“Hüseyin Ali” mahlasıyla Özgür Gündem’de yazan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, "CHP’li bir koalisyonu belki HDP varlığı savaş hükümeti olmaktan çıkarır, bir çözüm hükümeti haline getirebilirdi. Yoksa HDP’nin içinde olmadığı bir AKP-CHP koalisyon hükümetinden hayırlar beklemek, kendini kandırmaktır" dedi.
"Tabii ki yeni kurulacak hükümetin en önemli işinin Kürt sorununu çözmek olmasını arzularız" diyen Karasu, "Ancak AKP’de böyle bir hava yok. Hala eski havaları çalıyorlar. CHP’nin ise HDP ile birlikte hareket etmediği her seçenekte AKP’den öte bir politika üretmesi ve adım atması mümkün değildir" ifadesini kullandı.
Karasu'nun Özgür Gündem'de "AKP Kürt sorununu anlamamıştır" başlığıyla yayımlanan (17 Temmuz 2015) yazısı şöyle:
Son günlerde AKP hükümeti yetkililerinin konuşmalarına bakıldığında yüz yıllık kültürel soykırımcı, sömürgeci zihniyetin değişmediği görülür. Onlarca yıldır Kürt Özgürlük Hareketi’ne “teslim olun, silah bırakın” çağrısı yapanlar, bunu politika haline getirenler şimdi temsilini AKP’de bulmuş. Üç gün önce konuşan Bülent Arınç ile yirmi yıl önce konuşan kirli savaşçı Tansu Çiller arasında hiçbir fark bulamazsınız. Tam kültürel soykırımcı sömürgeci o kafa! Egemen ulus ve egemen devlet olmanın kibriyle üstten atıp tutuyor. Bir an için bile olsa Kürt sorununu yaratan, onlarca yıldır şiddetli bir savaş yaşatan zihniyetin bu olduğunu akla getirmiyor. Bu kafa, savaşın sürdürüleceğini söyleyen kafadır. Başbakan Davutoğlu da benzer konuşmalar yapıyor. Bu kafa ne Türkiye’yi demokratikleştirir ne de Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin temel sorunlarını çözer. Bir zamanların deyimiyle bu kafa “NATO mermer, NATO kafa”dır. Kürt’ün kimliği ve varlığı anayasal ve yasal güvencelere alınmadığı, kendi dili ve kültürüyle kendi kendini yönetmesinin tanınmadığı müddetçe bu kafa değişmez. Dolayısıyla da Türkiye’yi çatışma ve savaş ortamından çıkaramaz. Bülent Arınç, Kürt Özgürlük Hareketi’ni zor günlerin beklediğini söylemiş. Bu kafa ile sadece AKP’yi değil, Türkiye’yi de çok zor bir dönem beklemektedir.
Bülent Arınç hem çözüm süreci sürer hem de “teröristlere” karşı mücadele şiddetle yürütülür, diyor. Tabii bu sorunu kimlerle çözeceğini de söylememiş. Anlaşıldığına göre Kürt sorununu Kürtlerin varlığını ve haklarını tanımadan, Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye ederek çözecekmiş! Bülent Arınç, bunun kırk yıllık savaş olduğunu bilmeli. Bu kafa ile bu savaş kırk yıl daha sürer. Hiçkimse özgürlüğü için bu kadar ağır bedeller ödeyen Kürtlerin teslim olacağını beklemesin. Çözüm kavramı dejenere edilemez. Kürt sorununu çözme iradesi ortaya koyanlar, çözüm için ciddi adım atanlar çözüm sürecinden söz edebilir. Özel savaşı, kültürel soykırım savaşını yeni koşullarda sürdürmek için dil ve kültür alanında özü değiştirmeyen yumuşamalar yapmak çözüm için adım atmak değildir. Aksine soykırımı daha iyi biçimde sürdürmenin politikalarıdır. Kürtler bunu anlamayacak kadar aptal mıdır? Ya da birkaç aptal Kürt’e bakarak tüm Kürtleri aptal sanmak da aptallıktır.
