CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun İngiliz büyükelçisiyle görüşmesinden haberi olduğunu söyledi. CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Ekrem Bey önemli kararlar alırken genel başkana haber verir. Kaldı ki Ekrem Bey gidip dozerin başında mı duracaktı?" dedi.
Kılıçdaroğlu, “Ben zaten 'Telefonlarımız dinleniyor' diye söylüyordum ama izlendiğimizi de düşünemiyordum. MOBESE de gösterdi ki izleniyoruz. Bu da devletin parti devleti olduğunu gösteriyor" ifadelerini kullandı.
İmamoğlu, kendisine yöneltilen, "Kar yağışı günü yediğimiz yemek hala tartışılıyor. O yemekten Genel Başkanınızın haberi olup olmadığı merak ediliyor. Ne diyeceksiniz?" sorusuna şöyle yanıt vermişti: “Genel Başkanım o kadar yoğun ki, benim hangi yemeği yediğimi niye tariflesin veya niye takip etsin? Ama sorunuzun ironik bir tarafı var. Şu anki iktidarda görev alan, bakanından diğerlerine kadar, yediği yemekten zeytinine, ekmeğine kadar yukarıya haber verdiklerini tahmin ediyorum. Attıkları her adımda, onlardan izin almadan hiçbir şey yapamadıklarını tahmin edebiliyorum. Benim yediğim yemekten, Genel Başkanımın ne haberi olacak? Genel Başkanımızın işi başından aşkın, bizim işimiz başımızdan aşkın. Yani bir diplomatik yemek…" İmamoğlu'nun diğer açıklamaları için tıklayın. |
CHP lideri tv100 özel yayınında Kerem Kırçuval'ın sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu Samsun'da gerçekleştirilen saldırıdan yolsuzluk iddialarına kadar çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları şöyle:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Devlet Bahçeli; Siyasi Partiler Yasası’ndaki baraj düşecek mi, en büyük beklentisi o. Düşmezse baraj altında kalıyor” dedi. Bunun için yasa değişikliği gerektiği sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, “Erdoğan da bir türlü çıkarmıyor. Barajın inmesi bir günlük iş. Kaç aydır konuşuluyor. İnmiyor bir türlü baraj. Niye inmiyor? Getirsinler. Seçim Kanunu filan maddesindeki baraj yüzde 10’dan yüzde 7’ye indirilmiştir, nokta. Oradan teslim alınmıştır Bahçeli. ‘İndirmem’ diyor. İndirilmesi lazım değil mi, basit bir şey aslında. Nerede bu mutabakat? Cumhur İttifakı, getirsinler” diye konuştu.
Samsun’daki Atatürk Anıtı’na saldırı
Bunlar, gündemi değiştirmeye yönelik olaylar. Vatandaşın gündemi; perişan vatandaş, mutfağında yangın var. Bu gündemi değiştirmek için bazıları kalkıyorlar, toplumun dikkatini belli bir yöne çekmek istiyorlar. Mustafa Kemal Atatürk ile bizim ne sorunumuz olabilir? Bu ülkeyi kurtaran kişi. Sadece bizim önderimiz değil aslında bütün mazlum milletlerin önderi olan bir kişi. Örnek bir isim. Hangi gerekçeyle bunu yaparlar? Bir akıl tutulması var. Gündemi değiştirmek, dikkatleri başka yöne çekmek için, bazı insanların; bunlar sağlıklı ruh yapısına sahip insanlar da değil. Bu ülkede; işgal altındayken, işgale direnen, toplumu örgütleyen, siyasal ve ekonomik bağımsızlığı sağlamaya yönelik olağanüstü çaba harcayan, bu ülkenin minarelerinde ezan okunuyorsa, onun sayesinde olan… Nasıl olur da bunu yaparlar? Akıl tutulması var. Ama bunların hiçbir önemi yok. Meczup yani. Bu ülkenin insanları; tarihlerini, Mustafa Kemal Atatürk’ü, milli kurtuluş savaşının gazilerini, şehitlerini unutmadılar, unutmazlar. Arada bir bu tür meczuplar çıkıyor, Süleyman Demirel’in dediği gibi. Bunu yapmak isteyeceklerdir. Benzer olaylar belli yerlerde de olacaktır. Hiç kimse; hiçbir vatanseverin yüreğinden, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sevgisini söküp çıkaramaz.
Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı
Aslında yaptığım tanım sağduyulu her insanın kabul edeceği tanım. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişinin 84 milyonu kucaklaması lazım. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişi toplumlarının inanç, kimlik ve yaşam tarzlarına saygı duyması lazım. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişi, günün 24 saati konuşmaz. Çok önemli günlerde, toplumun dikkatini çekmek için konuşur. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişi devletin sigortasıdır. Siyasal partiler arasında uzlaşmayı sağlar. Olay çözümlenemez noktaya gelirse onları davet eder, sorunun çözümüne katkıda bulunur. TBMM’nin açılışını yapar. Açılışta herkesi kucaklayan, demokrasini erdemlerini anlatan konuşmalar yapar. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişi devletin adaletle yönetilmesini sağlar ve bunun için çaba harcar. Bir yerde bir aksaklık varsa uyarır. Bu ben miyim, bir başkası mı? Bilmem. Hafızamdaki şey bu. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişinin, siyasal partilere eşit mesafede olması lazım. Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişinin egolarının olmaması lazım. Kişisel egolardan kesinlikle arınması lazım. Gücün esiri olmaması lazım. Gücü yönetmesini bilmesi lazım. Gücü, toplumun çıkarlarına yönelik, gücün yönetilmesini sağlaması lazım.
