamak, bunla ilgili askerlerin plan yapması, listeler oluşturması, bunları kayıt altına alması, "askeri mevzuat, kanun gereği ve yasalmış.” Balyoz seminerinde de bu yapılmış" dedi.
Baransu: "Bavulu kimin getirdiğini Gül ve Erdoğan'a sorun" deyince Tuncay Opçin'i ortaya attılar
"Askerlerin Abdullah Gül ve Erdoğan'ı tutuklamak istemeleri, hükümeti devirmeye teşebbüs değil, hükümetten bağımsız, sadece bu isimlerle sınırlı diye bir gerekçe öne sürülerek Balyoz’un kapatıldığını, hangi gazeteci, hangi aydın, hangi siyasetçi sizlere anlattı?" diye soran Baransu, "Balyoz’u aklayan mahkemenin gerekçeli kararında bunun yazdığını biliyor musunuz? Bu gerekçeyle 1969 yılına ait bir Yargıtay kararının bulunup, darbe planlarının aklandığından bu ülkede kaç kişi haberdar?" ifadesini kullandı.
Mehmet Baransu: Bazı Balyoz belgeleri 1. Ordu'dan çalınıp Erdoğan ve Gül'e verildi!
Mehmet Baransu'nun Haberdar'da yayımlanan ( 15 Mayıs 2016) yazı dizisinin altıncı bölümü şöyle:
Dizinin ilk bölümünde Aytaç Yalman’ın Balyozla ilgili yazdığı kitaptan alıntılar yaptım. Bu bölümünde, “Balyoz” davasını kapatan İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararını sizlerle paylaşacağım.
Başta da dediğim gibi beraat kararında öyle gerekçeler var ki okuyunca sizler de şaşıracaksınız. Davanın nasıl kapatıldığını sanırım kamuoyu ilk kez bu yazı dizisiyle öğrenecek. 17-25 Aralık sonrası "Milli Orduya Kumpas" diye bir “maymuncuk” icat edildi. Bu maymuncuk her kapıyı açar oldu. Kapının ardına gerçekler saklandı, darbe davaları bir bir kapatıldı.
Dizinin bu bölümde, Balyozu aklayan mahkeme kararıyla, bundan sonra darbelerin önünün nasıl açıldığını okuyacaksınız. Yorum yapmayacağım. Kimsenin zahmet edip okumadığı, mahkemenin gerekçelerini sıralayacağım. Dizinin bitiminde, Balyoza "kumpas" diyen siyasetçi, akademisyen, gazeteci ve aydınların yorumlarını da merak ettiğimi söyleyeyim. Yapacakları eleştirileri dikkatle not edeceğim.
Bu küçük girişin ardından gelin hep beraber Balyoz davasının nasıl kapatıldığını birlikte okuyalım. Kamuoyuna “kumpas" denilen ancak farklı gerekçeyle kapatılan darbe davası…
Gerekçeli karar yaklaşık 900 sayfa. 840 sayfası ilk mahkememin yargılamasıyla ilgili elde ettiği deliller, ifadeler ve raporlara ayrılmış. Balyozu aklayan mahkeme ise yaklaşık 60 sayfalık gerekçe yazmış. Bu 60 sayfada yüzlerce skandal gerekçeye sığınarak, darbe iddialarını kapatmış. Enteresan olan ise kamuoyuna “kumpas” denildiği için kimsenin bu 60 sayfada ne yazdığını okumaması.
Bakın o 60 sayfada neler var.
O korkunç planlar askeri mevzuat gereğiymiş
Şaşırdığınızın farkındayım. Sizlere, bizlere söylenen “kumpas” kelimesinden bambaşka şeyler yazıyor gerekçede. Böyle planlar yapmanın askerin görevi olduğunu söylüyor mahkeme. “Sahte, kumpas” ise demiyor, diyemiyor.
