Politika

Kılıçdaroğlu: Stochholm sendromu şakaydı

CHP Genl Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu AKP'nin seçimlerden yüzde 50 oy almasını "

24 Haziran 2011 03:00

T24 - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'le her konuda görüş birliği içerisinde olmadıklarını belirterek, Baykal ve Sav'a yönelik "Şer odakları" sözüne katılmadığını söyledi. Kılıçdaroğlu, "bu tür sert söylemler parti içinde hoş değil" diye konuştu. CHP lideri, daha önce "Öyle bir şey söylemedim" dediği AKP'ye yaptığı "Stockholm sendromu" benzetmesine ilişkin "Kendi aramızda biraz mizah, biraz şaka ile karışık konuşuldu" diyerek o benzetmeyi yaptığını doğruladı. 




CHP lideri Kılıçdaroğlu, Zaman gazetesinden Nuriye Akman'ın sorularını yanıtladı. İşte o söyleşi:


Kemal Kılıçdaroğlu ile Çarşamba günü, muhalifleri disipline etme adına "CHP'nin aleyhine atıp tutan insanların konuşma metinleri toplanacak.Partiye zarar verenlerle ilgili gerekirse işlem yapılacak" kararının alındığı MYK toplantısının bitiminde görüştük. Kılıçdaroğlu, muhaliflerin kurultay atağına partiden ihraca kadar gidecek disiplin soruşturması uyarısıyla cevap verirken, her konuda görüş birliği içinde olmadığının altını çizdiği Gürsel Tekin'e "Sen de biraz öfkeni kontrol altına al" mealinde konuştu. Stockholm sendromuna gelince, meğer o bir şakaymış! Kendi aralarında konuşup espri yapmışlar. Seçim gerginliğini bir nebze de olsa sendrom muhabbeti sayesinde atmış olmalılar. Bu sendromun bir hastalığa işaret ettiğini düşünmüyor Kılıçdaroğlu, sosyologlara sorun bunu diyor. Asıl ilginç haber, il ve ilçe başkanlarına bundan böyle performanslarını gösteren karne verilecek olması. CHP Genel başkanının bir başöğretmen kadar okuluna hâkim olmasından daha doğal ne olabilir?

-MYK toplantısında neler görüşüldü?

-Birden fazla konu. Şu anda tutuklu olan milletvekillerinin durumu ne olacak? Onların gelip yemin içmeleri için AKP'nin girişimi olacak mı olmayacak mı onu tartıştık. Onlar savcılıktan kâğıt aldılar, milletvekili olmalarında hiçbir sakınca yok diye. İki, bize başvurdular partiye. Biz bunları Yüksek Seçim Kurulu'na bildirdik. Yüksek Seçim Kurulu milletvekili olmalarında hiçbir sakınca yoktur dedi. Resmi gazetede yayınlandı. Halka gittik. Halk da bunlara oy verdi. Şimdi bunların gelip mecliste yemin töreninde yemin içmeleri gerekiyor.

-Ama savcılık da dedi ki, tutukluluk halleri devam eder.

-Yemin içmeleri ayrı, tutuklulukları ayrı. Önce gelip parlamentoda yemin içmeleri lazım. Yemin içmeleri ile ilgili önlerinde hiçbir yasal engel yok. Eğer engel çıkarsa bir, YSK yanlış yaptı demektir. İki, halk yanlış yaptı demektir. Üç, cumhuriyet savcılığı bunlara izin verdi. O da yanlış yaptı demektir.

-Başka ne konuşuldu MYK'da?

-CHP'li olup televizyon kanallarında CHP'nin aleyhine atıp tutan insanların konuşma metinleri toplanacak. Partiye zarar verenlerle ilgili gerekirse işlem yapılacak.

-İhraca kadar gidecek mi?

-Ona disiplin kurulu karar verecek. Ama önce bir bilgilerin, belgelerin toplanması gerekiyor.

-Hep sakin güç olarak adlandırıldınız. Artık gergin güce mi dönüştünüz?

