Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ardından yapılan yönetmelik değişikliğine tepki gösteren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, aramalardan önce hırsıza haber vermek istendiğini söyledi. Hükümetin yolsuzluklarla sallandığını belirten Kılıçdaroğlu, “Hırsızlığın komplosu mu olur?” diye sordu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ardından yaşanan gelişmelerle ilgili açıklamalarda bulundu.
Kemal Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Yasama ve yargıya açıkça baskı kuruyor. Savcının elinden soruşturma yaptığı dosyalar alınıyor ve ilgili Başsavcı televizyonlara çıkıyor ‘O savcının görevi değildir’ diyor. İki yıldır soruşturma devam ediyor, aklına yeni mi geldi senin?
CHP Sözcüsü, Adalet Bakanı'nın İstanbul’a gidip yolsuzluk ve rüşvet operasyonu dosyasına müdahale edeceğini ifade etti. Hemen yalanlama geldi ‘Yoktur böyle bir şey’ diye. Arkasından bir gerçeği gördük; Adalet Bakanı gitti ve görüşmeleri yaptı. Görüşmelerden sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, yolsuzluk operasyonu yapan savcının elinden dosyasını aldı.
'Hükümet yolsuzlukla sallanıyor'
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir hükümet yolsuzluklarla sarsılıyor. Dört bakan istifa etti ve bir bakan çok açık bir ifadede bulundu. ‘Benim yaptıklarım eğer yolsuzluksa bana bu talimatları veren Erdoğan’dır. O zaman önce Başbakan’ın istifa etmesi gerek’ dedi. Bunu söyleyen beraber çalıştığı, Erdoğan’ın kabinedeki bakan arkadaşı. ‘Yolsuzlukların başında sen varsın, önce senin istifa etmen lazım’ diyor. Bu da kapatılmak isteniyor.
'Böyle bir şey olabilir mi?'
Hırsızların özgür bırakılıp, hırsızlık soruşturması yapan savcıların pasifize edildiği bir sürecin içine girdik. Yönetmelik değiştiriyorlar ve adı yolsuzluğa bulaşmış olan bakanlar değiştiriyorlar. Efendim; soruşturma yapacaksan, arama yapacaksan önce hırsıza haber vereceksin. Böyle bir şey olabilir mi? HSYK, ‘Bu Anayasa’ya aykırı bir uygulamadır’ diyor. Yargının beyni söylüyor bunu. ‘Yaptığınız yönetmelik değişikliği ile yolsuzluğun ve rüşvetin üzerine gidilemez’ deniyor.
'Abdestinden şüphe yoksa...'
Bir siyasal iktidar, yolsuzluk ve rüşveti nasıl korur aklım almıyor. Böyle bir tabloyla Türkiye Cumhuriyeti ilk kez karşılaşıyor. Efendim, ‘Bizim abdestimizden şüphemiz yok’ diyorlar. Abdestinden şüphen yoksa, neden yönetmeliği değiştiriyorsun? Neden savcının elinden o dosyayı alıyorsun? Dört bakanın önüne neden istifa dilekçelerini koydun? Neden o dört bakana ‘Beni savunan bir açıklama yapın’ diye neden baskı kurdun?
'Her tarafın şüpheli'
Senin her tarafın şüpheli, sadece abdestin değil. İnancın da şüpheli senin... Rüşvete bulaşmış bir siyasal iktidar var. Üstelik 10 lira, 100 lira, 1000 lira, bir milyon lira değil; milyarlarca dolarlık rüşvet var bu işlerin içinde. Panik bundan kaynaklanıyor.
Türkiye Cumhuriyeti kendi bölgesinde demokrasiyi içselleştirmiş özgürce tartışan bir ülkeydi. Yolsuzluklar ortaya çıktığı zaman siyasal iktidarlar şu veya bu şekilde üzerine kararlılıkla giderlerdi. Başbakanlar yolsuzlukları savunmaz, kendi çocuklarını, yakınlarını savunmazlardı. En azından sessiz kalırlardı, yargının işini bitirmesini isterlerdi.
'Hırsızlığın komplosu mu olur?'
Ama bugün geldiğimiz noktada dünyaya rezil olduk. Yolsuzlukları savunan bir iktidar, savcıları görevden alan bir iktidar, polis ve yargıyı karşı karşıya getiren bir iktidar… Savcı, ‘Gidin, şu kişiyi getirin; ifadesini alacağım' diyor. İçişleri Bakanı ‘Hayır, o gitmeyecek. Alıp gelmeyecek’, ‘Hırsız, hırsızlığına devam etsin’ diyor. İnsanda biraz utanma olur, yüzü kızarır biraz. Şimdi bunu komploya bağlıyorlar. Hırsızlığın komplosu mu olur? Eğer komploysa, bu milletin başına bir komplo, seni buraya getirdiler. Sen milletin yakasına yapıştın, düşmüyorsun o yakadan.