Karar yazarı Etyen Mahçupyan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin ardından sık sık dile getirdiği 'üst akıl' söylemiyle ilgili olarak "Büyükada’daki toplantıda ‘üst akıl’ arayanlar Moody’s haberini şöyle verdiler: 'FETO’ya en iyi cevap.' Demek Moody’s Gülenci darbeye karşı ‘sağlam’ durarak ‘üst akıla’ karşı koymuş! Ne var ki söz konusu abukluk ‘dik duruşu’ değiştirmedi ve ‘üst akıl’ iddiası sonraki günlerde de aynen devam etti. Bilemiyorum ‘yandaş’ olmak için geçmek gereken bir mantıksızlık seviyesi mi var… Öte yandan böylesine bir zihni tıkanıklık insana başka cemaatleri hatırlatmıyor değil" dedi.
Etyen Mahçupyan'ın "'Üst akıl' ve ciddiyet" başlığıyla yayımlanan (19 Ağustos 2016) yazısı şöyle:
İnsanoğlu kendisini aptallaştırmaya çok müsait bir yaratık. Bu gerçeği Gülen cemaatinin içine ‘düşen’ ve orada kendisini rahatlatacak açıklamaların peşinden gittiği ölçüde gerçeklikten kopan çok sayıda örnekle kanıtlamak mümkün. Ne var ki bu ruh hali sadece Gülencilere ait değil…
AK Parti içindeki bir grup darbe girişimi sonrasında el birliği ile her şeyin başının ‘üst akıl’ olduğu klişesine sarıldılar ve bu ‘tezi’ kendilerini küçük düşürecek noktaya kadar inançla ve şevkle zorladılar. Büyükada’da, üstelik darbenin başarısız olduğu belli olduktan sonra, yapılan bir uluslar arası bilim insanları çalıştayının ‘darbe planı ve yönetimi’ toplantısı olduğunu öne sürebildiler. İncirlik Üssü’nden kalkan yakıt uçaklarından hareketle üsteki Amerikalı subayı darbenin ‘yöneticisi’ yaptılar. Oysa ABD’liler üssü ancak bizden izin alarak kullanabilirken, bizim onlardan izin alma ihtiyacımız bulunmuyor. Çoktan kenara atılmış bir şarlatanı CIA temsilcisi bile yapıp kaçma planını ondan bildiler…
***
Bu tabloya iki şerh düşebiliriz. Birincisi ABD içinde bazı odaklar gerçekten de Gülenci darbeyi desteklemiş olabilirler. İkincisi ‘üst akıl’ var dendiğinde ille de böylesine pespaye noktalara gitmek gerekmez… Ne var ki gelinen noktada AK Parti ve ‘Reis’ aparaçikliği bir tür yüzeysel ve acilci saldırganlık anlamına geliyor ve sonuçta bu kişiler bizzat parti ve Erdoğan ile ilgili genel kanaati de etkiliyor.
İşin ne denli mizahi olduğunu anlamak için tek bir örnek yeterli. Eğer bir ‘üst akıl’ varsa ve hele bu ABD ise, herhalde eline geçirmiş olduğu fırsatları gayet etkin kullanmasını beklersiniz. Bu fırsatların başında maliyetsiz şekilde Türkiye’yi istikrarsızlaştırabilecek ve Erdoğan’ı çok zora sokacak basit bir adım bulunuyor: Uluslar arası kredi kuruluşlarının Türkiye’yi yatırım yapılabilir ülke olmaktan çıkartacak şekilde not indirmesi. Nitekim darbe girişiminden henüz üç hafta sonra Moody’s değerlendirmesi vardı ve iyi bir ‘üst aklın’ bunu kullanmaması garip olurdu. Ama bu nasıl ebleh bir ‘üst akıl’ ki Moody’s üzerinde baskı kurmadı, hatta belki de Türkiye lehine baskı yaptı ve kredi notumuz aynı kaldı.
Gelelim işin acıklı yanına… Büyükada’daki toplantıda ‘üst akıl’ arayanlar Moody’s haberini şöyle verdiler: “FETO’ya en iyi cevap.” Demek Moody’s Gülenci darbeye karşı ‘sağlam’ durarak ‘üst akıla’ karşı koymuş! Ne var ki söz konusu abukluk ‘dik duruşu’ değiştirmedi ve ‘üst akıl’ iddiası sonraki günlerde de aynen devam etti. Bilemiyorum ‘yandaş’ olmak için geçmek gereken bir mantıksızlık seviyesi mi var… Öte yandan böylesine bir zihni tıkanıklık insana başka cemaatleri hatırlatmıyor değil.
***
‘Üst akıl’ söylemi Gülen ve PKK gibi aktörleri piyonlaştırırken, kendimizi de tamamen edilgenleştiriyor. Böylesine bir ‘üst akıl’ gerçekten de varsa ne yapabiliriz ki? Bunu tekrarlayıp durarak milleti dolduruşa getirebilir ama sorunu çözemeyiz. Ülkeyi yalnızlaştırıp kendimizi mağduriyetin kollarına bırakır, ama sistemin çarkları arasında ezilmeye mahkum oluruz.
Oysa mücadele ettiğimiz aktörlere nesnel bakarsak hiçbirinin ve kendimizin de çok güçlü olmadığını, ancak öte yandan hiçbirinin ve kendimizin de bir ‘üst akla’ ihtiyacı olmadığını görebiliriz. Topluma özgüven aşılamanın, açık bir iletişim sistemi içinde sağlıklı düşünmenin, sorunlara uzun vadeli ve kalıcı çözümler bulmanın yolu budur.
‘Üst akıl’ söylemi ancak ciddi ve derinlikli bir analiz eşliğinde zihin açıcı olabilir. Aksi halde düşünme yeteneğini toplumun her katmanında maalesef olumsuz yönde etkileyebiliyor.