CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 2016 yılı içinde 7 Kasım seçimlerini kazanan Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun istifa etmesi ve 20 Temmuz'da ilan edilen OHAL dahil 3 darbe olayı yaşandığını ileri sürdü. "Türkiye bir yıl içinde 3 darbe olayı yaşadı" görüşünü savunan Kılıçdaroğlu, "Birincisi 4 Mayıs 2016 Saray darbesidir. Halktan yüzde 49.5 oy olan bir siyasi partinin lideri Saray’a davet edilmiş, elinden istifa dilekçesi alınmış ve kapının önüne konmuştur. İkincisi 15 Temmuz darbe girişimidir. 15 Temmuz darbe girişimi planlıdır, programlıdır. Üçüncüsü de OHAL’in ilan edildiği tarih olan 20 Temmuz darbesidir. 15 Temmuz kontrollü bir darbe girişimidir çünkü 20 Temmuz darbesine gerekçe gerekiyordu" açıklamasında bulundu.
AKP ile MHP'nin anlaştığı partili cumhurbaşkanlığı sistemini de kapsayan anayasa değişiklik teklifine değinen Kılıçdaroğlu, "Bunun adı Türkiye’yi dikta yönetimine teslim etmektir. Demokrasinin Sevr belgesini imzalamaktır. Türkiye’yi bölünme sürecine sokmaktır" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbe girişminden sonra HDP hariç Meclis'teki tüm partilerin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın davetiyle ortaklaşa düzenlediği Yenikapı Mitingi hakkında "Yenikapı ruhuna uyan tek kişi benim. Ben demokratik parlamenter sistemden söz ederken hepsi alkışlıyorlardı. Ne oldu da birden demokratik parlamenter sistemden vazgeçip bir dikta rejimini Türkiye’ye getirmek istiyoruz. Efendim fiili durummuş da hukuki duruma uydurulacakmış. Bu zulmün karşısında eğilmek demektir" dedi.
"15 Temmuz kontrollü bir darbe girişimidir çünkü 20 Temmuz darbesine gerekçe gerekiyordu" diyen Kılıçdaroğlu, "15 Temmuz darbe girişiminden hükümetin haberdar olup olmadığını sormuştuk. Bu soruya şu ana kadar yanıt almış değiliz. Bu soruya verilecek cevap darbenin kontrollü olup olmadığını ortaya koyacak" ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu'nun Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'e verdiği söyleşi şöyle:
AK Parti ile MHP’nin başkanlık sistemi için anlaştığı anayasa değişiklik teklifi size ne ifade ediyor?
Türkiye bir yıl içinde 3 darbe olayı yaşadı. Birincisi 4 Mayıs 2016 Saray darbesidir. Halktan yüzde 49.5 oy olan bir siyasi partinin lideri Saray’a davet edilmiş, elinden istifa dilekçesi alınmış ve kapının önüne konmuştur. İkincisi 15 Temmuz darbe girişimidir. 15 Temmuz darbe girişimi planlıdır, programlıdır. Devletin içine siyasal iktidar tarafından özellikle yerleştirilen unsurlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Darbeciler sonuç alamamış, girişim düzeyinde kalmıştır. Üçüncüsü de OHAL’in ilan edildiği tarih olan 20 Temmuz darbesidir. Olayı kendi bağlamında düşünüp değerlendiremezsek bu anayasa değişikliklerinin amacını yeterince anlayamayız. 15 Temmuz kontrollü bir darbe girişimidir çünkü 20 Temmuz darbesine gerekçe gerekiyordu. OHAL’in ilanıyla bir dikta yönetiminin hukuki altyapısı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
"ABD’deki başkanlıkla arasında uçurum var"
Başkanlık sistemi tartışması ilk kez 15 Temmuz’dan sonra gündeme gelmedi ki. Uzun zamandır iktidarın gündeminde değil mi?
Doğru, başkanlık sistemini düşünüyorlardı. Ama bu kadar güçlü hiç dile getirmemişlerdi. Kaldı ki, getirilen başkanlık sistemi bizim anladığımız anlamda başkanlık sistemi değil. Gerçek başkanlık sisteminin uygulandığı ülke ABD. Önerilen değişiklikle ABD’deki sistem arasında uçurum var. Cesaret 15 Temmuz’dan sonra geldi. 15 Temmuz, bizzat Saray tarafından ‘Allah’ın bir lütfu olarak değerlendirildi’. Ben bütçe konuşmamda da parti sözcümüz yaptığı basın açıklamasında da 15 Temmuz darbe girişiminden hükümetin haberdar olup olmadığını sormuştuk. Bu soruya şu ana kadar yanıt almış değiliz. Bu soruya verilecek cevap darbenin kontrollü olup olmadığını ortaya koyacak.
