Radikal gazetesi yazarı Tayfun Atay, ATV’nin son dönemde tartışılan dizisi “Kertenkele”yi köşesine taşıyarak, “'Kertenkele', popüler kültürün, daha özel olarak dizi-film pratiği ve onun komedi tarzının İslâmileştirilmesi yolunda atılmış ustalıklı, 'eşyanın (popüler kültürün) doğasına uygun' bir adım olarak değerlendirilebilir” dedi.
Tayfun Atay’ın Radikal’de “Bir hidayet komedisi: Kertenkele” başlığıyla yayımlanan (6 Kasım 2014) yazısı şöyle:
Bir hidayet komedisi: 'Kertenkele'
Kertenkele, polisin elinden imam kılığına kaçan, sonra da bu kılıkla kamufle olup hayatına devam eden hırsız Ziya’nın öyküsünü anlatıyor.
Yayınlanır yayınlanmaz Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere dindar-muhafazakâr cenahtan rahatsızlıkların odağı haline gelen ‘Kertenkele’ dizisine ben bir başka açıdan yaklaşmayı ve onu ‘Huzur Sokağı’ ile karşılaştırmalı perspektiften değerlendirmeyi öneriyorum.
Son zamanlarda dizilerde sıklıkla karşımıza çıkan (daha önce bu köşede gayet manidar olduğunu da kaydederek üzerinde durduğumuz) sevimli, iyi kalpli ve yoksul dostu hırsız güzellemelerine bir yenisini ekleyen ‘Kertenkele’, polisin elinden imam kılığına girerek kaçan, sonra da bu kılıkla kamufle olup hayatına devam eden hırsız Ziya’nın (Timur Acar) öyküsü… ATV’de ekrana gelen dizi, tabii ki bir hırsız-polis kovalamacası ile dinamizm buluyor, buna eklemli bir romantik-aşk ilişkisi ile sürükleyici oluyor ve bir başka klişe olan zengin-yoksul gerilimine (‘zengin kız-fakir oğlan’) yaslanarak seyirciyi avucunun içine alıyor.
Bu akış içerisinde ‘Kertenkele’, bir hırsızdan (her ne kadar sahte de olsa) imam türetmiş olması itibarıyla eleştiri, kınama ve nihayet yaptırımlara muhatap oldu. ‘Diyanet’, diziye camilerde çekim yapma yasağı getirdi. Tabii bağlantılı olarak dizinin yapımcılarından onu yayınlayan kanalın içinde yer aldığı medya grubuna kadar büyük ve yine dindar-muhafazakâr bir karşı-tepki de ortaya çıktı. Hatta tartışma, popüler kültür mecrasında bir ikinci ‘Parti-Cemaat’ çatışmasına vesile oldu (bir öncekisi STV dizisi ‘Şefkat Tepe’ dolayısıyla vuku bulmuştu).
Bu tartışma ve polemiklere bulaşmadan diziye ilişkin izlenimlerimi muhafazakârlık, din ve popüler kültür ilişkisi bağlamında paylaşmak isterim!..
‘Kertenkele’, bir hidayet dizisi… Tıpkı Şule Yüksel Şenler’in aynı adlı romanından (1970) uyarlanan ve iki sezon önce âlâyıvala ile takdim edilip yine ATV’de ekrana gelmiş olan ‘Huzur Sokağı’ gibi… Bunları artık popüler kültürümüzün içerisinde nefes alıp vermeye zorlandığı ‘muhafazakâr yeni-normal’le bağlantılı biçimlenen çalışmalar olarak değerlendirmek mümkün.
