Ergin Yıldızoğlu
İktisatçı
Koronavirüs salgını dünya ekonomisinin çok kırılgan olduğu bir dönemde patlak verdi. Devletlerin salgına karşı almaya başladığı önlemler dünya ekonomisinin sorunlarını, kolaylıkla "küresel depresyon" olarak tanımlanabilecek bir düzeyde ağırlaştırdı.
Dünyanın önde gelen ekonomistlerinin ve tarihçilerinin yorumları da bu yönde.
Bir gıda krizi olasılığı da giderek tartışmaların gündemine giriyor.
'Bu kez gerçekten farklı'
Koronavirüs ve neden olduğu Covid-19 hastalığının tetiklediği sert ekonomik sarsıntılar önce akla, 2007-2008 finansal krizini getiriyor ancak bu benzetmenin yeterli olmadığı hemen anlaşılınca, sıra 1929'da başlayan ve etkileri 1930'lu yıllar boyunca devam eden "Büyük Buhrana" geliyor.
Gerçekten de Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) son Dünya Ekonomik Görünüm raporu, küresel ekonominin merkezlerinde koşulların, 1930'lardaki büyük buhrandan bu yana ilk kez bu kadar kötüleştiğini söylüyor.
IMF'nin eski baş ekonomisti olan Harvard Üniversitesi'nden Prof. Kenneth Rogoff, Project Syndicate sitesindeki yazısında, koronavirüs salgınını, "uzaylı istilası" filmlerindeki felaketlere benzetirken, "son 150 yılın en sert resesyonu" olarak betimliyor.
Böylece Rogoff, ekonomi teorileri dalına "depresyon" kavramını sokan 1873-88 krizine kadar uzanıyor.
Financial Times gazetesinin küresel ekonomi editörü Martin Wolf da sözünü sakınmayarak, "Dünya ekonomisi çöküyor" diyor.
2008 finansal krizinden sonra, Kenneth Rogoff ile birlikte yazdıkları, o zaman çok ilgi çeken, "Bu kez farklı" başlıklı kitapta, "bu kez aslında farklı olmadığını" anlatan Carmen Reinhart, Covid-19 ile oluşan durumu değerlendirirken "Bu kez gerçekten farklı" diyor.
Gerçekten de koronavirüs salgını dünya ekonomisinde, kapitalizmin tarihinde benzeri olmayan etkiler yarattı.
Örneğin, 1873-1888 ve 1929-1933 ve 2007-2008 krizleri esas olarak merkez ülkelerde yoğunlaşıyordu.
2007-2008 krizinde gelişmekte olan ülkeler büyümeye devam ettiler, krizden kaçan sermayeler için nispeten korunaklı sığınaklar sundular.
Bu kez gelişmekte olan ülkeler ne Covid-19'un bulaşıcı etkisinden, ne de özellikle bir önceki krizde yabancı sermaye girişiyle biriktirdikleri borç yükünün katkısıyla ekonomik etkisinden kurtulabildiler.
İkincisi, Covid-19 krizi etkisiyle, tedarik zincirleri kırılmaya, sosyal mesafe uygulaması iş yerlerini kapatmaya başlayınca, ekonomilerde salt parasal genişlemeyle aşılamayacak, aynı anda hem arz hem de talep yetersizliğinden oluşan çok zor bir durum oluştu.
Şimdi, hükümetlerin maliye politikalarına, ekonomiye doğrudan devlet müdahalesine kısacası, son 40 yılın neo-liberal politikalarını terk ederek Keynesyen politikalara yönelmesi gerektiğini savunan sesler yükseliyor.
Üçüncüsü, ünlü ekonomist Nouriel Roubini'nin dikkat çektiği gibi, gerek 1930'lardaki depresyonun, gerekse de 2007-2008 krizlerinin etkilerinin borsada, üretimde, işsizlikte ortaya çıkması yaklaşık 2-3 yıl sürmüştü. Covid-19'un etkileri ise 1-2 haftada kendilerini gösterdi. Carmen Reinhart haklı, "bu kez gerçekten farklı."
