Politika

Kılıçdaroğlu Alman Bild'e konuştu: Erdoğan bir diktatördür!

"Erdoğan'ın hedefi 'Türkiye İslam Devleti'nin kurmak değil; o bu ülkeyi kendi imparatorluğuna dönüştürmek istiyor"

12 Mayıs 2016 00:15

Ana muhalefet lideri ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün gerçekleştireceği Berlin ziyaretinin hemen öncesinde verdiği söyleşi Alman BİLD gazetesinde Kılıçdaroğlu’nun ağzından “Erdoğan bir diktatördür” başlığıyla yayımlandı. “Erdoğan’ı diktatör yapan en önemli üç gerekçe nedir?” sorusuna CHP’li lideri Kılıçdaroğlu, “Birincisi, sadece kendisinin doğruları bildiğine ve söylediğine inanıyor. İkincisi, partisini tek başına yönetmek ve ona hükmetmek istiyor. Üçüncüsü de her demokrasinin temelini oluşturan yasamayı ve yargıyı, yani anayasayı hiçe sayıyor” cevabını verdi.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alman Bild gazetesine verdiği söyleşi şöyle:

Sayın Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı size göre diktatör yapan en önemli üç gerekçe nedir?

Birincisi, sadece kendisinin doğruları bildiğine ve söylediğine inanıyor. İkincisi, partisini tek başına yönetmek ve ona hükmetmek istiyor. Üçüncüsü de her demokrasinin temelini oluşturan yasamayı ve yargıyı, yani anayasayı hiçe sayıyor.

Onu daha çok hangi despota benzetirsiniz?

Erdoğan benzeri görülmemiş bir diktatördür, başkasıyla karşılaştırılması zordur.

Şansölye Merkel mülteci pazarlığında Erdoğan hanedanına güvenmekle yanlış kişilere mi itimat etti?

Hayır. O, demokratik kuralların gereklerine uygun davrandı ve anayasa temelinde seçilmiş olan Başbakan ile, sayın Davutoğlu ile müzakere etti.

Erdoğan’a siz güveniyor musunuz?

Hayır. Soruyorum size: Demokrasiyi ayaklar altına alan birine, kendi ülkesinin anayasasını tanımayan, yönetimi altında basın özgürlüğü fiilen ortadan kalkan birine nasıl güven duyulur ki? Üstelik yeni başbakanın da bir Erdoğan kuklası olacağı daha şimdiden belli.

Şansölye Merkel’in mülteci pazarlığını müzakere ettiği Başbakan Davutoğlu geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından istifaya zorlandı. Avrupa şu an endişeli: Acaba Türkiye ile varılan mülteci anlaşması iptal olur mu?

Hayır. Çünkü bu anlaşma bir tek şahıs ile değil, Türk devleti ile yapıldı. Erdoğan Türkiye değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır!

Peki Erdoğan, mülteci akınını tekrar dilediği gibi Avrupa’ya yönlendirme biçiminde AB’ye şantaj yapma gücüne sahip değil midir?

Mültecilerin sırtında böylesi bir tutum benimsemek ancak bir utanç teşkil eder, üstelik Türk mantalitesi de bu değildir. Ancak kesin olan bir şey var: Yeni başbakan kim olursa olsun, AB ile varılan mülteci anlaşması tehlikede değildir.

Geçtiğimiz Cuma günü yaptığı bir konuşmasında Erdoğan AB’yi ciddi anlamda rencide etti. Mülteci konusuna ve varılan anlaşmaya ilişkin aynen şu ifadeyi kullandı: “Biz yolumuza gidiyoruz, sen de yoluna git...”

Burada Erdoğan kendini devlet ile bir tutuyor ve öyle davranıyor. AB tarafından buna verilen yanıtın son derece isabetli olduğuna inanıyorum. Uluslararası anlaşmaların bireylerle değil, devletlerle yapıldığı beyan edildi. Fakat Avrupa’nın genel anlamda Erdoğan’ın şahsıyla fazlasıyla meşgul olduğuna inanıyorum. Bu durum Avrupa’nın konumunu zayıflatıyor. Daha kötüsü, Türk demokratlarının da konumunu zayıflatıyor.

Türk vatandaşlarına vize muafiyetinin sağlanması için AB’nin aradığı koşulları Türkiye’nin Haziran sonuna kadar yerine getireceğine inanıyor musunuz?

Cumhurbaşkanının değil, meclisin karar vereceği bir konudur bu. Parlamentoda da bu reformlardan yana olan bir çoğunluk bulunuyor. Milletvekillerinin bir taraftan Türkiye’nin AB‘ye tam üyeliğinden yana olmaları, ama öte yandan da Avrupa standartlarına onay vermemeleri zaten büyük bir çelişki olurdu.

