Mehmet Altan*
1956 yılında basın özgürlüğünü kısıtlayan iki yasa daha çıkarılır.
Faşizm iyice koyulaşır.
Bu yasalardan ilki “Yayın Yoluyla ve Radyo ile İşlenen Suçlar Kanunu”na eklenen yeni maddelerdir. İlave edilen yeni maddeler arasındaki en ilginci ve çarpıcı olanı şu maddedir:
"Kötü niyetle veya özel maksada dayanan yayında bulunmak veya devletin veya hükümetin dışarıdaki itibar veya nüfuzunu kıracak şekilde asılsız, mübalâğalı veya özel maksada dayanan haberlerin dışarıda yayınlanmasına sebeb olmak…"
Böylece Demokrat Parti;
"kötü niyetle haber yazmak…”
"özel maksada dayalı yayın yapmak…”
"devletin veya hükümetin dışardaki itibarını kırmak…”
gibi sınırlarını siyasal iktidarın belirleyeceği keyfî bir uygulamanın önünü açar, özgür haberciliği de öldürür.
Hükümet onur kırıcı bir karar alacak, örneğin muhalefet liderlerinden birini tutuklayacak, bir gazeteyi kapatacak, bir işkence olayını örtmeye çalışacak, gazeteci de bunu haber olarak yabancı bir gazeteye veya ajansa duyurdu mu suçlu olacak?
***
Yapılan ikinci değişiklik basın yasasına getirilen baskıcı yeni hükümlerdir.
7 Haziran 1956’da bu değişiklikler yasalaşır.
Basın Kanununa yeni hükümler eklenir.
Bu yeni maddeler arasında sorumlu yazı işleri müdürü olabilmek için lise diploması zorunluğu; cevap ve düzeltme yazılarında daha kısıtlayıcı birtakım koşulların uygulanması gibi düzenlemeler de vardır ama en çarpıcı değişiklik "gizli yapılan toplantılardaki görüşmelerin veya alınan kararların yazılmasının yasaklanmasıdır…”
Siyasal iktidarın kapalı kapılar ardında aldığı faşizan kararların, gizli komisyon toplantılarında yapılan görüşmelerin gazetelerde yer almasını önlemeye çalışan yeni bir hamledir bu.
***
Yeni maddeler arasında çok tuhaf olanlar da vardır:
"Memleket ahlâkını, aile düzenini bozacak şekilde heyecan uyandıracak tafsilât vermek."
Ülke tam bir "kapalı topluma" dönüştürülmektedir.
Yapılan bir başka vahim değişiklik ise tabuta çivi çakmaktadır:
Gazeteci sanıkların basın yoluyla işlenen suçlarda tutuksuz yargılanmasını sağlayan madde yasadan çıkarılır.
1950'deki Demokrat Parti sizlere ömür hâle gelmiştir.
***
Ülkenin ne hâle geldiğini en iyi Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) yayın organında Temmuz 1956 tarihli sayısında Türkiye'ye ayrılan iki sayfa anlatır.
«Türk gazetecileri vesayet altında» başlıklı bu yazıda şöyle denir:
«Yeni kanunlar sıkıyönetimin kaldırıldığı gün yürürlüğe girmiştir. Bunlar sıkıyönetimi aratmayacaktır. Halkı telâşa düşürecek haberlerin yayılması yasak edilmiştir. Bir parti içinde görüş ayrılıkları olduğunu yazmak yasaktır. Meclis toplantılarının yazılması sınırlandırılmıştır. Cezalar ağırlaştırılmış, sorumluluklar artırılmış, haberleşme olanakları daraltılmıştır. Yeni kanunlar basın özgürlüğü için çok ağır birer tehdit sayılır. Enstitü Türk basınının çok büyük çoğunluğunun yeni tedbirleri protesto etmesini sevgi ile karşılar, basın özgürlüğünün ve demokratik kuruluşların korunması için savaşan Türk gazetecilerine saygılarını bildirir.»
Journal de Genève gazetesi de çarpıcı bir analiz yapar:
«Hükümetler basınla uğraşmaya başladılar mı duruma artık hâkim olamıyorlar demektir. Sağlam rejimlerde eleştirilerin üzerine eğilinir ve kamuoyunun gelişmesi sağlanır. Demokrasi demek vatandaşın milletvekilini, devlet başkanını seçtiği gibi gazetesini de dilediği gibi seçmesi demektir.»
***
Demokrat Parti bunlarla da yetinilmeyerek gazeteleri ekonomik baskı altına almaya girişir.
1957’de gazete ve dergi kâğıtlarının dışarıdan ancak devlet tekelince alınması, 1958’de ise resmî ilan ve reklamların devlet tekelinden dağıtılması uygulamalarına geçilir. DP iktidarı, kâğıt dağıtımını kullanarak da, gazeteleri kendi istediği yöne çekmeye çalışır. 1956 yılının Temmuz ayında, Hürriyet’in kâğıt tahsisini yarı yarıya kesmiş, Selim Baban’a ait bir akşam gazetesini de, Cihad Baban’a olan husûmeti nedeniyle birdenbire kâğıtsız bırakmıştır.
1957 yılında da, sayfa sayısını sınırlayıcı kararname, bazı maddelerle yeniden düzenlenir, buna göre, gazetelerin ikinci baskı yapması yasaklanır ve gazetelerin aylık baskı ve iade miktarlarının her ay sonu basından sorumlu devlet bakanlığına bildirilmesine karar verilir. Yılsonuna doğru da, gazete ve dergi kâğıtlarının tek elden ithali yoluna gidilir ve Bakanlar Kurulu kararıyla ticarî gazetelerin ilanları da dağıtıma tabi edilir, 1958 başında da, ilan ve reklamların tek elden dağıtımı uygulamasına geçilir.
