Politika

Karar yazarı Oğur: Öcalan’ın beklenen çağrısını ve Kandil’in cevabını Türkiye’de değil, Suriye’de olacaklar belirleyecek

" Örgüt, Esad ve İran’dan sonra Suriye’de ABD ile alternatif fırsatları kovalamak isteyecek. Öcalan da 2015 tekrarlanmasın diye kafası karışık örgütü karşısında kendisini boşluğa düşürecek bir çağrı yapmak istemeyecek"

29 Ocak 2025 09:30

Karar yazarı Yıldıray Oğur, " Hala ilk çözüm sürecinin Erdoğan’ın başkanlık tutkusu ve seçim endişesi yüzünden bittiğine inananlar bunu pek anlamasalar da PKK’nın yüzü 2014’den beri Türkiye’ye değil, Suriye’ye çevrili. Bu yüzden PKK, HDP’nin 2015 seçim zaferiyle bile ilgilenmemiş, Türkiye’de de bir Rojava yaratmak için hendek olaylarını başlatmıştı. PKK için Türkiye’deki siyasi kazanımlar o yüzden çok heyecan verici değil, aynı şekilde kayyımlar ve tutuklamalar gibi kayıplar da büyük bir mesele değil. PKK, Rojava merkezli başka bir dünyada yaşıyor, Türkiye’deki günlük iç siyasi gelişmeler de Suriye’de olan bitene etkisi miktarında onları ilgilendiriyor. Yani Öcalan’ın beklenen çağrısını, o çağrının içeriğini, zamanlamasını, tonunu ve Kandil’in cevabını Türkiye’de değil, Suriye’de olacaklar belirleyecek." dedi.

Oğur'un "Çözüm için gözler neden Türkiye’de değil, Suriye’de?" başlıklı köşe yazısının ilgili bölümü şöyle:

"İlk çözüm sürecini bitiren devrimci savaş açıklamasını yapan PKK yöneticilerinden Bese Hozat, örgüte yakın Medya Haber TV’ye 'Şu ana kadar bize önderlikten herhangi bir şey gelmedi. Yani bir mektup, doğrudan bir mesaj gelmiş değil. Fakat geleceğini düşünüyoruz, bekliyoruz. Geldiğinde de elbette değerlendireceğiz, ona göre de hareket edeceğiz' dedi.


Anlaşılan Devlet Öcalan’dan tevil edilmeyecek bir silah bırakma çağrısı yapmasını istiyor, sonra çözüm için diyaloğun başlayacağını söylüyor, İmralı ve örgüt ise öncesinde devletin bir adım atmasını talep ediyor.


Peki o adım ne?

 DEM kaynaklı bazı haberlere göre bu adım silah bırakma kararı sonrası için yasal güvence. Ama zaten devlet böyle bir çağrıyı, laf olarak söylenip geçilsin diye istemiyor, esas bu silah bırakmayı kalıcı hale getirilecek ardından atılacak adımlar.


O yüzden bu talep işi birinci çözüm sürecindeki gibi yine yokuşa sürmek olarak yorumlanıyor.


Çünkü esas mesele Türkiye’de değil, Suriye’de.


İstanbul’daki belediyelere, gazetecilere en son Gezi yüzünden Ayşe Barım’a uzanan gözaltı, operasyon baskısı varken çözüm süreci olmayacağını, hatta olmaması gerektiğini düşünen, analizleriyle temennileri birbirine karışmış çevrelerin zannettiği gibi o adımın atılması beklenen yer de Türkiye değil, Suriye.


Bu yüzden ilk çözüm sürecinde 'seni başkan yaptırmayacağız' açıklaması yaptıran ülkenin batısındaki muhalif basıncın ve gizli endişenin sürecin akıbetine etkisi artık çok sınırlı.


Hala ilk çözüm sürecinin Erdoğan’ın başkanlık tutkusu ve seçim endişesi yüzünden bittiğine inananlar bunu pek anlamasalar da PKK’nın yüzü 2014’den beri Türkiye’ye değil, Suriye’ye çevrili.

Bu yüzden PKK, HDP’nin 2015 seçim zaferiyle bile ilgilenmemiş, Türkiye’de de bir Rojava yaratmak için hendek olaylarını başlatmıştı. PKK için Türkiye’deki siyasi kazanımlar o yüzden çok heyecan verici değil, aynı şekilde kayyımlar ve tutuklamalar gibi kayıplar da büyük bir mesele değil.


