Mehmet Altan*
102 insanımızın öldüğü Ankara katliamını gerçekleştiren IŞİD bombacılarının evden hangi saatte çıktıkları bile bilinirken, AKP iktidarı utanmadan ve ahlaksızca suçu başkalarına yükleyerek HDP’den oy çalmaya çalışıyor. Yayın yasakları getirerek sorumluların IŞİD militanları olduğunu elinden geldiğince saklıyor.
AKP için amaç HDP oylarını kırpabilmek olunca, IŞİD de onların nezdinde ‘düşman’ Kürtlerle savaşan ‘yandaşlar’ oluyor tabii. Yüzlerce insanı öldüren ‘yaramaz çocuklar’ onlar.
Üstelik, IŞİD bombalarla insanları öldürdükçe AKP’nin oylarının arttığını da gururla açıklıyorlar.
Suruç’da 32 insanın kanına giren cinayetin ertesindeki gelişmelere bakılırsa sanki bu katiller IŞİD bombacısı değil de, her gün daha fazla şiddete meyletme arzusundaki siyasal iktidarın uyuyan hücreleri…
İktidar sıkıştıkça ülkede patlayan bombaların sayısı artıyor.
***
İki polisi hunharca öldüren PKK nedeniyle Güneydoğu cehenneme döndürülürken, Suruç ve Ankara katliamlarında 134 insanımızı katleden IŞİD fevkalade himayeye mazhar oluyor.
Onlara dokunulmuyor… Onların cinayetleri engellenmiyor… Onların işlediği cinayetler başkalarının üstüne yıkılıyor.
Ülkenin yaşam biçimine, demokrasiye, özgürlüklere karşı oluşturulan tehdidin altından IŞİD’ci bir iktidar anlayışı ürkütücü biçimde sırıtıyor.
Avrupa Birliği üyeliğine aday olan Türkiye’de IŞİD yanlısı bir yönetim anlayışı da ülkeyi çatırdatıyor.
***
IŞİD sempatizanı bu siyasal iktidar, karanlıklara ve suça bulandığı için her çılgınlığı göze almış görünüyor… İktidardan gitmemek için her melaneti yapabilecek bir çılgınlığa kapılmışçasına ölümlerden, baskıdan ve şiddetten medet umuyor.
AKP kurucusu ve son hükümette TRT’den sorumlu Başbakan Yardımcısı olan Bülent Arınç, şimdi kendine dahi sansür uygulandığından yakınıyor.
AKP, artık ‘yeterince biat etmeyen’ kendi üyelerini bile düşman gören bir baskı mekanizmasına dönüşüyor.
***
Ankara’daki faşizm uygulamalarının freni iyice koptu.
Bu gerçek, üyesi olduğumuz uluslararası örgütler tarafından da saptanıyor.
Örneğin, 1970’li yılların başında soğuk savaş koşullarındaki Avrupa’nın bölünmüşlüğüne son verilmesi, güvenlik ve istikrarın sağlanması ve katılan devletlerarasında bu amaca yönelik işbirliğinin geliştirilmesi düşüncesiyle kurulmuş bir teşkilat olan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT’ten bir heyet, 1 Kasım seçimleri öncesinde Türkiye’ye gelip seçim çalışmalarını inceleyerek, önceki gün ara raporunu açıkladı.
Rapor, Türkiye’nin şekli demokrasiden bile koparılarak nasıl bir kâbus anlayışıyla yönetildiğini vurguluyor.
Aslında nasıl yönetildiğimizi gözlemcilere bakarak anlamamıza da gerek yok, devlet terörünün en kanlı dönemlerinin simgesi olan ‘beyaz Toros’ ile seçmeni tehdit eden bir başbakan, her şeyi kestirmeden fazlasıyla anlatmakta…
***
Gerçekten de kâbus…
Öyle ki ‘seçmenin beşte dördü yaşananları siyasi kriz olarak değerlendiriyor, dörtte üçü kısa vadede ekonomik kriz bekliyor, geçen ay hanenin geliri giderinden fazla olmuş hane oranı ortalamadaki dörtte bir oranından yedide bir oranına düşmüş durumda.’
Allahtan bu kâbustan uyanıp çıkmanın en yakın olanağı 1 Kasım genel seçimleri…
Devleti, ‘AKP şiddet örgütü’ haline getirme gayretindeki bir yönetimden ılıman bir şekilde kurtulmanın ilk çaresi seçimlere katılım oranını yüksek tutmak.
Bu durumdan bunalmış herkesin mutlaka ve mutlaka sandığa giderek oy kullanması gerek.
Çünkü AKP oyları epeydir düşüyor. Katılım yükseldikçe o düşüş de hızlanacak.
Katılım 7 Haziran seçimlerini aştıkça, siyasal iktidarın Türkiye’ye yaşattığı kâbus da bizlerden o oranda uzaklaşacak.
***
Gelecek hafta bugün Türkiye kendi kaderini yeniden tanımlamış olacak.
IŞİD şiddeti ile ayakta kalmaya kalkan bir zorbalık mı, yoksa arabayı düze çıkararak ülkeyi yeniden bu çöküntüden kurtaracak demokrasi mi?
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır