T24 - CHP'nin 16. Olağanüstü Kurultayı 948 delegenin katılımıyla gerçekleşti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kurultayda yaptığı konuşmada ''Tüzük dediler, işte tüzük. ‘Seçim’ diyorsanız onu da yapacağız.” dedi.
İşte Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin sitesinde yer alan konuşması şöyle:
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle ;
“Değerli Basın mensupları,
Saygıdeğer Misafirler,
Gözünü Ankara’ya çevirmiş, televizyonları başında bizleri izleyen sevgili yurttaşlarım.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Örgütü adına selamlıyorum.
Kurultayımıza hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Kuva-yi Milliyeciler…
Devrimciler…
Atatürkçüler…
Yoldaşlarım…
Genç Türkiye’nin delikanlıları,
Türkiye Cumhuriyeti’nin akranları,
Halkçılar, cumhuriyetçiler,
89 yaşındaki gençler,
Sevgili Cumhuriyet Halk Partililer.
Cumhuriyet Halk Partisi:
Türk Halkının var olma iradesinin adıdır,
Bağımsızlık aşkıdır,
Özgürlük sevdasıdır.
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Herkesin “zor “ dediğine “kolay” demektir, herkesin “imkânsız” dediğine “mümkün” demektir.
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Herkes pes ettiğinde bile,
ümitsizliğe düşmeden direnmek demektir,
halkına inanmak demektir,
milletine güvenmek, onun içindir ki CHP umudun partisidir, demektir.
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Emperyalistlerin analarından emdiği sütü, burunlarından getirmek demektir.
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Tıpkı Mehmet Akif gibi;
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!” demektir.
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Vatan kurtarmak demektir,
Devlet kurmak demektir,
Sevgili yol arkadaşlarım…
Cumhuriyet Halk Partisi:
Türk Halkının birlik iradesidir, kardeşlik andıdır.
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Kimseyi ayırt etmeden kucaklamak, ayrım yapmadan sevmek demektir.
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
“Biz kimseye kin tutmayız,
Kamu âlem birdir bize” demektir.
Yani Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Yunus Emre olmak demektir.
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Halkının değerleriyle ve halkı için yaşamak demektir
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Milleti, ortak ülkü etrafında kaynaştırmak, aynı hedefte buluşturmak demektir.
Kardeşlerim,
Cumhuriyet Halk Partisi:
Türk Halkının gelişme hırsıdır, büyüme azmidir.
Dikili ağacı yok diye eleştirirler, biz güler geçeriz. Çünkü onlar cahildirler, kıskançtırlar, önyargılıdırlar. Çünkü onlar ülkeyi değil, ceplerini düşünürler.
CHP tarihinden örnekler…
15. Şubat. 1925 Kayseri’de ilk uçak fabrikası
01. Haziran. 1930 Merkez Bankası kuruldu
03. Mayıs. 1934 – 9 yıl sonra Kayseri’den kalkan uçak Ankara’ya indi…
11. Ağustos. 1937 İlk Türk Denizaltısının omurgasının yerleştirilmesi Haliç’te yapıldı…
04. Haziran. 1940 Duyun-u Umumiye ve Osmanlının borçları tümüyle ödendi…
22. Eylül. 1947 Merkez Bankasının Resmi Açıklaması Altın Stoku 176 ton…
Yolsuzluk yapmadı…
Kul hakkı yemedi…
2. Dünya Savaşına girmedi ve halkını savaştan korudu… Kimseyi yetim bırakmadı…
1927 – 28 ve 1929 yıllarında üç kez politikacıları – bakanları yüce divana gönderdi…
Peki sonra CHP gitti de ne oldu?
12. Ocak. 1952 ABD yönetimi Marshall Planı çerçevesinde Türkiye’ye 58 milyon dolarlık askeri yardım yaptı… Siz yapmayın biz size veririz… Kıbrıs çıkarması, çıkarma gemimiz yoktu..