Hiçkimse kendisini sağa sola vurmasın, Dolmabahçe mutabakatındaki on madde üzerinde müzakereler derhal başlamadan; bu müzakereleri yapacak Önder Apo’nun özgürlük koşulları sağlanmadan söylenecek her söz daha baştan demagojidir. Herkes ciddi olmalıdır. 2013 yılında Özgürlük Hareketi adımlar atmış, ama Türk devleti hiçbir şey yapmamıştır. Yıllardır çatışmasızlık sürerken AKP hangi adımı attı? Oyalama ve aldatmaktan başka bir şey yaptı mı? Ne zaman gerçek bir gelişme ortaya çıkarabilecek Dolmabahçe mutabakatı kamuoyuna deklare edildi; buna hemen müdahale edildi. Hem de böyle bir yetkisi olmayan Cumhurbaşkanı tarafından!
Kürt Özgürlük Hareketi bu halkın özgürlük ve demokratik yaşamı için kırk yıldır mücadele ediyor. Bu mücadelede çok ağır bedeller verildi. Dolayısıyla Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamı, yani kendi kendini yönetmesi gerçekleşmeden Kürt sorunu çözülmez. Kürt sorunu çözülmezse bu kafalara ve politikalara karşı kırk yıl daha direnilir. Eğer silah bırakması gereken bir taraf varsa o da yüz yıldır Kürdistan’ı askeri işgal altında tutan ve halka zulüm ve baskı uygulayan Türk askeri ve polisidir. Eğer bir silah tartışması olacaksa ilk söylenmesi gereken budur.
Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü gerçekleşirse Türk ordusu ve polisi açısından da gerilla açısından da silah kullanma anlamsız hale gelir. Demokratikleşmenin olmadığı ve Kürt sorununun çözülmediği ortamda çatışma ve savaş kaçınılmaz olur. Türk devleti asker ve polisin zoruyla Kürtleri ezip susturmadı mı? Koçgıri’de, Piran’da Agırî’de, Dersim’de silah kullanan bu devlet değil miydi? Silahla Kürtleri ezme ve susturmayı esas almamış mıydı?
AKP’nin HDP’ye gerillanın silahı üzerinden baskı yapması bile çözümsüzlük ve savaş politikasıdır. Eğer böyle dayatma yapılırsa HDP’nin diyeceği ilk söz, sen Kürt sorununu asker ve polisle, mahkemelerle ortadan kaldırma politikasından vazgeç, olmalıdır. Kürt’ün özgür ve demokratik yaşamı, onun anayasal ve yasal güvencesi ve öz savunması sağlanmadan hiçkimse Kürtlere bu zalim soykırımcı sömürgeci Türk devleti karşısında direnmeyi bırak diyemez. AKP bu eskimiş ve sonuç almayan politikaları bırakmalıdır.
Eğer yeni kurulacak hükümet de AKP hükümeti gibi olacaksa Türkiye’de eski tas eski hamam durumu sürecek demektir. Aslında mevcut durumda HDP’nin politik ilkelerinin kabul edilmediği ve koalisyon ortağı olmadığı her hükümet savaş hükümeti olur. Ya sıcak savaş ağırlıklı savaş hükümeti olur ya da özel savaş ağırlıklı savaş hükümeti olur. MHP ile koalisyon birincisini, CHP ile koalisyon ikincisini temsil eder. CHP’li bir koalisyonu belki HDP varlığı savaş hükümeti olmaktan çıkarır, bir çözüm hükümeti haline getirebilirdi. Yoksa HDP’nin içinde olmadığı bir AKP-CHP koalisyon hükümetinden hayırlar beklemek, kendini kandırmaktır. Tabii ki yeni kurulacak hükümetin en önemli işinin Kürt sorununu çözmek olmasını arzularız. Ancak AKP’de böyle bir hava yok. Hala eski havaları çalıyorlar. CHP’nin ise HDP ile birlikte hareket etmediği her seçenekte AKP’den öte bir politika üretmesi ve adım atması mümkün değildir.
Türkiye siyaseti 7 Haziran seçimlerini doğru okuyamamıştır ya da eski kafayla nalıncı keseri gibi kendine yontmuştur. Seçim, halkın iradesini dikkate almak için yapılır. Halkın iradesi dikkate alınmıyorsa o zaman niye seçim yapılmaktadır?