***
Bu uygulamaya dayanarak, ilan ve reklamlar dağıtılırken tiraj ve abone sayısı dikkate alınmaksızın, iktidarın organı gazeteler birinci, iktidarı destekleyenler ikinci, tarafsızlar üçüncü kategoriye alınır.
Ulus, Dünya ve Yeni Gün gazetelerinin adları ilan listesinden çıkarılır.
Resmî ilanları kesilen gazetelere özel ilanların da verilmemesi için şirketlere telefonla talimat verilir.
Bu dönemde iktidarın kolladığı gazeteler için “besleme basın” kavramı kullanılmaya başlanır. Bu gazeteler Demokrat Parti’nin kâğıt tahsisi ve örtülü ödenekten ayrılan paralarla beslediği gazetelerdir.
Aslında besleme basın, Abdülhamid döneminden günümüze uzanan bir utanç zinciridir. Halkın okumadığı ama siyasal iktidarın finanse ettiği rezillik hep süregelmiştir.
***
Aynı sene gazetelerin piyango düzenlemesi de yasaklanır. Böylelikle, gazetelerin üzerinde tam bir ekonomik baskı oluşturulur. Aziz Nesin “gazetenin kâğıdını kesmek, her şeyden önce gazetecinin ekmeğini kesmektir. Politikacılar böylece işin en kestirme yolunu bulmuş ouyorlar” sözleriyle, iktidarın bu uygulamasına yönelik tepkisini dile getirir.
Buna karşın, 2 Aralık 1958 tarihli DP Grup toplantısında konuşan Sezai Akdağ (Manisa), tonlarca kâğıt, mürekkep ve binlerce döviz verdikleri Demokrat İzmir, Cumhuriyet ve Hürriyet’in bile iktidara sert eleştiriler yöneltmesinden şikâyet eder, Selahattin Karayavuz (Trabzon) ise basın kanununun daha da ağırlaştırılmasını isteyerek, gazete sahiplerinin de hapis cezası ile cezalandırılmaları gerektiğini savunmuştur.
***
Gazetecilerin çalışmaları giderek zorlaşırken polis muhalefet liderlerinin gezilerini izleyen muhabirleri copla kovalayıp fotoğraf makinelerini ellerinden alır.
İstanbul Gazeteciler Sendikası, bu olayları protesto etmek için bildiri yayınlar. Bu bildiri nedeniyle sendika merkezi polis tarafından mühürlenir.
Bu gelişmeler üzerine Uluslararası Basın Enstitüsü, Başbakan Menderes’e bir mektup göndererek basın özgürlüğünün korunmasını ister.
1954–1960 yılları Türk basın tarihinin sonu gelmeyen davalarla dolu bir dönemidir.
Yalnız dört yıllık süre içinde 1161 gazeteci hakkında kovuşturma yapılır, bunlardan 238’inin mahkûmiyetine karar verilir.
1959–1960 yıllarının gazetelerini duruşma haberleri ve tutuklanan gazetecilerin resimleri kaplar.
Yeni Sabah ve Milliyet gazeteleri kapatılır.
Gazetelerin her gün tekzip yayınlamak zorunda bırakıldığı bu dönemde, yayın yasağı giderek artar.
Savcılıklar her gün gazetelere yeni yayın yasakları gönderir.
***
Şiddetlenen muhalefete karşı Demokrat Parti tarafından Meclis'te 18 Nisan 1960'ta 15 üyeli Tahkikat Komisyonu kurulur. Bu, Demokrat Parti'nin "ispat hakkı" gibi yaptığı en derin hatalardan biridir.
7 Nisan'da DP Meclis Grubunun bir bildiri yayımlamasından sonra kurulan Tahkikat Komisyonu , muhalefetin ve basının faaliyetlerinin tahkik edilmesi için kurulmuş bir komisyondur. Bildiride "CHP'nin ülkedeki bütün yıkıcı grupları çevresinde topladığı, halkı, orduyu iktidara karşı ayaklanmaya kışkırttığı" öne sürülür.
Bu bildirinin ardından DP Meclis Grubu TBMM Başkanlığı'na muhalefetin eylemlerinin soruşturulması için bir önerge verir.
Önerge 27 Nisan 1960 tarihinde Meclis'te büyük bir çoğunlukla kabul edilir. 28 Nisan 1960 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe konulur. Buna göre bir Tahkikat Komisyonu oluşturulacak ve bu komisyon üç ay boyunca muhalefetin ve basının eylemlerini soruşturacaktır.
Komisyon sadece Demokrat Partili milletvekillerinden oluşmaktadır.
Yasağa uymayan gazete ve dergilerin basımı ve dağıtımı önlenir.
Yayın yasaklarına uymayan gazeteler kapatılır. Komisyon, Meclis’teki görüşmelerin yazılmasını da yasaklamaya başlar. DP, büyük kentlerde başlayan üniversite gençliğinin protestoları karşısında İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan eder.
Bu ortamda bazen ancak gece yarısına doğru nöbetçi mahkemelerden elde edilen yasaklama kararlarıyla gazete manşetleri kazınır, sütunlar ertesi gün bembeyaz çıkar.
***
Akıl dışı baskı ve tahakkümle rayından çıkan ülke hızla 27 Mayıs felaketine doğru yuvarlanmaktadır.