01 Şubat 2022 13:35
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ürdünlü bir emlak şirketinin, Kanal İstanbul güzergâhına kurulması planlanan ‘Yenişehir’le ilgili müşterilerine müjde verdiği videoya ilişkin olarak konuştu. “Başından beri ifade ettiğimiz bir şey var. Bu bir rant projesidir" diyen İmamoğlu, "‘Hazırlarız, yaparız, satarız, para kazanırız.’ Kimi satıyorsun? İstanbul'u satıyorsun. İstanbul'un en kıymetli, en hayati damarı dediğimiz, akan damarı, kanı dediğimiz o güzelim soluk aldığımız alanını peşkeş çekiyorsunuz. Kime? Bir avuç zengin olacak insana. Ne için? İstanbul'un geleceğini mahvetmek için” diye tepki gösterdi.
Kanal İstanbul projesi üzerinden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sitem eden İBB Başkanı, “Ne çevresi ne şehirciliği Allah aşkına? Çevre ve şehircilik değil. Onun için yani bu vahşi durumu takip ediyoruz, içindeyiz. Tek bir gün bile zihnimizden çıkarmadık. Başından beri bu konuya nasıl müdahil olduğumu, nasıl karşıt olduğumu ifade etmeye devam ediyoruz. Bu ihanet projesini mutlaka engelleyeceğiz" dedi.
"İleride sorumluları da bunun hesabını verecek" diyen İmamoğlu, Bu emlak projesini hayata geçirmek isteyenlere de buradan ilanımdır" diyerek şöyle seslendi:
"Tekrar o araziler, İstanbul'un çok sağlıklı tarım arazileri olmaya devam edecek. Aldıkları günkü fonksiyonuyla devam edecek. Yani o gün tarım arazisi olarak aldılar, ileride de tarım arazisi olacak. O gün rekreasyon alanıysa, rekreasyon alanı devam edecek. Yani fırsatçılık yapmalarına müsaade etmeyeceğiz."
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, kentin Anadolu yakasındaki su baskınlarını giderecek ve 14 kilometrelik Kurbağalıdere hattı boyunca yaşam vadisine dönüşecek alanda incelemelerde bulundu. “Ataşehir Kurbağalıdere Göztepe Kavşağı E5 Geçişi Projesi” kapsamındaki çalışmaları, telsiz anonsuyla başlatan İmamoğlu’na, Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı ve İSKİ Genel Müdürü Raif Mermutlu eşlik etti. İSKİ Atık Su İnşaat Daire Başkanı Mahmut Kahraman ve İBB Park Bahçe ve Yeşil Alan Daire Başkanı Yasin Çağatay Seçkin’den proje ve çalışmalarla ilgili bilgi alan İmamoğlu, gazetecilere kısa bir değerlendirme yaptı.
Projenin; bölgede, E-5 diye bilinen D100 karayolu ve Kurbağalıdere yatağı boyunca geçmişte yaşanan su baskınları ve selleri sona erdireceğini vurgulayan İmamoğlu, şunları söyledi:
“Buradaki sel baskınını, taşkınlarını ve onların yarattığı o ne yazık ki İstanbul'a yakışmayan görüntüleri hep beraber izledik. Bu görüntüler, böyle 30-40 yıl öncesine dair görüntüler değil. Yani hemen 2019 yılında, biz göreve gelmeden önceki görüntüler ya da 2017’de ya da 2015’te ya da 2014’te 4, 5, 6, 7 yıl önce gördüğümüz görüntüler. Öncelikle şunu ifade edelim: Tespit ettiğimiz her türlü sel baskını yaşanan noktasına dokunduk İstanbul'un. İstanbul'da belki 50’ye yakın çok önemli noktadan bahsediyoruz. Çok tali bölümlerini sıralamıyorum burada. Burası da onlardan birisiydi. Göreve gelir gelmez hızlıca buraya girilmesini talimat verdik. Gerçekten çok planlı, tertipli, düzenli, ulaşım prensiplerini iyi tasarlayarak ve hiçbir sıkışma yaratmadan, deplaseleri zamanında yaparak ve tabiri caizse, bana gün taahhüdünde bulunup, o günde de işi bitirerek Kurbağalıdere üzerindeki bu operasyonu çok sağlıklı bir şekilde başarmışlardı, bitirmişlerdir.”