Askerlerin Abdullah Gül ve Erdoğan'ı tutuklamak istemeleri, hükümeti devirmeye teşebbüs değil, hükümetten bağımsız, sadece bu isimlerle sınırlı diye bir gerekçe öne sürülerek Balyoz’un kapatıldığını, hangi gazeteci, hangi aydın, hangi siyasetçi sizlere anlattı? Balyoz’u aklayan mahkemenin gerekçeli kararında bunun yazdığını biliyor musunuz? Bu gerekçeyle 1969 yılına ait bir Yargıtay kararının bulunup, darbe planlarının aklandığından bu ülkede kaç kişi haberdar?
Balyoz kararında buna benzer yüzlerce gerekçe var. Ben sadece sizlerle bir kaçını paylaşacağım. "Kumpas" diye bir kelime icat edilip, ardından kirlilikler temizlenmeye çalışıldı. Kimse de “mahkeme Balyozu acaba hangi gerekçelerle kapattı?” diye merak edip, kararı okumadı.
Davayı yakından takip edenler bilecektir. Darbe planları, "Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo" diye bir plan içerisine saklanmıştı. Çetin Doğan, işte bu planı oynayacağını üstlerin aktardı. Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Doğan’ın niyetini bildiklerinden "oynamayacaksın" diye emir verdiler. Emir yazılı hâle de getirildi.
Bu planları mahkeme sahte diye kapattığını zannediyor kamuoyu. Çünkü kamuoyuna “kumpas” diye açıklama yapıldı. Bakın mahkeme o korkunç planları hangi gerekçeyle kapatmış.
Tüm tutuklama ve gözaltılar, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi kapsamında yapılmış, suç değilmiş
Mahkemeye göre bu planlar, "1998 tarihli Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne istinaden yapılmış ve bu da yasal çalışmaymış." Yanlış okumadınız, gerekçeli kararda aynen bu ifadeler var. Kimsenin okumayıp, kamuoyu gündemine getirmediği gerekçede yazıyor bunlar. “Kumpas, sahte belge olduğu için kapattık” demiyor mahkeme. Bu gerekçeye sığınıyor.
Yasal olduğu söylenen bu planlarda neler vardı?
Plan böyle uzayıp gidiyor. Yaptıkları ve seminer adı altındaki toplantıda hazırlayıp okudukları planlarda bunlar yazıyordu. İnkâr da etmediler. Ses kayıtlarını doğruladılar ama kağıttan, bilgisayardan bire bir okudukları, cümle cümle aynı olan planlara sahte dediler…
1998 tarihli Milli Güvenlik Siyaset Belgesi niçin çıkarılmıştı?
İrticayla mücadele adı altında dindar kesimi yok etme projesinin belgesiydi. “Tehdit” sıralamasında irtica PKK’yla aynı sıraya, birinci dereceye yükseltilmişti. İşte bu belge, Balyoz’un aklanma gerekçelerinden biri yapılmış. Erdoğan ve Gül dâhil insanları tutuklamak, o korkunç planları ve konuşmaları yapmak Milli Güvenlik Siyaset Belgesi gereğiymiş ve yasalmış.
Bunu ben demiyorum. Balyozu aklayan mahkemenin gerekçeli kararı diyor. Kimsenin zahmet edip okumadığı gerekçeli kararda yazıyor bunlar. “Kumpas ve sahte” kelimelerini arıyorsunuz ama nafile. Bu gerekçelerle kapatıldı planlar.
Dizinin ilerleyen günlerinde, darbe yapmanın suç olmaktan çıkarılıp, nasıl yasal hale getirildiğini de okuyacaksınız. AKP’liler “kumpas” denilerek aslında bu ülkeye nasıl bir kumpas kurulduğunu görecekler. Birileri kendilerinin ağını örüyor ama farkında bile değiller ne yazık ki.
Balyoz’un ses kayıtlarını mahkeme nasıl aklamış sizce?