PKK, Rojava merkezli başka bir dünyada yaşıyor, Türkiye’deki günlük iç siyasi gelişmeler de Suriye’de olan bitene etkisi miktarında onları ilgilendiriyor.


Hatta o kadar ki DEM Parti’nin eşbaşkan düzeyine kadar çıkabilen, milletvekili kontenjanı verilen paydaş sol hareketler Türkiye’deki birkaç yüz kişiden ibaret güçleri yüzünden değil, Rovava’daki YPG güçlerine gönderdikleri militanlar sayesinde müttefikler.


Muhtemelen PKK, Türk siyasetine baktığında muhalefeti de Suriye ve Rojava ile ilgili ne deyip, ne yaptıkları üzerinden değerlendiriyor.


Yani Öcalan’ın beklenen çağrısını, o çağrının içeriğini, zamanlamasını, tonunu ve Kandil’in cevabını Türkiye’de değil, Suriye’de olacaklar belirleyecek.


Örgüt, Esad ve İran’dan sonra Suriye’de ABD ile alternatif fırsatları kovalamak isteyecek. Öcalan da 2015 tekrarlanmasın diye kafası karışık örgütü karşısında kendisini boşluğa düşürecek bir çağrı yapmak istemeyecek. Peki Suriye’de neler oluyor?


Suriye’de Tişrin Barajı etrafında Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu ile SDG arasında zaman zaman Türkiye’nin de hava operasyonlarıyla katıldığı sınırlı bir çatışma yaşanıyor.

PKK medyasında SMO güçlerinden öfkeli cümleler içinde 'çeteler' diye bahsediliyor.


Ama bir zamanlar yine 'çete' diye bahsedilen HTŞ’ye ve yeni Suriye yönetimine karşı ise saygılı bir dil kullanılıyor, Ahmed Eş-Şara için 'Sayın' deniyor, Alevi çevrelerden yükselen 'Alevi katliamı' diskuru örgüt çevrelerinde rağbet görmüyor.


Çünkü bir fotoğraf karesi göremesek de 31 Aralık’ta Şam’da Mazlum Kobani, Ahmed Eş-Şara ile görüştü. Kobani görüşmeyi önce geçen hafta Al Arabiya’ya verdiği röportajda anlattı, dün de Rojava’daki ANHA ajansına geniş bir röportaj verdi.


Kobani, Al Arabiya’da 'Sayın' diye bahsettiği Şara’nın görüşmeye başlarken kendisiyle Kürtçe konuşmasını övdü.


Görüşmenin ana konusunun 'silahlı grupların Savunma Bakanlığı çatısı altında birleşmesi' olduğunu söyledi.


Suriye’deki silahlı grupların birleşmesi için düzenlenen toplantıya SDG’nin davet edilmemesinden şikayetçi oldu. Suriye'de iki ordunun bulunması fikrine karşı olduklarını anlattı.


Mazlum Kobani, 31 Aralık’taki görüşmeye yalnız gitmedi. Yanında bazı ABD’li subayların da olduğu iddia ediliyor. Amerikalarının yol güvenliğini sağlamak için ona refakat ettiğini iddia edenler de var, bunun bir güç gösterisi olduğunu söyleyenler de. Şara’nın bu güç gösterisinden hoşlanmadığı, Kobani’nin ABD’li subaylarla toplantıya gelmesinden rahatsız olduğu ve onunla yalnız görüştüğü de söyleniyor.


PKK ve SDG’de hala Suriye ve Türkiye’yi ABD hatta İsrail ile dengelemeyi düşünen, bu fırsatları kullanarak kazanımlarını artırmak ya da korumayı düşünen bir akıl var.Bu fırsatçılık da çözümün önünde engellerden biri. Ama bu fırsatçılık için fırsat penceresi daralıyor.


Batı’nın Suriye’nin istikrarı için Şam yönetimine desteği artarak sürüyor. En son yeni Suriye Dışişleri Bakanı, Davos’ta Tony Blair ile sahneye çıktı. ABD ve AB Suriye’ye yaptırımları kaldırma sinyali veriyor.


Şam yönetimi PKK-SDG konusunda Türkiye ile aynı sayfada olmaya devam ediyor. Türkiye’de çözüm sürecin ana aktörlerinden olan MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın önceki gün Ahmed Eş-Şara ile Şam’da yaptığı görüşme bunu teyit ediyor.