20. Ekim. 1954 Dünya Bankası Genel Sekreteri Türkiye’ye geldi. “Türkiye ekonomik geleceği çok parlak bir ülke” dedi…
04. Ağustos. 1958 Türkiye moratoryum ilan etti…
CHP’li demek kendi tarihini bilmek demektir…
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Halkı yoksulluktan kurtarmak için, başı dik sırtı pek bir ülke olmak için, kendini adamak demektir. Siyaset bana ne verecek değil, ben topluma ne vereceğim, demektir.
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Devrimci olmak demektir,
Değişime cesaret edebilmek ve değiştirebilmek demektir.
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Cumhuriyetin kurucusu, demokrasinin öncüsü olmak demektir.
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Çağ değiştirecek kudrete
Ve devrim yapacak iradeye sahip olmak demektir.
Yani özetle, Cumhuriyet Halk Partili olmak demek:
Mustafa Kemal Atatürk olmak demektir.
Değerli Arkadaşlar,
Bugün burada Cumhuriyet Halk Partisi’nin yeni anayasası tartışılacak.
Bugün CHP delegeleri, partinin asıl sahibi olan halkımız adına, Cumhuriyet Halk Partisinin yeni tüzüğüne karar verecekler.
CHP delegesi, 21.yüzyıl CHP’sini inşa etmeye, CHP’nin anayasası olan tüzükle başlayacak.
Bu devrimci ruh, Türkiye’ye yeni bir ufuk, Türk halkına ise yeni bir umut kazandıracaktır. Buna yürekten inanıyorum
Bugün önemli bir gündür arkadaşlar.
Siyasi tarihimiz açısından önemlidir.
Türk Demokrasi tarihi açısından da önemlidir.
CHP delegeleri, gelmiş geçmiş en demokratik siyasi parti tüzüğünü oluşturmak üzere toplandı.
Kimsenin başka bir siyasi partinin tüzüğünü merak ettiği yok.
Kimsenin başka bir siyasi partinin tüzüğüyle ilgilendiği de yok.
CHP’nin tüzüğü başka bir partinin tüzüğüne benzemez;
Çünkü CHP’de parti tüzüğü, kâğıt üstünde kalan bir metin değildir.
Çünkü CHP, tüzüğüyle, kurallarıyla, kurumlarıyla yönetilen bir partidir.
Çünkü CHP “hukukun üstünlüğü” ilkesini içselleştirmiş bir partidir.
O yüzden, tüzük kurultayımıza olan yüksek ilgiyi hem anlamlı hem de çok gerçekçi buluyorum.
Değerli Arkadaşlar,
Bugün Cumhuriyet Halk Partisi, bir demokrasi devrimini kendi anayasasından, yani kendi tüzüğünden başlatıyor.
HATIRLAYINIZ KADINA SEÇME SEÇİLME HAKKI VERİLDİ… CHP YAPTI…
Siyasette 2.büyük devrim.
CHP bundan böyle kapılarını kadınımıza ardına kadar açmıştır,
Gencimize sonuna kadar açmıştır.
Kadınlarımızı, gençlerimizi haklarını kullanmaya davet ediyorum
Halkın partisi, gerçek sahibine teslim ediliyor.
Gerçek bir değişim görmek isteyenler,
Cumhuriyet Halk Partisi’nin yeni tüzüğüne bakarak, işe başlasınlar.
Ve gözlerini Cumhuriyet Halk Partisinden ayırmasınlar.
Değerli arkadaşlar,
Demokrasinin tadını unuttuk
Uğruna bedeller ödediğimiz, ateş çemberlerinden geçirerek bugüne taşıdığımız demokrasimiz artık yok.
Üzerine titrediğimiz demokrasimiz, bir intikam ve kin rejimine dönüştü.
Peki, biz bu hale nasıl geldik?
Nerede hata yapıldı?
Demokrasinin çok zor kazanıldığı, ama çok da çabuk kaybedileceği unutuldu.
