CHP, Merkez Yürütme Kurulu'nda (MYK) değişikliğe gitti. Kılıçdaroğlu, yenilenen MYK'ya ilişkin olarak, "Ben kimsenin üstünü çizmedim. Bazı arkadaşlarımız gönüllü olarak dinlenmek ve yeni arkadaşların siyaseten önünü açmak için feragat ettiler. Ancak MYK’daki değişiklikleri isimler üzerinden değerlendirmek doğru değil. Çünkü MYK’da tüm halef/selef isimler alanlarında değerli siyasetçiler" dedi.
Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuşan Kılıçdaroğlu, "Asla genel başkanlıktan ayrılmayacağım gibi bir düşüncem olmadı. Dolayısıyla asla bir koltuk sevdam yok. Koltuk sevdam sadece siyasette değil, bürokraside de olmadı hiçbir zaman. Bürokraside her koltuğa talep üzerine geldim, buraya da öyle. Ama şöyle bir özelliğim var: Bulunduğum koltuğun hakkını vermeye çalışırım" ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu'nun söyleşisi şöyle:
- Sayın Kılıçdaroğlu, “CHP Genel Başkanlığı’nı bırakmıyorum, çünkü…” diye başlayan cümleyi tamamlar mısınız lütfen?
“CHP Genel Başkanlığı’nı bırakmıyorum”, diye bir düşüncem asla olmadı. En baştan beri kurultay olsun diye imza veren hiçbir arkadaşıma “Neden bu imzayı verdin, neden kurultay istiyorsun” diye bir soru yöneltmedim ve bir eleştiride de bulunmadım. Sadece şunu söyledim: Tüzüğün öngördüğü gerekli imza toplanırsa kurultaya gidilir, kurultayda da demokratik bir yarış olur ve elbette delegelerimiz gereğini yapar.
- Zaten 500’den fazla delege imza vermiş, yeterli değil miydi?
Tabii ki bu sayıdaki delegemizin -ki tümü partimizin evlatlarıdır- verdikleri imzaları dikkate almamız gerekir. Partimize oy verenler gibi, partimizin en genç ve en yaşlı üyeleri gibi hepimiz ülkemizin daha güzel bir ülke olması için çaba harcıyoruz. Hayallerimizin hedefinde ülkemizin daha huzurlu, daha adaletli, daha özgür bir ülke olması var. Dolayısıyla arkadaşlarımızın olağanüstü kurultay talepleri bir şekilde değerlendirilir. Ama önümüzde bir yerel seçim var. Onun için bir hazırlık yapılacak. Bu 500 imzalı beklentinin önemli bir kısmını MYK’daki değişim talebi oluşturuyordu, biz de onu yerine getirdik.
- Bu süreçte mutlaka yıpranmışsınızdır…
Her tartışma doğal olarak bir yıpranma getirir. “Biz hiç yıpranmadık” dersek doğru olmaz. Ama her tartışma aynı zamanda bir olgunlaşma sürecidir, bunu da kabul etmemiz gerekir. Tartışmalar felsefi boyutu olan bir düşünsel tartışma olursa bu daha güçlü bir değişim talebine haklılık kazandırır.
- Olası bir kurultayda delegenin beklentisi neydi?
Az önce söylediğim gibi düşünsel, felsefi boyutu olsaydı daha sağlıklı bir talep olurdu. Böyle bir boyutu ne yazık ki olmadığı için kurultay talepleri bekledikleri desteği alamadı. Bu noktada partimizin tarihi güzelinden bir örnek vermek istiyorum. Bülent Ecevit’in, milli mücadele kahramanı İsmet İnönü’ye karşı başlattığı bir kurultay hareketi vardı. “Özünde toprak işleyenin, su kullananın” ve “Ne ezen ne ezilen insanca hakça bir düzen” taleplerinin ruh verdiği, Türkiye’nin o günkü gerçekleriyle örtüşen felsefi bir derinlik üzerine inşa edilmişti. Bugün buna benzer bir talep olsaydı, benim başımın üstüne… Hiçbir şekilde itiraz etmem. Peki, o arkadaşlarımızın düşünüp de bizim yapmadığımız ne var, onu da ben bilmiyorum.
