Politika

'Kılıçdaroğlu havası bana da çarptı'

CHP’deki değişimi de değerlendiren Demirel, Kılıçdaroğlu’nun estirdiği rüzgârı olumlu bulduğunu belirterek “Bu hava bana da çarptı” dedi.

28 Mayıs 2010 03:00
T24 - Anayasa paketinin Anayasa Mahkemesi’nden öç alma amacıyla getirildiğini kaydeden Demirel, “Mahkeme kadıya mülk değil. Daha dünyada oturduğu yere kazık çakmış bir idare yok. Bunlar giderler, yeni gelen idare değiştirir onu” dedi. CHP’deki değişimi de değerlendiren Demirel, Kemal Kılıçdaroğlu’nun estirdiği rüzgârı olumlu bulduğunu belirterek “Bu hava bana da çarptı” dedi.


9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkiye’de büyük bir rahatsızlık olduğunu, halkın işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, hukuksuzluk ve keyfilikten şikâyet ettiğini belirterek AKP hükümetinin “sabıkalı hale geldiğini” vurguladı.

Demirel, gündemdeki konulara ilişkin Cumhuriyet gazetesinin sorularını yanıtladı. 27 Mayıs’ın 50 yıl sonra hâlâ tartışıldığını belirten Demirel, askeri müdahalelerden yarar görmüş bir ülkenin bulunmadığını, Türkiye’nin bundan çok zarar gördüğünü söyledi. En büyük hatanın Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamı olduğunu kaydeden Demirel, “Ben o kütlenin devamı olarak Menderes’ten sonra başbakanlık yaptım. Menderes’i iktidara getiren kitle beni de iktidara getirdi. Ben ne yapacaktım, nasıl yapacaktım Başbakanlığı. Ben başbakan koltuğuna oturduğum zaman benimle beraber Başbakanlık odasında bir de idam sehpası vardı. O endişe hep devam edegelmiştir” dedi. Demirel’in Cumhuriyet gazetesine verdiği demeç şöyle:


‘Hürriyetler kâğıt üzerinde’

Bu tür girişimler, 27 Nisan bildirgesi ve kimine göre 28 Şubat sürecinin bu iktidarı güçlendirdiği yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Bunlara katılıyor musunuz?

Bu tür hadiselerin hiçbiri diğeriyle kıyaslanamaz. Her devri kendi şartları içinde mütalaa edeceksiniz. Bugünkü devir nedir, seçilmiş Meclis var, hükümet var. Devletin kurumları, hür basın, hür üniversite, hür yargı, hür medya, hür sokak var ve Türkiye seküler bir devlet. Bu kâğıt üzerinde. Ama uygulamaya geldiğiniz zaman arızalar var. Türkiye’de ne basın, ne yargı, ne üniversite hiçbirisi hür değil. Çünkü Türkiye korku imparatorluğu haline getirilmiş. Bugün medya nasıl bu hale getirilmiş, sen benim tarafımda senin tarafında diye insanlar ayrılmış. Medyanın görevi doğru habercilik, aydınlatma. Bu, bir kenara bırakılmış, yanlış haber ve karalama, bu medyanın zehridir. Ve karalama o kadar önemli bir silah haline gelmiş ki karalamanın tesirini Türkiye 1 aydır yaşıyor. Birisi bir kaset yapıp ortaya koyuyor, bu eğridir doğrudur diye tartışmaya zaman kalmadan ortalık karmakarışık oluyor. Sistem aslında çok büyük yara alıyor. Meşru ve makul metotları kullanmazsanız ondan sonra nasıl mücadele olacak, eşit şartlarda eşit mücadele nasıl olacak?

Bir bakıyorsunuz medya kurumlarına altından kalkılamayacak vergi cezaları getirilebiliyor. Vergi cezasını herhalde vergi idaresi koymuyor, bir yerden direktif alıyor. Yani almasa bile öyle zannediliyor, farzediliyor. Ondan sonra bakıyorsunuz bir gazetede hoşuna gitmeyen yazılar çıkıyorsa bir süre sonra o ortadan kayboluyor. 147 üniversitesi var Türkiye’nin, bu kadar tartışma oluyor nerede üniversite. Üniversitede ses yok. Yargıyı ikiye bölmüşsünüz, yargıyı siyasallaştırmışsınız. Her gün bu yargının siyasallaştırılması konuşuluyor. Bunun en iyi örneği de Silivri Mahkemesi. Bunu hangi devirle mukayese edeceksiniz?

