Küresel iklim krizine bağlı kuraklık Türkiye’de en çok Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde etkili oldu. Uzmanlara göre, alarm seviyesinde seyreden kuraklık nedeniyle önümüzdeki 10 yıl içinde ciddi su sorunu yaşanacak.
Küresel iklim krizi dünyanın çeşitli yerlerinde peş peşe meteorolojik felaketlere neden oldu. Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli raporunda, "İklim krizinin her yerde daha önce hiç görülmemiş düzeyde kötüleştiği" ifade edildi. Türkiye’de son açıklanan verilere göre, kuraklığın en çok etkilediği bölgeler Doğu ve Güneydoğu. Güneydoğu'da bu yıl ekili alanların önemli bir bölümü yeterli yağış olmadığı için kurudu. Ülkenin doğusundaki Van Gölü havzasında ise kuraklık ve artan sıcaklıklar alarm seviyesine ulaştı. Uzmanlar, havzanın gittikçe kuraklaştığı, düşen yağışın hızlıca buharlaştığı ve Van Gölü’nün küçüldüğünü belirtiyor.
İklim değişikliğinin en büyük olumsuz etkisi Van Gölü havzasında
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Coğrafya Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu uzun yıllardır küresel iklim krizi ile ilgili çalışmalar yapıyor. Bölgedeki sıcaklık ve iklim değişikliklerini adım adım izleyen Alaeddinoğlu’na göre, son 20-30 yıldır havaya düşen yağış miktarında, yağışın şeklinde, mevsimler arası geçişlerde ve buharlaşma oranında çok ciddi farklılaşma var. Çevresi yüksek dağlarla kaplı bir havza olan Van Gölü bölgesinde son yıllarda yağış miktarının azaldığa, yağışların şeklinin de değiştiğine dikkat çeken Alaeddinoğlu, küresel iklim değişikliğinin en büyük olumsuz etkilerinin bu kapalı havzada görüleceğinden endişe ediyor.
"Daha önce yağışlar kar şeklinde düşüyordu. Dağlık yamaçlara düşen kar şeklindeki yağışlar sızarak toprağın alt katmanlarına geliyordu. Dolayısıyla Mart, Nisan, Mayıs ayına kadar havzanın ihtiyaçlarını karşılıyordu. Son yıllarda yağışın zamanında farklılaşma olduğu gibi şeklinde de farklılaşma oldu. Yani kar şeklinde düşen yağış artık yağmur şeklinde düşmeye başladı. Aylarca süren o yağış, bir, bir buçuk aya sığmaya başladı. Buraya düşen yağış büyük ölçüde Eylül, Ekim gibi başlar, kış aylarından, bahara kadar sürerdi. Şimdi Sonbahar’da düşmesi gereken yağışlar kış aylarına ve kısmen de bahar aylarına kaymaya başladı. Kış aylarında düşüyor ama yağışın miktarında da azalma artık karşımıza çıkıyor”
Göller kuruyor ve küçülüyor
Van Gölü havzasında, yağış miktarındaki azalma dikkat çekici düzeyde. Buna karşılık ciddi bir sıcaklık artışı ve şiddetli buharlaşma var. Bölgeye düşen yağışın dört katından fazla buharlaşmanın olduğu belirtiliyor. Bu durum da Van Gölü başta olmak üzere birçok gölün gittikçe seviye kaybetmesi ve küçülmesi anlamına geliyor. En çarpıcı örnek ise Van Gölü'nde ortaya çıkan mikrobiyalitlar. Normal şartlarda su altında olması gereken mikrobiyalitler, gölün küçülmesi ile yüzeye çıkmış durumda. Prof. Dr. Alaeddinoğlu, saha çalışması yaptıkları sırada göllerin birçoğunun kurumaya başladığına tanıklık etmiş.
"Düşen yağışlar, kaynak suları gölleri besliyor. Göller de aslında akışa geçiyor ve havzanın ihtiyacı olan suyu karşılıyor. Kaynakların gölleri beslemediğine, buharlaşmaya dayanamadığına ve kuruduklarına tanıklık ediyoruz. Artık göller aşağıdaki kaynakları da beslemiyor. Kaynak sularının seviyesi her geçen yıl gittikçe düşüyor."