Türkiye ve Suriye’nin SDG’den talepleri de ortak; Yurtdışından gelmiş PKK’lı kadroların Suriye’den ayrılması, SDG’nin silah bırakması, ayrı bir birim olarak değil doğrudan Suriye ordusuna dahil olması, PYD olarak siyasi bir aktör olarak yoluna devam etmesi ve bu siyasi temsille yeni Suriye’nin yönetimine katılması, SDG üzerindeki Kandil vesayetinin bitmesi, petrol ve su kaynaklarının Şam yönetimine devredilmesi.


Ahmed Eş-Şara’nın merkeziyetçi bir yönetim yerine adem-i merkeziyetçi bir modele yakın olduğu söyleniyor. Şara, SDG’ye PYD olarak Suriye’nin yönetimine katılmayı, bu anayasal sürecin parçası olmayı teklif ediyor.


Buna Türkiye’nin de razı olduğu anlaşılıyor.


Peki, Kandil razı mı?


Bu görüşmeden sonra Erbil’e giden Kobani, Mesud Barzani ile görüştü. Barzani’ye de Şam’daki görüşmesini anlattı.


Diyalogda ısrar tavsiye eden Barzani’nin 'dışarıdan hiç kimsenin onların iç işlerine karışmasına izin vermemeleri' tavsiyesindeki dışarının ise Kandil olduğu açık:


'Al Şara ile yaptığı görüşmeyi anlatı. Al Şara ile anlaştıkları ortak noktaları ve çeliştikleri bazı noktaları belirtti. Sabırlı olmalarını ve ümitsiz olmamalarını söyledim. Şam ile diyalog yolunu seçmelerini, dışarıdan hiç kimsenin onların iç işlerine karışmasına izin vermemelerini, Kürdler olarak iç birliğini, beraberliğini korumaları ve bu konuda ortak bir söylemle harket etmelerini söyledim.'


Mazlum Kobani’nin dün ANHA’daki röportajından Şara ile yapılan Şam görüşmesinden sonra başlayan HTŞ-SDG diyaloğunda mesafe alındığı anlaşılıyor.


Bunu şöyle anlattı Mazlum Kobani:


'HTŞ yönetimiyle, Sayın Ahmed El Şara ile uzun görüşmeler yaptık. Üzerinde görüş birliğine vardığımız bazı noktalar var. Bu noktalar; Suriye’nin gelecekteki ordusu içinde SDG’nin durumu ve geleceği, Suriye’nin toprak bütünlüğü, parçalanmanın reddi, diyalogların aktifleştirilmesi ve siyasi çözüm konularıdır. Birlik halinde bir Suriye istiyoruz, ayrılıkçılık gibi bir niyetimiz yok. Birçok kişi, bizim Suriye’de iki ordu oluşturmak ve devlet içinde devlet için çalıştığımız propagandalarını yapıyor. Böyle bir niyetimiz hiçbir şekilde yoktur. Temel noktalarda iki taraf arasında farklılık bulunmamaktadır. Suriye’de tek bir ordunun olması ve SDG’nin de bu ordunun parçası olması konusunda anlaştık.

Fakat mekanizmasının ne olacağı, nasıl yürütüleceği gibi konularda görüşmeler devam ediyor. SDG 10 yıldır var ve Kuzey ve Doğu Suriye’nin tüm bileşenlerinden oluşan bir güç. Üzerinde biraz anlaşamadığımız konu, bunların ne zaman olacağı konusu. Birkaç gün önce bir toplantımız olmuştu, görüşlerimizi onlarla paylaştık. Onlar bazı taleplerini bize sundular ardından biz de kendi taleplerimizi onlara ilettik. İnanıyorum ki bize yanıtımızı verecekler ve bazı noktalar netleştirilecek. Genel Komutanlık düzeyinde bizler ve onlar, bazı düzenlemelerin yerine getirilmesi adına pratik adımların atılması için toplantılar gerçekleştirebiliriz. Fakat gerçekleştirilecek adımların aramızda görüşülmesi ve netleştirilmesi lazım. IŞİD ve teröristlere karşı mücadele, binlerce kişinin yaşadığı Hol Kampı’ konularında onlarla (HTŞ ile) çalışabileceğimizi düşünüyorum. Şam’dan bir komitenin bölgemize gelerek biz ve Hol Kampı yönetimi ile bir koordinasyon oluşturmalı, kamptakilerin yurtlarına nasıl döneceğini netleştirmelidir. Diğer yandan Kuzey ve Doğu Suriye’deki Til Koçer ve Qamişlo sınır kapılarının açılması için araştırmalar yapılmalıdır. Çünkü bu mesele hükümetle alakalıdır.'