İmamoğlu’nun büyükelçilerle görüşmesi
Erdoğan İstanbul’u kaybetmeyi içine sindiremedi. İstanbul’un rantından yararlanıyordu. Kişisel, toplumsal çıkar ve AK Parti’nin büyük ölçüde oradan beslendiğini biliyorduk. Vardı ya meşhur konuşması. ‘Kupon arazi satacaksanız önce benim haberim olacak’ diye. İş kupon araziye kadar düşmüştü. İstanbul’u Ekrem Beyin kazanması hazmedemeyecekleri bir kayıp oldu. Ekrem Bey kazanmanın ötesinde başarılı bir Belediye Başkanlığı performansı da sergiledi. Duran bütün metro yatırımlarına kaynağı buldu, sözleşmeleri imzaladı, dünyada böyle bir metropol yok; 10 ayrı yerde 10 metro inşaatını birden başlattı. Bunu da hazmedemediler. Yoksuzlukların üzerine gitti. Yolsuzluklar bugünlerde çok tartışılır. AK Parti’nin yönetiminde yer alan pek çok kişinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden dolar bazında burs alarak yurt dışına gittikleri ve bunların belediyede çalışmadıklarını... Belediyenin nasıl yağmalandığını da ortaya çıkardı Ekrem Bey. Bundan da rahatsız oldular. Müthiş yolsuzluk dosyaları vardı. İçişleri Bakanı devreye girdi, ‘yolsuzluk dosyalarını bize verin, biz denetleyeceğiz’ dedi. Aldı ve dosyaları hasırın altına koydular. Orada bekliyor. Ekrem Bey üzerinde baskılar kurmaya çalıştılar. Kar yağışı oldu, doğru. Her kar yağışından sonra kentte olağanüstü bir durum vardır. Ekrem Bey daha önceden verilen bir söz, kendisi İstanbul’a gelmiş büyükelçi, o yemeğe katılması; elbette haberim vardı. Ekrem Bey önemli kararlar alırken doğal olarak Genel Başkan’a bilgi verir. Kaldı ki Ekrem Bey gidip dozerin başında mı duracaktı? Hayır, zaten yönetiyor. İstanbul’dan çok şeyin konuşulması lazımdı; binlerce kişi havaalanında slogan attılar. Binlerce kişi Türkiye’nin itibarını sorguladı, Türk Hava Yolları’nın ne kadar yetersiz olduğunu gördü, kötü bir havaalanı gördü. Bunlar hiç konuşulmadı, Ekrem Beyin yemeği konuşuldu, kıyamet buradan koptu niye? Karayollarına ait olan aks da tıkandı. Karayollarına ait olan aks tıkanınca açmak için Sayın Vali, Ekrem Beye telefon edip ‘buraları da açar mısın?’, oralar da açıldı…
"Erken seçim bekliyor musunuz?" sorusuna yanıt
Türkiye seçim yaşayabilir. Ben sonbaharda bir seçim olabilir diye düşündüm. Kıştan çıkarken bir seçimi tercih etmez Erdoğan. Sonbaharda seçim yapma ihtimali yüksek, taban fiyatlar filan vererek. Bunu yapmak isteyebilir. Ama dediğim gibi sonuçta tercih kendisine ait. Sandık gelecek milletin önüne.
"Aday olsun, boyunun ölçüsünü alacaktır"
(Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığı tartışması başlayacak mı?) Yok. Hayır. Aday olmak istiyorsa gelsin olsun. Millet boyunun ölçüsünü verecektir. Bir karabasandan milletin kurtulması lazım.
"Bunlar düzeltemez"
Kaynak var. Kaynağı kimin için kullanacağı siyasi tercihtir. (Erdoğan) Devleti zaten batırdı. İhaleleri dolarla verirseniz, geçiş garantilerini dolar ve euro ile verirseniz, uyuşmazlıkta Londra’daki mahkemeleri yetkili kılarsanız. ABD’deki enflasyonu milletin sırtına yıkarsanız. Bu düzelir mi? Bunlar düzeltemezler. Kapasiteleri, bilgileri, birikimleri yok. Biz hepsini düzelteceğiz.
Siyasi Partiler Yasası ve seçim barajı tartışması
Devlet Bahçeli, önce şeyi bekliyor; Siyasi Partiler Yasası’ndaki baraj düşecek mi, en büyük beklentisi o. Düşmezse baraj altında kalıyor. (Yasa gerekiyor?) Erdoğan da bir türlü çıkarmıyor. Barajın inmesi bir günlük iş. Kaç aydır konuşuluyor. İnmiyor bir türlü baraj. Niye inmiyor? Getirsinler. Seçim kanunu filan maddesindeki baraj yüzde 10’dan yüzde 7’ye indirilmiştir, nokta. Oradan teslim alınmıştır Bahçeli. ‘İndirmem’ diyor. İndirilmesi lazım değil mi, basit bir şey aslında. Nerede bu mutabakat? Cumhur İttifakı, getirsinler… Biz 7’yi de yüksek buluyoruz. Gelişmiş ülkelerde oran kaçsa bizde de o olmalı. Böyle bir baraj koymak doğru değil. Milletin iradesine ipotek koymaktır.
Sezen Aksu açıklaması
Sesi de güzel, şarkıları da güzel. Bir haksızlık yapıldı, o da gündem değiştirmek amacıyla. 4-5 yıl önceki şarkıyı getirdiler. En son beyefendi ‘Adem ile Hava’ya dil uzatanın dilini koparırız’ dedi. Sonra kalktı aynı kişi dedi ki, ‘Ben bunu Sezen Aksu için söylemedim.’ Kimin için söyledin?
Fenerbahçe
(Erdoğan ile ortak noktanız Fenerbahçe. Fenerbahçe’nin halini nasıl buluyorsunuz?) İyi olmasını isterim. Başarılı olursa seviniyorum. (Fanatik sayılmazsınız değil mi?) Yok, hayır. Spor centilmenlik yarışı.