-Hayır. Bir partiyi parti yapan kendi öz disiplinidir. Bizi niye eleştirdiniz diye kimseye ceza vermek ya da partiden atmak gibi bir düşüncemiz yok. Ama olay eleştiri sınırlarını aşıp partiye zarar verir noktaya geliyorsa o zaman onlara kusura bakmayın diyeceğiz.

-Eleştiri sınırlarının aşılıp aşılmadığının somut bir ölçüsü var mı?

-Eğer birisi açıkça CHP'ye küfrediyorsa ve karşısındaki CHP'liler hiç ses çıkarmıyorlarsa bu eleştiri sınırlarını aşmak demektir. Bu belli bir suçlamayı otomatikman kabul etmek demektir. Buna benzer bazı olaylar var. Bunu hukukçular değerlendirecek. Hukukçu değilim ama biz partide disiplini sağlamak istiyoruz.

-Seçim sonuçlarıyla ilgili madde madde özeleştiri yaptınız mı peki?

-Elbette. Çalışmamız şöyle. Bir, hangi il ve ilçelerde bizim oy oranımızdaki artış AKP'nin oy oranından daha yüksek? İki, hangi il ve ilçelerde AKP'nin oy oranı bizim oy oranımızdan daha yüksek? Üç, bizim belediye başkanlarımızın olduğu yerde oy oranımızdaki gelişme nedir? Dört, büyük merkezlerde, Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Gaziantep, Şanlıurfa gibi, tablo nedir? Önce bu verileri çıkarmamız lazım.

-Parti Meclisi ne zaman toplanacak?

-3 veya 4 Temmuz günü parti meclisini toplayacağız. Ve parti meclisine ben ilk kez son derece sağlıklı, iç tutarlılığı olan bir raporla gitmek istiyorum. Artımız nedir, eksimiz nedir? Arkadaşlara bu konuda talimatlar verdim. Rakamlar, bilgiler çıkıyor. Yüksek Seçim Kurulunun kararlarının kesinleşmesini bekliyoruz. Çünkü bazı sandıklarda bize oy çıkmadığını görüyoruz. Ama o sandıkta parti gözlemcimiz var. O yüzden Yüksek Seçim Kurulu'na itiraz ediyor bazı arkadaşlar. Ben oy verdim, nasıl benim oyum çıkmadı diye. O sonuçları da aldıktan sonra bir değerlendirme yapacağız.

-Size göre seçimi kaybedişin sebepleri ne?

-Birden fazla nedeni var. Birincisi biz projelerimizi kısa süre içerisinde geniş kitlelere anlatamadık. İki, bizim karşımızda bir devlet gücü vardı. Valisi vardı, kaymakamı vardı, sosyal yardımlaşma dayanışması vardı, medya gücü vardı. Bizim o kadar güçlü bir medya gücümüz yoktu. AKP'nin ciddi bir medya gücü vardı. Örneğin ben çıkar konuşurum miting meydanında, bir veya iki televizyon verir. Ama Sayın Erdoğan konuştuğu zaman on beş yirmi hatta bazı günler yirmi bir televizyon canlı veriyordu.

-Medyanın gücü, rakip partinin gücü tamam. Doğrudan kendinize yönelteceğiniz bir eksik yok mu?

-Biz 81 ile gittik. Ama her gittiğimiz ilde buyurun gelin, ertesi gün oyumuzu size vereceğiz diye bir çağrı ile karşılaşmadık. Sizi önce kabul ediyor, sempati duyduğunu söylüyor. Ama eski alışkanlığından kolay kolay vazgeçmiyor. Bizim ne yapmamız lazım? Oraya üçüncü, dördüncü, beşinci kez gitmemiz lazım. Yüzde 5 net artış, sıradan bir artış değildir. Olağanüstü yoğun bir çabanın sonucudur. Afyon'a bağlı, merkezde bir köy var. Hiç CHP'ye oy çıkmaz oradan. Ben oraya gittim, ilk kez. Bir eve konuk oldum. Sohbet ettim ve ben o köyden iki oy aldım. Demek ki giderseniz, kendinizi anlatırsanız bunlar olur.

-Oyların yüzde 26'da kalmasında sizin payınız ne?