SDG’nin Suriye ordusuna girmesi konusunda anlaşma olduğunu söylemesi en önemli krizin aşıldığını gösteriyor.


SDG-YPG’nin silahının ABD ve Batı gözündeki meşruiyet kaynağı olan IŞİDlilerin kampları konusunda da ilerleme olduğu anlaşılıyor.


Bu kamplarda hala 45 bin IŞİD’li ve aralarında çocukların da olduğu aile üyeleri yaşıyor. Bu 45 bin kişiden 20 bininin Iraklı, 20 binin Suriyeli geri kalanın da Avrupalıların da aralarında olduğu diğer milletlerden insanlar olduğu iddia ediliyor.


Irak kendi vatandaşlarını almaya hazır olduğunu açıklamıştı. Suriye yönetimi de artık vatandaşlarının SDG kontrolündeki bir kampta tutulmasını istemeyecektir.


Eğer bu kamplardaki mahkumların kontrol altına tutulması işinde Şam yönetimi bir formül önerirse, ABD ve Avrupa’nın geri kalan beş bin kişinin Suriye’de tutulması konusunda ille de SDG ile devam etmek gibi bir ısrarı kalmayabilir. Bu da SDG’nin silahının Batı’daki meşruiyetini de ortadan kaldırır.


PKK’ya yakın medyada DEM çevreleri kaynak gösterilerek Öcalan’ın son görüşmede 'Ya benim çözümüm ya ABD’nin çözümü' cümlesini söylediği hatırlatılıyor. Bu aynı zamanda Türkiye’ye siz olmazsanız, ABD var anlamına da geliyor.


Öcalan’ın gerçekten böyle bir cümle kurup kurmadığı belirsiz. Ama örgütün bu cümleyi dolaşıma sokarak mesaj veriyor.

 Kandil hala Suriye’de ABD, Fransa ve hatta İsrail desteğiyle kazanımlarını maksimum koruyabileceğini düşünüyor ya da bu fırsatı zorlamak istiyor. Ama Suriye ve Türkiye rağmına o fırsatlar pek gerçekçi görünmüyor. Suriye’de çok yakın bir zamanda yeni anayasa için kurucu Meclis toplanacak. Bu Meclis’te SDG’den temsilciler de görebiliriz. Dün İsrail resmi medyası Kan, üst düzey ABD’li kaynaklara dayandırdığı haberinde Trump yönetimin Suriye’den binlerce askerini çekmek istediğini, bundan İsrail’in ise memnun olmadığını yazdı.


ABD’den gelen bu sinyaller, Suriye’de Şam-SDG görüşmelerinin uzlaşmaya yaklaşması Öcalan’ın çağrısının içeriğini de, tonunu da belirleyecek, bu gelişmeler Kandil’in alternatif fırsatlar arayışını da bitirebilir.


Devlet, Öcalan’dan tevil edilemeyecek net bir çağrı yapmasını bekliyor. Öcalan, o çağrıyı yapmaya yaklaşıyor. Bazıları için inanmak zor.

 Ama Suriye’den gelecek pozitif haberlerle önümüzdeki haftalarda negatif ve karamsar Türkiye gündeminin ortasına o tarihi çağrı düşebilir ve bütün iklim değişebilir.

Anadolu insanının Osmanlı İmparatorluğu zamanında tanıştığı bale nedir?


Günün öne çıkan haberleri...

TIKLAYIN - Siirt Belediyesi’ne kayyım atandı

TIKLAYIN - Bilirkişi soruşturmasında gözaltına alınan 3 gazeteci adliyeye sevk edildi

TIKLAYIN - Ahmet Türk'ün yeğeni, silahlı saldırıda hayatını kaybetti

TIKLAYIN - İddia: Mansur Yavaş ön seçim kararına itiraz ediyor, kabul etmiyor

TIKLAYIN - Mehmet Y. Yılmaz | Hukuk bir kere yoldan çıkınca!

TIKLAYIN - EFT ve havale işlemlerinde yeni sisteme geçiliyor