"Külliyede oturmam"
(Seçimden sonra 100. yıldan taşınmayı düşünüyor musunuz?): Evimde oturmayı isterim. Ama tabii güvenlik ne olur, ben onu bilmem? Ben ve hanımız zaten. Arada bir çocuklar, torunlar gelirler. Kendi evimde oturmak bence çok daha güzel. (Seçilseniz bile 100. Yıl’da otururum diyorsunuz?) Oturmak isterim. (Ama güvenlik konusunda da durum değişebilir?) Onu bilmiyorum. Çünkü devletin kendi politikaları vardır, ayrıca, bizim dışımızda. Devlet dediğiniz kurum ayrıdır, siyasi partiler ayrıdır. Siyasi partiler, devleti yönetmek üzere gelirler. Siyasi partiler, devleti geçici süreyle yönetirler, ama devlet bakidir. Devletin nasıl yapacağı, hangi kararları alacağını bilmiyoruz. Güvenlik açısından onlar karar verirler, biz de o kararlara uyarız, olabildiğince uymaya çalışırız. (Ama külliyede oturmam diyorsunuz?) Külliyede zaten hiç oturmam. Hayır, mümkün değil, Orasını başka işler için düşünüyoruz. ODTÜ için düşünüyoruz, daha önce söylemiştim, oraya verelim diye. Orası bir israf abidesi olarak görülebilir. Yazıktır, günahtır.”
"HSK'yı Saray teslim almış durumda"
Neden savcılar suçun üstüne gidemiyor, yarın sürülebiliriz diye. Cesaretsizlik nereden kaynaklanıyor? Hakimler ve Savcılar Kurulu’ndan kaynaklanıyor. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nu Saray teslim almış durumda. Siz bir savcıyı getirip, Yargıtay’daki dosyanın altına imza atmadan, o kısa zamanda Anayasa Mahkemesi’ne üye atıyorsanız, orada sorun var demektir. Yargı orada tıkanmış demektir, bir kişi ve ailesine teslim olmuş demektir. Böyle bir yapı içinde ‘demokrasi vardır’ diyebilir misiniz, güçler ayrılığı ilkesi vardır diyebilir misiniz?
"O göreve beyefendi mi getirdi"
Bundan sonra Sayın Bahçeli kalktı, ‘Ekrem İmamoğlu affını istesin.’ Niye beyefendi, niye affını istesin. Çalışan insanlar ne zamandan beri işlerini bırakıyorlar. O göreve beyefendi mi getirdi? İstanbul halkı getirdi. Buyursunlar yoklama yapsınlar, anket yapsınlar. Ekrem Bey, onların düşündüğünden çok daha fazla çalışıyor. Sosyal yardımlar sadece yandaşlara dağıtılıyordu. Sosyal yardımları bütün İstanbul’da gerçek anlamda yoksul olan ailelere ulaştı. Bunların hepsini yapıyorlar, ekibi ile beraber çalışıyorlar.
Belediye Başkanları’nın Cumhurbaşkanlığı adaylığı
Seçildiler, görevlerinin başındalar. Beş yıllık süreyi dolduracaklar. Beş yılın sonunda verdikleri bütün o güzel hizmetler dolayısıyla halkın ikinci seçimde takdir belgelerini alacaklar ve toplumun önüne çıkacaklar. O zaman ellerindeki belge ile 16 milyonluk bir kentin verdiği ruhsatla halkın önüne çıkacaklar.
Adalet Bakanı'nın değişmesi
Efendim, ‘Erdoğan çok iyi de etrafı çok kötü...’ Bu AK Parti’nin çekirdek kadrosu, Erdoğan’ı kurtarmak için, ‘Erdoğan çok iyi adam, mükemmel kararlar alıyor, etrafı kötü. O da etrafını dağıtarak iyi olduğunu göstermeye çalışıyor.’ Ne derlerse desinler bütün bunların sorumlusu, bir kişi, Erdoğan. Çünkü devlet ona teslim edilmiş durumda. Adalet Bakanı, çok konuşan bir bakan değildi. Adalet Bakanları çok fazla konuşmaz. Çünkü, ‘hakim kararıyla konuşur’ diye bir geleneksel söylem vardır. Adalet Bakanı da fazla konuşmazdı. Yeri ve zamanı geldiğinde bazı haksızlıklara karşı, ‘bu doğru değildir’ diye söylerdi. Adalet Bakanlığı olarak güzel kararlar açıkladılar. Adalet reformu nasıl olacak, ne yapılacaktır; diye açıkladı ve bunların hepsi de doğruydu. Bunların hiçbirini hemen hemen hayata geçiremediler. Bana ulaşan bilgiler, gidişten Adalet Bakanı’nın son derece rahatsız olduğu ve görevde kalamayacağı şeklinde. Dolayısıyla ayrıldı. Adalet Bakanı yargıdaki, savcıların içinde bulunduğu tablodan hazzetmediği için ve gidişin de gidiş olmadığını gördüğü için büyük olasılıkla görevden affını istemiştir.
"Parti komiseridir orada"
(Seçim kabinesi mi?) Kabineye gerek yok efendim, Erdoğan var. Ne kabinesi? Erdoğan böyle söylemlere asla tahammül edemez. Düşünebiliyor musunuz, Sağlık Bakanı’na ‘Ne söyledin?’ diyor; ‘Efendim sizin bilginiz dışında biz bir şey söyler miyiz?’ Bu ne demektir? İrade yoksunluğu demektir, devlet yönetiminde. Devlet yönetiminde bir bakan ‘Benim iradem yoktur, her şey oraya bağlıdır’ derse bakanlığa Ali gelmiş, Veli gelmiş ne fark eder. Kaldı ki Bakanların bir fonksiyonu yok. Bakanlarda parti komiseri var. Erdoğan’ın atadığı bir bakan yardımcısı. Parti komiseridir orada. Bütün talimatlar parti komiseri üzerinden gider. Parti komiserine talimat verir parti komiseri yapar. ‘Ne için bakan’ diyeceksiniz o zaman. Yasaya göre bakan olması lazım. Oraya da birisini oturtuyorlar. ‘Sen buraya oturacaksın, senin adın bakan. Sen otur, Saray’dan verilen talimatların gereğini yap. Personele sakın dokunma. Personelden sorumlu olan parti komiseri var. O atamaları yapacak’. Düzen bu.