Binlerce ses kaydından sadece dört sayfa karara alındı
Anlatayım… Biliyorsunuz o korkunç planların okunduğu ses kayıtları yaklaşık 500 sayfaya yakındı. Power point sunum ve planlarla birlikte üç bin sayfanın üzerindeydi.
Gerekçeli kararına aldığı kayıtlar ve “suç unsuru yok bunlarda” diye kapattığı bölümler şunlar; 7 sanık hariç, diğerleri beraat ettirilip, karar kesinleştiği için konuşmalardaki komutanların isimlerini vermiyorum.
“Klasörler burada yanımızda getirdik komutanım. (Bahsedilen klasörler tutuklama, gözaltı vs. listeleri. Mahkeme bunlara da hiç değinmemiş. M.B) İstanbul ili için daha çok bilgiye ihtiyacımız olmasına rağmen, yeterli bilgi var. Fırınlardan, pastanelere kadar hepsini çıkardık. Listelerimiz hazır. Örgütlerin nerelerde olduğu, vakıflar nerede, sinagoglar, kiliseler… yeterli bir çalışma yaptık sanırım…”
Bu konuşmanın devamın da korkunç cümleler var ama mahkeme burada kesip, o konuşmaları saklama ihtiyacı hissetmiş. Bakın ne demiş gerekçesinde.
Sıkıyönetim kapsamında planlar, askerin görevi
Korkunç konuşmalar, planlar, gözaltı, tutuklama listeleri ve devamında almadıkları konuşmalarda suç unsuru yokmuş mahkemeye göre. Neden mi?
“Tüm bunlar Sıkıyönetim Uygulamaları kapsamında yapılmıştır.” Bu açıdan suç unsuru yokmuş ve askerin yasal göreviymiş. “Kamu görevlerinin devir alınması için önceden belirlenmiş olan personel görevlendirmeleri icra edilecektir” konuşması da Sıkıyönetim kapsamında ve yasalmış.
Bu gerekçenin Türkçesi şu; Tutuklanacak, görevden alınacak kamu görevlilerinin yerine askerlerin atanması, yetmezse emeklilerin görevlendirilmesi yasal. Çetin Doğan ve arkadaşları askeri kanun gereği yapmış tüm bunları.
Dizinin ilk bölümünde, Aytaç Yalman'ın yazdığı kitaptan alıntı yapmıştım. Yalman aynen şunu yazmıştı kitabında; “Emir vermediğimiz hâlde EMASYA planını uygulamışlar. Onu bırak, Sıkıyönetim Faaliyetlerini irdelemişler. Böyle bir yetkileri yok.”
Bavulla teslim ettiğim belgeler arasında ıslak imzalı, tarihli, sayı numaralı belgede de Sıkıyönetim faaliyetlerini irdeleyemeyeceği yönünde yazılı emir vardı zaten.
Bu soruya cevap veremeyecekleri hepimiz biliyoruz.
Belediye başkanını tutuklamak askerin işi
Seminer adı altında yapılan toplantıda isim verilerek ne denilmişti? Üsküdar, Pendik, Ümraniye Belediye Başkanları görevden alınacak, hatta bazılarının perdeye yansıtılan yansılara göre tutuklanacaktı. İşte bu planlar ve konuşmalar da “sıkıyönetim” kapsamındaymış mahkemeye göre. Suç unsuru yokmuş ve yasalmış.
Abartıyorsun diyenler, mahkemenin gerekçeli kararına bakabilir.
Mahkemenin bu kararının anlamı şu; Darbe planı yapmak, tutuklanacak, gözaltına alınacak kişilerin listesini oluşturmak, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül dâhil, 250 bin kişiyi stadyumlara doldurup, sorguladıktan sonra tutuklamak gibi plan ve konuşma yapmak suç değil. Askerin Sıkıyönetim kapsamında görevi…
Tüm bunlara suç diyemeyen mahkeme seminerde Tayip Erdoğan, Abdullah Gül, İdris Güllüce gibi gerçek isimlerin kullanılmasını, konuşulmasını nasıl aklamış sizce? Yazayım;
“Her ne kadar seminerde isim belirtilmemesi gerekiyorsa da sanıkların bunu belirtmesi darbe yapma hazırlığında olduklarını göstermiyor… Bunun belirtilmiş olmasının sanıkların darbe hazırlığında olduklarını göstermeyeceği düşünülmüştür.”