-Onu bilemiyorum. Onu sosyal bilimcilere sormamız lazım, ölçülebilirliği nedir bunun diye. Bizim dışımızda bağımsız bir birimin de bu seçim sonuçlarını tahlil etmesini isteyeceğiz. Bunun sonucu iki, iki buçuk ayda alınır dediler. Ama bizim kendi hazırlığımız 4 Temmuz'a yetişecek.

-Genel başkan çok çalıştı ama örgüt ona ayak uyduramadı diyenlere katılır mısınız?

-Benim bu yoruma katılmam, örgütlerin çalışmalarını yakından izlememe bağlı. Henüz bu konuda elimizde sağlıklı bir veri yok. Sadece sahada elde edilen gözlemler var, bulgular var. Onları genelleştirmek doğru olmaz. Bu konuda önce sağlıklı bir çalışma yapmamız lazım.

-Örgütün performansını ölçecek misiniz?

-Evet. İl ve ilçe başkanlarının performansları belli kriterlerden yola çıkılarak ölçülecek. Diyeceksiniz ki niye şimdiye kadar yapmadınız? Şöyle. İki kurultay, bir referandum geçirdik. Daha biz örgütlere dönük hiçbir şey yapmadık. Örgütlerin de haklı talepleri var bizden. Onlara yeteri kadar ilgi göstermedik. Artık yerel seçimlere kadar olan süreç içerisinde, hem genel seçimlere hazırlanmak, hem örgütlerde arzu ettiğimiz o çalışma çıtasını yakalamak, hedefimiz olacak.

-İl ve ilçe başkanlarının bir karnesi mi olacak artık?

-Evet, böyle diyebiliriz.

-Öğrenci karnesi olsaydı belli ders adları olurdu. Sizin karnenizde neler olacak?

-Birden fazla unsur olacak. Yerel medyada ne kadar demeci yer aldı? Kaç köye gitti, kaç muhtarla bir araya geldi? Kaç sivil toplum örgütü ile bir araya geldi? Onlara ne tür mesajlar verdi? Sivil toplum örgütleriyle belli aralıklarla mı bir araya geliyor, yoksa sivil toplum örgütleri onları davet ettikleri zaman mı oraya gidiyor? Kaç basın toplantısı yaptı? Basın toplantısının konuları nelerdi? Orada olan ve halkı yakından ilgilendiren sorunlar nedir? O sorunlara ilişkin yerel çözümleri var mı, yok mu? O sorunları ne ölçüde genel merkeze aktardı? Halkın düğününde, derneğinde cenazesine gidiyor, katılıyor mu? Buna benzer pek çok kriter.

-Seçim sonuçlarının belli olduğu gece istifa etmeyi düşündünüz mü?

-Hayır. Önce zaten evdeydim, hemen partiye geldim. Sonuçlara baktık, değerlendirme yaptık. AKP'nin ve MHP'nin milletvekili sayısında düşme, bizim milletvekili sayısında artış vardı. Hemen iki partinin oy oranlarındaki artışa baktım. Bizim artışımız daha iyi. Bu da beni umutlandırdı.

- Ak Parti'nin 5 milyon yeni oyuna karşı CHP'nin 3,5 milyon oydaş kazanması mı sizi umutlandırdı?

-Hayır, bizim oyumuzdaki artış net 5 puan. AKP'nin oyundaki artış net 5 değil. 47 küsurdan, 49 küsura çıktılar.

-Ak Parti'nin yüzde elli 50 oy alışı önemli değil mi? Yani psikolojik olarak rakamların işinize gelen yanını mı dikkate alıyorsunuz?

-Hayır, ikisi de önemli. AKP üç dönemdir iktidarda ve oyunu arttırıyor. Ama biz de oyumuzu yüzde 26'ya çıkarıyoruz. Bütün baskılara, kısıtlı imkânlara rağmen, sadece özgüvenimizle ve çalışmamızla çıkarıyoruz. Arkamızda öyle ciddi destekler, şunlar bunlar yok. Bunu başarısızlık olarak alırsak kendimize haksızlık etmez miyiz?

-Ama CHP içinde başarısızlık olarak alanlar var.