Tabii popüler kültürün kendine has bir dili var ve bu dil, politik-ideolojik, yahut tezli-mesajlı ürünlere belli koşullarda açık olabiliyor ki bu nokta ‘Huzur Sokağı’ açısından bir sorun oluşturdu denilebilir. Ancak ‘Huzur Sokağı’ sadece politik-ideolojik enerjisi, tez ve mesajı itibarıyla dizi formatı açısından ağır kaçmakla malûl değildi. Aynı zamanda ve çok daha kritik olarak, romanın yazıldığı dönemin Türkiye’sinde dindar-muhafazakârlığın ekonomik ve politik durumu ile bugünün (‘Yeni’) Türkiye’sindeki durum arasındaki fark da bir eğretilik yaratıyordu. Dindarlığın kamusal bağlamda mağdurluk günlerinin ideolojik-politik ruh hali ile yazılmış roman, 2010’ların zengin, güçlü, muktedir ‘burjuva Müslümanlığı’na karşılık gelmeyen bir tona sahipti. O yüzden özgün eser, ciddi (ama ticari kaygılar doğrultusunda kaçınılmaz olduğu da düşünülebilecek) bir tematik dejenerasyona tabi tutularak süreklilik sağlandı.
Yine de belirtmek gerekir ki ‘Huzur Sokağı’ bu tarz yapımların en niteliklisiydi. Benzeri hidayet dizileri, irili-ufaklı pek çok muhafazakâr kanalda yıllarca gösterimde oldu. Fakat bu yapımlar, popüler kültürün biraz zıpır-biraz hınzır, biraz uçarı-biraz arsız, biraz fütursuz-biraz dizginsiz ama hepsinde öte eğlence-öncelikli dili ile bağdaşmakta zorluk çektiler. O yüzden de geniş bir kitlesel ilgiye mazhar olamadılar.
‘Kertenkele’nin işte bu bakımdan oldukça çarpıcı bir yeni deneme olduğu söylenebilir. Popüler kültürün dilinden anlayan, o dili konuşan/konuşturan bir yapım var karşımızda… Ve mizah üzerinden en zoru seçilerek, geleneksel-mutaassıp din algısı, anlayışı ve pratiğine hayli aykırı bir iş yapılarak, din komediye vurularak yol alınıyor.
Ancak bu yapılırken varılmak istenen nokta, dizi izlenir izlenmez anlaşıldığı gibi (yapımcısının da yükselen tepkiler karşısında verdiği röportajda ima ettiği üzere) aslında ‘Huzur Sokağı’nın en tipik örneklerinden biri olduğu hidayet romanları/dizileri ile hedeflenenden farklı değil!.. ‘Kertenkele’, imam kılığına girerek polisten kaçan sempatik ve özde iyi hırsızımızı hâlde de, ‘amel’de de iyi (‘dini-bütün’) bir karaktere dönüştürmeyi vaat ediyor. Hem de, yine aynen hidayet romanlarının en tematik motifi olduğu üzere, Batılılaşmış-modern (ve tabii ‘lâdinî’) bir genç kadını da (Sera Tokdemir) ‘hırsız’ımızın bu dönüşümünde ona (‘aşk’la) eşlik ettireceğinin işaretlerini veriyor. Rotamız belli: Onlar erecek hidayete, biz çıkacağız kerevetine!..
Bu perspektiften ‘Kertenkele’, popüler kültürün, daha özel olarak dizi-film pratiği ve onun komedi tarzının İslâmileştirilmesi yolunda atılmış ustalıklı, ‘eşyanın (popüler kültürün) doğasına uygun’ bir adım olarak değerlendirilebilir.
Gelgelelim bu, ne dindar-muhafazakâr taban, ne de dindar-muhafazakâr tavan tarafından anlaşılabilmiş veya sindirilebilmiş görünmekte… Yıllarca film endüstrimizde ‘din adamı’nın olumsuz temsilini izleyerek koşullanmış ‘güvensiz’ dindarlar için ‘sahte imam’ karakterinin karikatürleştirilmesi, o alışıldık ‘gerçek imam’ karikatürleştirmeleriyle önyargılı şekilde bir tutuluyor. Diğer taraftan dinî bilginin uzmanlık makamı olarak resmî din uleması, kültürel genetiği itibarıyla ‘din ve komedi’ arasında ilişki kurmakta zorlanarak, dinin bu alışılmadık, biraz uçuk-kaçık, yaka-bağır açık ve eğlence dolayımlı telkinine cami kapılarını kapamak istiyor.
Daha yazılacaklar var ama sonraya bırakalım ve dizinin Türkiye’de dindar-muhafazakârlığın popüler kültürle imtihanında bir yeni merhale oluşturduğunu belirterek şimdilik noktalayalım.