"10 yıl içinde ciddi bir içme suyu sorunu olabilir"
Van Gölü havzasının doğu kesiminde yaşayan ve hayvancılıkla geçinen insanların çoğu hayvanlarını otlatmak için alan ve günlük su ihtiyaçlarını karşılamak için su kaynağı bulmakta zorlanmaya başladı. Kuraklık ve aşırı ısınmanın yanısıra yeraltı kaynak sularının sondajla, bilinçsiz bir şekilde çıkarılması da önemli bir sorun. Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, sondajların yeraltı kaynaklarına ciddi zarar verdiğini belirtiyor. Havzanın içme ve kullanma suyu ihtiyacının bu kaynaklardan temin edildiğine dikkat çeken Alaeddinoğlu,
"Bu kaynak suları düştükçe yakın zamanda, önümüzdeki belki 10 yıl içerisinde şehir çok ciddi bir içme suyu sorunuyla karşı karşıya kalacak. Bu yıl su ihtiyacı gördük ama önümüzdeki yıllarda çok daha fazla göreceğiz. Küresel ısınma, iklim değişikliği bundan sonraki süreç için artık insan müdahalesi olsun ya da olmasın durmayacak. İnsanlık buna hizmet ediyor, küresel ısınmanın çok daha şiddetli geçmesine katkıda bulunuyor. Bundan sonra su kaynakları her geçen gün azalacak. Eğer bir çözüm bulunmazsa önümüzdeki yıllarda o kadar şiddetli yaşanacak kuraklık ile içme ve kullanma suyu sorunu olacak" şeklinde konuştu.
Susuzluğa karşı ne yapılabilir?
Küresel ısınmanın tek sonucu kuraklık değil. Uzmanlar, belli aralıklarla meydana gelen ve sele neden olan sağnak yağışların da küresel iklim değişiklikleri kaynaklı olduğunu belirtiyor. Van'ın Başkale ilçesi ile Karadeniz’de meydana gelen sel felaketleri bunun örnekleri.
Peki, küresel ısınmaya bağlı kuraklık sorunuyla nasıl baş edilebilir ve ne tür önlemler alınmalı? Bunun için hiç gecikmeden tedbir alınması gerektiğini düşünen Alaeddinoğlu, "Yeraltı suyu kullanma konusunda birtakım girişimlerde bulunulması lazım. Yeraltı su depolarının oluşturulması lazım, barajların yapılması lazım ki, önümüzdeki 10 yıl ve sonrası için şehir birden bire sussuz kalma sorunuyla karşılaşmasın. Aksi takdirde bu sorun hakikaten çok daha ciddi bir boyuta gelecek. Bir milyonun üzerinde insanın yaşadığı bir havzadan bahsediyoruz. Nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı havzanın doğusunda ciddi sıkıntılar ortaya çıkacak” dedi.
Su yönetiminde Urartu modeli
Havzaya giren su ile ihtiyacı karşılayan su arasında denge oluşturmak için bir havza yönetimine ihtiyaç olduğunu belirten Alaeddinoğlu, bunun yerel yöneticilerin öncelikli işi olması gerektiğini düşünüyor. Kapalı bir havza olan Van bölgesine dışarıdan su getirilemeyeceğine dikkat çeken Alaaeddinoğlu, su yönetimi ile ilgili de Millattan Önce bölgeyi yöneten Urartu medeniyetini örnek gösteriyor.
"Urartular 2 bin 800 yıl önce var olan bir medeniyet. Kuraklık bu güne has bir durum değil, geçmişte de yaşandı. Urartu medeniyeti ne yapmış? Yine benzer sorunlarla karşılaşmış. Barajlar oluşturmuş ve mevcut var olan suyu buharlaşmadan korumak için yeraltına almış. Biz teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde yeraltı su depoları oluşturamıyoruz. Yeraltında olan, zor günlerde kullanacağımız suyu tüketiyoruz. O yüzden derhal havza yönetimi, su yönetimi oluşturulması lazım. Dünyanın her yerinde bunun örnekleri var ve yeniden keşfetmeye gerek yok. Bu yönetimin başta barajlar, yeraltı su depoları olmak üzere birtakım girişimlerde bulunması lazım. Buradaki su dengesini, girdiyi, çıktıyı çok iyi hesaplayarak, su kullanımını ayarlaması lazım. Aksi takdirde inanın önümüzdeki 10 yıl, ama özellikle daha sonrası için burayı yönetemeyiz."
Felat Bozarslan/Van
© Deutsche Welle Türkçe