“Kumpas” algısı oluşturulup, gerçekte bu şekilde aklanan mahkemenin bu kararıyla ilgili yorum bile yapma gereği duymuyorum. Yorumu sizlere bırakıyorum.
Seminerdeki başka bir konuşma. Yine sıkıntılı konuşmalar mahkeme heyetince özenle sansürlenmiş. Kısa bir bölüm alınmış; “Böyle bir kalkışmada bazıları bizim vereceğimiz emirlere uyabilir, bazıları flu, böyle bir kalkışmada, böyle bir durum oluşması halinde verdiğim talimatlara 8 belediyenin uyabileceğini değerlendiriyorum.”
Bu konuşma da Sıkıyönetim Planı kapsamında ve suç değilmiş.
İdris Güllüce'yi görevden almak da askerin göreviymiş
Mahkemenin aklama gerekçesi ise yine tanıdık; Bu konuşma ve planlar da sıkıyönetim kanunu kapsamında ve suç değilmiş. Asker, bu tür planlar yapıp, bunları seminer adı altında konuşabilirmiş. Bu da onların yasal hakkıymış.
Bir plan düşünün. Askerler oturmuşlar. Yüz binlerce insanı gözaltına alacağız, tutuklayacağız, pastaneden, alışveriş merkezine, fırından, alışveriş merkezine el koyacağız, devlet kurumlarına el konulacak, tanklar şu şu sokakta olacak, siyasiler bir gecede tutuklanacak gibi 12 Eylül’ün aynı planını yapıp, dört gün bunu konuşuyorlar. Mahkeme buna “darbe değil, sıkıyönetim kapsamında yasal olarak toplanıp, plan yapmışlar” diyor. Üstelik toplantıda askerlerin sıkıyönetim planı yapma yetkisi de yok.
Başka bir konuşma: “Sokak hâkimiyetinin sağlanmasına müteakip bu gösterilen hassas bölgelere darbe şeklinde operasyonlar icra edilerek… hafif piyade taburumuz çevre emniyeti alırken, motorlu taburlarımız, kolluk kuvveti arama tarama faaliyeti icra edecek… yakalanan şüpheliler Hasdal’da askeri cezaevine götürülerek sorgulamaları yapılacak..”
İnsanları sorgusuz sualsiz askeri cezaevine atmak da askerin göreviymiş
Seminerde yine bir başka isim konuşuyor. “Komutanım, yine kolordu planında emredildiği üzere bazı bölgelere süratle darbe harekâtı yapabilmem, yapmam emredilmişti. Özellikle zırhlı unsurları kullanarak gözdağı vermek, cezalandırmak şeklinde… Metro meydanı var komutanım, Cem Evi, Gazi Mahallesi mezarlığı, Gazi Kültür Evi, bir önceki yansıda da var. Senaryoda da belirtildiği gibi otuz kişinin öldüğü Fatih bölgesinde artık bizim copla kalkanla davranmamız geride kalmıştır. Belli olan evler ve kritik bölgeler süratle etkisiz hale getirilecektir. Bu olay duyulduğunda, Avcılar’da, Bakırköy’de kimse böyle bir olaya kalkışmayacak”
Darbe tek bölgeyle mi sınırlı kalır, darbe değil bu
Bu konuşmadaki “darbe” kelimesinin de hükümete karşı olmadığına karar vermiş mahkeme. Ancak devamında ise skandal denilebilecek bir karara, gerekçeye imza atmış heyet.