Demokrasi kültüründen nasibini almamış birinden, demokrasiyi koruması beklenildi.
Demokratik rejime, hayatı boyunca bir “küfür rejimi” olarak bakan bir kadronun, “değiştik” sözüne itimat edildi.
“Eski gömleğimi çıkardım, yerine demokrasi gömleği giydim” diyenlerin demokrasiden hiçbir şey anlamadıkları zaten belliydi.
Asıl acı olan bazı aydınlarımızın:
Demokrasinin, bir devletin kıyafeti değil, bir devletin ruhu olduğu gerçeğini göz ardı etmesiydi.
Bazı aydınlarımız ve yazarlarımız;
Tayyip Erdoğan’ın gömleğine, kıyafetine bakarak demokrat teşhisi koydular.
Kimse kendine şu soruyu sormadı:
Demokrasiyi elde etmek, bir gömleği giyip çıkarmak kadar basit idiyse, milyonlarca insan bu uğurda neden bu kadar ağır bedeller ödedi?
Bu ülkede post modern dikta rejimi işte bu anlayışın ürünü olarak böyle kuruldu.
Bir post modern diktatör işte böyle doğdu.
Post modern diktatörlük Türkiye’ye has bir rejim.
Post-modern diktatörlük:
Demokrasi gömleğinin içine, gizlenmiş diktatörlüktür.
Gömlek güzel,
Görünüşe bakılırsa, her şey yerli yerinde…
Fakat her şey sadece şeklen var.
Fiilen “güçler ayrılığı ilkesi” ortadan kalkmış durumda.
Sanki öyle değilmiş gibi yapılıyor ama
Yargı, yürütmenin emrinde.
Kontrol dışına çıkan yargı mensupları 5 dakikada görevden alınıyor.
Basın var fakat hür değil.
Üniversiteler zapturapt altında.
Dış politika tamamen bir reklam kampanyası aracı ve malzemesi gibi kullanılıyor.
Güya düşünce özgürlüğü var, “milletin düşünmekten ödü kopuyor.”
Sendikalar, sivil toplum kuruluşları tamamen işlevsiz.
Bu post-modern dikta rejiminin olmazsa olmaz kuralı medya kontrolüdür.
Bakınız;
Bir tarafında, maddi – manevi ağır baskılarla susturulan, oto sansüre mecbur bırakılan basının mensupları,
Diğer tarafında, büyük medya korosunun da kullanıldığı aralıksız süren dev reklam kampanyaları
İşte bu dev kampanyalarla, bir demokrasi ortamında yaşadığımıza ikna ediliyoruz.
Hala gözü demokrasi gömleğine takılıp, içerisindeki diktatörlüğü görmeyenlere bir önerim var.
Herkes kendine şu iki soruyu sorarak nasıl bir rejimde yaşadığımızı kolaylıkla test edebilir.
Recep Tayyip Erdoğan hakkında olumsuz bir fikir ifade etsem başıma bir iş alır mıyım?
Acaba telefonum dinleniyor olabilir mi?
Eğer bu iki soruya kestirmeden hayır cevabı veremiyorsanız biliniz ki yaşadığınız rejimin adı demokrasi değil post-modern diktatörlüktür.
Onun için batılılar bizim demokrasimizi “melez demokrasi” “hibrit demokrasi” olarak adlandırıyorlar…
Artık, insan hakları ihlallerinde dünyanın kara listesindeyiz.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı verilerinden okuyorum:
AKP iktidarı döneminde:
Faili meçhul cinayet sayısı: 166
Gözaltında ya da cezaevinde ölüm sayısı: 322
Yargısız infaz sayısı: 428
Şimdi herkes hazır olsun:
Tayyip Erdoğan’a çete kurma izni veren yasanın çıkmasından sonra
Faili meçhulleri,
Yargısız infazları herkes gözünü dört açarak izlesin.