Daha derin depresyon
Roubini, 2007-2008 krizini önceden görebildiği için "prophet of doom" (Kıyamet Peygamberi) lakabını kazanmıştı. Şimdi "Koronavirüs tarihin en derin ve sert şokunu yarattı. Gündemde daha büyük bir depresyon var" diyor. Gerçekten de hem "ekonomik çöküş" çok sert, hem de ekonomilerin kısa sürede yeniden serbestçe ve güvenle çalışmaya başlama olasılığı henüz (aslında kitlesel test ve aşı kampanyaları devreye girene kadar) yok.
Küresel ekonominin performansına ilişkin veriler de sıradan resesyon dönemlerinin çok ötesinde bir yerlerde seyrediyor.
ABD merkezli düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü'nün ve Financial Times'ın birlikte hazırladıkları, birçok ülkeden çok sayıda ekonomik göstergeyi birden içeren birleşik TIGER (Tracking Index for the Global Economic Recovery) endeksi, 2020 başından bu yana küresel ekonomik göstergelerde ve küresel güven endekslerinde çok şiddetli bir gerileme, adeta bir çöküş sergiliyor.
Küresel ekonomide büyüme hızı yüzde 2,5 olduğunda resesyona girildiğini varsayan IMF bu kez 2020 yılında yüzde 3 daralma bekliyor.
Diğer bir deyişse dünya ekonomisi büyüme hızı 2020'de resesyon sınırının yüzde 5,5 altında gerçekleşecek.
Ekonomik büyümeyi kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasıla üzerinden ölçersek daralma yüzde 3'ten yüzde 4,2'ye tırmanıyor.
2009 krizinde ülkelerin yüzde 40'ı pozitif bir büyüme sergilerken bu kez bu oranın yüzde 10'un altına indiği görülüyor.
Büyüme oranı son 10 yılda yüzde 6'nın altına düşmeyen Çin'de de büyüme oranının 2020 yılında ilk kez tek haneyle yüzde 1,4 olması bekleniyor.
IMF, Japonya ve Avustralya ekonomilerinin sırasıyla yüzde 5,2 ve yüzde 6,7 gerileceğini hesaplıyor.
Asya ekonomilerinin de 60 yıldır ilk kez frene basmış olması dikkat çekiyor.
Büyüme oranlarına daha yakından bakınca Covid-19 şokunun gerçek boyutu ortaya çıkıyor. Bu yılın ikinci üç aylık döneminde dünya ekonomisinde daralma oranı %12'yi geçecek. Bu oran aynı dönemde, İngiltere'de %30'larda, ABD'de %20'lerde gerçekleşecek. Gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin de aynı dönemde % 5 daralacak.
İşsizlik oranlarındaki artışlar da tarihsel olarak rekor düzeylere çıktı.
Mart ayında ABD'de 20 milyon kişi işsizlik maaşı almak için başvurdu. Bloomberg, işsizlik oranının bir ayda yüzde 3,3'ten baş döndürücü bir hızla artarak yüzde 20'ye yaklaştığını hesaplıyor.
IMF, işsizlik oranlarının 2020 yılı için ABD ve AB'de yüzde 10'un üzerine çıkmasını bekliyor.
ABD'de son bir ay içerisinde 22 milyon kişi işsizlik maaşına başvuru yaptı. Bu sayı, ABD işgücünün 8'de birine tekabül ediyor
Covid-19 dünyanın önde gelen borsalarında büyük sarsıntılar yarattı. ABD'de S&P 500 indeksi 18 Şubat'taki tarihi zirvesinden 23 Mart'ta %33 geriledi.
Halen gerileme oranı yüzde 15'lerde seyrediyor. İngiltere'de FTSE100 aynı dönemde yüzde 34 geriledi, gerileme oranı halen yüzde 24 dolayında seyrediyor.
Bu gerileme oranları Almanya Dax ve Japonya Nikkei endeksleri için sırasıyla, yüzde 38-yüzde 24 ve yüzde 29-yüzde 17.5. Covid-19 etkisini ilk yaşayan Çin'de borsanın iki kez sarsıldığı görülüyor.
