NOW TV'de yayınlanan Kızıl Goncalar dizisinin yönetmeni Ömür Atay, hiçbir tarikattan beslenmediklerini, var olabilir bir dünya içinde tasarım yaptıklarını belirterek, "Herhangi bir yere benzesin istemedik, serbest olalım istedik. Biz aslında kendi tarikatımızı oluşturduk. Yine de bu konuda çok eleştiri aldık ama hiç eleştiri almadığımız bir yer var; İslami usullerin doğruluğu konusunda hiç eleştirilmedik" diye konuştu.
Gazete Oksijen'den Burak Göral'a konuşan Atay, daha ilk bölümünden tartışmaların odağında yer alan Kızıl Goncalar dizisinde İslam ya da inan bazında kimseyi rahatsız edecek bir şey anlatmadıklarını kaydetti.
Söyleşiden satır başları şu şekilde...
Türkiye’de bırakın tarikat meselesine girmeyi, muhafazakar kesimin temsili bile bir sorundu iki yıl öncesine kadar. Geç de olsa diziler yoluyla iki kesim arasında bir yüzleşme mi başladı sizce?
- Türkiye’de tam bir yüzleşmenin hiçbir zaman olduğunu düşünmüyorum. Her şeyle bazen bir yüzleşiliyormuş gibi yapılıyor hep ama gerçek bir yüzleşme olsaydı 80 darbesiyle çok daha net yüzleşirdi bu ülke.
O zaman net olarak sorayım soruyu: Seküler kesime ve o karakterlere daha rahat olumsuzluklar yazılabildiği ama diğer tarafta muhafazakar karakterlere daha yumuşak yaklaşıldığı dile getiriliyor sık sık. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Çok samimi olarak buna katılmıyorum. Tarikat içerisinde katıksız Müslüman, katıksız iyi insan karakterlerimiz de var, ticaret yolsuzluğu yapan ya da erkek erkini din üzerinden kuran negatif karakterlerimiz de var.
Tabii bir hayali tarikattan bahsettiğinizi hep söylüyorsunuz ama yine de bir tarikat jargonu, tasarımı var.
- O konuda çok samimiyiz, hiçbir tarikatı baz almadık. Biz kendimiz, var olabilir bir dünya içinde bir tasarım yaptık.
Ama danışmanlarınız var herhalde bu konuda. Onların meslekleri neler?
- Daha önce tarikat geçmişi olanların yanı sıra hâlâ tarikatla bağı olan danışmanlarımız da var. Öğretmen var, çok farklı mesleklerden olanlar da var. Başörtüsü ya da hicab dediğimiz konunun da danışmanları var. Herhangi bir yere benzesin istemedik, serbest olalım istedik. Biz aslında kendi tarikatımızı oluşturduk. Yine de bu konuda çok eleştiri aldık ama hiç eleştiri almadığımız bir yer var; İslami usullerin doğruluğu konusunda hiç eleştirilmedik.
Ayrıca son 20 yıldır özellikle Cumhuriyet’in ve sekülerizmin kazanımlarıyla birlikte eğitim hakkına zor da olsa hak ederek ulaşmış çok sayıda örtülü kadın var. Bu kadınlar artık üretken ve meslek sahibi kadınlar ve 30 yıl önce tanımladığımız mütedeyyin kadınlar değiller. Ekmeğini kendi kazanan, kadın politikası yapan kadınlarla dolu Türkiye.
- Ben 90’ların ortasında Güzel Sanatlar’da okuyordum, örtülü bir kız arkadaşımız vardı ve derslere giremiyordu. Onu 50 kişilik bir grup oluşturup içeri birlikte sokuyorduk. Ama şunu da söylemem gerekiyor, aynı dönemde YÖK’ten hocalarımıza kravat takma mecburiyeti de getirilmişti. Yani seküler erkeklere bile baskı yapılmıştı.