Peki, Türkiye’de bütün bunlar olup biterken
Kaç kişinin haberi oluyor bunlardan?
Halk niye duymuyor bu olup bitenleri?
Çünkü post modern diktatörlüğün kuralı bu:
Türkiye, gerçeklerin insafsızca karartıldığı bir ülke artık…
Bu ülkede gencecik öğrenciler akıl almaz sebeplerle tutuklanıyor.
Şu fidan gibi gençlere yapılan suçlamalara bir bakın:
• Saç kestirmek,
• Şemsiye taşımak,
• Poşu takmak,
• Yumurta taşımak
• Konser bileti satmak,
• Üniversite yönetimini eleştirmek,
• Basın açıklaması yapmak,
• 8 Mart Dünya Emekçi kadınlar Gününe katılmak
• 1 Mayısa katılmak,
• Deniz Gezmiş’i anmak
• YÖK’ü protesto etmek,
• Kitap okumak
Değerli Arkadaşlarım,
• Marmara Üniversitesi Öğrencisi, Mikail Boz, Ekşi Sözlükte yazdığı yazıdan dolayı 1 ay okuldan uzaklaştırma aldı.
• İstanbul Üniversitesi Öğrencisi Yiğit Ergün, çantasında bulunan yumurta başına 44 ay hapisle yargılanıyor.
• Pamukkale Üniversitesi Öğrencisi Okan karakuş, YÖK’ü protesto etmekten dolayı 1 ay uzaklaştırma aldı.
• İstanbul üniversitesi öğrencisi Mesut Can, Deniz Gezmiş’i anmaktan bir yıl uzaklaştırma aldı.
Bunlar sadece birkaç tane örnek.
İşte AKP’nin gençlere bakışı budur.
Demokrasi anlayışı budur.
Gençlerin en basit tepkilerine, onların bütün hayatlarını karartarak karşılık vermektir AKP zihniyeti.
Gençleri düşman, gençlerin demokratik tepkilerini tehdit ve düşmanlık olarak görmektir AKP zihniyeti.
Değerli arkadaşlarım,
Kafasında toplumsal barış fikri olmayan birinden, demokrasi adına ne beklenebilir
Recep Tayyip Erdoğan, işbaşına geldiği andan itibaren sadece toplumsal barışı dinamitlemektir.
Başbakanın sadece son iki ay boyunca yaptığı konuşmalara bakın, 3 şey görürsünüz.
Saldırganlık görürsünüz, kin ve nefret görürsünüz, intikam görürsünüz.
Bölücülük ve ayrımcılık yapmadığı tek bir konuşmaya bile rastlayamazsınız.
Bir hafta tarihten çatışma alanları devşirme çabası
Bir hafta Alevi – Sünni kışkırtıcılığı,
Bir hafta Türk – Kürt tahrikçiliği
Bir hafta dindar olan- dindar olmayan ayrımcılığı yapan,
Bir hafta çıkıp, gençleri kine ve düşmanlığa davet eden bir bölücüden, böyle birisinden Türkiye’nin en temel sorunlarına çözüm getirmesi,
Toplumsal barışa ve demokrasiye hizmet etmesi beklenebilir mi?
Böyle bir bölücü anlayışın, “Kürt sorununu” çözmesi beklenebilir mi?
Tayyip Erdoğan ve AKP artık Türkiye için bir soruna dönüşmüştür.
Asıl sorun, Tayyip Erdoğan’ın anlayışıdır,
Üslubudur,
Dilidir.
Bu dil, bu üslup, Türkiye’ye büyük zarar veriyor.