“Kurbağalıdere meselesini, her zaman Marmara Denizi’ne akan kısmıyla biliyoruz Kadıköy bölgesinden” diyen İmamoğlu, “Ve oradaki görüntülerle paylaşıyoruz. Orada yaptığımız iş de çok kıymetli. Hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ekipleri hem İSKİ'nin ekipleri, müşterek çalışmalarıyla o bölümünü de yine bizim dönemimizde bitirdik, toparladık. Ki Yoğurtçu Parkı ve devamında Moda’ya kadar uzanan yeşil alanın da toparlanmasıyla bambaşka bir görüntü oluştu orada. Zira oradan, devamıyla buraya uzanan ve buradan da Ataşehir'e doğru devam eden Kurbağalıdere'nin tamamında, 14 kilometrelik uzunluğu içerisinde tabii ki bir yaşam vadisi oluşturuyoruz. Aslında ‘puzzle’ın parçaları gibi, bölüm bölüm bitirerek, bu hedefimize de yürüyoruz. Hem Ataşehir hem Kadıköy bölgesinde kalan ve Kurbağalıdere'yi etkileyen atık su, yağmur suyu ayrıştırma çalışmaları da bu işin bir kılcal çalışması. Bütüncül bu yolculuğun çok önemli olduğunu ifade edelim. O dönemin 350-400 milyonluk yatırımını bugünkü değerlerle vatandaşlarımızın anlaması için, neredeyse en az 2,5 kat çarpmanız lazım ki, daha iyi bu yatırımın değerini anlayabilelim” ifadelerini kullandı.
İstanbul'un her noktasını dert edindiklerinin altını çizen İmamoğlu, “İhmal edilmiş her sorununu ve bütün kurum ve kuruluşlarımızla çözmeye devam ediyoruz. Burada ilçe belediyeleriyle olan dayanışmamızın da önemli olduğunu ifade edelim. Biz, her belediyeyle, her ilçe belediyesiyle, İstanbul'u dert eden, masada buna çözüm bulan ve geçmişten bugüne ihmal edilmiş hem idari hem teknik hem protokol tabanında masadaki sorunları çözen ama aynı zamanda sahadaki sorunları da çözen, uyumlu, koordineli, çok sağlıklı bir hizmet sürecini devam ettiriyoruz. Sahadayız ve tespit ettiğimiz sorunları çözmeye de devam edeceğiz. İnşallah Kurbağalıdere'yi, İstanbulluların böyle bir talihsiz görüntüsü, çok affedersiniz kokusuyla, ne yazık ki sel baskınlarıyla değil, bisiklete binilebilen, Ataşehir'den bir insanın yürüyerek burada bulunan metro durağına erişebildiği ya da yine devamında koşarak, ta Marmara Denizi sahiline, Moda sahiline inebildiği, İstanbul'u birbirine bağlayan vadiler şeklinde bu çalışmalarımızı sonuçlandıracağız. Sadece Kurbağalıdere değil, İstanbul'un 15 noktasında, yaşam vadileriyle ilgili bu anlamdaki çalışmamız devam ediyor. İnsani, toplumu mutlu eden, çocuklarıyla, gençleriyle, kadınlarıyla keyifli bir kentte yaşamalarını sağlayabilen, çıldırmış değil akılcı, mantıklı, günün ve bu çağın ihtiyaçlarını karşılayan hizmetlerimizde, projelerimizle İstanbulluların yanında olmaya, onlara çözüm üretmeye devam edeceğiz” dedi.
