Yaşam

'Kimsenin apolitik olma lüksü kalmadı'

Lee ve Zemeckis gibi tanınmış yönetmenlerle İlker Çatak’ın ortak özelliği Öğrenci Oscarı kazanmış olmaları. 'Sadakat' filmiyle Oscar kazanan ilk Türk olan Çatak, DW Türkçe’den Jülide Danışman’ın sorularını yanıtladı.

15 Ekim 2015 15:15


DW Türkçe: Hamburg Medya Yüksekokulu'ndaki bitirme projeniz olan 'Sadakat' bol ödüllü bir film. Özellikle Saarbrücken’de Max Ophüls Film Festivali’nde en iyi kısa film, Los Angeles’da Öğrenci Oscarlarında en iyi yabancı film ödülü dikkati çekiyor. Sadakat neyi anlatıyor?

Çatak: Film şöyle başlıyor; bir hastanedeyiz, röntgen asistanı olan Aslı’yı çalışırken görüyoruz. O sırada polisten kaçan eylemciler hastaneye sığınıyorlar. Aslı eylemcilerden birini polisten saklıyor. Bunun üzerine ertesi gün polisler tarafından sorguya çekiliyor. Aslında Aslı’nın evde güzel bir aile ortamı var, eşi var, oğlu var. Ailesinde güven içinde. Ancak polisler eve gelip, eylemci hakkında sorular sorup, “eğer bize bilgi vermiyorsanız, bu terörizme yardım etmektir” deyince bütün dünyaları altüst oluyor. Eşi, eylemciyi ele vermesini istiyor. Aslı da hiç bir şey bilmediğini söylüyor, yalan söylüyor tabii ki. Filmin sonrasında Aslı’nın eşiyle olan dinamizme tanık oluyoruz. Ve filmin sonunda bir süpriz var.

DW Türkçe: Film, 2013 yılında İstanbul’da patlak veren Gezi olaylarına gönderme yapıyor. Almanya’nın başkenti Berlin’de yaşayan bir yönetmen olarak neden bu konuyu seçtiniz?

Çatak: 2013 yılında Gezi olayları yaşanırken, orada bulunamadım. Sadece internet vasıtasıyla fikirlerimi ortaya attım. Ve şunu fark ettim, insanlar hiç barışçıl değiller, hemen kavgaya giriyorlar… Neden biz millet olarak normal bir şekilde birbirimizle konuşamıyoruz sorusu kafamı epey kurcaladı. Türkiye’ye daha sonra gittiğimde fark ettim ki, artık kimsenin apolitik olma lüksü kalmadı. Taksiye biniyorsun, taksici bile sana politik fikirlerini aşılamaya çalışıyor. Bu bence ilginç bir toplumsal gelişim. Ve bir filmci olarak insanlara ilgi duyduğum için bunu ele almaya çalıştım.

DW Türkçe: Daha önce verdiğiniz bir röportajda 18 taslak hikâye arasından buna karar verdiğinizi söylemiştiniz. Bu hikâyeyi seçmenizde ne etkili oldu?

Çatak: Almanya’da yaşayan insanlar olarak Türkiye’ye gidip, orada bir film yaptığın zaman, şimdi biz demokrasiyi daha iyi biliriz, biz size demokrasinin ne olduğunu anlatalım gibisinden bir tavır takınmamak adına çok emek sarf edildi. Filmdeki karakterlerin hepsinin kendince haklı olmasına çok özen gösterdim. O yüzden hazırlık süreci çok uzun sürdü. Gerçekten yargıya varmayan bir film yapmak istedik. Ve son güne kadar senaryoda şu cümle şöyle mi olsa böyle mi olsa diye uğraş verdik.

DW Türkçe: Ve sonunda evrensel dili olan bir film ortaya çıktı.

Çatak: Evet, filmin evrensel olması bizim için çok önemliydi. Gezi’yi bilmeyenlerin de filmi izleyebilmesini isterim. Gezi tabii ki bir ilham kaynağı oldu ama orada ele alınan konular; cesaret, aile değerleri, korku, güvenlik ve özgürlük olduğu için evrensel bir şekilde yapabildik galiba.

DW Türkçe: 2005 yılından beri kısa filmler, reklam filmleri çekiyorsunuz. Daha önce başka ödüller de aldınız. Ama uluslararası alanda böyle dikkat çeken bir ödül alabilmek için iyi bir film yapmak yeterli mi, başka ne gerekiyor?

Çatak: Zaten iyi bir film yapmak birçok şeyi gerektiriyor. Şu anda festival dünyasını gezdiğiniz zaman, çok yüksek standartlarda çalışıldığını görüyorsunuz. Buna öğrenci filmleri de dahil, çok güzel işler çıkıyor. Ama bana bir festivalde birisi şunu söyledi: “Diğer filmlere göre senin filmlerinde gerçek insanlar ve gerçek karakterler görüyorum” dedi. Ve belki de önemli olan bu iyi bir film yapmak için. Mesela şablonlar değil, gerçek karakterler yaratmak... Sinema öyle bir şey ki, bir bütün. Yani buna müziği de dahil, montajı da dahil, diyalogları dahil, oyunculuğu dahil, kameranın hareketi dahil, atmosfer dahil. O kadar çok şey var ki ve bu uluslarası başarıyı elde etmek için, bunun belli bir hesabının kitabının olduğunu zannetmiyorum. Samimi olması gerekiyor.

DW Türkçe: Bu ödülün size nasıl fırsatlar sunabileceğini düşünüyorsunuz?

Çatak: Tabii ki, şimdi bir çok insan bana senaryosunu getiriyor, “Çekmek ister misin” diye soruyor. Bu güzel. Ama bu ödül, benim ilerlemek istediğim yolu bana açabilirse ne ala. Bu yolun da ne olduğu benim için çok açık, o da sinema. Televizyon da yapmak isterim ama öncelikle bir iki sinema işinde bulunmak istiyorum.

DW Türkçe: Önümüzdeki dönem için nasıl projeler planlıyorsunuz?

Çatak: İki roman uyarlaması ve kendi yazdığım bir senaryo üzerinde çalışıyorum. Bunun yanı sıra Alman-Fransız televizyonu için bir dizi teklifi var, şu andaki mülteci sorununa ilişkin ilginç bir dizi. Ama öncelikle ödül almadan önce başlattığım bu projeleri bitirmek ve sonrasına yeni projelere bakmak istiyorum.

DW Türkçe: Peki siz sinemaya nasıl başladınız?

Çatak: Lise sonrasında ne yapacağımı bilen bir genç değildim. Berlin Hür Üniversite’de işletme okumaya başladım. Ama kısa bir süre sonra bunun bana göre olmadığını fark ettim. Sonra İş ve İşçi Bulma Kurumu’ndaki danışmanla görüştüm. Oradaki adam bana hayatta neyi severek yaptığımı sordu. Ben de sinemaya gitmeyi çok sevdiğimi söyledim. O da, “Belki de sinema yapmalısın” dedi. Bu düşününce çok acayip bir durum ama belki o söylemeseydi yine sinemayla uğraşırdım. Ben hiç bir zaman başka alternatifim yok diye yola çıkmadım ama elimden gelen sinema oldu. İlk filmlerimden itibaren insanlar bana “fena değilsin” dedi. Şu anda yapabildiğim daha iyi bir şey yok gibi geliyor.

@ Deutsche Welle Türkçe

Söyleşi: Jülide Danışman