Böyle bir şüphe dile getirmek için elinizde herhangi bir bilgi ya da istihbarat mı var?
Dünya kadar bilgi var, bir-iki tane değil ki. Mehmet Dişli. Neden kıta görevi yaptırılmıyor da illa Genelkurmay karargâhında tutuluyor ısrarla? MİT’e neden ısrarla dinlemelerden sorumlu bir kişi FETÖ’cü yerleştiriliyor? Ayrıca Türkiye gazetesinde bir köşe yazarı darbe için FETÖ’cülerin ne zaman, nerede toplandıklarını yazdı. Bunları ben okuyorum da bu ülkenin Milli İstihbarat’ı okumuyor mu, başbakanı, cumhurbaşkanı okumuyor mu? Bunların hesabı soruldu mu?
"Bunlar devletin içine yerleştirildiler"
O zaman kontrollü darbe derken 15 Temmuz günü ya da kısa bir süre önce alınan istihbaratı değil işleri oraya götüren siyasi süreci kastediyorsunuz, doğru mu anladım?
Tabii. Türkiye bilinçli olarak planlı programlı bir şekilde bu sürecin içine çekildi. Bunlar devletin içine yerleştirildi. Yüzde yüz iktidarla her konuda mutabık kaldılar dersek bu doğru olmaz. Kendi aralarında bir çatışma olduğu da gerçek. Ama AKP bu darbe girişimini kendi fırsatına çevirdi. Dolayısıyla bu darbe girişimiyle başkanlık sisteminin altyapısını oluşturdu. Geldiğimiz nokta budur.
"Yenikap ruhuna uyan tek kişi benim"
Anayasa değişikliği teklifinin taslağı salı günü Meclis Komisyonu’na geliyor. CHP ne yapacak?
Teklifi gelen başkanlık rejimine biz karşıyız. Biz demokrasiyi savunuyoruz, güçlü bir parlamenter demokrasi olmasından yanayız. Parlamentoda 16 Temmuz’da yaptığım konuşmada demokratik parlamenter sistemden söz ettim. Yenikapı’da demokratik parlamenter sistemden söz ettim. Bana ‘Yenikapı ruhuna uymadınız’ diyorlar şimdi. Yenikapı ruhuna uyan tek kişi benim. Ben demokratik parlamenter sistemden söz ederken hepsi alkışlıyorlardı. Ne oldu da birden demokratik parlamenter sistemden vazgeçip bir dikta rejimini Türkiye’ye getirmek istiyoruz. Efendim fiili durummuş da hukuki duruma uydurulacakmış. Bu zulmün karşısında eğilmek demektir.
Meclis’ten güvenoyu alamayan bir hükümet olabilir mi?
Cumhurbaşkanlığı tasarısını hazırlayanların ‘Partili bir cumhurbaşkanı olsa bile genel seçimlerle cumhurbaşkanlığı seçimlerine birlikte gidileceği için seçimin sonucu kendisini bağlayacak’ diye bir savunması var.
O zaman başkan, tarafsızlığı için namusu ve şerefi üzerine yemin etmeyecek. Başkanın tarafsızlığını koruyan maddeyi neden değiştirmiyorlar? Bakın milletvekili yemininde tarafsızlık yoktur ama mevcut cumhurbaşkanının metninde tarafsızlık var. Benimle beraber seçime girecek, aleyhimize her şeyi söyleyecek, seçimlerden sonra da “Ben tarafsız davranacağım, bunun için namus ve şeref sözü veriyorum” diyecek... Allah aşkına bunlar kimi kandırıyorlar?
MHP diyor ki ‘Cumhurbaşkanını Yüce Divan’a götürecek suçlar ilk taslakta vatana ihanetle sınırlıydı, biz bunun kapsamını genişletmeyi başardık. Yüce Divan’a gönderilmesi için AK Parti’nin önerisi parlamentonun dörtte üçüydü, biz üçte ikiyi kabul ettirdik’ diyor. Bunlar size göre de kazanım mı?
Mevcut düzende başbakanın veya bakanların Yüce Divan’a gönderilmesinin kıstaslarına bakın, bir de bu değişiklik gerçekleşirse cumhurbaşkanının hangi koşullarda Yüce Divan’a gideceğine bakın... Neredeyse imkânsız. Sadece bu mu? Başkanın başkanlığında kurulacak hükümet için güvenoyu istenmiyor... Parlamento’dan güvenoyu alamayan bir hükümet olabilir mi? Parlamentoda gensoru bile verilemeyecek. Bugünkü parlamento yetkilerinden arındırılmış aciz bir konuma getiriliyor. Bu parlamento Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş bir parlamentodur. Tasarıyla parlamentonun başkomutanlık yetkisi de elinden alınıyor.