Şanghay bileşik endeksi, 13 Ocak'tan 3 Şubat'a yüzde 12 geriledikten sonra, toparlanmaya başlamış. Ancak 5- 23 Mart arasında bu kez yeniden sarsılarak % 29,7 gerilemiş; halen 13 Ocak seviyesinin % 12 altında seyrediyor.
Özetlersek, ekonomide sert ve derin bir daralma, işsizlikte %10 üzerinde artış, borsalarda % 40'a yaklaşan gerilemeler, bize "ekonomik depresyon" tanımının ana bileşenlerini veriyor. Bu bileşenlerin bir aydan daha kısa sürede şekillenmiş olmasıysa tarihsel olarak olağan üstü bir duruma işaret ediyor.
Ekonomik depresyondan gıda krizine
Başlangıçta salt ekonomik göstergelere bakarken, koronavirüs salgınının yaratmaya başladığı gıda krizi riski gözden kaçmıştı. Şimdi bu risk tartışmaların gündemine girmeye başladı.
Bir potansiyel gıda krizinin üç boyutu var.
Birincisi, tarım, tarıma dayalı sanayi ve hayvancılık alanında, Batı Avrupa ve ABD'de üretim, işleme, paketleme taşıma ve boşaltma alanlarında Covid-19 etkisiyle çok ciddi dar boğazlar oluşuyor.
Tarım ve hayvancılık, özellikle taze sebze, meyve üretimi ve rekoltesi ülkeler arası göçmen ve mevsimlik işgücü hareketine dayanıyor.
Üretilenlerin sınır ötesi taşınması gerekiyor. Covid-19 bu hareketleri durdurdu, tedarik zincirlerini kopartmaya başladı.
Bu zincirler gelişmiş ülkelerin halkının beslenmesi için gereken gıda mallarını, mevsimlik işçi hareketleri de işçilerin geldiği ülkedeki beslenmeyi finanse eden geliri sağlıyor.
İkincisi, dünyanın her yerinde özellikle ABD ve Avrupa'da süpermarketler, özellikle gelişmekte olan ülkelerden getirilen ürünler sayesinde vatandaşlarını refah düzeyine uygun gıda ürünleri sunabiliyorlar.
Tedarik zincirleri koparken hem süpermarketlerin rafları boşalıyor hem de raflardaki ürünlerin fiyatları artıyor.
Böylece özellikle, nüfusun düşük gelirli kısmının gıda rejimi olumsuz yönde etkilenmeye başlıyor.
Bu madalyonun öbür yüzünde, tedarik zinciri kırılırken, zincirin üretim ucunda, satılmadan kala ürünler var.
Bu ürünlerin, fiyatlarının dolayısıyla tarım emekçilerinin ve çiftçisinin gelirlerinin düşmeye, beslenme sorunlarının artmaya başlaması var.
Üçüncü boyut; buğday, mısır, pirinç, şeker gibi stratejik ürünleri üreten Rusya, Vietnam, Kazakistan benzeri ülkelerin, koronavirüs salgınında kendi halkını doyurma kaygısıyla ihracat kısıtlamalarına gitmeye başlamasıyla ilgili.
Bu refleks henüz çok güçlü değil ama olduğu kadarıyla Mısır, Cezayir, Afrika'da Sahra Altı ülkeleri gibi büyük ölçüde gıda ithal eden görece yoksul ülkelerde hem fiyat hareketleri hem de tedarik sorunları açısından kaygı yaratıyor.
Tarih gıda krizleriyle gerek ülkelerin içindeki gerekse ülkeler arasındaki siyasi gerginliklerin, istikrarsızlıkların artışı arasında doğrudan bir ilişki olduğunu gösteriyor.
Kitlesel test ve aşı sorunları aşılamadığı taktirde ekonomilerin, tedarik zincirlerinin yeniden hareketlenmesi olanaksız. Bu durumda, Covid-19'un ekonomik etkilerinin siyasi sonuçlar yaratma olasılığı da artıyor.