Karar yazarı Etyen Mahçupyan, mahkeme tarafından Balyoz davasında tüm sanıklara isnat edile suçun bir 'kumpas' sonucu ortaya atıldığı kararını vermesine ilişkin olarak, "Eğer Balyoz bir kumpas ise, bu kumpasın 2003’ten itibaren ordu içindeki onlarca insanın mesaisini gerektiren bir komplo çalışmasının sonucu olması lazım. Beklenen bu yüzlerce tanığın ve onlarca sanığın öne çıkarıldığı bir iddianame yazılmasıydı" dedi. Mahçupyan, yaklaşık bir buçuk yıl geçmesine rağman 'kumpas' iddianamesi hazırlanmamasına dair 'Hükümet Cemaat'i aklamak mı istiyor?' başlıklı bir yazı yazdı.
Mahçupyan, savcılığın iddianame yayımlamaması hakkında da "Savcılık ise bunun yerine 2010’da belgeleri yayımlayan Taraf gazetesinden Mehmet Baransu, Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve Yıldıray Oğur ile ilgili ağır hapis cezaları talep eden bir dava açarak hukuksal aczi kabullenmiş oldu" ifadeleri kullandı.
Etyen Mahçupyan'ın Karar gazetesinin bugünkü (28 Haziran 2016) nüshasında yayımlanan 'Hükümet Cemaat'i aklamak mı istiyor?' başlıklı yazısı şöyle:
Gazetecilik soru sorma, akıl yürütme, cevaptan korkmama ve fikri takip işi. Artık etrafta çok fazla gazeteci kalmadığı için propaganda militanlarının gazeteci sayılmasına alışmış olabilirsiniz, ama hala gerçek gazeteciler de var… Alper Görmüş bunlardan biri. Serbestiyet’teki ‘Balyoz kumpasçılarına neden ulaşılamıyor?’ başlıklı yazısında basit bir soru soruyor: Balyoz davası sanıklarının yeniden yargılanmasında sanıkların tümü beraat etmiş, mahkeme sanıklara isnat edilen suçun bir ‘kumpas’ neticesinde ortaya çıktığını tespit etmişti. Aradan yaklaşık bir buçuk yıl geçti… Bugün ortada kumpasçılara karşı açılmış bir dava yok. Acaba kumpasla ilgili hiçbir delil bulunamadı mı? Yoksa hükümet ve yargı kumpasçıların ortaya çıkmasını istemiyor mu?
***
Görmüş bir buçuk yıl önceki beklentimizin hızla bir kumpas iddianamesinin hazırlanması olduğunu hatırlatıyor. “2009’da harekete geçen ‘çete’, 2003’e dair binlerce isim ihtiva eden bir plan yaparken ihtiyaç duyacağı verileri ve bilgileri TSK kaynaklarından elde ederken, geride bu faaliyete bir şekilde tanıklık etmiş, huylanmış, şüphelenmiş yüzlerce tanık bırakmış olmalı...”
Öte yandan Balyoz davasına ilişkin olarak, Görmüş’ün de alıntıladığı Yargıtay gerekçeli kararında şöyle deniyordu: “Rakamsal olarak bakıldığında, yaklaşık 5 bin subay ve astsubayın adlarının, özel operasyon ve sorgulama timlerinde, sıkıyönetim mahkemelerinde, gözaltı timlerinde, kamu kurum ve kuruluşlarında, özel hastaneler ve ilâç depolarında, gümrüklerde vs. kullanılacak personel olarak sıralandığı; ayrıca 13 bin sivil kişinin görev yerleri ve bazı kişisel bilgileriyle, 2 bin tüzel kişinin de adreslerinin belirlenmiş kategoriler içinde listelendiği görülmektedir. Toplam 20 bin gerçek kişi ve kurumu ilgilendiren 2003 yılına ait bilgi ve değerlendirilmelerin, ileri sürüldüğü gibi tamamen kurgulanmış, asılsız ve sahte olduğu yönündeki savunmalar, dosya kapsamına ve hayatın olağan akışına uymamaktadır. Yapılan çalışmaların kapsamı ve ayrıntıları, sanıkların görev, unvan ve çalışma alanının uyumu, yıllar öncesine ait (2003’e ait) geniş bir sahayı ilgilendiren detaylı bilgilerin, yıllar sonra bu çap ve içerikte kurgu olarak hazırlanamayacağını göstermektedir.”
***
Yani durum yeterince açık… Eğer Balyoz bir kumpas ise, bu kumpasın 2003’ten itibaren ordu içindeki onlarca insanın mesaisini gerektiren bir komplo çalışmasının sonucu olması lazım. Bu kişilerin faaliyet detaylarına muhatap olan da muhtemelen yüzlerce insan vardır… Beklenen bu yüzlerce tanığın ve onlarca sanığın öne çıkarıldığı bir iddianame yazılmasıydı.
Savcılık ise bunun yerine 2010’da belgeleri yayımlayan Taraf gazetesinden Mehmet Baransu, Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve Yıldıray Oğur ile ilgili ağır hapis cezaları talep eden bir dava açarak hukuksal aczi kabullenmiş oldu.
Şimdi Görmüş haklı olarak şöyle düşünüyor: “Ya… yargı ve iktidar bu suçluların ortaya çıkartılmasını istemiyor ve işi ağırdan alıyor... Ya da ‘kumpas’ iddiasının altını dolduracak sayıda kumpasçıya ulaşmak mümkün olamıyor. Birinci ihtimale inanmak mümkün değil, çünkü bu, hükümetin ve devletin ‘baş düşman’ ilan ettiği bir yapının en büyük suçunun açığa çıkartılmasını istemeyen bir hükümet ve devlet tablosunu kabul etmek anlamına gelecektir… Dolayısıyla, en azından şu an itibarıyla ‘kumpas’ iddiasının altını dolduracak sayıda kumpasçıya ulaşılamadığını kabul etmek zorundayız.”
Kısacası iddiaların üzerine gidilmezse kumpas iddiası da sanki bir başka kumpasmış gibi gözükecek ve sonuçta AK Parti Cemaat’i aklamış olacak…