"İçeride bürokratlar gerçek bilgileri ulaştırdılar"
(Bürokrasi çağrıya uyuyor mu?) Bürokrasiden belgeler, dokümanlar yağıyor. Onaylar yağıyor. Bunları çek ediyoruz. Örneğin, Ulaştırma Bakanı televizyona çıkıp açıklama yaptığında; 15 dakika sonra gerçek bilgiler bize ulaştı. İçeride bürokratlar gerçek bilgileri ulaştırdılar. Kendisini doğruyu söylemediğini bize ilettiler. Bu tür veriler geliyor. Bu ülkede hala dürüst, namusuyla çalışan çok sayıda bürokratlar var. Bir köşelere atılmış vaziyetteler. Objektif çalışan bürokratlar istemediğini bunlar da biliyor. Tasfiye edilmişler, bir köşede duruyorlar. Ayrıca devlet bürokrasisi içinde denetim elemanları da vardır. Bu teftiş kurullarını büyük ölçüde tasfiye ettiler, ‘yolsuzluklarımızı kimse soruşturmasın’ diye. Ama orada da hala nitelikli denetim elemanları bütün bu dosyaları tutuyorlar, raporluyorlar. Korkuları o, ‘gidersek ne olacak diye.’
"İmzasının olduğu belgeleri açıklayacağız"
Sürpriz; Erdoğan dedi ki ‘Benim imzam yoktur’. İmzasının olduğu belgeleri açıklayacağız. Grup Başkanvekili arkadaşlarıma söyledim. Onları açıklayacağız. Birisini zaten geçen gün, grup başkanvekilimiz açıkladı. İhale bile olmadan, altına basmış imzayı, ‘Bu işi buna verin’ diye. Engin Altay bey açıkladı.
"Mutfaklarda niye yangın var?"
Yolsuzluk deyince, ‘Erdoğan ailesi ve yolsuzluk’ deyince toplum bunu yadırgamıyor. Yolsuzluk yapıyorlar, aşina, herkes bunu biliyor. Dolayısıyla yolsuzluğu çok fazla dile getirdiğimizde oyumuz artacaktır diye bir şey yok. Toplumun gerçekleri, nasıl soyulduğunu bilmesini isterim. Bütün bu zamlar niye yapılıyor? Mutfaklarda niye yangın var. Devletin gelirleri bir grup çeteye aktarılıyor. Olağanüstü paralar aktarılıyor. Kimden alınıyor? O fakir ve fukaradan alınıyor. O fakir ve fukaradan alınan elektrik, doğalgaz, su, kömür, tezek, odun… Olağanüstü zamlarla paralar alınıyor, çetelere aktarılıyor. Sonra bu sefalet çıkıyor ortaya. 84 milyonun ahını alıyorlar, bir gruba veriyorlar. Devlet yönetiminde böyle anormal bir tablo var. Nereye kadar gider? Seçimlere kadar gidecektir.
"Nasıl boğazınızdan aşağı iniyor?"
(Devri sabık olacak mı?) Devletin adaletle yönetilmesi lazım. İktidar oldunuz diyelim, hırs ve intikam duygusuyla ‘seni burnundan getireceğim’ diye yola çıkarsanız, bunlardan farkınız kalmaz. Varsa yolsuzluk elbette saptayacaksınız. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmayacaksınız da neyi savunacaksınız. Belgelerini ortaya koyacaksanız, gereği neyse yapılır. İntikam duygusuyla yapmayacaksınız. Bugün de bir yerde yolsuzluk olursa gönderirsiniz ilgili kişiler inceler araştırırlar. Bu devletin namuslu memurları var. Memur Teoman’dan boşuna söz etmiyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden dolar bazında burs alıp da üstelik eğitimini de yapmıyor. Parayı da geri vermiyor. Kadın Kolları Başkanlığı yapıyor, milletvekilliği yapıyor. Kardeşim görev yapmadıysan paranı geri öde. Yeri gelince bunlar dinden imandan bahsediyorlar. Ne dini, imanı ya. Sizde din, iman var mı? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını nasıl yiyorsunuz? Nasıl boğazınızdan aşağı iniyor? Nasıl geliyorsunuz, TBMM’de kürsüye çıkıyor, bir de yemin ediyorsunuz. Ahlakın bu kadar yerlerde süründüğü süreci hiç görmedim?
Erdoğan’la televizyonda tartışma daveti
Çıkarsa karşıma reytingler çok iyi olur. O reytingi seviyor. 84 milyon hangi kanala çıkarsa kilitlenir. Onun bir sürü televizyon kanalı var. Birisine çıkalım. O bana istediği soruyu sorsun. Ben ona 5-6 soru soracağım. Arzu ederse soruları önceden verebilirim. O sorulara göre prompter da hazırlayabilir. Yeter ki karşıma çıkma cesaretini göstersin. Ama gösteremez.
"İyi Parti’den farklı sesleri nasıl karşılıyorsunuz? sorusuna yanıt "
Milletvekilleri kendi görüşlerini söylerler, biz saygı duyarız. Kimse kimseye mahkum ve mecbur değildir. Bunu ortaya koymamız lazım. İttifakı oluşturan bileşenler kendi özgür iradeleriyle hareket ederler. Birbirimize mahkumuz yolundan bir birliktelik denirse yanlış bir şey olur. Bu ülkeye demokrasi gelsin, parlamenter sistem olsun, devlet harcadığı her kuruşun hesabını versin, adalet olsun, hukukun üstünlüğü olsun. Bu amaçlar bizi bir araya getiren. Yoksa her bir siyasi partinin kendi programı, tüzüğü, dünya görüşü var.
