Kültür-Sanat

Kendi icatları nedeniyle ölen beş mucit

10 Şubat 2025 23:02

Bazı mucitler kendi yarattıkları icatlarla insanlık tarihine geçti. Hatta bazıları isimleriyle hâlâ hayatımızda olmayı sürdürüyor.

Samuel Morse'un bulduğu Mors alfabesinden Louis Pasteur'ün pastörizasyonuna, Candido Jacuzzi'nin jakuzisinden Ernő Rubik'in Rubik Küpüne kadar pek çok şey hâlâ mucitlerinin isimleriyle anılıyor.

Mikhail Kalashnikov'un AK-47 tüfeği, Adolphe Sax'ın saksafonu, 4. Sandviç Kontu'nun sandviçi ile bu liste daha da uzuyor.

İcatlarını her gün kullandığımız ama isimlerini çok az kişinin hatırladığı mucitler de var.

Örneğin konserve açacağını insanlığa kazandıran Robert Yates; düz tabanlı kağıt torbayı yaratan Margaret Knight ve trafik lambasını icat eden Garrett Augustus Morgan.

Ölümleri kendi icatlarıyla gelen mucitler ise o kadar şanslı değil.

İşte onlardan bazıları.

Gökyüzünden düşmek

Kuşlar gibi uçabilmek insanlığın hep hayali oldu.

Yunan mitolojisinde Daedalus, kendi yarattığı Girit labirentinden kaçmak için tüy ve balmumundan yapılmış kanatları kendi sırtına ve oğlu İkarus'unkilere taktı.

Ancak İkarus, güneşe fazla yaklaşınca kanatları parçalandı ve denize düşerek öldü.

Yer çekiminin kurban aldığı tek kişi İkarus değildi.

İngiliz suluboya ressamı Robert Cocking, tarihte paraşütle atlama kazasında ölen ilk kişi oldu.

1785 yılında ünlü Fransız mucit Jean-Pierre Blanchard ilk modern paraşüt atlayışını gerçekleştirdi.

Yarım yüzyıl sonra Cocking, bu mekanizmayı geliştirebileceğini düşündü ve yıllar boyunca yeni bir tasarım üzerinde çalıştı.

24 Temmuz 1834'te, Londra'da ünlü Royal Nassau balonundan sarkarak kendi geliştirdiği paraşütü denemek istedi.

Greenwich'teki iniş alanına ulaştığında artık 1.500 metre yükseklikteydi ve güneş batmaya başlamıştı.

Balonu bırakmanın zamanı gelmişti. Öyle de yaptı.

Bir an için her şey yolunda gidiyor gibiydi. Ama aniden paraşütün kumaşı ters döndü.

Cocking yere çakılarak hayatını kaybetti.

Tasarımında paraşütün ağırlığını hesaba katmayı unutmuştu.

Yaklaşık 80 yıl sonra, bir Fransız terzi de aynı kaderi paylaştı.

Franz Reichelt'in düşüşü de en az Cocking'inki kadar konuşuldu.

Ancak Reichelt'inki sadece ressamlar tarafından değil, fotoğrafçılar ve bir film ekibi tarafından da kaydedilmişti.

Terzi, pilotlar için uçaktan çıkmaları gerektiğinde genişleyerek paraşüte dönüşecek bir giysi tasarlamak istiyordu.

Giysinin ipekten yapılmış katlanır kanatları vardı.

İlk tasarımlar, Paris'teki binasından fırlatılan mankenlerle yapılan testlerde umut verici sonuçlar verdi.

Ancak bu kanatlar kolayca taşınamıyordu, Reichelt bu nedenle tasarımını değiştirdi.

Mankenlere giydirdiği paraşütlerinin düzgün bir şekilde açılması ve düşüşü durdurması adına yeterli hızı kazanabilmeleri için daha yüksek bir fırlatma alanı aradı.

Eyfel Kulesi bunun için ideal bir yerdi. Kulenin birinci katı yerden 57 metre yükseklikteydi.

Test için izin aldı ve 4 Şubat 1912'de basını çağırdı.

O gün geldiğinde ise kimsenin beklemediği bir duyuru yaptı: Bir mankeni değil, kendisini fırlatacaktı.

Polis, terziyi böyle bir atlayış için yetkisi olmadığı konusunda uyardı. Etrafındaki arkadaşları da onu vazgeçirmeye çalıştı. Ama tüm çabalar nafileydi. Fransız terzi atladı.

Paraşüt tam olarak açılmadı ve Reichelt kalabalık bir seyirci topluluğunun önünde öldü.

Akıntıya karşı yolculuk

Henry Winstanley, mekanik ve hidrolik mekanizmalara hayranlık duyan İngiliz ressam ve gravürcüydü.

Çalışmaları tekneler üzerinde yoğunlaşıyordu.

Yaptığı iki tekne İngiltere'nin güneybatı kıyısındaki Eddystone kayalıklarında battı.

Winstanley bu bölgenin yüzyıllar boyunca gemi kazalarına neden olması ve birçok denizcinin hayatına mal olmasıyla ünlü olduğunu fark etti.

Bir şeyler yapması gerekiyordu.

Açık denizde kayalıklar üzerine bir deniz feneri inşa etmek için bazı planlar hazırladı.

Ancak yetkilileri ikna etmekte güçlük çekti: Gelgit sırasında kayalıkların suyla kaplanması bir yana, daha önce açık denizlerde hiç deniz feneri inşa edilmemişti.