İmamoğlu, değerlendirmelerinin ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Gazetecilerin soruları ve İmamoğlu’nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle oldu:
Kanal İstanbul tekrar gündemde. 17 Ocak'ta, Çevre Şehircilik Bakanlığı tapu sürecini başladı. Madde on sekiz uygulaması başladı Yenişehir'i ilk üç etabı için. İBB'nin hukuki bir girişimi olacak mı bu sürece? Ve bir de video dolaşıyor; Ürdünlü bir emlak şirketinin müşterilerine yönelik kutlama yaptığı. Bu videoyu izlediniz mi?
“Videoyu izledim. İBB bünyesinde Kanal İstanbul ya da Beton Kanal diye tariflediğimiz, az önce ifade ettiğim sıfatıyla, çıldırmış projeyle ilgili bir masamız var, bir platformumuz var. Burada, İBB’nin bütün kurum ve kuruluşlarıyla ilişkili hangi husus var ise, orada değerlendirip, o müşterek değerlendirmeden sonra da hukuki süreçleri harekete geçirdiğimiz ve takip ettiğimiz bir zeminde süreci ele alıyoruz. Yani çok ciddi ele aldığımız, takip ettiğimiz, İstanbul'un en büyük tehdidi olarak gördüğümüz, geleceğini ne yazık ki ipotek altına alan, geri dönüşü olmayan, büyük tabiat zararları veren, insanlığa zarar veren unsurlarıyla sıkı bir takibimizde. Bunu bir kere ifade edelim.
“Başından beri ifade ettiğimiz bir şey var. Bu bir rant projesidir. Bunun içinden geçecek tankerin, şilebin veya işte Boğaz’ı tehdit edecek unsurların bertaraf edilmesiyle, uzaktan, yakından ilgisi yoktur. Burada hesap kitap, birilerinin cebine girecek olan paralardır, kazanılacak paralardır. Oradaki zavallı köylülerimiz, oradaki yerlerinden edilen vatandaşlarımızı da ilgilendiren bir husus değildir. Bakın, o kadar çıkarcı davranılmıştır ki; hatırlarsanız en üst perdeden, en üst ağızdan şu söylenmiştir. ‘Güzergahını bile paylaşmıyoruz. Çünkü, buradaki arsa rantına izin vermeyeceğiz’ denildi. Tam tersine bunun altından şu çıkıyor: Güzergahının paylaşılmadığı doğru. Ama kime? Topluma, vatandaşa. Ama birilerine paylaşıldığı da bugün ortaya çıktı. Ama Ürdün'deki emlakçı ama başka ülkelerdeki bu işten para kazanan kişiler. Ve bunların çoğu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da değil.”
“İkincisi; bir de para kazanan aracılar var tabii. Bir de bunların tespit edilmesi lazım. Bu aracılar, bu komisyoncular, bu devlet görevlileri kim? Bu siyasiler kim? Bu işe aracılık eden, pazarlamacılık yapan kim? Başından beri tarifim; ‘Bu Beton Kanal işi, bir emlak projesi’ demişimdir. ‘Hazırlarız, yaparız, satarız, para kazanırız.’ Kimi satıyorsun? İstanbul'u satıyorsun. İstanbul'un en kıymetli, en hayati damarı dediğimiz, akan damarı, kanı dediğimiz o güzelim soluk aldığımız alanını peşkeş çekiyorsunuz. Kime? Bir avuç zengin olacak insana. Ne için? İstanbul'un geleceğini mahvetmek için. Yenişehir. Adı bile Yenişehir. Yani adı bile konmuş. Düşünebiliyor musunuz? Ben bu kepazeliği her zaman ifade ettim. Kanal manal, ulaşım mulaşım hikaye. Orada 2 milyon insanın, belki de 2,5-3 milyon insanın İstanbul'a ilave edilmesiyle, İstanbul'un bütün doğal yapısını, bütün kurgusunu bertaraf etmesiyle sonuçlanacak kötülüktür bu, kötülük. Altını çiziyorum. Bunu engelleyeceğiz, bunu öbürleri yetmeyecek. Siyasi ömürleri buna yetmeyecek.”