Burada önemli olan genel başkanların konuşmalarıdır. Milletvekilleri kendi düşüncelerini ifade edebilirler. Kaygılar taşıyabilirler. Bilemiyorum, yorum yapmam şık olmaz. Genel başkanlar olarak gayet rahat konuşabiliyoruz. Görüşlerimizi paylaşabiliyoruz.
(‘Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer’ açıklaması
Demokrasi o kadar büyük yaralar aldı ki. Demokrasiyi genelde elinde kılıç ve terazi tutan adaletin simgesi, onunla böyle simgeleştirmişiz. O aynı zamanda adaleti, hukukun üstünlüğü, insan haklarını gösterir. Toplumun her kesiminde demokrasi, insan hakları talebi var. Bu talebi dillendirdim. Yadırganacak bir şey değil. Demokrasi aynı zamanda kaynakların adil dağıtımıdır. Bir bölgede işsizlik ciddi boyutlara ulaşmış ve siz işsizliği görmezden geliyorsanız orada sorun var demektir. Anadolu’nun içi boşalıyor. Ekonomik açıdan içi boşaldı. Bir dönem Anadolu kaplanları vardı. Gazetelerde yazılırdı. Ortada kaplan kalmadı. Ne oldu bunlar? Bunları düşünmek de yeniden Anadolu’yu şaha kaldırmak da demokrasinin olmazsa olmazıdır. Diyarbakır’da doğru düzgün fabrika mı var? Biraz Kahramanmaraş var, biraz Gaziantep var. Kayseri bir dönem çok önemli bir merkezdi. Sivas’a bakın, kan kaybediyor. Karadeniz’e bakın. Fındık, çay olmasa Karadeniz nasıl geçinecek?
Diyarbakır Annelerini ziyaret edecek misiniz? sorusuna yanıt
Uygun ortam olursa elbette ziyaret ederim, ne için ziyaret etmeyeyim? Anne için evlat çok değerlidir. Cumartesi Anneleri de Diyarbakır Anneleri de evlatları için gözyaşı döküyorlar. Acıları ortak bunların, aslında. Acıların kaynağı farklı, ama acılar ortak. Diyarbakır Anneleri nasıl evlatlarını istiyorlarsa, Cumartesi Anneleri de. Keşke mümkün olsa da bu anneler bir araya gelebilseler. Her annenin ortak beklentisi evladıdır. Cumartesi annelerinde mesela. Evladının mezarının yerini görmek isteyen, ‘mezarının yerini gösterin, başında Fatiha okuyayım’ diyor. Bu bile gösterilmiyor. Acıları biliyoruz, ölenlerin geri gelmeyeceğini de biliyoruz. En azından devlet, mezarlarını gösterebilmeli. Diyarbakır Anneleri… Evlatları bölücü terör örgütü tarafından kaçırılmış. Onlar da evlatlarını istiyorlar. Siyasetin, kinin öfkenin konusu olmaması lazım.
HDP, Millet İttifakı içinde yer almak isterse tavrınız ne olur?
HDP’nin böyle bir talebi yok, Mithat Sancar’ın böyle bir açıklaması vardı, yanlış hatırlamıyorsam. Diğer partilerden HDP’ye gelen bir teklif var. Biz oturalım, ittifak oluşturalım diye. Herhalde oluşturacaklar. Bir ara toplandılar, topluma olumlu mesajlar da verildi. (HDP’yi Millet İttifakı’nda görmek ister misiniz?) Onlar gelmek istemezler. Millet İttifakı, kendi içinde tutarlığı olan, büyük anlamda, büyük ölçüde görüş birliği sağlanan ittifak zaten. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem konusunda belli bir belgeye imza atma noktasına geldik. Bu çerçevede gelişen bir olay var ve bu sürecin böyle devam etmesi lazım.
Güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışması
Çok yakında inşallah altı lider bir araya geleceğiz. (Oturma düzeni tartışması) Yuvarlak masa etrafında oturacağız.
Dün, Temel Karamollaoğlu ile görüşmesi
Geçmiş olsun demeye gittim. Koronavirüs süreci geçirmişti. Çok iyi gördüm. Doğal olarak Türkiye’nin soruları, ekonomi, dış politika da gündeme geliyor zaten. Kendi düşüncelerimizi samimi olarak paylaşıyoruz. Kafamızın arkasında ayrı bir plan, program tutmuyoruz. Adaylık hiç konuşulmadı dersem yanlış olur. Bugün için adaylık tartışmasına girmenin doğru olmadığı ifade edildi, doğru. Gündemimizde öyle bir şey yok.
CHP’liler neden yetkisiz bir Cumhurbaşkanı istesinler?
Cumhurbaşkanlığı sıcak siyasetin içinde olur, yürütme, yasama organına müdahale ederse Cumhurbaşkanı olmaktan çıkar. Bugünkü pozisyona gelir. Biz yetkisiz olmasın demiyoruz. Kurallara göre belli yetkileri olacaktır. Yürütme organına aşırı müdahale edecek yetkiler verirseniz bu doğru değildir. Güçler ayrılığı ilkesi yok oluyor. Güçlerden birisinin yaptığı hatayı güçlerden birisinin denetlemesi lazım. Demokrasilerde denetlenmeyen kurum yoktur. Şu anda denetim dediğimiz mekanizma yok. Yasalara da uyulmuyor. Sayın Erdoğan dedi ki, ‘Biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymayacağız’. Anayasa’yı çiğniyorsunuz o zaman. Biz AİHM kararlarına uymak için Anayasa’yı değiştirdik. Erdoğan diyor ki ‘Ülkede Anayasa var ama benden sonra Anayasa var. Benim kararım var. Bu Anayasa hükmü olur ama benim kararım uygulanıyor’. Bu ne demektir? Ben yargıyı tanımam demektir. Yargıyı tanımam ne demektir? Sizin ülkenizde demokrasi yok demektir. Erdoğan bunu bütün dünyaya anlatıyor.