“Konuşmanın bütünü, gerekse darbenin bazı bölgelerle sınırlı kalmasının (heyet, kararında buranın altını çizmiş) mümkün olmaması, sanığa tek başına darbe yapmasının başkası tarafından emredilmesinin mümkün olmaması, sanığın o dönemki rütbesi dikkate alındığında, konuşmalar iç tehdit yönünden bu tehdide karşı yapılacakları anlatıyor.”
Yanlış okumadınız. Çetin Doğan, emrinde görevli bir komutana, "Gazi, Eyüp, Bakırköy, Avcılar gibi" bölgelerle ilgili plan yap diye emir veriyor. Kendisi de sorumlu olduğu bölgeyle ilgili plan yapıp bunu seminerde anlatıyor. Mahkeme ise “darbe sadece bu bölgeyle mi sınırlı olur? Tek kişi darbe mi yapar” gerekçesine sığınıyor.
Oysa seminere katılan her komutana, kendi sorumlu oldukları bölgeyle ilgili plan yapmaları, liste hazırlamaları emredilmiş. Gözaltı, tutuklama, el koyma gibi listeler ve planlar yapılmış. Hatta basın bildirileri bile hazırlanmış. Muhtıra, Milli Mutabakat Hükümeti hazırlanmış. 1. Ordu Güneydoğu, Ankara’yla ilgili planlar yapmış.
Darbe yapacak kişi caydırıcılıktan söz etmez
Çetin Doğan’ın şu konuşmasını almış kararına mahkeme heyeti; “Yooo yoo. Durmayın. Bilgi sahibi olmamızın, bazılarını bazı faaliyetlerde caydırmada etkisi olur. Silahlı kuvvetler olarak bazı bilgilerin istenilmesi… bu adamların cüret ve cesaretlerini (Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, hükümet kastediliyor) kırma bakımından şeyler olur.” Bu küçük bölümle Doğan’ın tüm konuşmaları bakın nasıl aklanmış.
"Bu yüzden “Sanığın, darbe hazırlığı yapması halinde konuşmasında belirttiği gibi caydırıcılıktan söz etmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı düşünülmüştür."
Kararın anlamı şu; Darbe yapacak kişi “caydırıcılıktan söz etmez, direkt darbe yapar. Çetin Doğan, caydırıcılık dediğine göre, darbe niyeti yok."
Muhtıra, Milli mutabakat Hükümeti Planı hoş olmamış
Mahkeme gerekçesini bu noktada bıraktı diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Bakın muhtıra verilmesi ve sonrasında Milli Mutabakat Hükümeti kurulması planlarını nasıl aklamış mahkeme heyeti.
“Çetin Doğan’ın, ‘Genelkurmay Başkanına, Kuvvet Komutanlarına diyeceğim ki, siz meclisi ve hükümeti uyarıcı, bu gidişi dur deyici bir ultimatom verin. (muhtıra diye okuyalım. M.B.) Gerekirse çağırın, bu işin sonu b…tur, işte sonunuz böyledir, bu konuda gerekli tertip ve tedbirleri alın.’ Sanığın hükümetin ordu tarafından uyarılması gerektiği şeklindeki söylemlerinin hoş olmadığı açıktır.”
Şaşırdığınızın farkındayım. Muhtıra verilmesi teklifi, “söylemler hoş olmamış” denilerek kapatılmış.
Hükümeti uyaracağım deniliyor, darbe yapan uyarı yapmazmış
Biraz daha şaşırmaya hazırsanız, mahkeme heyetinin Balyozu aklayacağım diye kendisini parçaladığı şu gerekçeyi sizlerle paylaşayım; “Ancak, sanığın isnat olunan suçu işlemesi ve darbe hazırlığında bulunması halinde beyanlarında belirttiği gibi hükümeti uyarmaktan söz etmeyeceği, bunun hayatın olağan akışına uygun olmadığı düşünülmüştür.”