AB‘nin talepleri arasında, keyfî olan terörle mücadele mevzuatının hafifletilmesi de yer alıyor. İlgili hükümlerin gelişigüzel bir anlayışıyla her şeye ve herkese karşı uygulanmaması isteniyor. Erdoğan’ın buna ısrarla direnmesinin nedeni nedir?

Erdoğan terörle mücadeleyi kendi kişisel hedefleri için istismar ediyor. Böylece kendini milletin tek kurtarıcısı olarak sunmak istiyor.

Burada dikkat çeken bir durum söz konusu: Erdoğan Kürt PKK ile mücadele ederken tüm olanaklarını seferber ediyor, IŞİD’e ise yoğun destek sağladı.

İtiraz ediyorum: Erdoğan her ikisini desteklemiştir – PKK’yı da. Onun yöntemi budur: Terör gruplarını önce destekler, çatışmaları tırmandırır, sonra da kurtarıcı sıfatıyla müdahale eder. Valilere, PKK’nın silah depolarına dokunmayın emrini verdiği Güneydoğu‘da da böyle olmuştur.

Hükümet lideri Davutoğlu’nun artık yer almadığı bu ortamda Erdoğan’ın hedefine ulaşması gibi bir tehlike bulunmuyor mu? Referanduma giderek başkanlık sistemini getirebilir ve böylece bir güç tekeli yaratmış olur.

O, Türk halkına karşı ve özgür seçimle gelmiş olan onurlu Türk Meclisine karşı böyle bir mücadeleyi kazanamayacaktır. Bu şekilde olacak bir anayasa değişikliğini biz asla kabul etmeyeceğiz.

Hâlihazırda Türkiye’de tüm büyük gazetelerin yürüttüğü ve Erdoğan planının tüm sorunların tek çözümü olarak pazarlandığı bir kampanya devam ediyor.

Tüm büyük medya kuruluşlarının Erdoğan tarafından nasıl kontrol edildiğinin bir kez daha kanıtlanmasıdır bu. Amaçları doğrultusunda propagandasını da bu şekilde yönetebiliyor.

Peki siz bununla nasıl baş etmeyi öngörüyorsunuz?

Bir tür sokaktan sokağa bilgilendirme mücadelesi yürüterek. Tüm ülkeyi dolaşarak, meydanlara çıkarak insanlara gerçekleri anlatacağız.

Ama Erdoğan’a oy veren Türklerin oranı yüzde 50’nin üzerinde...

Evet ama, onun seçmenlerinin 150 senelik anayasal geleneğimizi tahrip etmek isteyebileceklerine gerçekten inanıyor musunuz? Bizim yurttaşlarımıza soracağımız soru çok basit: ‘Tüm ülkeye tek bir adamın, tek bir ailenin hükmetmesini gerçekten istiyor musunuz?’

Sırada bambaşka bir konu var: Jan Böhmermann’ı tanır mısınız?

Evet, adını duymuştum.

İkinizin ortak bir yönü var: 2000 kadar Türke karşı olduğu gibi Erdoğan‘ın size karşı da başlattığı bir hakaret davası var. Böhmermann’daki gerekçe hicivli şiiriydi. Peki sizin suçunuz neydi?

Kendisine ‘diktatör bozuntusu‘ demiştim. Bunun üzerine bana dava açtı ve ‘siyasi sapık‘ ifadesiyle hakaret etti. Bundan dolayı da ben kendisini dava ettim. Aramızda işler bu şekilde devam ediyor işte...

Söyleşimizin başında, özgür basının Türkiye’de baskı altında tutulmasından bahsettiniz. Gazetecilerin tutuklandığı, gazetelerin devlet eliyle kapattırıldığı, kadın hakları savunucularının gösterilerinin coplarla dağıtıldığı bir ülke demokratik bir ülke midir?

Hayır. Bizde demokrasi yoktur. Ama bir gün demokratik bir ülkeye sahip olabilmek için çok uzun zamandır süren bir mücadelemiz var. Erdoğan ise bizi bu hedefimizden giderek uzaklaştırıyor.

Erdoğan’ın hedefi ‘Türkiye İslam Devleti’ni kurmak mıdır?

Hayır. O bu ülkeyi kendi imparatorluğuna dönüştürmek istiyor. Onun için İslam sadece bu doğrultuda kullandığı bir araçtır. Dini eğer cidden önemsiyor olsaydı çünkü, vergilerden elde edilen milyarları herhalde kendi şatafatı ve lüksü için savurmazdı, örneğin o devasa gösteriş Saray’ında olduğu gibi.

Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulduğu modern Türkiye, kurucusu Kemal Atatürk ile doğdu. Erdoğan bugün onun mirasını mı yok ediyor?

Erdoğan’ın hedefi budur. Fakat Erdoğan, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasını yok edemeyecek kadar küçük ve zayıftır.