- "Adalet Yürüyüşü ve İYİ Parti’ye destekte tam bir demokratik lider portresi çizerken seçimle birlikte bu duruşunu değiştirdi." Size yöneltilen eleştiri böyle. Hatta daha da ileri gideyim: Adınız “koltuk sevdalısı”na çıktı…
İlk cümlemde de belirttiğim gibi asla genel başkanlıktan ayrılmayacağım gibi bir düşüncem olmadı. Dolayısıyla asla bir koltuk sevdam yok. Koltuk sevdam sadece siyasette değil, bürokraside de olmadı hiçbir zaman. Bürokraside her koltuğa talep üzerine geldim, buraya da öyle. Ama şöyle bir özelliğim var: Bulunduğum koltuğun hakkını vermeye çalışırım. Bunun yeterliliği tartışılabilir ama en azından ben çalışırım. Genel Başkanı olduğum parti bu ülkede, 24 Haziran öncesi önemli bir değişikliğe imza attı. Asla bir araya gelemez diye düşünülen siyasi partiler bir araya geldi. Bunun temelinde yatan hedef şuydu: Siyaset Türkiye’de inanç, etnik kimlik ve yaşam tarzı üzerinden gidiyordu. Biz bunu buradan söküp, demokrasi eksenine oturtmaya çalıştık. Bizim demokrasiye yaptığımız katkıyı kimse yapmamıştır. Bu eksen aynı zamanda daralan Kuvayi Milliye damarının genişletilmesidir.
- Bu adım bir yandan da CHP’ye oy kaybettirmedi mi?
Biz bu adımı atarken oy kaybedip kaybetmeyeceğimiz düşüncesinde olmadık. Bizim için önemli olan demokrasiydi, demokrasiyi yaşatmaktı. Evet oyumuz 22.7’ye düştü. Oyumuz azaldı ama kazanan demokrasi oldu. Millet ittifakı sayesinde bugün bizimle birlikte 2 siyasi parti daha parlamentoda. Bir başka olumlu sonucu şu oldu: İktidar partisi yaklaşık yedi puan oy kaybetti. Ve parlamentodaki çoğunluğunu yitirdi. Biliyorsunuz biz demokrasi uğruna rakibimiz olan siyasal partiye 15 milletvekili verdik, yukarıda andığım gibi rakiplerimizle demokrasi bağlamında Millet İttifakı’nı kurduk. Tüm bunları yaparken katıksız, önyargısız demokrasiden yana tavır aldık. Bu hareketimizin ne kadar değerli olduğunu bugün bazı çevreler ısrarla görmek istemiyor.
- Neden görmek istemiyorlar, neden onların sesi daha çok çıkıyor öyleyse?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Demokrasi uğruna yeri gelir kazanır, yeri gelir kaybedersiniz. Ancak önemli olan Türkiye’nin kazanmasıdır. Bu bağlamda biz verdiğimiz mücadelenin ve izlediğimiz stratejinin Türkiye’nin çıkarları için önemli olduğunu biliyoruz. Çünkü, Türkiye’nin çıkarları demokrasidedir. Bunu her seferinde seslendirmek demokrasiyi sadece biz istiyormuşuz gibi bir algı yaratabilir. Bunu bize rakip olan siyasi partilerin de, sivil toplum kuruluşlarının da seslendirmesini istiyoruz. Kendi kendimize övünmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Bu soruyu sorduğunuz için cevap verdim yoksa çıkıp anlatmayacaktım özel olarak. Bir partinin kazanması bir şeyi değiştirmiyor ki… Diyelim ki seçimlerde bazı partiler barajı aşamadı ve parlamentoya gelemediler. Demokrasi açısından nasıl bir felaketle karşı karşıya olacağımızı düşünün. Bunu düşünmüyorlar ama her seferinde bunu bizim hatırlatmamız da doğru değil…
- Kurultay olsaydı tekrar kazanacağınıza inanıyor musunuz?
