Bilmem dikkatinizi çekti mi?
23 Mart'ta pek de dikkati çekmeyen bir haber yayımlandı:
"Umut Kitabevi Davası AYM'ye taşındı"
Başlık tek bir cümleydi ama arkasında 18 yıla varan patolojik bir yapı gizlenmişti.
***
Haber şöyleydi:
"Hakkâri'nin Şemdinli ilçesinde Umut Kitabevi'ni bombaladıktan sonra kaçarken suçüstü yakalanan astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile itirafçı Veysel Ateş hakkında verilen beraat kararı Yargıtay tarafından onanmıştı.
Avukatlar, beraat kararını Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) taşıdı.
AYM başvurusunda, 'Ulusal mahkemelerin bir olayda devlet görevlilerinin bireyi kasten öldürdüklerini, yaraladıklarını veya bu eylemlere teşebbüs edildiğini tespit ettikten sonra bu suçu yaptırımsız ve cezasız bırakmaları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa bakımından kabul edilemez' denildi."
***
"Başvuruda, 'Sanıkların mahkûm olduğu suçlara ilişkin kesin ve inandırıcı kanıtlarla mahkûm edildikleri halde yeniden yapılan yargılama sefahatinde söz konusu açık ve tartışmasız bu deliller yokmuş gibi sanıklar beraat ettirilerek esasında kamuya karşı işlenen suçlar cezasız bırakılmıştır. Dosyadaki rapor, tanık ve katılan beyanları görmezden gelinerek, somut kanıtlara neden itibar edilmediğine ilişkin somut hiçbir gerekçe yazılmamıştır' diye kaydedildi."
***
"AYM başvurusunda, yeniden yargılamanın sonucunda verilen beraat kararlarının kamu görevlileri hakkında tespit edilen eylemlerin niteliği ve yargılama dosyasındaki somut kanıtlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sorumluların fiilleriyle orantılı ceza almaları koşulunun yerine getirilmediği ve cezasızlık sonucunun doğduğu vurgulandı.
Başvuruda, 'başvurucuların yaşam hakkı ağır suretle maddi ve usul boyutuyla ihlal edilmiştir' ifadelerine yer verildi."
***
Aslında gelinen noktada konunun hukuksuzluk yanı çok net bir biçimde sergilenmiş…
Ama bir de yaşanan olay var.
Nitekim yukardaki haberde bir de "Ne olmuştu?" diye kutu açılmıştı:
"9 Kasım 2005'te Hakkâri Şemdinli'deki Umut Kitabevi'ne bombalı saldırı düzenlendi.
Saldırıda Ali Yılmaz ve Mehmet Zahir Korkmaz yaşamını yitirdi. Saldırıyı gerçekleştiren astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve ile itirafçı Veysel Ateş kaçarken halk tarafından suçüstü yakalandı.
Patlamanın faillerine ait otomobilde belgeler arasında 105 kişinin adının yazılı olduğu üç liste ile içinde krokiler, haritalar, kimlik kartları ve izin kâğıtları olan 300 sayfalık dört klasör bulundu. Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) 18 delege aday adayının fotoğraflarının bulunduğu bir başka belge ortaya çıktı."
Gerçekten de olay sırasında suçüstü yakalanmayı hepimiz televizyonlardan izledik.
***
"Saldırıyla ilgili 22 Kasım 2005'te Van'da soruşturma başlatıldı.
Ali Kaya, Özcan İldeniz ve itirafçı Veysel Ateş 28 Kasım'da tutuklandı.
Astsubaylar Kaya ile İldeniz, Askeri Cezaevi'ne konuldu.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt, bombayı atan astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz için 'Tanıyorum, iyi çocuklar' demişti.
19 Haziran 2006'da, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi Kaya ve İldeniz'e 'İnsan öldürmek, çete kurmak ve insan öldürmeye teşebbüs etmek' suçundan 39 yıl 10 ay 27'şer gün hapis cezası verdi."