Bu anlayış, diyalogun, konuşmanın, sözün önemini kavrayamaz…
Bu işin başı kurduğunuz dildir. Meseleyi anlayış biçiminizdir…
Bu anlayış ülkeye demokrasi getiremez…
Özgürlük getiremez…
İnsan haklarına saygı getiremez…
Bu anlayış 12 Eylül yasalarına sığınma getirir…
Gidiyorsun 1940’ların yasaklanan kitaplarından söz ediyorsun… Ama aklına hiç mi 2010’larda daha basılmamış kitabın yasaklandığı gelmiyor…
Bu anlayış toplumu ileriye değil, geriye götüren anlayıştır…
Cumhuriyet dönemi boyunca hiçbir zaman bu kadar gazeteci hapishanelere girmemişti…
Gerçek Gazeteciler artık Türkiye’de dörde ayrılıyor…
Hapisteki gazeteciler
Hapse girecek gazeteciler
İşine son verilen gazeteciler
İşine son verilecek gazeteciler,
Bırakın Türkiye’yi bizi dünyaya rezil ettiniz…
Demokrasi, özgürlük ve insan hakları konusunda dünyaya rezil olduk…
Güçler ayrılığı ilkesini ayaklar altına aldın…
Yasama ve yargıyı adeta kendine bağladın… Çünkü sen demokrasiye inanmıyorsun…
CHP’li Belediyeler ve belediye başkanları AKP tarafından düşman ilan edildi…
Telefonları dinleniyor…
Olur, olmaz polis baskınları yapılıyor…
Okullara mandalina dağıtmış, süt dağıtmış, sanatçılar için ihale açmamış…
CHP’li Belediyelerin bulunduğu yerlerdeki yurttaşlarıma sesleniyorum…
Demokrasi için belediyenize ve Belediye Başkanınıza sahip çıkınız…
Değerli Arkadaşlarım,
Teşhisi doğru koyalım,
Devleti çatırdatan şey adaletsizliktir.
Mahkemeyle başlayıp onunla biten şey değildir adalet.
Devlet dediğimiz yapının ahlakıdır adalet.
Mülkün, yani devletin temeli adalettir.
Bugün, Tayyip Erdoğan’ın adı konulmamış fiili bir devleti var kafasında.
O devletin içinde sizler yoksunuz.
Normal vatandaş yok.
Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki devlette kendi kankaları var, dostları var.
O devletin kendi adalet sistemi var.
O devletin içinde yolsuzluk yapmak serbest.
Fitre, zekât, kurban parası hırsızlığı yapmak serbest…
Diğer vatandaşları soymak serbest…
Her türlü suçu işlemek, her türlü gayrimeşru işe bulaşmak, serbest…
Bir kişi, her türlü melaneti, suçu işlediği halde ona hiçbir şey olmuyorsa, biliniz ki o, Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki devletin bir üyesi.
Bizim devletimizin yargısı onlara işlemiyor.
Tayyip Erdoğan’ın kankalarına, diğer insanların hem canı hem de malı helal.
Değerli Arkadaşlar,
Bizim ihtiyacımız olan şey adalettir.
Güvenmemiz gereken, kişiler değil, güvenmemiz gereken adalettir. Hukukun üstünlüğüdür…
Buradan söylüyorum.
CHP vatandaşına adalet vaat ediyor.
CHP Demokrasi vaat ediyor, hukukun üstünlüğü ilkesini hâkim kılmayı vaat ediyor.
CHP, insanca yaşama hakkı vaat ediyor.
CHP Özgürce inanan, inandığını özgürce yaşayan bir toplum düzenini vaat ediyor.
CHP İnsanların, fikir ve düşüncelerinden dolayı aşağılanmadığı, ayrımcılığa maruz kalmadıkları bir Türkiye vaat ediyor.
CHP, birlikte yaşamanın keyfine varmayı vaat ediyor
Kısacası CHP,
Türkiye’ye bir “barış toplumu olma” perspektifi öneriyor.
Bunun için iktidara ve diğer muhalefet partilerine çağrımız var…
Gelin,
Özel Yetkili Mahkemeleri kaldıralım… Böylece bir demokrasi ayıbına son verelim…
İnfaza dönüşen ve artık bir insan hakkı ihlali boyutuna ulaşan Tutukluluk Süreleri ile ilgili düzenlemeyi yeniden yapalım.