Ona delegeler karar verir. Çünkü bizim partimiz parti içi demokrasiyi, demokrasinin evrensel kurallarına uygun olarak yaşayan bir partidir. Delegemizin iradesi hürdür. Dolayısıyla şu ana kadar böyle bir şeyi düşünmedim bile. Şunu söyleyebilirim: Bizim delegelerimizin güçlü bir sağduyusu vardır. Ne kadar eleştirse de sandığa gidip oy kullanırken güçlü demokrasiye olan bağlılıklarıyla genel başkanın yaptıklarını değerlendirir ve ona göre oy kullanırlar. Seçimlerden önce kahraman, seçimlerden sonra düşman diye bir algı bizim delegemiz için geçerli değildir.
- İmzalarını geri çekenleri de bu kapsamda mı değerlendiriyorsunuz?
Emin olun kimler geri çekti, kimler imza verdi, bilmiyorum.
- "İmzaların geri çekilmesi için baskı yapıldı" deniyor…
Bu iddialar tabii ki doğru değil.
- Muhaliflerini en çarpıcı argümanı şu: Dokuz seçim kaybetmiş bir lider artık görevde kalmamalı!
Verdiğiniz mücadele demokrasi açısından son derece değerliyse ve önemli bir kazanım elde edildiyse bunu bir liderin yenilgisi ya da galibiyetine bağlamak doğru değildir. Bu süreç içinde geldiğimiz nokta önemlidir. Parlamentoya millet iradesinin neredeyse tümünün yansımasını sağlayan CHP’dir. 1980 sonrası parlamentoya millet iradesinin neredeyse tümünün yansımasını sağlayan tabloyu biz yarattık. Üstelik bunu darbe hukuku ve bir dikta yönetimini yarattığı bütün olumsuz koşullara rağmen yaptık. Dediğim gibi bunu yapan CHP’lilerin demokrasiye duyduğu inanç ve bağlılıklarıdır. Şu değerlendirmeyi siyasetle ilgilenen her kesimin yapması gerekir: Demokraside tıkandığımız alan neresi, bunu nasıl aşabiliriz? Etnik kimlik üzerinden siyaset sizin sorunlarınızı dillendirmenize engel oluyor. İnanç üzerinden, yaşam tarzı üzerinden siyaset de öyle. Üçü de demokrasilerde yasak ama bizde siyasetin ana unsuru… Siyaseti sıkıştığı dar alandan çıkarmamız lazım. 24 Haziran’da Millet İttifakı adı altında bir demokrasi birliği sağlayarak siyaseti bu dar alandan çıkartmayı başardık. Ve bu sürecek. Bir siyasal düşünce olarak demokrasiye inanan her kesimin bu mücadeleye ortak katkı vermesi gerekir. Bizim ittifak oluşturmamızdaki amaç da buydu zaten. Ama baskının olduğu yerde demokrasi mücadelesi vermek kolay değil, bedel ödüyorsunuz. Enis Berberoğlu neden içeride, Eren Erdem niye hapiste… Gazeteciler, öğrenciler, muhalifler neden hapiste... Bugün bir demokrasi mücadelesi veriliyor. Türkiye’yi bir kişiye teslim ederseniz bugünkü tablodan başka bir şey olmaz. Ama insanlar bunu yaşayarak öğreniyor maalesef, düşünerek değil.
- Muharrem İnce, seçim öncesi liderlik yarışına girmeyeceğini açıkça belirtti. Seçimden hemen sonra ise muhalefet hareketi başlattı. Bekliyor muydunuz?
Hayır.
- Peki hakkı değil mi?