Sabrınızın sınırlarının zorladığının farkındayım. Mahkemenin gerekçesine göre; "Çetin Doğan darbe planlamış olsa, hükümeti uyarmaktan, muhtıradan söz etmezmiş. Olağan hayatta, darbe yapacak kişi hükümeti uyarmaz, direkt darbe yaparmış. Çetin Doğan uyarmaktan söz ettiğine göre, darbe niyeti yokmuş."
Bu ülke, 1960 ve öncesini yaşadı. Cunta faaliyetlerini gördü. 1971 muhtırası, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan dün gibi hafızalarda. Onlar da önce hükümetleri uyarmışlardı. Caydırıcılıktan söz etmişlerdi. Sonrasını Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti unutmuş ama bu ülke unutmadı. Darbe ve yüzbinlerce ölüm, işkence. Demokrasinin katledilmesi.
Sık sık yazıyorum. Tekrardan sıkılmayacağım. Kamuoyu Balyoz'un, “kumpas, sahtecilik” gerekçesiyle aklandığını zannediyor değil mi? Oysa durum hiç de bizlere anlatıldığı gibi değil. Yazdıklarım, mahkeme kararından. Kaldı ki ben sizlere skandal gerekçelerin henüz yüzde birini bile yazmadım.
Konuşma amacını aşmış ama...
Yine bir başka isim yaptığı planları seminerde anlatıyor: "Getiririm İstanbul’un üzerine çökerim. Ve Belediye Başkanıymış, yok ondan sonra savcıymış, hâkimmiş, kaymakammış, bu konuya olumsuz bakan tablolarda yer alan insanları (Perdede bu kişilerin isimleri gösteriliyor. Sahte diyemedikleri CD’lerde bu bilgiler var. M.B) gerekirse belediye başkanlarını, komutanları görevde uhdesinde olacak şekilde görevlendirmek suretiyle ağır baskı ve biraz evvel ifade ettiği gibi ben komutan arkadaşıma katılıyorum. (Katılıyorum dediği, bu kişilerin görevden alınması, gözaltına alınıp, tutuklanması vs. M.B.)”
Konuşmanın devamını yine almayan mahkeme bu beyanları da Sıkıyönetim Kapsamında değerlendirmiş. Mahkeme bu bölümde ilk kez "ancak" diyerek, içimize su serpen şu değerlendirmeyi de gerekçeli kararına eklemiş; “Ancak, söyleniş tarzı itibariyle Ş. Beyin ifadelerinin amacını aştığı düşünülmüştür.”
Balyozu aklayan mahkemenin gerekçeli kararını okuduğunuzda gözünüze tek bir nokta çarpıyor. Ortada bir suç ya da yasa dışı bir fiil mi var. Mahkeme heyetinin gerekçesi hazır; “Hoş olmamıştır, amacını aşmıştır, ancak bunları darbe planı olarak düşünemeyiz. Hayatın olağan akışına aykırı…”
Kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili "Sıkıyönetim planı kapsamında yapılmış, yasal, suç yok" diyen mahkeme heyeti, sivillerle ilgili gözaltı, tutuklama, mallarına el koyma planları hakkında ise hiçbir yoruma girmemiş. Bunları da kararına almayıp, yok kabul etmiş. Çünkü, bu planları Sıkıyönetim kapsamında açıklayamayacağı ve aklayamayacağı için yok kabul etmiş.
Sivillerle ilgili planı yazsa, Sıkıyönetim kapsamı gerekçesine sığınamayacak. Sanıkları kurtaramayacak. Aklayamayacak. Listeler ortaya çıkacak. Yok sayıp, darbe planlarını suç olan gerekçeyle aklama yöntemini tercih etmiş heyet.
Bu nedenle, 250 bin kişinin tutuklanması, gazetelere el konulması, Kürtlerin, solcuların tutuklanması, sivil askeri cezaevlerinin yüz binlerce insanla doldurulması gibi onlarca detay ve plan kararda yok hükmünde sayılmış.