-Ha o ayrı. Olabilir tabii. Her siyasal partinin temel hedefi iktidar olmaktır. Bizim de temel hedefimiz iktidar olmaktı.

-Siz Olay TV'deki bir programda hedefimiz yüzde 40, bu hedefin altına düşersek ayrılırız demiştiniz.

-Hayır. Yüzde 40 hedefimizi koyduk ama istifa ederiz, gideriz demedik. Bana değişik zamanlarda da soruldu gazeteciler tarafından. CHP'nin oylarında anlamlı bir yükseliş olmazsa bırakır giderim.

-Yüzde 5 anlamlı bir yükseliş midir?

-Bunun anlamlı olup olmadığını kamuoyunun, medyanın söylemesi lazım. Evet, yüzde 21 küsur. 26'ya çıktı. Bu anlamlıdır derse kamuoyu bizim açımızdan da anlamlıdır. Bakıyorum, gerek sağdan, gerek soldan objektif bakan pek çok gazeteci, CHP başarısızdır demiyor.

-Ama CHP'nin içinde bir kanat hiç de öyle düşünmüyorlar.

-Sadece CHP'nin içinde değil, başka birisi de böyle düşünebilir. Bizim onları suçlamaya hakkımız yok. Ama herkes elini vicdanına koyup kararını versin.

-CHP bu seçime Baykal'ın liderliğinde girseydi ve yine bu sonucu alsaydı siz ne düşünürdünüz?

-Varsayımlardan yola çıkarak yorum yapmam.


'Gürsel Tekin'le her konuda görüş birliğinde değiliz'

-Başta Gürsel Tekin olmak üzere çalışma arkadaşlarınızın kellesini isteyen muhaliflere ne diyorsunuz? "Hadi oradan!" mı diyorsunuz?

-Hayır. Cumhuriyet Halk Partisini diğer partilerden ayıran temel özellik, üyelerinin özgürlüğüdür. Ama bu özgürlük sakın ola ki her istediğini söyler anlamında kabul edilmesin.

-Özgürlüklerinin sınırlarını siz çizeceksiniz yani.

-Hayır. Ben çizmem. O özgürlüğün sınırlarını her partili kendisi bilmeli. Partiye zarar verilmemek kaydıyla elbette eleştiri olacaktır. Herkesin bizi beğenmesi diye bir kural olamaz. Eğer imzalar gelirse ben kurultay yaparım. Hiçbir zaman hiç kimseye telefon açıp sakın ha imza atmayın demedim.

-Kurultay yapmayı neden istemiyorsunuz?

-Mayıs 2012'de zaten kurultay yapacağız. İçtüzüğün değiştiği bir kurultay yapmak istiyorum ben. Eski içtüzük bizim partide olması gereken demokrasi anlayışına uygun değil. Onu değiştireceğim. Lider sultasını tümüyle kaldıracağım. Daha demokratik, daha özgür bir Cumhuriyet Halk Partisi yapacağım. Sonra gideceğiz kurultaya

-Lider sultasını kaldıracaksanız, bundan sonra seçimi kaybeden gider ilkesini de getirecek misiniz?

-Elbette. Oy oranı düşen gider.

-Oy oranı düşen mi, iktidarı elde edemeyen mi gitmeli?

-"İktidarı elde edemeyen gider" anlayışı yanlış. Oyu düşen gider. İçtüzükte şöyle bir düzenleme yapmayı düşünüyoruz. Oyu düşen il ve ilçe başkanını artık kimsenin görevden almasına gerek kalmayacak. Onlar otomatikman düşmüş olacaklar.

-Gürsel Tekin önceki gün çok sert bir açıklama yaptı muhaliflere. Baykal ve Önder Sav'ı kastederek "şer odakları" falan dedi. Siz katılıyor musunuz ona?

-Ben kimseyi şer odağı olarak görmek istemem. Doğru da bulmam. Bu tür sert söylemler parti içinde hoş değil.

-Gürsel Bey'e "Böyle sert konuşursan karşı taraf daha da hırslanıp bilenir" dediniz mi?

-Yok, hayır. Ama bu tür sert söylemlerden arkadaşlarımın kaçınması gerektiğini söyledim.

-Neden hedef tahtasında o var?

