Yaşam

LGBTİ aktivisti Yıldız Tar: OHAL'in gölgesi herkesin üzerinde; en ufak bir gün ışığına bile tahammülün olmadığı bir süreçten geçiyoruz

“İhraçlar ve KHK’lar hayatın rutini haline geldi"

05 Mart 2017 22:58
Hülya Karabağlı

LGBTİ aktivisti ve Kaos GL yazarı Yıldız Tar, anayasa değişikliğinin LGBTİ bireylere hiçbir şey vaat etmediği gibi toplumun her kesimi için hava kadar su kadar temel bir ihtiyaç olan demokrasiyi de rafa kaldırma tehlikesi taşıdığını söyledi. 

OHAL kararnameleriyle temel hak ve özgürlük alanlarındaki kıskaca dikkat çekerek böyle bir ortamda LGBTİ’lerin daha da korumasız hale geldiğini ifade ederek, “İhraçlar ve KHK’lar hayatın rutini haline geldi. OHAL’in gölgesi herkesin üzerinde. En ufak bir gün ışığına bile tahammülün olmadığı bir süreçten geçiyoruz” diye konuştu.

Tar, “Tek sesin monoloğu ile yürütülen bir süreçte daha önce yeni anayasa sürecine katılan diğer kesimler gibi LGBTİ örgütleri ve LGBTİ örgütlerinin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği eşitlik talepleri dışarıda bırakılıyor; hatta bu taleplere dönük saldırıya geçiliyor” görüşünü paylaştı.

 “Anayasa süreci adeta oldu bitti mantığına hapsedildi”

 

2016 yılında medyaya yansıyan en az 9 homofobik ve transfobik nefret cinayeti araştırmasına dikkat çeken Yıldız Tar’ın T24’ün sorularına değerlendirmeleri şöyle:

Anayasa değişikliğinin oylanması kadar; buraya gelen süreç de demokratik bir toplum ve yönetim anlayışına aykırıdır. Oylanacak değişiklik önerilerinin hazırlanma süreci bile hem temel haklara uygun değildi. Katılımcı bir yöntem izlenmedi. Süreç adeta bir oldu bitti mantığına hapsedildi. Böylesi kapsamlı bir değişiklik önerisi toplumu oluşturan bütün gruplar tarafından tartışılmalı, öneriler alınmalıydı.

“Gücü ve iktidarı tek merkezde toplamak”

Önerilen değişiklikler ise yürütmenin iktidar yapılanmasına dair ve asgari demokrasi ilkelerine bile aykırı. İktidarların ve yürütme organının denetlenmesi, hesap verebilir ve şeffaf olması demokratik bir toplumun vazgeçilmezidir. Bu değişiklikler ile zaten olmayan hesap verme ve denetleme geleneği tamamen çöpe atılıyor. Gücü ve iktidarı tek bir merkezde toplamak, yürütmenin icraatlarını sorgulanamaz kılmak artık kronikleşen toplumsal ve siyasal sorunlarımızı daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmekten başka bir şeye yaramayacak.

“Nefret cinayetleri hız kesmeden LGBTİ toplumunu tehdit ederken...”

Bu sorunlardan birisi genelde toplumsal cinsiyet eşitliği özelde ise LGBTİ hakları konusunda bulunduğumuz konum. Malumunuz, Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve ilgili yasalar cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı herhangi bir önlem almıyor. LGBTİ’ler temel insan haklarına ulaşamaz, nefret cinayetleri hız kesmeden LGBTİ toplumunu tehdit ederken; getirilen anayasa değişikliği LGBTİ’lere hiçbir şey vaat etmediği gibi toplumun her kesimi için hava kadar su kadar temel bir ihtiyaç olan demokrasiyi de rafa kaldırma tehlikesi taşıyor.

“17 Mayıs 2016 yürüyüşü yasaklandı”

Kaos GL’nin de katıldığı sivil demokratik özgürlükçü ve de yeni anayasa döneminin kapatılmasının ardından; Ankara’da her yıl yapılan 17 Mayıs Homofobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüş 2016 yılında yasaklandı. İstanbul Onur Yürüyüşlerinin engellenmesi, polis saldırısı, artan hak ihlalleri… Kaos GL’nin “2016 Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Temelli İnsan Hakları İhlalleri İzleme Raporu”na göre 2016 yılında medyaya yansıyan en az 9 homofobik ve transfobik nefret cinayeti var. Tüm temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, şeffaf ve katılımcı olmayan hatta bütün muhalif seslerin baskıyla susturulmaya çalışıldığı bir anayasa yapım sürecinin olduğu, kolluğa çok geniş yetkilerin verildiği bir ortamda “toplumsal değerlere ve genel ahlaka” aykırı görülen LGBTİ’ler daha da korunmasız hale geldi. İhraçlar ve KHK’lar hayatın rutini haline geldi. OHAL’in gölgesi herkesin üzerinde. En ufak bir gün ışığına bile tahammülün olmadığı bir süreçten geçiyoruz. 2013’ten beri Ankara Üniversitesi’nde Kaos GL’nin yürütücüsü olduğu Queer Teori dersi ihraçların ardından yapılamaz hale geldi. Anayasa değişiklik önerisi bu koşullarda tartışılıyor ancak bu koşulların kendisi tartışmaya konu dahi olmuyor.

“LGBTİ örgütlerinin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği eşitlik talepleri dışarıda bırakıyor”

LGBTİ hareketi ve LGBTİ toplumu bu kadar tehdit altında iken, yürüyüşleri engellenir, nefret suçlarında etkin soruşturma yürütülmezken, toplumsal eşitlik için hazırlanan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini görmezden gelerek LGBTİ’lere ayrımcılık yaparken; anayasa değişikliği adı altında yürütülen tartışma da bir monolog halini almış durumda. Tek sesin monoloğu ile yürütülen bir süreçte daha önce yeni anayasa sürecine katılan diğer kesimler gibi LGBTİ örgütleri ve LGBTİ örgütlerinin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği eşitlik talepleri dışarıda bırakılıyor; hatta bu taleplere dönük saldırıya geçiliyor.