Karar yazarı Elif Çakır, TSK’daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "Önceki gece, Adnan Menderes’in ruhunun şad olduğu gecedir! Önceki gece, Adnan Menderes’in mezarında rahatça yattığı gecedir. Yıllardır sızlayan kemiklerinin huzura erdiği gecedir. Keşke ömrü vefa etseydi de, oğlu Aydın Menderes bu milletin darbeye nasıl direndiğini, tankların başlarına nasıl devrildiğini görebilseydi. Keşke ömrü vefa etseydi de, Adnan Menderes’in eşi Berin Hanım halkın sokaklara nasıl döküldüğünü, ‘asker kışlana geri dön’ dön çağrıylarıyla yeri göğü inlettiğini duyabilseydi" dedi.
Elif Çakır'ın, "Adnan Menderes'in hesabının görüldüğü gece" başlığıyla yayımlanan (17 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
Gözün aydın güzel ülkem... Ve bu ülkenin bütün güzel insanlarına selam olsun... Önceki gece hepimiz için kutlu olsun, mübarek olsun...
Önceki gece...
15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece...
Adnan Menderes’in ruhunun şad olduğu gecedir...
Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin yani bizlerin olduğunun kanıtlandığı gecedir.
Askerin topyekûn darbeci olmadığına şehadet ettiğimiz, tanıklık ettiğimiz gecedir.
Bu milletin gözünde Türk Silahlı Kuvvetleri artık tamamıyla aklanmıştır. Daha eşkıyaların okuttuğu bildiri bitmeden “korsan bildiridir” diyen, darbeyi reddeden Türk Silahlı Kuvvetleri darbeler konusunda kendi sırat-ı müstakimini geçmiştir.
Önceki gece, Adnan Menderes’in ruhunun şad olduğu gecedir!
Önceki gece, Adnan Menderes’in mezarında rahatça yattığı gecedir... Yıllardır sızlayan kemiklerinin huzura erdiği gecedir...
Keşke ömrü vefa etseydi de, oğlu Aydın Menderes bu milletin darbeye nasıl direndiğini, tankların başlarına nasıl devrildiğini görebilseydi...
Keşke ömrü vefa etseydi de, Adnan Menderes’in eşi Berin Hanım halkın sokaklara nasıl döküldüğünü, ‘asker kışlana geri dön’ dön çağrıylarıyla yeri göğü inlettiğini duyabilseydi...
Hani darbecilerin Adnan Menderes’i darağacına götürdükleri o “yapayalnız” an var ya... Menderes’in tek başına ağır adımlarla darağacına yürüdüğü o an... Arkasında hiç kimsenin olmadığı, kalabalıkların olmadığı...
Yıllarca vicdanlarımızı sızlatan o an...
Hani, yıllarca bu ülkenin siyasetçilerine, bu topluma hep ‘o an’ korkutmak, sindirmek için, aba altından sopa olarak gösterildi...
Menderes’in ‘o anı’ gösterilerek bu ülkenin siyasetçilerine ‘arkandaki halka’ güvenme, yapayalnız kalırsın denildi!
Menderes’in o anı bu topluma gösterilerek “istediğimiz an bu ülkenin başbakanını bile asarız”, “sen kimsin, milli irade de ne” denildi!
Önceki geceye kadar böyleydi!
Yine yaparız sandılar! Tanklarıyla, postallarıyla, ellerindeki silahlarıyla güçlü olduklarını sandılar!
‘Yönetime el koyduk’ dediklerinde halk siner sandılar!
Sandılar ki “ikinci emre kadar evinizden çıkmayın” dediklerinde, bu halkın ödü yine patlar, evlerinden çıkamaz!
Eşkıyalık yine işe yarar sandılar!
Siyasetçilerin başına dipçiklerini dayadıkları zaman korkuturlar, siyasetçiler de canlarını kurtarma derdine düşer sandılar. Bu kez ölüme meydan okuyacaklarını hesaplayamadılar.
Bu ülkenin değiştiğini anlayamadılar!
Adnan Menderes’in başına gelenlerin içimizi nasıl acıttığını, vicdanlarımızda nasıl bir yara olduğunu bilemediler. Söylüyoruz ama dinlememişler.