Kabine, başkan yardımcıları konuşuldu mu?
O konuşulmadı. Sayın Babacan ile görüştüğümüzde basın mensupları önünde ifade edildi. O ikinci çalışma olacak. Birinci çalışmayı bitirdik, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi oluşturduk, bir belge çıktı, altına imza atacağız. İkinci sizin söylediğiniz konu. O konuda da çalışma yapılacak. Kabine demeyelim. ‘Biz iktidar olduğumuzda neyi, nasıl yapacağız?’ Bunu da kamuoyuyla paylaşmamız lazım.
Size suikast ihbarı geliyor mu?
Bana ihbar gelmiyor. Zaten bana gelmez. Koruma, görevli polis arkadaşlar var. Gerekli çabayı gösteriyorlar. İhbar gelirse polis arkadaşlara duyuruluyordur. Sormadım. Konuşmuyorum da. Koruma derseniz, iyi korunduğumu düşünüyorum. Kimin nereden saldıracağını da bilemiyorsunuz. TBMM çatısı altında bile saldırıya uğradım. Bizim CHP’li genel başkanların böyle bir kaderi var. Saldırılır, kaşı gözü yarılır. Bizim için söz konusu vatansa gerisi teferruattır. Biz vatan için canımızı da veririz. Onların rahat yaşamaları için. Birisi hayatını feda edecekse önce bizim göğsümüzü açmamız lazım.
"Demokrasi için ne gerekiyorsa yaparız"
CHP’yi ‘komünist parti’ diye suçlarlardı. Neyse komünist parti kuruldu, böylece oradan, o iftiralardan da kurtulduk. İşin sonunda bu ülkenin insanlarının ferasetine güveniyorum. Geçmişte bizim eksiğimiz, kusurumuz olmuştur. Yeri geldiğinde özeleştiri yaparız. Genel Başkanlar dahil olmak üzere eleştirilirler. Genel Başkanları, bunları büyük dikkatle dinlerler. Biz gerçek anlamda demokrasi, insan hakları, Türkiye’nin itibarı için ne gerekiyorsa yaparız. Adalet yürüyüşünde de IŞİD’in kamyon ile yürüyüşe saldırma planı olduğu da ifade edilmişti. Sonradan çıktı. O dönemde de koruma vardı. Türkiye’de polis arkadaşların gerçekten de güçlü bir vatansever damar taşıdıklarına inanırım. Her grupta olduğu gibi polis içinde de zaman zaman ayrıksı kişiler çıkabilir. Polis teşkilatı bunları ayırır köşeye bırakır.
"Bu kadar güvenlik neden?"
Bir yere gidiyorsunuz, diyelim. Her 100 metreye bir polis dikiyorlar. Trabzon’dan Rize’ye gittiğini düşünün Erdoğan’ın. Her 100 metreye diktiğiniz bir polisin, tuvalete bu adam gidecek, yemek yiyecek, bu adamın burada ne işi var? Hiç düşünüyorlar mı? Bu kadar güvenlik neden? Kim saldıracak, Allah aşkına. Üstelik o bölgede. Rize’de kendisinin seçildiği yerde. Zaman zaman polis arkadaşlarımıza da haksızlık yapıyoruz. Büyük fedakarlıklar var. 24 saat uyumadan görev başında olan polisler de var. Bunu toplum bilmiyor. Bizler biliyoruz.
"Siyasi iktidar göz yumuyor"
Türkiye’nin temel sorularından birisi uyuşturucu batağı. Uyuşturucu yaşı kaça indi? Bu adamlar bu devleti yönetenler uyuşturucu baronlarıyla kol kola geziyorlarsa. Her gelir grubuna göre uyuşturucu var. Fakir aile çocuğun alacağı uyuşturucu var. Zenginin alacağı uyuşturucu var. Bunlar peynir, ekmek gibi satılıyor. Siyasi iktidar göz yumuyor, Erdoğan göz yumuyor. Uyuşturucuyu yakalayan polisi merkeze alıyorsunuz, oysa ödüllendirmeniz lazım, taltif etmeniz lazım. Uyuşturucu kaçakçıları ile kol kola gezen siyasi anlayış var olabilir mi? Felaket bir şey…
Enflasyon rakamları
Zaten Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nebati, ‘yüzde 50’nin altında olacak’ diye söyledi. Böylece TÜİK’in hangi rakamı açıklaması gerektiği konusunda ipucunu verdi. Onlar da 50’nin altında açıkladılar. ENAG’ın yatığı açıklama var. Onlar da yüzde 100’ün üstünde diyorlar. Elektriğe yüzde 100 zam yapmışsınız zaten. Doğal gazdan tutun her şeye gelen zamlar yüzde 100’ün üzerinde. Üretici fiyat enflasyonuna bakıyorsunuz. Bundan 1,5 ay önce 90’lardaydı zaten. Bunlar fiyata yansıyacak. Üzerine kar konulacak, vatandaşa yansıyacak. Böyle bir tablo var. Rakamı küçük gösteriyorlar ama olağanüstü sıkıntılı dönem başladı. Gerçekten de mutfaklarda yangın var. Eskiden alışveriş yaparken zammın farkına varıyorlardı, şimdi evde oturup doğal gaz faturasını öderken zammı görüyorlar. Zam pazarda değil evin bütün odalarında var. Kaç kişinin elektrik ve doğalgazı ödeyemediği için kesildi, bunu açıklamalarını isterim. Bundan galiba 3-4 ay önce çağrı yaptım, ‘karakış geliyor, fon kurun.’ Fakir fukaranın yanında olun. Fakir ailelerin elektrik ve doğal gaz faturalarını ödeyin bu kışı en azından rahat geçirsin. Bunu yapsaydı Erdoğan’ın, işine gelirdi. Görmüyorlar, çünkü yönetemiyorlar. Doğal gazda depolar ağustos ayında boştu. Doldurun burayı kış geliyor dedim. Doldurmadılar. Sen nereden biliyorsun, doğruyu söylemiyorsun dediler. Ne oldu? Doğru çıktı.