- Örgütlerde pek çok kişi kırılmış, küsmüş olabilir. Milletvekili adayı olmak isteyip de olmamış olanlar olabilir. Bize niye örgütlerden daha az milletvekili adayı gösterildi diye eleştiri de geldi. Bütün bunlar tabii örgütlerden sorumlu genel başkan yardımcısını odak noktası haline getirdi.

-Siz Gürsel Tekin'den razı mısınız?

-Nasıl?

-Hani böyle bir deyim vardır ya, "Ben senden razıyım. Allah da senden razı olsun" diye. Siz Gürsel Tekin'den tamamen razı mısınız?

-Ben bütün MYK üyelerine saygı duyuyorum. Bu, yüzde yüz her alanda görüş birliği içindeyiz demek anlamına gelmez.

-Mesela Gürsel Tekin'le hangi konuda görüş farklılığınız var?

-Onu izin verin söylemeyeyim.

-Kurultay talepleri konusunda Baykal ile yüz yüze görüşmeyi düşünür müsünüz?

-Hayır. Ama Sayın Baykal böyle bir ihtiyaç içinde olursa, tabii.

-O da diyor ki sayın genel başkan ihtiyaç duyarsa beni çağırır, görüşürüz.

-Benim bildiğim siyasette doğal olanı şudur. Partinin duayenleri, partinin genel başkanına gerekirse zaman zaman bilgi verirler. Gerekirse uyarırlar. Gerekirse strateji konusunda katkı verirler.

-Ama CHP'nin doğallarından birisi de genel başkanı devirmektir!

-Evet.

-Böyle bir alışkanlık var.

-Artık o alışkanlıklar ağır ağır bitiyor. Biz yeni rayımıza oturacağız. Cumhuriyet Halk Partisi halkın partisi olmak durumundadır.

-Yani zırt pırt kurultaylar partisi olmaktan çıkacak mısınız?

-Tabii tabii. Kurultaylar partisi olmaktan çıkacağız.

-Baykal'a kendinizi lider olarak kabul ettiremediğiniz için üzülüyor musunuz?

-Öyle kabullenmeme şeklinde bir düşüncesi olduğuna inanmıyorum.

-Nasıl yani, kurultaydan muratları sizi devirip yeniden başa geçmek değil mi?

-Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla sadece parti meclisi ile ilgili bir düzenleme istiyorlar.

-Parti meclisinde yer alanların hepsini siz istediğinize göre, bu savaşın etaplarından birisi önce PM, sonra siz değil mi?

-Savaş demeyelim. Mücadele diyelim. Etaplarından birisi tabii bu.

-Bu etabı geçebilecek mi?

-Kim?

-Çok hoşsunuz. Baykal da kim mi diyorsunuz?

-Hayır. Elbette buna partinin kurultay delegeleri karar verir. Ben hiçbir zaman partinin kurultay delegelerinin iradelerine müdahale etmek istemem.

-Balbay, Haberal, Aygün faktörü. CHP'ye oy kaybettirdi diyenler var.

-Seçim sonuçlarını iyi yorumlamıyorlar. Seçim sonuçlarına baksınlar. Zonguldak'ta AKP'nin oy artışının yüzde olarak iki katından fazla bizim oy artışımız var. Haberal birinci sıradaydı. Efendim bu oldu oy kaybettik! Hiç ilgisi yok. Balbay da, Sinan Bey de öyle. Biz o bölgede oy mu kaybettik? Hayır, kaybetmedik. Bu, tamamen birilerinin kendi kafalarında oluşturdukları bir algı. Biz bu arkadaşlarımızı milletvekili adayı göstermeden önce kamuoyu yoklaması da yaptırdık. Hiç negatif algı gelmedi.

-Ama hangi kamuoyu? Kime sordunuz?

-Türkiye genelinde. Yoksa ben gidip partililerimize sormadım.

-Ama medyada bu konuda çok eleştirel yazılar çıktı.

-O ayrı.

-Demin medyayı önemsiyordunuz ya!

-Hayır, yine önemsiyoruz.

-Silivri'yi meclise taşıyor CHP. Bunun altında kalır diyenler oldu.

