Karar yazarı Etyen Mahçupyan, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "Darbe gecesi laik kesimin ortasından ‘çatladığı’, bir bölümünün yeniden ‘halk’ olduğu andır. Önümüzdeki dönemde AK Parti gerçekten de iç barışı hedeflerse yanında ummadığı kadar geniş bir koalisyon bulacaktır. Diğer taraftan eğer iktidar bu tercihi yaparsa, bugün itibariyle temel gerilimin laik dünyanın içine transfer olması şaşırtıcı olmaz. İç barışın kimlikler arası mesafeleri kısaltması, aradaki kanalları genişletmesi beklenir" dedi.
Etyen Mahçupyan'ın, "Laik kesim ortasından çatladı" başlığıyla yayımlanan (21 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
Birçok kişinin haklı olarak şerden hayır çıktığını söylemesine yol açan bir olay yaşadık. Halk ilk kez bir darbeyi önlemek üzere kendi hayatını ortaya koydu. Direnişin omurgası AK Parti’nin orta alt sınıf dindar muhafazakar seçmeniydi. Ama her kesimden insan vardı ve ana kitle Erdoğan’ın çağrısından önce, TRT’deki insan onurunu kirleten bildirinin okunması sonrası sokaklardaydı. Direnen insanların hiçbiri elinde silahla çıkmadı. Bütün gece boyunca ve halen hiçbir talan yaşanmadı. Evet, insanların üzerine ateş açan, üzerlerinden panzerle geçen askerlerin bazıları öldüresiye dövüldü… Yanında duran masum yol arkadaşının öldürülüşünü gördüğünde herhangi bir insan ne yaparsa, onlar da öyle yaptılar. Bugüne dek üretmiş olduğumuz kültürün niçin daha ‘olgun’ olmadığına hayıflanabiliriz. Ama bugün bu hayıflananlar bile aynı kültüre aitler ve söz konusu kültürden sorumlular.
***
Türkiye darbeye karşı durmakla kalmadı, bunu yaparken yeniden bir ‘toplum’ olmanın koşullarını da yarattı. Sokaktaki insanlar kendi kimliklerini öne çıkaran davranışlar sergilemediler, ayrışmadılar, yan yana değil ilk kez birlikte iç içe geçerek bir büyük güce karşı ölümüne direndiler. Kimse farklı kimlikten olana ‘sen niye buradasın’ demedi. Dindar ve muhafazakar kesim gönül yüceliği içinde davrandı…
Ancak asıl kabuğunu yırtanlar laik kimliğe sahip olanlardı. AK Parti ve Erdoğan nefretinin bulanık sularına kapılmayı reddettiler. Bu olayın bir kişiden veya iktidardan kurtulma değil, doğrudan kendi hayatlarına ve onurlarına sahip çıkma meselesi olduğunu ortaya koydular. Bu duruşun sergilenmesinde laik medyanın büyük payı oldu. Nitekim belki birkaç ay öncesinde bu medyayı ‘hain’ olarak gören insanlar, o gece onların binalarını darbecilerden kurtarmak için hayatlarını tehlikeye attı.
***
Darbe gecesi laik kesimin ortasından ‘çatladığı’, bir bölümünün yeniden ‘halk’ olduğu andır. Önümüzdeki dönemde AK Parti gerçekten de iç barışı hedeflerse yanında ummadığı kadar geniş bir koalisyon bulacaktır. Diğer taraftan eğer iktidar bu tercihi yaparsa, bugün itibariyle temel gerilimin laik dünyanın içine transfer olması şaşırtıcı olmaz. İç barışın kimlikler arası mesafeleri kısaltması, aradaki kanalları genişletmesi beklenir. PKK’nın bu birkaç gün zarfında sessiz kalması geleceğe dair bir fırsat penceresi olarak kayda geçmeli. Darbenin başarılı olmaması nedeniyle hayal kırıklığı yaşayanların Alevi meselesini kaşımaları da gerçekte barış ihtimalinden ne denli korktuklarının göstergesi.
Ancak bir de laik dünyanın diğer kanadı var… İçten içe darbeyi destekleyen, AK Parti ve Erdoğan gitsin diye her şeye razı olabilecek ölçüde gönlü kararmış bir kesim. Boğazı kesilen askerler veya iltica isteyen Erdoğan palavralarına hemen inanmaya hazır, ‘acilci’ bir ruh hali içinde bir kez daha yenilgi duygusu altında eziliyorlar. Dışa karşı ise, yüzlerde yapay, ‘acılı’ ve küçümseyici gülümseme ile ‘hayatın üzerindeyiz’ mesajı vermeye çalışıyorlar.
***
Sorun tamiri imkansız bir yabancılaşmaya doğru hızla yol alınmakta olmasıdır. Evet, ne yaparsanız yapın AK Parti’ye ve Erdoğan’a yarıyor… Erdoğan son dönemde apaçık yanlış kararlar vermiş olmasına rağmen bu böyle… Çünkü ne kadar ‘kötülese’ de Erdoğan yine de sizlerden ‘iyi’. Meselenin özü sivil siyasetin, sıradan insanların demokratik yollarla kendi kaderlerini belirleme hakkının içselleştirilmesidir. O sıradan insanlar darbenin bir aşağılanma olduğunu düşünür, bu muameleye layık olmadıklarını söylerken, Türkiye’nin ‘bir kısım’ laik eliti demokratik kriterler açısından maalesef henüz ergenlik dönemini atlatamamış gözüküyor.