“Türkiye Cumhuriyeti'nin dönüşüm hikayesinin en önemli göstergesi olacaktır Kanal İstanbul'a karşıtlık, Beton Kanal projesine karşıtlık. Hem de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan bir avuç insanı zengin etme projesine karşıtlık, simgesi olacaktır ve değişimin, dönüşümün merkezi odağı olacaktır. Karşısındayız. Hukuki süreçlerimiz devam ediyor. Bilirkişilerin atandığı, hukuki süreçlerde yavaşlatılmış adımların sürdürüldüğünü gözetliyoruz. Yargı mensuplarını da bu anlamda göreve davet ediyorum. Bu ihanet projesine, hassasiyetle ve aciliyetle eğilsinler. Bir an önce kararları versinler. Tümden haklı olduğumuz, bir gecede 1/100.000’lik plan, bir gecede 1/5000’lik plan, bir gecede 1/1000’lik plan devreye sokup… Düşünsenize; Ankara'da birileri oturmuş masanın üstünde; vatandaşın haberi yok, ilçe belediyelerinin haberi yok, Büyükşehir Belediyesi’nin haberi hiç yok; kararlar alıyor.”
“Birileri de çıkıyor, ‘Benim adım Çevre ve Şehircilik Bakanlığı…’ Ne çevresi ne şehirciliği Allah aşkına? Çevre ve şehircilik değil. Onun için yani bu vahşi durumu takip ediyoruz, içindeyiz. Tek bir gün bile zihnimizden çıkarmadık. Başından beri bu konuya nasıl müdahil olduğumu, nasıl karşıt olduğumu ifade etmeye devam ediyoruz. Bu ihanet projesini mutlaka engelleyeceğiz. İleride sorumluları da bunun hesabını verecek. Artı, bu emlak projesini hayata geçirmek isteyenlere de buradan ilanımdır ki; tekrar o araziler, İstanbul'un çok sağlıklı tarım arazileri olmaya devam edecek. Aldıkları günkü fonksiyonuyla devam edecek. Yani o gün tarım arazisi olarak aldılar, ileride de tarım arazisi olacak. O gün rekreasyon alanıysa, rekreasyon alanı devam edecek. Yani fırsatçılık yapmalarına müsaade etmeyeceğiz. Ama kimsenin hakkıyla, hukukuyla da işimiz yok. O bakımdan, İstanbul'un kaderini etkileyecek bu sürece karşı dik duruşumuz ve kararlı duruşumuz zerre geri değildir, ileri seviyede devam etmektedir.”
Eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın İBB tarafından Amerika'ya gönderildiği yönünde bir tespit yapıldı. Siz; bu konuda hep neler söyleyeceksiniz? Sadece Fatma Betül Sayan Kaya'yla sınırlı mı, yoksa başka isimler için de böylesi bir ödenek ayrıldığı bilgisi var mıdır?
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi, burs verebilir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, katkı sunabilir. Nasıl burs verir? Örneğini verelim mi? İşte bu sene 53 bin kişiye verdiği gibi. Fiyat, oradaki bedeli açıklar. Öğrenci başı 3 bin 200 lira. Bakınız benim, oradaki bizden burs alan 53 bin insanın tek bir kişisiyle dahi ne ilgim var ne bilgim. Adını bile bilmiyorum. Vatandaşlar sisteme başvurur ve oradan faydalanmaya uygun bir durumu var ise ekonomik olarak, İBB’nin bu imkanından faydalanır. Şimdi hanımefendinin yaşını tam bilmiyorum. Ama burada onunla yaşıt, aynı dönemde belki okumuş, belki şu an basında görev yapan ya da başka bir hususta görev yapan birçok insan olabilir. Yani şu geçmez mi aklınızdan? ‘Benim de haberim olsaydı 100 bin dolar burstan, hemen gider başvururdum.’ Hatta, ‘Ben ondan daha hızlı koşardım. Ben ondan daha iyi bilirim. Ben ondan daha iyi bir öğrenciyim’ diye aklınızdan geçmez mi? Geçer.”