Faili Meçhul Cinayet Suçlarında Zamanaşımını Kaldırılalım.
12 Eylül 1980 Darbe Sürecinin Yol Açtığı Mağduriyetleri Giderelim. Örneğin TÖB-DER’in mallarını iade edelim.
Seçim Barajını Düşürerek, milli iradenin Parlamentoya daha sağlıklı yansımasının yolunu açalım…
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkını demokrasilerde olduğu şekliyle yeniden düzenleyelim…
Yükseköğretim Kanununun “Öğrenci Disiplin İşleri”ni düzenleyen 54. Maddesinin a, b, c, d, e, g bendlerinin değiştirilerek, üniversitelerde disiplin işlemlerinin daha çağdaş, demokratik ve hukuka uygun biçimde yürütülmesinin sağlanmasını sağlayalım.
Militanlaşan yargı değil, vicdanı olan yargıyı inşa edelim…
Özel yaşamın gizliliğine saygı duyalım ve telefon dinlemelerine ağır yaptırımlar getirerek bu insan hakkı ihlaline son verelim…
BUNLARI BİZ ÖNERİYORUZ. AKP KARŞI ÇIKIYOR…
ÇÜNKÜ AKP STATÜKONUN PARTİSİDİR.
ÇÜNKÜ AKP DEĞİŞİMİ GERİYE GİTMEK OLARAK KABUL EDİYOR VE YOL HARİTASINI BÖYLE ÇİZDİĞİ ARTIK ÇOK İYİ BİLİNİYOR…
Değerli Cumhuriyet Halk Partililer,
Bunu değiştirecek olan sizsiniz.
Bu anlamda, Türkiye’nin elinde kalan son imkân CHP’dir.
Son şans CHP’dir.
Buradan bütün CHP’lilere sesleniyorum.
Bu görev ve sorumluluğun farkında olmamak,
Bu hedef doğrultusunda gönül ve güç birliği yapmamak,
CHP’nin enerjisini boşa harcamak,
Her şeyden önce halka ve onun tarihine ihanettir.
Bu yol, halkla beraber yürünecek bir yoldur.
Öyleyse önce birbirimizi, sonra halkı kucaklayacağız…
Yaşlı – genç demeden,
Kadın – erkek demeden,
Tek tek insanlara ulaşacaksınız.
Anlatacaksanız;
Yetmezse bir daha anlatacaksınız,
Olmadı bir daha anlatacaksınız.
Halkı suçlamak yok,
Halka kusur bulmak yok
Halka küsmek yok.
Unutmayınız, biz bu halkla yedi düvele karşı kurtuluş savaşı vermiş ve o savaşı kazanmış bir siyasi kadroyuz.
Bizim kökümüz Kuvayı Milliyedir.
Biz gücümüzü milletten alırız.
Değerli Arkadaşlarım,
Türkiye’yi bu bölgede değerli kılan kuruluşundan beri vazgeçmediği
çağdaş uygarlık hedefidir.
Türkiye’yi Türkiye yapan doğu-batı ekseninde bir ülke olmasıdır.
Türkiye’yi batıda değerli kılan doğudaki derinlikleri,
Doğuda değerli kılansa Avrupalı bir ülke oluşudur.
Türkiye ne doğudan vazgeçer,
Ne batıdan vazgeçer.
Çağdaşlaşmanın şartı budur.
Büyük devlet olmanın, küresel aktör olmanın şartı budur.
Milli menfaatlerimizin,
Ulusal güvenliğimizin şartı budur.
Bugün Türkiye, içerde büyük kırılmalar yaşadığı gibi,
Dışarıda da büyük bir eksen kayması yaşıyor.
Türkiye Ortadoğulaşıyor.
Türk dış politikası dışarıdaki marjinal gurupların perspektifine
sıkıştırılmıştır.