Bir siyasi partinin genel başkanı olacaksanız etik değerlere kesinlikle uyacaksınız. Siyasi parti genel başkanı olacak kişinin ahlaki temeller üzerinde bir felsefe oluşturması gerekir.
- Kemal Bey, anımsarsınız; son kurultayın ardından ilk röportajınızda “Muharrem İnce benim sevdiğim bir arkadaşımdır” demiştiniz bana. Hâlâ öyle mi?
Elbette. Bir kişinin belli bir demokratik mücadele vermesini yadırgarsanız doğru olmaz. Muharrem Bey benim dün de arkadaşımdı, bugün de arkadaşım, yarın da öyle olacak. Kurultay talebinde bulunmak demokratik bir taleptir.
- Artık CHP’ye oy vermeyeceğini söyleyen seçmen haklı mı, haksızlık mı?
Cumhuriyet Halk Partili olup da seçimlerde CHP’ye oy vermeyeceğim demek, ben bu ülkede demokrasiyi, adaleti, hakkı ve hukuku yok eden partiye dolaylı olarak oy vereceğim demektir. Bugün kızgınlıklarından ötürü böyle söyleyen seçmenin, yarın seçim olduğunda aklıyla hareket edeceğini düşünüyorum. Şunu da samimi olarak ifade edeyim seçmenlerimiz bugün kızgınlıklarında haklıdırlar.
Çok yüksek bir beklenti yaratıldı, beklentileri tam olarak karşılanmadı.
- Sizin de yüksek miydi?
En azından ortaya çıkan sonuçtan daha yüksek bir beklentim vardı. Bu beklentimin bir bölümü parlamentoda karşılandı ama Cumhurbaşkanlığı beklentimiz karşılanmadı. Ancak bir umutsuzluk tablosu yaratmak doğru değil, ortada umutsuz olmayı gerektiren bir tablo yok. Parlamentoda muhalefet açısından güçlü bir irade ortaya çıkacaktır. Seçimlerden sonra özellikle sosyal medyada o kadar büyük haksızlık yapıldı ki, bunlara cevap verilmesine rağmen bizim seçmende farklı bir algı oluşturdu. Bir arkadaşımız çıktı, “50 bin sandıkta temsilci yok” dedi. Yok böyle bir şey. 24 Haziran akşamı parti örgütünün genel merkeze gönderdiği tutanak sayısı 128.915… 180.000 tutanağın 128.915’i o gece elimize gelmiş. Bu Türkiye’nin siyasi tarihinde bir ilktir. 25 Haziran sabahı tutanakların gelişi devam etmiş, bunun sayısı 24.271 tutanak. 26 Haziran günü itibariyle de 17.862 tutanak… Yani 180 bin tutanağın 171 bini gelmiş.
- Film nerede koptu?
Gerçeği söylememiz lazım: Bizim ve sivil toplum örgütlerinin temsilci gönderemediği sandık sayısı 9429… Bu sandıkların sonuçlarını da Yüksek Seçim Kurulu’ndan aldık. Sistem çöktü dediler, sistem falan çökmedi. Bunu anlatıyoruz ama anlatamıyoruz. Devlet tüm imkânlarıyla 180 bin 477’sin, biz 171 bin 048’ini topladık. Bana çıkıp desinler ki, herhangi bir siyasi parti bugüne kadar yapılan seçimlerde şu kadar ıslak imzalı tutanak topladı. Yok…
- Peki “Sistem çöktü” söylentisi nasıl yayıldı?
Birileri kalktı, böyle bir şey attı ortaya, çöken sistem yok. Sosyal medyada CHP’ye yönelik bir karalama kampanyası başladı. CHP örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler, ittifak kurduğumuz partilerin gönüllüleri çok önemli bir başarı elde etmiştir. Birçok kentte AK Parti’lilerin baskısına rağmen milletvekilliği kazandık. Bu milletvekilliklerini çok küçük oy farklarıyla kazandık. Eğer sandıklara çıkılmamış olsaydı Anadolu’nun pek çok kentinin bu milletvekilleri kazanılamamış olacaktı. Sonuna kadar sandıklara sahip çıktık. İktidar Partisi'nin parlamentoda çoğunluğunu kaybetmesinin nedenlerinden biri de sandıklara sahip çıkmamızdır. Bizim eksiğimiz olabilir ama kimse sandıklara sahip çıkmadığımızı söyleyemez.