“Milletimizin bu anlamdaki parasını çarçur eden, kul hakkı yiyen hangi unsur varsa açığa çıkarılacak, hesabı sorulacak. Var mıdır başka? Vardır. Hepsi de yavaş yavaş gündeme alınıyor. Soruşturmaları yapılıyor ve teker teker de bununla ilgili süreçler ortaya konulacak. Öyle kibirli kibirli konuşacaksınız, ahlaki hiçbir değeri önünüze koymadan herkese çamur atacaksınız; ama hayatınız çamur içinde olacak, Hayatınız pislik içinde olacak. Bunlara müsamaha göstermeyeceğiz. İBB ve İstanbul halkının bütçesi, artık emin ellerdedir. Geçmişte yapılan bütün hatalarla, kusurlarla ilgili hukuki süreçler, engellenmemize rağmen -açtığımız dosyaları ve davaları elimizden alıp, ‘Biz yapacağız’ demelerine rağmen- günü geldiğinde o eksiklikler de giderilecek. Onun da hesabı sorulacak; engelleyenler dahil. O bakımdan bu işlem, çok doğru bir işlemdir. Devamı da vardır. Allah, her kulu, kul hakkı yemekten korusun. Bakın, bizim için en kıymetli, en değerli husustur kul hakkı. O bakımdan, pervasızca memleketin bütün kaynaklarını bu şekilde kullanan akla karşıdır bugünkü yönetimin duruşu ve yürüyüşü. Gerekli işlemler sürüyor. Devamı geliyor.”
İBB’de terörle iltisaklı 557 kişinin olduğu iddiasıyla ilgili taftiş devam ediyor. Siz bu konuda bilgi alıyor musunuz? En son sizden istenen belgeler var mı?
“Biz, teftiş edilmekten hiçbir zaman imtina etmedik. Teftiş edilmek kadar doğal bir süreç yoktur. Ama bunun aklı vardır. Bunun izanı vardır. Bunun hukuku vardır. Ne yazık ki bu akılsız, hukuksuz, biri bağırdı, haykırdı, çağırdı diye ortaya konan bu teftiş sürecinde bir uygulama başlatıldı. Uygulamanın şu an bizdeki görünen biçimi, ‘Burada bir şey yok, şuraya da bakalım. Şurada bir şey yok, oraya da bakalım’ biçiminde. Nereye bakarsanız bakın kardeşim. Biz, zaten şu an yönetim biçimimizde, bırakın müfettişi, vatandaş bile buradan baksa öbür köşeyi görecek bir şekilde yönetiyoruz. İhalelerimizi şeffaf yapıyoruz. İşlerimizi şeffaf anlatıyoruz. Hiç kimseden imtina etmiyoruz. Hiç kimseden korkmuyoruz. Çünkü işimiz hukukuna göre yapıyoruz. Bu teftiş noktasında aklı selim, vatanını seven, memleketi, devleti için hizmet eden saygıdeğer müfettişlerimize güveniyorum. Güven duymadığımız, bir kısım aklın talimatına göre değil, hukukun ve devletimizin o temel kurallarını onlara öğrettiği biçimde teftiş yapacaklarına inanıyoruz. Bu işin sonucunda bir şey çıkmayacağını da biliyoruz. Allah, bu yönde devam eden, hala bu şekilde hareket eden, hukuka uygun olmayarak adımlar atan o siyasilere akıl versin diye yıllardır dua ediyorum. Bir tek bu konuda duam tutmadı. Akılsızlıkta hani dibine kadar devam ediyorlar. Allah akıl versin demeye devam edeceğim.”