"Devleti yeniden yapılndıracak"
Aslında Atatürk’e bile başkomutanlığı belli bir süreyle veren parlamento, şimdi başkomutanlığı sürekli birisine verecek. Devlet Bahçeli bunu bir açıklasın bakalım! Bir anlatsın merak ediyorum, belki bizim bilmediğimiz başka şeyler vardır. Lidere tapınma diye bir şey olmaz. Cumhurbaşkanı hiç hesap vermeyecek ama herkesten hesap soracak. Cumhurbaşkanı kararnamelerle devleti yeniden yapılandıracak. Olacak şey değil.
"O açıklamayı yeniden okumalı"
MHP’nin bu tasarının ortaya çıkmasında kritik rol oynayan tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
MHP’nin tavrını mı, Bahçeli’nin tavrını mı diye sormak lazım.
Bahçeli partisine rağmen mi bu kararı alıyor size göre?
Sayın Bahçeli 12 Haziran 2016’da şunları söylemişti: “Bizim Saray’la anlaştığımız namertçe söylendi. İlk aşamada partili cumhurbaşkanlığına evet dediğimiz, başkanlık sistemine sıcak baktığımız soysuzca iddia edildi. Yeni anayasaya boyun eğdiğim fısıltıdan öte yüksek sesle ifade edildi. Bu alçak sözleri dolaştıranlarda yüz olmadığı için özür dilemediler.” Bahçeli’nin kendi açıklamasını tekrar okumasını isterim. Açıkça söylemek gerekirse, bu değişiklik demokrasinin Sevr Anlaşması’dır. Ve bu teklifin altında Bahçeli’nin imzası olmamalıdır.
Biraz önceki imanızı tekrar sorayım. Sizce Sayın Bahçeli MHP grubunun hissiyatından farklı bir noktadan bakarak mı bu uzlaşmaya ‘Evet’ dedi?
Devlet Bey’in çıkıp hangi gerekçeyle bugün bunları savunduğunu anlatması lazım. Size biraz önce hatırlattım önceki açıklamalarını. Efendim fiili durum varmış. E o zaman cumhurbaşkanı anayasal sınırlarına çekilsin. Başbakan konuşsun, bakanlar konuşsun.
"İlk 4 madde askıya alınıyor"
Hem AK Parti hem de MHP diyor ki ‘Bu metinde anayasanın değiştirilmesi teklif edilemez ilk 4 maddesine girecek hiçbir düzenleme yok’.
Olur mu? Anayasanın ilk 4 maddesini askıya alıyor bu düzenleme.
Hangi maddesi üzerinden bu yorumu yaptınız?
Demokrasi. ‘Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir’ demiyor mu o maddelerden biri? Demokrasi ancak güçler ayrılığı ilkesinin işlediği yerde olur. Milletin seçtiği milletvekilleri bir anayasa değişikliği ile konu mankeni konumuna düşürülüyorsa, o ülkede demokrasiden söz edilebilir mi? İlk dört maddede değişiklik yapmıyoruz söyleminin arkasına sığınmak, aslında yaptıkları büyük ayıptan, demokrasiye vurdukları darbeden duydukları rahatsızlığı örtmek içindir.
"Bu şartlar altında anayasa yapılmaz"
Sonuçta anayasa değişikliği halka sunulacak ve son sözü söyleyen toplum olmayacak mı?
Bakın, halkın en yüksek oranda ‘evet’ dediği anayasa 12 Eylül darbe anayasasıdır. O dönemin koşullarıyla bugünün koşulları arasında ne fark var? O dönemde de yargı bağımsız değildi parlamento askıdaydı, bugün de öyle. O dönemde medya özgürlüğü yoktu gazeteciler hapisteydi, bugün de medya özgürlüğü yok ve 146 gazeteci hapiste. O dönemin darbesini yapan askerlerdi bu dönemin darbesini yapan siviller. 12 Eylül’de referanduma giderken meydanlarda Kenan Evren vardı, şimdi de kimlerin olacağı belli. Medyasının, üniversitelerinin, hukukçularının, sivil toplum ve meslek kuruluşlarının susturulduğu bir ülkede siz hangi anayasayı yapıyorsunuz? Daha garibi, daha anayasa metnini görmeden televizyonlara çıkıp konuşan havuz akademisyenleri var. Sözde bu teklifle, parlamentonun yetkileri artırılıyormuş? Allah onlara akıl fikir versin.
OHAL’in ocakta bir tur daha uzatılma ihtimali yüksek görünüyor. İktidar kulislerinde konuşulan referandum takvimi bahar ayları. Yani referandumun OHAL sırasında da yapılma ihtimali de var. Bunun bir sakıncası var mı sizce?
