Kayıhan Güven'in öğrencileri
Hiç unutmuyoruz, dönemin Yapı Kredi Yayınları (YKY) Halkla İlişkiler Sorumlusu, eski MİHA'lı arkadaşımız Haluk Dağ telefonla arayarak ünlü romancı Yaşar Kemal'in bizi evine davet ettiğini söylediğinde, Kayıhan Hoca ile küçük bir sevinç şoku yaşamıştık… Daha öğrencilik yıllarında ilk haberlerimizi onun izlerini sürerek yaptığımız, cümlelerinin peşine takılarak bu diyarı baştan başa dolaştığımız, Çukurova'nın sıcağını da Doğu'nun soğuğunu da ta iliklerimize kadar hissettiğimiz, Kakava'da bir Roman'ın bıçağının parıltısı altına bile girdiğimiz, büyük yazarımız Yaşar Kemal'in bizi yani MİHA'lıları evine davet etmesinin nedeni "röportaj"dı!
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Haber Ajansı'na (MİHA) 1993 - 2011 yılları arasında yolunu düşürenler, fakültenin öğretim üyesi, aynı zamanda ajans kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Kayıhan Güven'in "röportaj" geleneğini yaşatmak konusundaki heyecanını ve hatta tutkusunu çok iyi bilirler.
Hocamızın derdi bize sadece haberciliği, haber fotoğrafçılığını öğretmek değildi. O en çok da yaşadığımız şehrin, ülkenin sokaklarında haber nöbeti tutacak biz genç gazetece adaylarının, haberi koklayarak, görerek, dokunarak, hissederek, tanıklık ederek, kısacası onu her boyutuyla yaşayarak aktaracağımız röportaj geleneğinin birer temsilcisi olmamızı sağlama, bu geleneği bizim aracılığımızla yaşatma arzusunu taşıyordu.
Çünkü Kayıhan Hoca'mıza göre, "Türkiye demokrasisi daha da güçlenecekse, bu biraz da memleketi adım adım dolaşarak tanıklıklarını aktaracak röportajcılar sayesinde" olacaktı. Çünkü biz, bu toprakların ruhuna en iyi, "olmazsa olmaz öğesi tanıklık ve işlevi de yaşatmak olan, sırtını edebiyata yaslamış en subjektif haber yazısı," diye tanımladığı röportaj aracılığıyla dokunabilecektik…
Röportaj'ın önemini vurgularken, Yaşar Kemal'in de röportajlarını, romanları kadar önemsediğinin altını çizer ve ustadan şunları aktarırdı: "Niçin büyük röportajcıların hepsi büyük romancılardır? Kessel, Hemingway, Ehrenburg, Simonov, Şolohov, daha ne kadar röportajcı saysam, Malaparte dışında bunların hepsi dünyamızın büyük romancılarıdır aynı zamanda. (...) Röportaj, olayları büyütmek, şişirmek değil. Röportaj, olayların gerçeğine inebilmek. Gerçeğe inebilmek de ancak o olayı, o dünyayı yaşamak, yaşadıktan sonra yaratmakla mümkündür. Röportaj da hikâye gibi roman gibi, herhangi bir sanat yapıtı gibi yaratmadır."
Bu yüzden meslek hayatı boyunca tüm öğrencilerine ısrarla Yaşar Kemal'in, Fikret Otyam'ın röportajlarını taşıdı. Bizi Sait Faik'in, Orhan Kemal'in, Salah Birsel'in, Zeyyat Selimoğlu'nun cümleleri, Ara Güler'in fotoğrafları arasında dolaştırdı. Sıklıkla Herodot'u ve Homeros'u çağırdı. Bunlarla yetinmedi, bizi İstanbul'da ve Anadolu'da türlü türlü yolculuklara çıkarıp yüzyılın karmaşası içinde silikleşmiş güzellikleri, gölgede kalmış gerçekleri, kuytuda gizlenmiş ayrıntıları, ayrı düşmüş hayatları röportajın gücünü kullanarak keşfetmemizi sağladı.
Bütün bunlar MİHA'nın o küçük odasından taşıp başka üniversitelerin iletişim fakültelerine de ulaştı. Yoğunlukla Cumhuriyet Dergi'nin ve daha pek çok ulusal yayının sayfalarına aktı. Sayıları onları bulan dergilere, kitaplara, sergilere, ödüllere dönüştü. MİHA'nın birinci kuşağından 18. kuşağına, oradan da son yıllardaki yuvası olan İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi Haber Ajansı (İAHA) öğrencilerine aktarılarak kendi ekolünü yarattı. "Sevgimiz Özgürlüğümüzdür", "Kes, Korkak Alıştırma Elini", "Çıplak Kralın Terzileri", "Gide Gide; Ya Bu Çocuklara Bir Şey Olursa", "Röportaj Hayatın Özüne Bir Yolculuktur", "Yeni Hayat", bu ekolün kazanımlarından sadece bazıları…
Kayıhan Hoca, yukarıda özetlemeye çalıştıklarımız için özverili çabasını ortaya koyarken türlü zorluklara da göğüs gerdi. Yıllar içinde oradan oraya göç etmek zorunda kalsa da öğrencileri arasında kuşaklar boyu kurmaya çalıştığı röportaj geleneğinin kesintisiz bir biçimde devam etmesi için her defasında yeniden başlama cesaretini gösterdi, bizi de bunun bir parçası yaptı. En büyük isteklerinden biri Yaşar Kemal röportajlarının iletişim fakültelerinde ders kitabı olarak okutulduğunu görmekti.
Ustayla okul derslerinde değilse de hayatın içinde yollarımız hep kesişti. Röportaj üzerine kurulu bu yoldaşlığımız bizi Yaşar Kemal'in köyü olan Hemite'ye kadar götürdü. Ustamızın, evinin salonunda bizi ağırladığı o günse, hepimizin hayatında bir dönüm noktası oldu. Saatlere yayılan buluşmada, Kayıhan Hoca, yazarın romanlarını, röportajlarını yeniden ve yeniden tarayarak düştüğü notlar aktardı, sorularını yöneltti. Yaşar Kemal anlattı, anlattı… Büyülenmiş şekilde olanı biteni izlerken mesleğimize ve hayata dair ne çok şey öğrendiğimizi, ilerleyen zamanlarda daha iyi anlayacaktık; şu günlerde de bunun kıymetini daha da çok anlamaya devam ediyoruz…
Ve ister istemez biz de şöyle bir hayale kapılıyoruz: "Röportaj" yazı türünün yaşatılmasına katkıda bulunacak bir gazetecilik ödül geleneğini hayata geçirmek, hocamıza ve büyük ustaya ne güzel bir armağan olurdu…
Bu hayali, Yaşar Kemal'in okurları, genç meslektaşları, Kayıhan Güven'in ise öğrencileri olarak buraya bırakmak hem temennimiz hem de borcumuzdur…