- Cuma günü MYK’yı değiştirdiniz. "Başarısızlık"ta bazı arkadaşlarınızın üstünü mü çizdiniz?
Ben kimsenin üstünü çizmedim. Bazı arkadaşlarımız gönüllü olarak dinlenmek ve yeni arkadaşların siyaseten önünü açmak için feragat ettiler. Ancak MYK’daki değişiklikleri isimler üzerinden değerlendirmek doğru değil. Çünkü MYK’da tüm halef/selef isimler alanlarında değerli siyasetçiler. MYK’daki bence öne çıkan değişim kadın ve gençlik alanında. MYK toplantılarımıza Kadın ve Gençlik Kolları Genel Başkanlarımız katılabiliyorlardı. Biz bu arkadaşlarımıza ek olarak kadın ve gençlik politikaları konusunda çalışma yapacak genel başkan yardımcısı arkadaşlarımızı görevlendirdik. Çünkü Türkiye’nin temel problemlerini en can acıtıcı biçimde yaşayan kadınlarımız ve gençlerimiz. Öte yandan bir başka ilk olarak Tarım Politikaları konusunda çalışma yürütecek bir genel başkan yardımcısı arkadaşımız da MYK’da görev aldı. Özetle mevcut MYK’mız Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunları aşma konusunda daha kararlı, tutarlı bir politika izleyecektir.
- Başka ne değişecek CHP’de?
En büyük arzum CHP örgütlerinde ciddi bir değişime gitmek. Daha genç ve dinamik bir örgüt yapısı ortaya çıkarmak. Bu arada şunu da söylemek isterim Türkiye içinde bulunduğu şartlar itibariyle zor bir süreçten geçiyor. Türkiye’nin gündemini bir tarafa bırakıp, CHP içinde iç çekişme varmış gibi bir algı yaratmak ve bunu iktidar medyasının desteğiyle sürdürmek doğru değil. Ancak vatandaşlarımıza da şu mesajı vermek isterim: Ne derlerse desinler, biz Türkiye’nin sorunlarıyla yakından ilgileniyoruz.
- Ne demek "yakından ilgileniyoruz"?
Var olan sorunların nasıl çözülmesi gerektiğine yönelik tespit ve önerilerimiz de kamuoyuyla paylaşıyoruz. Nitekim Türkiye’nin son dönemde yaşadığı ekonomik ve siyasal çıkmazdan kurtulmasının yolunu saptadık ve net 13 madde altında kamuoyuyla paylaştık. Bizim dışımızda sorunların çözümü için net reçete ortaya koyan ikinci bir parti yok, AK Parti dahil.
- Yerel seçimlerin erkene alınmasını bekliyor musunuz?
Hayır beklemiyorum. Yerel seçimler zamanında olacak...
- Peki hazır mısınız?
Tüm partilerden daha hazırız. Çok kısa bir süre içinde de yerel yönetimler vizyonuyla ilgili bir toplantı yapacağız. Hazırlık yapıldı ama kurultay tartışmaları nedeniyle bunu biraz öteledik. Bir taslak hazırlandı. Örgütte tartışmaya açacağız. Ancak öncelikle şunu söylemeliyim: Bizim belediyelerimiz başarılıdır. Bizim belediyelerimizin olduğu yerlerde suçluluk oranı düşük seviyede. Aynı zamanda bizim belediyelerimiz o kentte yaşayanların nefes aldığı yerler. Kentin cazibe yerleri haline getirilmiştir. Başka partiler tarafından yönetilen ilçelerin sakinleri bizim belediyelerin olduğu il ve ilçelere geliyor, bunu biliyoruz.