-Ama bakın altında kalmadık. O eleştirileri dikkate aldığımız için biz kamuoyu yoklaması yaptırdık. İsim de verdik. Bu üç ismi koyarsak ne olur? Eksi bir tablo ile karşılaşmadık. Efendim CHP Ergenekon sanıklarını aldı! Bir kere bunlar tutuklu. Mahkûm bile değiller. Bunlara siz niye siyasete giriyorsunuz demek demokrasiye aykırı. Kaldı ki biz bunları Ergenekon sanığı olduğu için de almadık. Partimize kim daha fazla oy getirir, onun için aldık. Kişisel özellikleri var bu arkadaşlarımızın.

-Tahliye olamazlarsa, savcılık kararında ısrar eder, hâkim de böyle karar verirse?

-Demokrasi ayıbı olur. Bunu ortadan kaldırmak parlamentonun görevidir.

-Nasıl kaldırılır?

-Gerekirse yasal düzenleme. Recep Tayyip Erdoğan için ne yapıldıysa aynı şeyler yapılır. Tutuklu bir insanın masumiyet karinesine aykırı bir sefer. Bu adam mahkûm olmamış. Delilleri karartacak. Milletvekili olduktan sonra hangi delili karartacak.

-Diyelim ki yasal düzenleme yapılamadı. Ne olur? Milletvekili sayınız mı düşer?

-Hayır. Önce yemin içmeleri lazım.

-Yemin ettikten sonra tekrar içeri alınırlarsa?

-Hapisteki milletvekilleri olurlar.


'Demirel benden ricacı olmadı'

-Süleyman Demirel sizi yalancı çıkardı. Haberal için sizden ricacı olduğunu açıkladı. Hâlbuki siz daha önce yok böyle bir şey dediniz.

-Evet, benden ricacı olmadı. Kendi sözlerinin çarpıtıldığını Sayın Utku Çakıröz'e yaptığı açıklamada söyledi.

-Nasıl çarpıtılmış? Dedi ki "kimse için ricacı olmadım. Haberal hariç." Sonra çevir kazı yanmasın!

-Sayın Demirel bana telefon açıp, Sayın Haberal'ı milletvekili adayı gösterin diye bir laf etmedi. Yine söylüyorum.

-Demirel'in CHP üzerinde yeni oyunlar peşinde olduğunu, Zülfü Livaneli yazdı biliyorsunuz. Yirmi tane adamı var CHP'yi bölecek. Grup olacak...

-Sadece gülüyorum.

-Demirel için bunlar çok normal değil mi? Niye gülüyorsunuz?

-Şunun için. Bunlar geldiler partiye başvurdular. Bunları biz belirledik. Süleyman Bey'in en ufak bir şeyi olsa, şunlar şunlar için telefon etti diye söylerim. Eski bir cumhurbaşkanı. Rica da edebilir. Olmayan bir şeyi nasıl söylerim ben oldu diye.

-Daha önce de biliyorsunuz Turhan Feyzioğlu hareketi var. CHP'nin içinden çok partiler çıktı. O yüzden yine böyle bir şey olabilir diye konuşuluyor. Hatta şimdi torun Feyzioğlu'nun da adı geçiyor.

-Ben Sayın Metin Feyzioğlu'na milletvekili adaylığı teklif ettim. Kendisi kabul etmedi. Baro başkanlığını uygun gördü. Bu haberleri kendisi de yalanladı zaten.

-Gelelim Stockholm sendromuna. Önce haber çıktı, tekzip etmediniz. Daha sonra size soruldu. "Ben Ak Parti'ye oy veren herkes için söylemedim bunu. Ama bu konu konuşuldu MYK'da" dediniz.

-MYK'da görüşülüyor. Partinin seçimle ilgili stratejileri, artıları, eksileri vesaire. Stockholm sendormu da biraz mizah, biraz şaka ile karışık konuşuldu.

-Kim söyledi?

-Onu söylemek istemiyorum.

-Sencer Ayata mı?

-Hayır. Çünkü bir kişi değil. Oturduk sohbet ettik.