İktidarın Türkiye’yi otoriter bir rejime doğru götürdüğü yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Sivil dikta tartışmaları yaşanıyor. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu rahatsız edici. Bizatihi otoriter rejim oluyor kendisi. Bu çeşit şeyler otoriter rejimlerde oluyor. Yani demokratik rejim adı altında bizatihi otoriter rejimi uyguluyorsunuz. Ama bu gizli kapaklı oluyor, ama sureti haktan görünüyorsunuz, her şeyi mecrasında götürdüğünüzü söylüyorsunuz. Her şeyi demokratik usullere göre yaptığınızı söylüyorsunuz, şeklen de öyle gösteriyorunuz. İşte diyorsunuz savcı, hâkim yapıyor diyorsunuz. Ama öyle değil mesele. Türkiye çok rahatsız. Eğer Türkiye’de düzen iyi işlese rahatsızlık olmaz. Bir rahatsızlık varsa bir yerde yanlış var, bu yanlış Türkiye’nin yönetimindedir. Hiç kimse böyle bir şeyi sürdüremez. Türkiye halkın olandan bitenden memnun mu? Halkın ülkesini korku cumhuriyeti haline getirilmesine nasıl memnun olacağını da düşünemiyorum. Onun içindir ki halkın hür iradesine inanılmalıdır, sisteme de inanılmalıdır. Eğer ülke iyi idare edilmiyorsa sistem değiştirir onu.

‘Öç alınıyor’

Yargı siyasallaştırıldı dediniz, anayasa paketinde de yüksek yargı organlarının yapısıyla ilgili düzenlemeler yer alıyor.

Anayasa değişikliği, bir uzlaşmayla sağlanarak yapılırsa yaşar, yani ömrü olur. Yok, çoğunluğun rızası olmadan yapılırsa, başkaları gelir değiştirir onu. Sen nasıl değiştirirsen başkası da gelir değiştirir. Bu defaki değişiklik bir uzlaşma sağlanmadan yapılmış bir değişikliktir. 27 maddelik anayasanın 2 maddesinin dışında bir itiraz yok. O iki maddesinde bir uzlaşma aramayışınızın sebebi Anayasa Mahkemesi’nden öç almak, çünkü siyasi iktidarın laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği kararı vermiştir. Sen misin bunu yapan, biz sana gösteririz gibi bir muameleye tabi tutmak. Ve HSYK’de istediğini yaptıramadığı için dağıtmak için anayasa yapılıyor intibası vermiştir. Siyasi iktidar, hayır böyle değildir diyecektir, ama bu iddiada bulunanların tümüyle haksız olduğu da söylenemez.


‘Mahkeme kadıya mülk değil’

Eğer paket halkoylamasında kabul edilirse Türk siyasetinin geleceği ve Türk yargısı açısından nasıl bir tablo bekliyorsunuz?

Tartışma olur. Bugün bunu yapanlar siyasi iktidar oldukları sürece ona kimse bir şey yapamaz. Ama mahkeme kadıya mülk değil. Daha dünyada oturduğu yere kazık çakmış bir idare yok. Bunlar giderler, yeni gelen idare değiştirir onu. Yani demokratik yol da budur. Ona tahammül edebilmek lazımdır. Birisi yanlış bir şey yapıyorsa sıra sana geldiği zaman düzeltirsin, başka da bir yolu yoktur.

Sokakları ve halkı nasıl görüyorsunuz?

Türkiye, rahatsız, kaygılı kuşkulu. Yani işsizlikten yoksulluktan şikâyetçi, hukuksuzluktan şikâyetçi. Keyfilikten, kayırmacılıktan şikâyetçi. Devlet imkânlarının kötü kullanılmasından şikâyetçi. Ama Türkiye yaşamaya devam ediyor. Her sabah yine herkes işine gücüne gidiyor.


‘Kılıçdaroğlu havası çarpıyor’

CHP’de yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben siyasi partilerin meselelerine karışmıyorum. Ama Sayın Baykal’ın gidiş tarzına fevkalade üzgünüm. Böyle bir yol açılmamalıydı.

CHP’nin yeni Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ülke genelinde bir rüzgâr yaratmış, bir umut havası vermiş gözüküyor.

Ben de hissediyorum o rahatlığı. O hava bana da çarpıyor. Aslında ülkeyi rahatlatan her şey güzel bir şey. Eğer ülke herhangi bir şeyden rahatlıyorsa buna sevinirim ben de. Coşku, ülkenin hesabına iyi bir şey.

Kaset, komplo tartışmaları sürüyor. Son dönemde hükümet sözcüleri ‘Biz özel hayatın gizliliği-yasadışı dinlemeler konusunda gerekli düzenlemeleri yapıyoruz’ diyor. Siz buna katılıyor musunuz?

Hayır katılmıyorum, bir şey yaptıklarına inanmıyorum.

Sorumlu bir hükümet ne yapardı?

Bunlar sabıkalı hale gelmişlerdir. Telefonla dinlemede, hukuksuzlukta, gece yarısı ev basıp insanların evini yurdunu aramada, Türkiye’yi rahatsız eden birtakım uygulamalarda sabıka teşekkül etmiştir. Yani ellerinden geleni yapsalar da bu sabıkayı, bu korkuyu kolay kolay silemezler. Endişeyi, korkuyu...

Siz başbakan olsaydınız nasıl davranırdınız?

İyi ki değilim, iyi ki ben başbakanken böyle bir şey meydana gelmedi. Böyle bir şeyi düşünmek dahi istemem.