Çalışmalar 1696'da başladı, ancak Winstanley Fransız korsanlar tarafından kaçırıldı.

Serbest bırakılır bırakılmaz işe geri döndü ve 1698'de 27 metrelik kulede 60 mum yaktı.

Kuvvetli rüzgârlarda fenerin gıcırdadığını ve dalgalar çok büyük olduğunda da görülemediğini anlayınca yapıyı yeniden tasarladı. Duvarları güçlendirdi ve yüksekliğini 40 metreye çıkardı.

Tarihin açık denizlerdeki ilk deniz feneri olan icadının güvenliğinden memnun olan Winstanley, "tüm zamanların en büyük fırtınası" olarak tanımlanan bir doğa olayı sırasında orada bir gece geçireceğini açıkladı.

1703 yılında bu bölgede kaydedilen en şiddetli fırtına meydana gelmiş, saatte 190 kilometreye ulaşan rüzgarlar denizde ve karada yaklaşık 15 bin kişinin ölümüne neden olmuştu.

Winstanley ise deniz fenerinin testi geçip geçmediğini görmeyi iple çekiyordu. 27 Kasım günü rüzgârlar bunu yapmasına yetecek kadar dindi.

Feneri ayakta görünce büyülenen Winstanley, arkadaşlarına geceyi orada geçireceğini söyledi ve sabah kendisini almaya gelmelerini istedi. Ancak arkadaşları onu bir daha hiç görmediler.

Kayıtlara göre o gece rüzgar deniz fenerinin ve mucidinin tüm izlerini silip süpürdü.

Ama Winstanley'in çalışmaları boşa gitmedi.

Deniz fenerinin çalışır olduğu beş yıl boyunca bölgede hiçbir gemi enkazı olmadı. Bunun böylesine tehlikeli bir yerde olağanüstü bir başarı olduğu söylendi.

Bu nedenle bugün Eddystone kayalıklarında hala bir deniz feneri bulunuyor.

Fırtına ve şimşek

1745'te icat edilen ve ilk ilkel kondansatör olma özelliği taşıyan Leyden Kavanozu veya diğer adıyla Leyden şişesi, elektrik üzerine çalışan bilim insanlarının iştahlarını kabarttı.

Elektrik konusunda öncü çalışmalar yapan Alman-Baltık kökenli Rus fizikçi Georg Wilhelm Richmann da bu meraklılardan biriydi.

Benjamin Franklin 1752'de yıldırımın elektriksel bir olgu olduğunu ve bir deneyle bunun kanıtlanabileceğini söylediğinde, Richmann da bunu yapmak istedi.

Böylece icat ettiği bir elektrometreyle atmosferik elektriğin yoğunluğunu ölçebilecekti.

Linda Hall Kütüphanesi'nde yer alan bir makale, Richmann'ın evine tavandaki bir kabloya bağlı demir bir çubuk yerleştirdiğini ve elektrometresini de bu çubuğa monte ettiğini anlatıyor.

6 Ağustos 1753'te bir fırtına patlak verdi ve Richmann Rus Bilimler Akademisi'nden evine doğru koştu. Akademi'nin gravürcüsünü de yanına aldı, amacı deneyi kayda almaktı.

Richmann elektrometresine göz kulak olurken, gravürcü küçük bir yıldırım topunun çubuktan Richmann'ın alnına sıçradığını ve onu yere düşürdüğünü gördü.

Sonra bir patlama oldu ve alevler yayılmaya başladı.

Richmann bir elektrik araştırmasının ilk ölümcül kurbanıydı.

İngiliz bilim insanı Joseph Priestley 1767'de "Her elektrikçiye Richmann kadar görkemli bir ölüm nasip olmaz" diye yazdı.

Tekmeyle gelen ölüm

19. yüzyıl yayıncılık tarihi için önemli bir dönüme sahip.

Giderek artan talebin karşılanması için mevcut elektrikli baskı makinelerinin gelişimine ihtiyaç duyuluyordu.

1860'larda Amerikalı William Bullock baskı endüstrisinde devrim yaşanmasına yardımcı oldu.

Birkaç önemli teknik sorunu çözen Bullock, döner baskı makinesini icat etti.

Bullock'un makinesi, büyük ve kesintisiz kağıt rulolarının makaralar aracılığıyla otomatik olarak beslenmesine olanak tanıyordu. Önceki sistemler ise emeğin yoğun olduğu elle beslenen makinelerden oluşuyordu.

Buna ek olarak Bullock'un makinesi kendini otomatik olarak ayarlıyor, her iki tarafa da baskı yapıyor, kağıdı katlıyor ve sayfaları doğru ve hızlı bir şekilde kesiyordu.

Ancak Nisan 1867'de, Philadelphia Public Ledger gazetesi için kurulmakta olan yeni baskı makinelerinden birinde ayarlamalar yaparken bir kayış kasnaktan çıktı.

William Bullock döner makineyi kapatmak yerine, eski bir geleneğe başvurdu ve makineyi tekmeleyerek çalıştırmayı tercih etti.

Bacağı mekanizmaya sıkıştı. Etrafındakiler onu kurtarmayı başarsalar da kangren oldu ve bacağının kesilmesi için yapılan ameliyat sırasında öldü.

1964 yılında, üzerinde "Döner baskı makinesinin icadı (1863) modern gazeteyi mümkün kıldı" yazan bir plaketle onurlandırıldı.