-Peki, her kimse ilk söyleyen, ona "Ya sen ne diyorsun! Stockholm sendromu diye bana anlattığınız, halkı aşağılamaktan başka bir şey değil. Sakın ha bunu ağzınıza almayın!" demediniz mi?

-Az önce de söyledim. Biraz da mizahla karışık konuşuldu diye. Yoksa çok ciddiye aldığımız, bir gerekçe olarak düşündüğümüz bir olay değildi. Zaten Akşam'daki haber tam okunsaydı bunun böyle olduğu görülecekti. Mizah unsuru olarak biraz da gülerek, espri ile ifade edilen bir şey.

-Ama bu çok vahim! Hiç mizah olacak bir şey değil. İnsanlara aptal denmiş olmuyor mu?

-Hayır asla. Stockholm sendromu bilimsel bir olaydır.

-Bir çeşit ruh hastalığı olarak kabul ediliyor bilimsel olarak.

-Hayır hayır. Asla öyle düşünmeyin. Bunu gidin sosyologlara sorun. Ne derler bilmiyorum. Ama bunu getirip de efendim CHP bu gerekçe ile oy alamadı gibi bir şeye bağlamak doğru değil. O sadece bir grup gazetecinin bilinçli olarak ha bir şey bulduk, bunun üzerine atlayalım diye CHP'yi eleştirdiği bir şey. Öyle bir şey olsaydı biz niye kalkacağız da Allah aşkına dünyanın parasını verelim de dışarıdan bağımsız bir kuruluş gelip bizim seçim stratejimizi değerlendirsin diyelim.

-Ak Partiye oy verenleri siz akılsız olarak değerlendirmiyor musunuz?

-Hayır, niye öyle diyeceğiz. Niye oy veren insanı akıllı ve akılsız diye ayırıyoruz? Beni burada rahatsız eden şu. Her MYK toplantısında espriler yapılır. Pek çok şey konuşulur. Bunların dışarıya taşması doğru değil.

-O sizi ilgilendiren bir şey. Medya açısından bu sendrom tartışmasından bir şeyler öğrenmiş olduk. Çünkü hep biliyorsunuz bidon kafalı denir halka, göbeğini kaşıyan adam diye aşağılanır halk. CHP zihniyetiyle ilgili böyle bir algı var.

-Bir dakika. Algıyı yaratan kim?

-CHP'liler.

-Hangi CHP'li kalktı da bidon kafalı dedi. Bir yazar kalktı böyle yazdı diye onu bütün CHP'ye mal etmek doğru mudur?

-İyi ama eski CHP de aynı kafada değil miydi? Siz şimdi onu aşmaya çalışmıyor musunuz? Halka böyle tepeden bakma yok muydu?

-E niye kırmaya çalışıyoruz bunu? Halkın içine niye daha fazla gitmeye çalışıyoruz? Niye gidip kahvede oturmaya çalışıyoruz? Niye adımıza Yeni CHP diyoruz? Bunun için diyoruz. Halkın iradesine biz saygı göstereceğiz. Demokrasi budur. Halk niye bize oy vermedi? Onun gerekçesi halkı suçlamak değil. Niye oy vermedi, oturacağız biz kendimiz düşüneceğiz.

-Aziz Nesin'in o meşhur lafını nasıl değerlendirirsiniz? Hani demişti ya, Türk halkının yüzde 60'ı aptaldır diye.

-Kimseyi birey olarak, halk olarak aptal yerine koymak doğru değildir. Bakın halkı küçümseyen kim biliyor musunuz? Al ananı da git diyen. Niye ona kimse sen halkı küçümsüyorsun demedi. Tarım bakanı çıktı gözünüzü kara toprak doyursun dedi. Halkı küçümseyen kim?


'Dersim'den o dönemin yöneticileri sorumlu'

-Genel başkan seçildiğinizde size de Stockholm sendromu benzetmesi yapılmıştı Dersim olayı sebebiyle. Dersimli Alevi Kürt kimliğiniz sebebiyle size eziyet eden bir partiye, onun genel başkanı olacak kadar âşık olduğunuz söylenmişti. Siz o zaman cevap vermediniz bunlara.

-Cevap verilecek türden bir şey mi?