Bu ideolojik bir sapmadır.
Reel politiğin, ideolojiye kurban edilmesidir.
Bu kafa, Türkiye’nin bölgedeki bütün cazibesini yok eden bir kafadır.
Koskoca Türkiye’yi, yerel çekişmelerin, yerel çatışmaların tarafı yapan bir kafadır.
Sıfır sorun politikası diyerek çıkılan yol, Türkiye’yi bölgede sıfır itibar sahibi bir ülke konumuna sürükleyerek sonuçlandırılmıştır.
AKP Türkiye Cumhuriyetine maalesef çok ağıra mal olmaktadır.
Değerli Arkadaşlarım
20 yıl önce bugün dünya tarihinin en büyük zalimliklerinden biri yaşandı.
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dağlık Karabağ bölgesinde bir kasaba olan Hocalıda, yüzlerce sivil Azeri kardeşimiz, Ermeni caniler tarafından toplu olarak acımasız bir katliama uğratıldılar.
Bütün insanlığın vicdanını yaralayan bu menfur olayda katliama uğrayan soydaşlarımızı rahmetle anıyorum.
Onların aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Zulme ve zalimlere karşı direnmeyi benimsemiş herkesin, Hocalı Katliamı’nı unutturmamak boynunun borcudur.
Değerli Arkadaşlarım,
Mazluma inancı sorulmaz,
Dini sorulmaz,
Mezhebi sorulmaz.
Memleketi sorulmaz,
Mazlumun ırkı olmaz,
Derisinin rengi olmaz,
Coğrafyası olmaz,
Cinsiyeti olmaz,
CHP mazlumların ortak malıdır.
CHP zulme uğrayanların ortak platformudur.
“Zalimin hasmıyım, amma severim mazlumu”(M. Akif) diyen şair gibi,
En başta mazlumların partisidir CHP,
CHP, cevizlerimiz kurur, kardeşlerimi okutamam diye suyuna sahip çıktığı için, 9 yıla kadar hapsi istenen Erzurumlu Leyla’dır.
CHP, Leyla’nın yanında direnirken yerlerde sürüklenen, karakolda sabahlatılan, başındaki örtüye el uzatılan, 86 yaşındaki Nafia Ana’dır.
CHP, Uludere’nin Gülyazı Köyünde göz göre göre, bile bile bombalanan 34 çocuktur.
CHP, Van’da depremden sağ kurtulup, deprem çadırlarında yanarak can veren bebektir.
Fail-i meçhule kurban gitmiş aydındır CHP.
İşkenceye uğrayan vatandaştır.
CHP, Tayyip Erdoğan – PKK pazarlıklarına kurban gitmiş şehit Mehmetçiktir.
CHP, omuzundaki poşusu suç delili sayılan ve hakkında 45 yıl hapis cezası istenen üniversite öğrencisidir…
CHP, basılmamış kitabı yasaklanan yazardır,
Suçunu bilmeden aylarca hapishanelerde yatan akademisyendir, gazetecidir, aydındır.
CHP, asgari ücretle ailesine bakan babadır;
Kış ortasında yakıt parası bulamayan emeklidir;
Unutulan dul ve yetimdir;
Yurduna yuvasına tarlasına küstürülen köylüdür CHP.
Umuttur CHP. Mücadeledir. Bağımsızlıktır. Halk için bedel ödemektir CHP.
Sizlere Nazım Usta’yla seslenerek huzurlarınızdan ayrılıyorum.
“Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karanlıklar
aydınlığa..
Değerli dostlarım, vatandaşlarım, kardeşlerim,
Hepinizi baskıya, diktatörlüğe, zulme karşı direnmeye çağırıyorum.
Hepinizi demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, adaletli bir yönetime çağırıyorum.
Hepinizi kardeşçe yaşayacağımız Yeni Türkiye’yi, Yeni CHP’yle birlikte kurmaya çağırıyorum.
Sağ olun, var olun…