- Delege düzeyinde ortadan bölünmüş bir partinin yerel seçimlerde başarı kazanabilmesi mümkün mü?
İnsanların tercihini parti içinden bir kişiden ya da öbüründen yana kullanması o partinin bölünmesi anlamına gelmez. Olan demokratik bir sürecin işlemesidir. Bu nedenle CHP kimliği ve inancı taşıyan bir kişinin sandığa küsme hakkı yoktur. Gidecek, oyunu kullanacak ve mücadelesini yapacaktır.
- İstanbul’da kazanma şansınız nedir?
Sadece İstanbul değil, Ankara, Denizli, Balıkesir, Adana, Mersin, Antalya, Uşak kesinlikle alacağımız yerler.
- Biliyorum, kafanızdaki ismi söylemeyeceksiniz ama en azından parti içinden olup olmadığını söyleyebilir misiniz?
Ona da bir şey diyemem. Ama CHP’nin adayı kazanacak ve İstanbul’u çok iyi yönetecek, bundan emin olun.
- Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasına destek verdiğiniz için çok eleştirildiniz. Hâlâ aynı görüşte misiniz?
CHP, hatta toplum bir tuzağın içine çekilmek istendi, biz o tuzağa izin vermedik. Bir milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırmak için anayasa değişikliğine zaten gerek yoktu. Çünkü AK Parti tek başına istediği milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırabilirdi. Anayasa değişikliği öngördüler; çünkü “CHP teröre destek veriyor” algısını yaratarak referanduma gitmek istediler. Bu referandum toplumda köklü bir bölünmeye yol açacaktı. Dokunulmazlıkların referanduma gitmemesi sayesindedir ki biz 16 Nisan referandumunda yüzde 50’yi bulduk. Toplumu bölünmekten, ayrışmaktan kurtardık, ülkeyi toplumsal çatışmadan kurtardık. Biz bu tuzağa düşseydik 16 Nisan referandumunda yüzde 50’yi bulamazdık. Bizi eleştirenler bu gerçeği göz ardı ederek konuşuyor. Kaldı ki biz zaten kürsü dokunulmazlığı dışındaki dokunulmazlıklara karşıyız. Bu kararı kurultay almış, ben değil. Üç adım ötesini düşünmeden siyaset yapabilir misiniz?
- Enis Berberoğlu’ndan gelen son haber ilaçlarını kullanmayı bıraktığı… Kendisiyle görüştünüz mü?
Enis Bey’in olayı “Enis Bey olayı” olmaktan çıkmıştır. Bu bir demokrasi olayıdır. Seçilen, üstelik suçsuz bir milletvekilinin parlamentoya gelip yemin etmesi güdümlü yargı tarafından engellenmiştir. Umarız Yargıtay 17. Ceza Dairesi bu ayıbı temizler. Yargının içine düştüğü durumu, yine yargının temizlemesi lazım.
- Berberoğlu’nun eşi Oya Hanım, "Adalet Yürüyüşü ve Adalet Kurultayı'ndan sonra bir şey yapılmadı, çok yavaş kaldıklarını düşünüyorum, CHP’ye kırgınım" diyor...
Oya Hanım’ı iyi anlamak lazım. Eşi haksız yere hapiste. En azından bu bayram evine gelmesini arzu ediyor. Bunun için bir şeylerin yapılmasını arzu ediyor. O bir şeyleri yapması gereken kurum olarak da CHP’yi görüyor. Anlayışla karşılamak lazım. Eski milletvekilimiz ve Parti Meclisi üyemiz Eren Erdem de aynı şekilde haksız yere tutuluyor. Oysa dokunulmazlığı kalktığı dönemde 28 kez yurt dışına gidip geldi. Yurtdışına gidip gelen birisini kaçma şüphesiyle içeri aldılar. Böyle bir haksız, adaletsiz bir yargı var maalesef.