Mehmet Altan*
Anadolu’dan borularla Kıbrıs’a getirilen suyun dağıtım modeli, daha önce çıkan söylentilere uygun bir şekilde KKTC’de hükümet krizine yol açtı. Koalisyon hükümeti istifa etti.
‘Koalisyonda su anlaşmasına karşı çıkan sol eğilimli CTP ile AKP’nin her buyruğunu yerine getirmeye hazır sağcı UBP bulunuyordu.’
Geçen hafta başında inandırıcı bir açıklama filan yapmadan, UBP kanadı apar topar KKTC Koalisyonu’ndan çekilince, Başbakan Ömer Kalyoncu Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya istifasını sundu.
Hükümet krizi, görüntüde iktidarın maaşları ödeyememesinden kaynaklandı.
İddialara göre, KKTC Hükümetinin CTP kanadının Türkiye’den gelen suyun özelleştirilmesi ile ilgili protokolü imzalamaya direnmesi üzerine Ankara çok bilinçli bir şekilde maaş ödemesini aksattı.
***
UBP, Ankara’nın isteği doğrultusunda, su dağıtımıyla, elektrik, telekomünikasyon ve limanların işletilmesinin özelleştirilmesini savunuyor.
CTP ise suyun dağıtımının belediyelerin kuracağı şirket eliyle yapılmasında direniyor.
AKP, ‘TC Hükümeti ile KKTC Hükümeti arasında su temini ve yönetimine ilişkin anlaşma’nın Meclis’ten geçişini kolaylaştırmak için koalisyon hükümetini devirmiş oldu.
UBP’nin Meclis’teki diğer sağcı parti olan DP ile koalisyon kurması bekleniyor.
Böylece AKP’nin kendine yakın şirketler üzerinden Ada’daki ‘su ve elektrik’ rantına el koyması gerçekleşecek.
***
KKTC’deki siyasal gelişmeleri ve ardındaki ‘çıkar kavgasını’ izlerken aklıma Recep Tayyip Erdoğan’ın son ABD ziyareti öncesi havaalanındaki konuşmasından bir bölüm geldi:
“Bunları en güzel şekilde, çok sinsice, akıllıca söğüşlediler. Söğüşlemeye de devam ediyorlar.”
Anımsamam boşuna değil, Metin Münir geçenlerde T24 ‘de ‘su uyur, rant uyumaz’ başlıklı yazısında bu ‘söğüşlemenin’ boyutlarını yazdı.
Gerçekleri anlattı…
Su antlaşması kabul edilir ise Kıbrıs dünyada su dağıtımının özel sektör tekelinde olduğu ilk ülke olacakmış.
Ayrıca Ankara’nın Kıbrıslı Türklere empoze ettiği anlaşmanın, suyun dağıtımını yapacak olan şirketin çıkarlarını korumak için dizayn edildiği de vurgulanıyor.
Üstelik sırada ‘elektrik’ konusu var… Elektrik tekelinin hangi şirkete verileceği de şimdiden belli…
***
Gözler önünde yaşanan skandallara rağmen Kıbrıs’ta garip bir siyasal atalet var… Bu ataleti de Aysu Basri Gazete360.com’da mükemmel bir şekilde tasvir etti:
“KIB-TEK'in, limanların, telekomünikasyonun özelleştirilmesi talep ediliyor. ‘Biz yönetemedik’ten öteye bir eleştiri, yapıcı bir eylem ortaya koyan mekanizmalarımız belki çok güçlü olmadı hiçbir zaman ama şimdi artık olanı da yitirmiş durumdayız.
Bu protokolde yeni vatandaşlıkların önünün açılması da talep ediliyor, biliyoruz. On binlerce yeni vatandaştan bahsediliyor.
Kimse bunun sadece toplumsal zararlarını değil, müzakere masasını, çözüm umudunu da ortadan kaldıracağı gerçeğinden hareket edip eylem koyamıyor.
Bu toplum, bu ülke reflekslerini ve kurumlarını kaybetti.”
***
Türkiye, hiçbir zaman kendi ayakları üzerinde duracak bir KKTC istemedi…
Herkesi memurlaştırarak insanları tümüyle üretimden kopardı… Var olan dinamizmini iğdiş ederek kendi çıkarlarına uygun bir ortam oluşturacağını hesapladı.
Bu minik ve uluslararası hukuk sisteminin dışındaki toplumu kendine muhtaç ettikçe kendini daha güvende hissedeceğini sandı…
Ben hep bu toplumun kendi dinamiklerinin önünün açılarak güçlendirilmesi gerektiğine inandım.
Ankara da hep tersini yaptı…
Bugün durum daha da vahim… Siyasal iktidarın ‘çantacıları’ için buranın kalan dinamizmi de kurban ediliyor.
***
Kıbrıs’ta çözüm süreci Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın çok ehil ve temkinli yönetiminde umutlu ve istikrarlı bir şekilde ilerliyor…
Ama Türk toplumunun içindeki sorunlar kolayından bitmiyor.
Türkiye, sudan elektriğe neredeyse her alanda oluşturacağı tekellerle, hukuk sisteminin canına okumasıyla, buraya yeniden yeni vatandaşlar yığma hazırlıklarıyla, Kıbrıs’taki sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.
***
Şayet KKTC’yi gerçekten düşünen bir Türkiye söz konusu olsa, yapacağı ilk iş, KKTC’nin üretimini artıracak ve kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacak dinamiklerinin önünü açmak olurdu.
Müzakerelere çok kötü biçimde yansıma ihtimali olan ’söğüşleme’ zorbalığından da vazgeçerdi.
Ama nerede?
Türkiye’yi talan eden zihniyet KKTC’ye mi düşünecek?
Zaten KKTC’nin kendi kendine sahip çıkması da bu nedenle imkânsız hale getirilmekte.