Ha OHAL’de yapılmış ha sonra fark etmez. Zaten Türkiye’de bir OHAL dönemi vardı. Türkiye resmen bir yarı açık cezaevi görünümünde... Üniversitelerin konuşmadığı, gazetecilerinin yazamadığı, yargının siyasal iktidar tarafından kontrol edildiği ülkeye siz demokratik Türkiye diyebilir misimiz?
"Bu işin siyasi sorumluluğunu kim üstlenecek"
Kafalardaki soruların yanıtını hükümet vermek zorunda (patlamalar). Bu işin siyasi sorumluluğunu kim üstlenecek? Elbette hükümet. Patlayıcılar yurtdışından geliyorsa, bu teröristler bu ülkenin sınırlarını bu bombalarla nasıl aşıyorlar? Sadece ağıtlar yakıp hiçbir önlem almayan iktidar kimdir? Bunları sorgulamazsanız terörün önünü alamazsınız.
Yeni yetki yorumu: Cumhurbaşkanı bir gecede bakanlık kurabilir
Sizin 15 Temmuz sonrasındaki mini anayasa görüşmeleri sırasında KHK’larla ilgili önerinizi pakete koydurmuş MHP. Yani OHAL döneminde çıkarılan KHK’ların Meclis’e sunulması ve 30 gün içinde kabul edilmezse kendiliğinden kalkması önerinizi...
Ne derlerse desinler... Cumhurbaşkanı verilen yetkilerle devleti yeniden yapılandırabiliyor. Maliye Bakanlığı’nı bir kararnameyle kaldırabilir yeni bir bakanlık kurabilir. Düzenleyici ve denetleyici kuruluşları bir gecede ortadan kaldırabilir. Devlette kendine göre birden fazla ili kapsayan bölgeler oluşturabilir. Bunların hepsi devlette keyfi yönetim demektir. Parlamentonun kendi yetkisini bir kişiye devretmesi demektir. Hiç gerekçe falan aramasın Sayın Bahçeli. Bunun adı Türkiye’yi dikta yönetimine teslim etmektir. Demokrasinin Sevr belgesini imzalamaktır. Türkiye’yi bölünme sürecine sokmaktır.
"Önerge bile vermeyeceğiz"
Meclis’te nasıl bir süreç yöneteceksiniz? Oylamayı protesto mu edeceksiniz?
Konu Anayasa Komisyonu’nda görüşülürken hiçbir değişiklik önergesi vermeyeceğiz. Çünkü vereceğimiz önerge demokrasinin bu Sevr belgesine ‘meşruluk’ kazandıracaktır. Arkadaşlarımız konuşmalarıyla tarihe not düşecekler.
AK Parti ya da MHP fire vermezse tasarının Meclis’ten çıkması yüksek, hatta garanti.
Bakın buradaki temel sorunlarımızdan birisi de şu. Boş kâğıda imza atan milletvekilleri halkın verdiği oylara ihanet ediyor. Bir ülkenin toplumsal uzlaşma belgesi olması gereken bir anayasa değişikliğini görmeden boş kâğıda imza atarak seçmene ihanet ediyorsunuz. Böyle milletvekilliği olur mu?
Deniliyor ki ‘CHP de tasarının hazırlık sürecine katılsaydı, en azından elini taşın altına koysaydı. Şimdi hiçbir şey yapmadan her zamanki gibi muhalefet ediyor’.
Anayasa değişiklikleri konusundaki düşüncelerimizi açıkladık. Dedik ki; “Eğer siz gerçekten bu ülkeye demokrasiyi getirmek istiyorsanız, bu konuda samimi iseniz, gelin hep birlikte anayasa dahil tüm darbe hukukundan Türkiye’yi arındıralım”. Bu bağlamda açıkladığım düşüncelerimi bir mektupla Sayın Meclis Başkanı’na bildirdim. Ama buna yanaşmadılar. Biz demokratik parlamenter rejimi savunuyoruz, onlar patronlu başkanlık rejimini. Biz Türkiye’yi bir diktaya, sultaya teslim etmek istemiyoruz.
20 Aralık yani bu tasarının Meclis’te komisyona indiği gün CHP’nin ‘hayır’ kampanyasına başlayacağı gün müdür?
Ülkesini seven, çocuklarına daha güzel bir Türkiye bırakmak isteyen herkesin buna hayır demesi lazım. Demokratik ve daha özgür bir Türkiye isteyen herkesin buna hayır demesi lazım. Biz Cumhuriyet’i kurarken demokrasiyle taçlandırdık. Bu tasarıyla biz Osmanlı’nın da gerisine düşüyoruz. 140 yıllık bir parlamento geleneğini yok ediyoruz. Bu haliyle yasalaşırsa çok daha derin sorunlarla karşılaşırız.