***
Normal bir ülkede bu olay bu noktada biterdi.
Ama tabii ki öyle olmadı. Sanık avukatlarının itirazı üzerine Yargıtay davayı bozdu. Van 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde tekrar görülen davada dosya askeri mahkemeye gönderildi, sanıklar tahliye edildi… Sonra yeniden sivil mahkemeye gidildi yeniden tutuklanıp mahkûm oldular.
Sonra ne oldu?
"Soruşturma savcısının itirafını gerekçe yapan sanık avukatlarının 11 Ekim 2017'de yaptığı yeniden yargılama talebini kabul eden mahkeme, sanıkların tahliyesine karar verdi.
Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen son duruşmada ise, mahkeme önce tutuklu bulunan 3 sanığa 'örgüt kurmak' suçundan beraat, ardından ise 3 sanığın 'insan öldürmek ve yaralamak' suçundan dosyanın tekrar görülmesine karar verdi ve üç sanığı da tahliye etti."
***
Sonrasını yazının girişinde anlattım… Dava şimdi AYM'de.
Bugün Türkiye'de hukuktan söz edilemez… Anayasaya aldırmayan mahkemeler var.
Ne refah kaldı ne huzur…
Ama parlak bir geçmişten de söz edilemez…
O zaman da askeri rejim söz konusuydu… Suçüstü yakalanan astsubayların tutuklanması bile bir meseleydi.
Zaten 9 Kasım 2005 gazetelerine bakınca bunu çok net görüyorsunuz.
***
Türkiye askeri vesayeti yaşadı…
Bugün korkunç bir başka dönemi yaşıyor.
O zaman da hukuk yoktu, şimdi de yok.
Bu lanetli bir zincir… Her hukuksuzluk döneminin içinde bir başka hukuksuzluk döneminin tohumları büyüyor.
Niye böyle oluyor?
100 yıldır Cumhuriyet'i demokratikleştirmediğimiz için.
***
Şimdi "demokratik Türkiye'yi" çare olarak önerenlere, hem askeri, hem de sivil vesayete sonuna kadar karşı olanlara, her şeyi bir yana bırakıp düşmanlık edenler var.
Vesayet karşıtlarını "yetmez ama evet"çiler olarak isimlendiriyorlar… Askeri vesayete karşı çıkmayı "büyük bir günah" gibi göstermek istiyorlar.
Umut Kitabevi'nin bombalandığı dönemi aklamak peşindeler.
Utanma perdesini biraz daha yırtarlarsa "niye cinayetlere karşı çıktınız" diye soracaklar.
Askeri vesayeti savunanlara 9 Kasım 2005 yılının gazetelerini armağan etmek lazım… Neyi savunduklarını daha iyi görsünler diye.
***
Onlar, bugün yaşananların panzehrini "geçmişte", kitabevi bombalayan astsubayların "iyi çocuklar" olarak değerlendirildiği, binlerce faili meçhul cinayetin yaşandığı günlerde arıyorlar.
Bugünün panzehri orada değil.
Geçmişe gittiklerinde de aynı zehri bulacaklar… İnsafsızca bunu istemelerinin nedeni o günkü "zehrin" kendilerine değil başkalarına acı çektirmiş olması.
Acıyı başkaları çektiğinde o "acı" onların umurunda bile değil… Acıyı kendileri çektiklerinde ise "hukuk kalmadı" diye bağırıyorlar… "Geçmiş güzeldi" diye haykırıyorlar.
***
Bugün acılar çekiliyor… Dün de acılar çekiliyordu.
Böyle giderse yarın da acılar çekilecek.
Bu yaşananların panzehri geçmişte değil; hukukta, demokraside, eşitlikte.
Bu toplum bunları talep etmediği sürece bu acıyı çekecek.
Belki bir gün bu gerçeği hep birlikte göreceğiz.
Acı ancak o zaman bitecek…
P24'ten alınmıştır.