CHP nasıl yoksulluğu çözecek?
Kişi başına geliri arttırarak. Kişi başına gelir yatırım yaparak, istihdamı arttırarak arttırırsınız. Kişiler ne kadar çok üretim yaparsa, ne kadar çok gelir elde eder, ne kadar çok vergi verirse kişi başına gelir artar, üretim artar. Dolar yükselmesin diye gittiler, bütün Arap ülkelerine dilenci gibi geziyorlar. ‘Ne olursunuz bize para verin.’ Türkiye Cumhuriyet bu hale düşmüş müydü? Düne kadar manşet atıyordunuz, ‘Şerefsiz’ diye. Bugün gidiyorsunuz o insanların ayağına. Yalvarıyorsunuz, bize para verin diye. Bu mudur devlet yönetimi? Bir an önce sandığı getirin, yönetemiyorsunuz. Geçmişte bol miktarda borç aldılar, özelleştirme yaptılar, fabrikaları sattılar. Onları yediler. Şimdi satacak fabrika kalmadı, kimse de para vermiyor.
Liyakat nasıl sağlanacak?
Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı 13. Cumhurbaşkanı olarak gelecek. Cumhurbaşkanı değişince 1 Numaralı Kararnamede atanan bürokratlar istifa etmiş sayılıyor. Oralara yeni atama yapılması lazım. Yeni atamayı bizim partili, başka partili diye yaparsanız en büyük yanlışı yaparsınız. Oraya o işi en iyi bilen insanları getireceksiniz. Devlette ahlak ve liyakati öngöreceksiniz.
"Hangi faiz düştü?"
Erdoğan çıktı, dedi ki ‘Efendim bu özel bankalar, şöyle şöyle’ kötüledi. Gidin kamu bankalarına. Suç, suçu işleyen kim? Erdoğan. Akıl tutulması. Kamu bankası, özel bankası ayrımı nasıl yaparsın? Faizi düşürdüler değil mi? Politika faizini. Hangi faiz düştü? Kredi faizi mi, ticari kredi mi? Hiçbiri düşmedi. İki model denediler. Türk lirasını eriteceğiz, ihracat patlayacak. Dolayısıyla biz cari açığı kapatacağız. İflas etti bu. Tam tersine cari açık patladı. İkinci model de politika faizini Merkez Bankası indirecek, bütün faizler düşecek. Enflasyon düşecek. Tam tersi oldu. Hem faizler, hem enflasyon yükseldi.
Mavi Vatan, Libya, Suriye, Yunanistan konuları
Mavi Vatanı koruyacağız, büyüteceğiz. Tereddüdümüz yok. Onunla ilgili yasal düzenleme geldiği zaman parlamentodan geçti. Biz de ‘evet’ dedik. Libya ile ilişkilerimizin düzelmesi lazım. Libya’da taraf olduk. Libya’da iki tarafı barıştıran taraf olmalıydık. Türkiye daha yukarıda olmalıydı. Türkiye Arap dünyasında sorun varsa çözüm için başvurulan hakem ülke olarak konumlandırmıştı. Şimdi biz bu ülkeler içinde taraf olmaya başladık. Suriye ile barışacağız. Suriye ile bütün sorunları çözeceğiz. Türkiye’deki Suriyeli kardeşlerimizi de Suriye’ye; ‘yolunu, fabrikanı, köprünü yaptık. Kendi ülkene git. Senin can ve mal güvenliğini de sağlayacağız.’ Bunu yapacağız sonra Suriyeli kardeşlerimiz kendi ülkelerine gönüllü gidecekler. Suriye’deki bütün mağduriyetleri gidereceğiz, barışı sağlayacağız.
HESAP SORACAĞIMIZA, HESAP VERMEYE GİTTİ: (Suriye’den askerin çekilmesi) Siz oturup Suriye ile konuşursanız bir protokol yapmak zorundasınız. Türkiye’nin güvenliği önemlidir. Kendi sınırlarımızda bir terör örgütünü konuşlandırılmasını asla istemeyiz. Terör örgütü konuşlanır ve Türkiye’ye zarar verirse sorumlu olarak onları tutarız. Sadece orada ABD yok, Rusya da var. Rusya meşru olarak orada meşru hükümetin, davetiyle orada. Rusya diğer yabancı ülkelerin Türkiye dahil çekilmesini istiyor. Bizim 33 askerimiz şehit oldu. Biz hesap soracağımıza Erdoğan hesap vermeye gitti. Kapıda bekletildi. Kronometre ile bekletildi. Türkiye Cumhuriyeti böyle duruma hiç düşmemişti. Çağdaş uygarlığın dışına itildik biz. Biz bütün İslam alemine örnek ülkeydik… Şimdi biz geriye gidiyoruz, onlar bizi geçecekler. Kişi başına gelir. Çin geldi bizi geçti. En yoksul ülkeydi. 1 milyarın üzerinde nüfusu var. Hindistan geldi bizi geçiyor. İran’ın üniversitelerin ürettiği bilim bizi geçiyor. Bilimin dışına çıktık.
GETTOLAR OLUŞTURULMUŞ DURUMDA, CİDDİ BİR TEHLİKE VE RİSK (Sığınmacı sorunu): Eğer bu tablo devam ederse ciddi güvenlik sorunu çıkacak. Bu insanlar nasıl geçinecek. Bir kısmı yer altı dünyasının elemanı haline gelecek. Büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacağız. Büyük kentlerde gettolar oluşturulmuş durumda. Ciddi bir tehlike ve risk. Kaç kişinin olduğu, girip çıktığı bile belli değil.
