*Aslı Tunç
Dünyanın en zengin 19 ülkesinin liderleriyle birlikte Avrupa Birliğini de bir araya getiren G20 zirveleri her zaman küreselleşme karşıtı protestolara açık toplantılar olagelmiştir. Dünya üretiminin yüzde 80’ninin yapıldığı bir coğrafyayı ve küresel nüfusun da üçte ikisini temsil eden liderler yoksulluğun, iklim değişikliğinin, göçlerin ve küresel terörün sorumluları olarak tepki çekerler.
Bu yıl 7-8 Temmuz’da Hamburg’daki zirve ABD Başkanı Donald Trump’ın katılımı nedeniyle daha önceki G20’lerden çok daha fazla tepki çekti. Sol geleneğiyle bilinen 1.8 milyonluk Hamburg kentinin G20’ye ev sahipliği için seçilmesi hâlihazırda tartışmalara neden olmuştu. Bu kentte dünya liderlerine karşı en ufak bir sempatinin bulunmadığı ve sokaklarda daha fazla güvenlik gerekeceği önceden biliniyordu. Nitekim beklenen de oldu. Zirveden günler öncesinde kimi barışçıl gösteriler kimi de saldırgan protestolar başladı.
Cuma akşamı on binlerce gösterici kentin her yerine yayıldı. Eylemlerine “Cehenneme Hoşgeldiniz” (Welcome To Hell) adını veren göstericiler Cumartesi günü de polisle çatışmalara devam etti. Eylemler sonucu 180’den fazla polis memuru yaralandı. Diğer Alman şehirlerinden Hamburg’a kaydırılan 19,000 polis kentin büyük bölümünü sadece evleri olanların geçeceği şekilde kapattı, metro ve otobüs hizmetlerini durdurdu ve 50’den fazla protestocu tutuklandı.
Rahat koltuklarında oturup küresel meseleleri tartışan liderler pencereden baktıklarında yanan arabaları, kırılan camları, tazyikli sular fışkırtan TOMAları ve polislerin saçlarından sürüklediği eylemcileri gördüler. Hamburg G20 zirvesinden hiç de memnun görünmüyordu. Cuma akşamı internete Melania Trump’ın bu protestolar yüzünden diğer lider eşleriyle birlikteki sosyal gezilere katılamadığı haberi düştü. Melania Trump, güvenlik endişesiyle otelden çıkarılmamıştı.
Hamburg’da bütün bunlar olurken G20 zirvesi her anlamda küresel bir medya olayı kuşkusuz. Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerden sızanlar, basın toplantıları, analizler, röportajlar, son dakika anonsları ve dedikodu haberleri derken dev bir basın ordusu zirveyi takip ediyor. 65 ülkeden 4,800 gazeteci G20 zirvesini izlemek üzere akredite olmuş vaziyette. Almanya basın mensuplarının tüm gereksinimlerini karşılamak için son derece etkileyici bir medya alanı kurmuş. 200 odalı ve genellikle ofislerden, toplantı ve buluşma odalarından, televizyon kurgu stüdyolarından oluşan bu kompleks her türlü üst düzey teknolojik altyapıyla donatılmış. Kompleksin altına 70 kilometrelik iletişim kablolarına ek olarak 25 kilometrelik fiber optik kablolar döşenmiş. 1000 tane bilgisayar gazetecilerin hizmetine sunulmuş.
Televizyoncular için çektikleri görüntüleri kurgulayarak hızla ülkelerine yollayabilecekleri teknoloji, radyo habercileri için ses geçirmez yayın odaları hazırlanmış. Her alanda hızlı kablosuz internet ağı, yazıcılar, fotokopi makineleri gibi aklınıza gelen her türlü gazeteci ihtiyacı burada mevcut. Sesi emmesi için yerlere özel halılar döşenmiş, 7000 tane özel koltuk bu komplekse konmuş. Almanya’nın gazetecilere gösterdiği özen dünyanın her tarafından gelen basın mensubuna yemek servisinde bile kendini göstermiş. Medya kompleksine ısmarlanan 15 ton yiyecek 45 şefin dünya mutfağına uygun biçimde pişirdiği yemeklerle gazetecilere sayısız seçenek sunulmuş.
Alman G20 organizatörleri tarafından bu kadar el üstünde tutulan gazeteci ve medya kuruluşlarının kimi dünya lideri tarafından suçlanıp aşağılanması ise acı bir ironi sanırım. Örneğin Trump-Putin buluşması öncesinde oda dolusu gazetecinin önünde şöyle bir diyalog yaşanıyor: Putin, kafasıyla gazetecileri işaret ederek Trump’a eğilip “sizi rencide edenler bunlar mı?” diye sorar. Trump CNN muhabirine bakıp, “evet işte bunlar” der. “Tam da üstüne bastın”.
Bu yazı ilk olarak P24’te yayımlanmıştır.