-Yani siz Dersim olaylarından CHP'yi sorumlu tutmuyor musunuz?

-O dönem çok partili bir rejim mi vardı?

-Önemli değil ki. Tek parti olur, adil olur. Katliam yapmaz.

-Güzel. Ben hiçbir zaman Dersim olaylarını savunmadım. Sayın başbakan dedi ki, "Sayın Kılıçdaroğlu bak ha dersim belgelerini açıklarım!" Açıkla dedim. Açıkladı mı? Niye başbakana sormuyorsunuz?

-O belgeler açıklandığında CHP'nin hiçbir sorumluluğu olmadığı mı çıkacak ortaya?

-Hayır. Belgeler açıklanırsa biz sağlıklı tartışmış oluruz. Bilinmeyen bir tarih konusunda kim sağlıklı bir tartışma yapabilir?

-Sizin vaktiyle İhsan Sabri Çağlayangil'le yaptığınız röportaj, yeterince bir şey söylemiyor muydu? Onun dışında da bir sürü bilgi var ortada.

-Ne yapmamızı istiyorsunuz?

-CHP'nin sorumluluğunu ifade etmenizi.

-Tarih somut belgelere dayanmak zorundadır. O belgeleri bilmemiz lazım.

-Şunu bile söyleyemiyor musunuz: O dönemde hakikaten öyle bir korkunç politika uygulandı ki, devlet resmen bile isteye o insanların soyunu kuruttu. Fare gibi zehirledi insanları. Devlet yaptı bunları. Devleti de o dönemde CHP temsil ediyordu.

-Siz bana diyorsunuz ki, belgeyi melgeyi bir tarafa bırak. Çık açıkça CHP'yi suçla diyorsunuz. Bu soruların asıl muhatabının başbakan olması lazım. Başbakana çağrı yapalım sizin aracılığınızla. Bütün Dersim belgelerini çıkarsın ortaya. Hep beraber çıkıp tartışalım.

-Tartışmayı Başbakanın başlatıyor olması size psikolojik bir avantaj mı sağlayacak?

-Hayır.

-Ben Dersimli Kürt Alevi olsam, çok samimi söylüyorum. Başbakan filan umurumda olmaz. Her durumda tartışırım, gündemde tutarım bunu.

-Defalarca söyledim. Orada bir insanlık dramının olmadığını kim iddia edebilir?

-Bu dramdan kim sorumlu?

-Efendim o dönemin yöneticileri sorumlu. Kim diyebilir sorumsuz olduğunu? Plan-bütçe komisyonunda. MİT'in kanunu geldi. O dönem dedim ki, ya kim bilir MİT'in arşivinde ne belgeler vardır. Belli bir süre geçtikten sonra o arşivlerin kamuoyuna açıklanması lazım. Ve önerge de verdim. Reddedildi. Olaylarla ilgili raporların olması lazım.

-Nerede bunlar?

-Herhalde hükümetin gözetiminde, denetiminde bir yerlerde saklanıyordur. Ben bilmiyorum. Ama başbakan biliyor. Sürgün olan aileler var. Nerelere sürüldü bu aileler? Bir kısım belgeler çıktı, bir kısım belgeler bilinmiyor.

-Meclis başkanlığı seçimi var önümüzdeki dönemde. Genelde iktidar partisinden meclis başkanı seçilir diye bir teamül var. Sizin tavrınız ne olacak?

-O teamüle saygılıyız.

-Cemil Çiçek'in adı geçiyor, Nimet Çubukçu'nun adı geçiyor. Kim olursa daha içinize siner?

-İsim telaffuz edip birilerinin lehine ya da birilerinin aleyhine sonuç doğurabilecek bir şey yaratmak istemem. Ama isteğimiz şu. Mademki Sayın Erdoğan çıktı dedi ki, biz uzlaşmadan yanayız. Uzlaşacağız. Uzlaşmanın birinci koşulu meclis başkanının seçiminden geçer. Muhalefet partilerini ziyaret eder. Orada bizim adaylarımız şunlar. Siz hangisini şey yaparsınız, der. Tek isimle gelmez, nabız tutar. Biz de düşüncelerimizi söyleriz.