BİR DAMLA SUYU BİLE BAŞKASINA VERMEYİZ: Mavi Vatan’da bir damla deniz suyunu bile başkasına vermeyiz. Bu konuda kararlı olacaksanız, uluslararası hukukun size sağladığı imkanları sonuna kadar kullanmak zorundasınız. Türkiye yalnız. Türkiye’yi kimse ciddiye almıyor zaten, Erdoğan’ı kimse ciddiye almıyor. Dış politika milliydi. Geldiler dış politikayı iç politika malzemesi haline getirdiler. Dış politikada da biz ayrıştık. Egemen güçlerin talimatı vardı, Suriye’ye gireceksin diye. Girdiler, ne oldu? Suriye bölündü, koç başı olarak sizi kullandılar. Bu konuları hiç Sayın Davutoğlu ile görüşmedik. Belki oturulur Sayın Davutoğlu ile görüşülür. Bilmediğimiz başka gerekçeler var, bize söylenir. Bu konuşulmadı ama biz bütün komşularımız ile barış içinde yaşamak zorundayız.
"Dış politika ülkelerin çıkarları üzerine inşa edilir"
Ortak kültürümüz var bizim. Ezogelini Suriye’ye gelin verdik. Türküsünü söylüyor, çorbasını içiyoruz. Ama şimdi kavga ediyoruz. Neden? Dış politika ülkelerin çıkarları üzerine inşa edilir. Oturup konuşma varken biz kavga ettik. Mustafa Kemal’in bütün hayatı savaş meydanlarında geçmiş ama barışın ne kadar değerli olduğunu söylüyor.
İsrail, Ermenistan ile barışma adımları
Şimdi arıyorlar acaba barışabilir miyiz, diye. Güven bitti artık. Güven bitti. Ruh gibidir. Bedenden çıkınca bir daha geri dönmez. O nedenle sandığı getirin bu ülkenin güven duyulacak bir yönetime ihtiyacı var. Güvenin yeniden sağlaması lazım. İlk geldiklerinde; Türkiye Avrupa Birliği ülkesi, şimdi AİHM kararlarını bile uygulamıyoruz. Bırakın onu kendi Anayasa Mahkemesi kararlarını bile uygulamıyor alttaki mahkeme. Saraydan talimat alıyor, kararı uygulamazsa terfi edeceğini biliyor. Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı kimdi, demiyor muydu? Getirir seni egemen güçler, burnunu sürterler. Bir köşeye posa diye atarlar.
Ukrayna- Rusya gerilimi
Tarafları sağduyuya davet etmeli ve tarafları davet edip konuşmalı. Onlar isterse siz arabulucu olursunuz, ben arabulucuyum demekle siz arabulucu olamazsınız. Erdoğan ‘Ben arabulucuyum’ dediğinde Rusya’da sizinle televizyonlar dalga geçiyorsa bu iş olmaz. Bugüne kadar hangi işi çözdün ki bu kadar temel bir sorunu çözeceksin. Burada iki devletin, Rusya ile ABD’nin mutlaka uzlaşmaları ve bir araya gelmeleri gerekiyor. Var olan sorunu çözmesi gerekiyor. Bize çok yakın bir bölge. Buradaki çatışmadan en olumsuz etkilenecek ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin tarafsız kalması gerekiyor.
Yunanistan
Yunanistan ile oturup konuşmamız lazım. Hiç çekinmeden bu işi uluslararası hukuk çerçevesinde ilgili mahkemeye götürmemiz lazım. Türkiye yüzde 100 kazanır. Lozan Anlaşmasına aykırı davranıyor, adaları silahlandırıyor. Mülkiyeti geçmişte İtalyanlara ait olan 12 adalar vardı. O adaların mülkiyetinin uluslararası hukuk çerçevesinde konuşulması lazım.
MOBESE açıklaması
“Ben zaten 'Telefonlarımız dinleniyor' diye söylüyordum ama izlendiğimizi de düşünemiyordum. MOBESE de gösterdi ki izleniyoruz. Bu da devletin parti devleti olduğunu gösteriyor.
“Halkın devleti olmaktan, liyakatli ve adaletli bir devletten olmaktan çıkmış, bir kişinin ve ailesinin şahsi egolarına teslim olmuş bir devlet yapısına dönüşmüş olduğunu görüyoruz. Bunun için bürokratlara çağrı yaptım. Bu suçun üstüne giden yok. Hakimler savcılar kurulunu Saray teslim almış durumda. Bürokrasiye yaptığım çağrı sonrası belgeler, raporlar yağıyor. Ulaştırma Bakanı TV’ye çıkıp açıklama yaptıktan 15 dk sonra bürokratlar gerçek bilgileri bize ulaştırdılar. Çünkü bu ülkede hala dürüst ve ahlaklı çalışan bürokratlar var.
İmamoğlu, kendisine yöneltilen, "Kar yağışı günü yediğimiz yemek hala tartışılıyor. O yemekten Genel Başkanınızın haberi olup olmadığı merak ediliyor. Ne diyeceksiniz?" sorusuna şöyle yanıt vermişti: “Genel Başkanım o kadar yoğun ki, benim hangi yemeği yediğimi niye tariflesin veya niye takip etsin? Ama sorunuzun ironik bir tarafı var. Şu anki iktidarda görev alan, bakanından diğerlerine kadar, yediği yemekten zeytinine, ekmeğine kadar yukarıya haber verdiklerini tahmin ediyorum. Attıkları her adımda, onlardan izin almadan hiçbir şey yapamadıklarını tahmin edebiliyorum. Benim yediğim yemekten, Genel Başkanımın ne haberi olacak? Genel Başkanımızın işi başından aşkın, bizim işimiz başımızdan aşkın. Yani bir diplomatik yemek…" İmamoğlu'nun diğer açıklamaları için tıklayın. |