Kar yağışı günü yediğimiz yemek hala tartışılıyor. O yemekten Genel Başkanınızın haberi olup olmadığı merak ediliyor. Ne diyeceksiniz?
“Genel Başkanım o kadar yoğun ki, benim hangi yemeği yediğimi niye tariflesin veya niye takip etsin? Ama sorunuzun ironik bir tarafı var. Şu anki iktidarda görev alan, bakanından diğerlerine kadar, yediği yemekten zeytinine, ekmeğine kadar yukarıya haber verdiklerini tahmin ediyorum. Attıkları her adımda, onlardan izin almadan hiçbir şey yapamadıklarını tahmin edebiliyorum. Benim yediğim yemekten, Genel Başkanımın ne haberi olacak? Genel Başkanımızın işi başından aşkın, bizim işimiz başımızdan aşkın. Yani bir diplomatik yemek… Ama size de tavsiyem; bu sürecin biraz magazinsel tarafı bu. Ama esas ciddi tarafı, MOBESE meselesidir. Kişisel hayata müdahale meselesidir. Kişisel hayata müdahale edenlerin, hala bir açıklama yapmaması meselesidir. Niçin gidip İstanbul Valisi'ne, ‘Bu konuda niye adım atmadınız’ diye soru sormuyorsunuz? Bir programına katılın sorun. Ben sordum.”
Normal kamera…
“Ne normal kamerası; MOBESE. MO-BE-SE. MOBESE’nin nasıl kullanıldığı belli hukukta. Suçlu tespiti. Bir suçun tespiti. Onun dışında hiçbir şekilde kullanılamaz, servis edilemez. 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası var bunun. O kameranın başında kim oturuyordu? Ona bu talimatı kim verdi? Hangi amiri? Onu o talimata hangi müdürü verdi? İstanbul Emniyet Müdürü bunun için bu işin içinde mi? İstanbul Valisi bu işin içinde mi? Haberdar değillerse, cevabını versinler. Bu konu geçtiğinde, gözlerimin içinde çakan şimşekleri herkes görsün. Benim kişisel alanıma, benim kişisel sürecime müdahale etme densizliğine, ahlaksızlığını gösteren, devletin hangi kademesinde kim varsa, hesabını verecek. Ama bugün ama yarın. Dolayısıyla, yediğimiz yemeğin hala konuşulması, boş işleri olan insanların işi. Ekrem İmamoğlu, aşağı, Ekrem İmamoğlu yukarı. Başka dertleri yok. Çünkü İstanbul canlarını çok yaktı. Onun acısı nasıl bir acıymış ki, bu kadar basit bir meseleye bile günlerce konuşmayı göze alabiliyorlar.”
“Siyasette ahlak sorunu yaşanıyor. Bir çocuğun niçin bu şekilde konuşturulduğu dile gelmiyor. Yani biz siyasette ahlakı unutmuşuz. Çocuğu siyasete alet etmişiz. Ben, bir tane kanalda konuşulduğunu görmedim. Hala yemek! Utanmazlığa bakar mısınız ya? Kimse bundan bahsetmiyor. Çocuk. Yani şu kadar bir çocuk. Trabzon'da, çocukluğumda en kötü şey, kötü kelime kullanmadır. Öyle büyüdüm. Kötü kelime kullanmadım. Ahlaklı bir ortamda büyüdüm. Köyümde de öyleydim, ilkokulumda da öyleydim, ortaokulumda da öyleydim, lisede de öyleydim. Bu çocuğu, böyle bir sürece nasıl alet ederler? Ahlaktan nasıl uzaklaşırız? Kibirli, tehdit eden, kötü dil kullanan bir sürece nasıl geldik biz Allah aşkına? İstanbul'da İstanbul.”
“Ben dedim ki; ‘Seçildik. Şanslıyız bak İstanbul'da Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış Sayın Cumhurbaşkanımız, İstanbul'a ağabeylik yapar, sorunları konuşuruz. Hem yaşına hürmeten hem deneyimine hürmeten, ‘İstanbul sevdam’ diyen bir süreçte ortak akılla işler üretiriz.’ Böyle düşünürken; bütün engellemeleri yaşayan, İstanbul’un önüne taş koyan… Madem benim miting meydanlarında konuşacaksınız ya da salon toplantılarınızda konuşacaksınız ya da grup toplantılarınızda konuşacaksınız; imzalayın şu 300 otobüsün iznini. İmzalayın metrobüsün iznini, Beylikdüzü metrosunun ve diğer metroların borçlanmalarını. Meclis’teki tıkanmaları yapmayın. İşte İSKİ'nin bütçe daralmasını yaşatmayın bize. 2,5-3 senedir, artışlara rağmen, İSKİ'ye komik komik zamlar verildi. En son alınan kararla indirim yapıldı. Bunları yapmayın. Gene konuşun be kardeşim. Eleştirin. Böyle bir şey olmaz.”
“Şu anda memleketin konuşacak önemli 3 hususu var. Siyasette ahlak sorunu. O küçücük çocuğumuzdan yola çıkarak bunu söylüyorum. Ve bunun Trabzon'da, benim memleketimde yapılmasını da ayrıca kınıyorum. Hiçbir 81 ilimizde yapılamaz. Ayrıca oranın bir çocuğu olarak bunu söylüyorum. Büyük, çok kötü bir şov yapılarak orada, o insanları da zan altında bırakılmıştır. Kınıyorum buradan. Ahlak sorunu konuşulmalıdır. İkincisi; kişisel hayatlara müdahale üzerinden yarın başımıza gelebilecek büyük tehditlerin şimdiden bertaraf edilmesi üzerine, bu hukuki sorun, bu FETÖ taktiği -adına ne derseniz deyin- başka taktikler… Ben anlamıyorum onlardan. Bu süreçler konuşulmalıdır. Üçüncüsü de; eğer İstanbul'daysak, İstanbul'un engellenmeme, işine destek olunma süreci tartışılmalı, konuşulmalıdır. Ondan sonra gidin, ne yapıyorsanız yapın. Muhalefetinizi yapın. Nedir bu? Kibirli bir dil, tavır vesaire… Bunları konuşun. Bırakın yemeğe. Evet yendi, bitti. Bir de diplomatik bir kriz içeriyor. Yani takip ettiğiniz sürecin içinde bir de Türkiye'nin en yoğun ilişkilerinin olduğu bir ülkenin büyükelçisi var. Bizi takip eden o kamerada, kayıt alınan o kamerada bu görüntüler de vardı. Yani biraz daha pervasız davransalar, belki de onu da göstereceklerdi.”
İstiklal Caddesi’nde Kürtçe müzik çalındığı sırada birkaç polis engellemeye çalışıyor. Sosyal medyada büyük tepki çekti. Buna ilişkin neler söyleyeceksiniz?
“Bu ülkede yaşayan her vatandaşımız, herkes kendi dilinde, her yerinde türküsünü de söyler, şiirini de okur, eğlencesini de yapar kardeşim. Bu noktada, benim gördüğüm kadarıyla, emniyetin yaptığı bir açıklama var; ‘Böyle bir kastı asla yoktur’ diye. Ben onu muteber görüyorum. Akılcı görüyorum ve onu muhatap alıyorum. Kişisel hatalar varsa da onunla ilgili soruşturmalar vesaireler açılır, bakılır. Ben, emniyetin açıklamasını muteber görüyorum. Doğru bir açıklamadır. Bu memlekette yaşayan her vatandaşımız, kendi dilinde türküsünü de söyler, şiirini de okur, yazısını da yazar. Nokta. Bunu tartışmaya gerek yok. Yirmi birinci yüzyıldayız.”
© Tüm hakları saklıdır.