Bir daha bizlere “ikinci emre kadar” demeyin, emrinizi başınıza yıkarız dediğimizi anlamamışlar.
Önceki gece başka bir şey daha oldu...
Birkaç çapulcu darbecinin kalkışmasını, gizlendikleri perdelerin arkalarından, bulundukları yerlerden, gizlendikleri yeraltından izleyen, planlar yapan darbeciler... Tükürüklerle boğulacaklarını gördüler.
Olası bir kalkışmada akıbetlerinin ne olacağını gördüler.
O yüzden diyorum ki, önceki gece tam da Davutoğlu’nun dediği gibi bu ülkede demokrasinin destanı yazıldı.
Bu ülkenin muhalefet partileri; CHP’si, MHP’si, HDP’si ve partilerin liderleri, bu ülkenin gazetelerinden televizyonlarına varıncaya kadar medya kurumları ve o kurumlardaki arkadaşlarımız, aynaya bakın ve kendinizi kutlayın.
Çocuklarınızın yüzlerine bakın ve kendinizle gurur duyun.
Önceki gece az bir şey yapmadık, bu ülkenin kaderini değiştirdik, darbe dönemini ebediyen gömdük. Karşı durduğumuz darbe sıradan bir darbe değildi; bu ülkenin vatandaşlarına silah doğrultan, ‘vatandaşa silah sıkmak serbest, çekinmeyin’ diyebilen gözlerini kan bürümüş canilerine direndik.
Bu ülke 27 Mayıs’ı yaşadı, 70 darbesini yaşadı, 80 darbesini yaşadı... Tanklar çıktı, televizyon kanalları ele geçirildi. Siyasetçileri tutuklandı.
Ancak bu ülke, bu kadar aşağılık olanlarına tanık olmadı. Şahit olmadı.
Bu ülkenin Meclis’ini bombalayan, polisine silah sıkan, emniyet merkezlerine top atışı yapabilen vicdansızlığı görmedi.
GÖZYAŞLARIMI TUTAMADIM: Abdullah Gül’ün sesi titreyerek ‘7 yıl boyunca sizin başkomutanlığınızı yapan birisi olarak diyorum ki, kışlana geri dön asker. Yarın bu milletin yüzüne bakacak yüzün olmayacak” serzenişini dinlerken...
Ahmet Davutoğlu’nun ‘Bu saldırı onurumuza yapılmıştır. Sabah uyanacağız ve yeni bir gün olacak. Darbenin iması dahi olmayacak. Destan yazılıyor. Sokaklara çıkın” çağrısını dinlerken...
İŞTE YİNE ERDOĞAN FARKI: Ülkenin kaderini değiştiren kahraman bir lider olarak tarihe bir kez daha onurla geçti. Bu darbe püskürtüldüyse Erdoğan sayesindedir.
DARBECİLER AZINLIKTA: TRT’de okuttukları darbe bildirisi daha bitmeden, TSK içinden gelen ‘korsan bildiri, bizimle alakası yok” açıklamalarını duyduğumda darbecilerin azınlık bir grup olduğunu anladım. Rahatladım.
DARBE BAŞARIYA ULAŞAMAZ: Başbakan Binali Yıldırım’ın televizyon kanallarına bağlanarak “bu kalkışmayı yapanlar bunun hesabını verecekler, yönetim ele geçirilmemiştir, görevimizin başındayız” açıklamalarını duyunca işte budur dedim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA TEŞEKKÜR:
Zerre kadar düşünmeden, demokrasinin yanındayız dediğiniz için, darbelerden çok çektik dediğiniz için gönülden teşekkür.
GURUR DUYDUM: Kim derdi ki TSK çıkacak ve “TSK’yı yıpratmayalım” falan demeden “Ülkesini koruması için kendisine emanet edilen silahları kendisine çevirenlerin sergiledikleri alçaklığı bu millet asla unutmayacaktır” diyecek. Bu ülkenin Mehmetçiklerine böylesi komutanlar yakışır, bu ülkeye böylesi TSK yakışır.
YÜREĞİM YANDI: Erol Ağabey içimizi yaktı. Duyduğum an asla inanmak istemedim. Yüreğimizde kocaman bir boşluk oluştu ki asla dolmayacak. Oğluyla birlikte yürüdüğü şehadet kutlu olsun. Ve ah be Mustafa Cambaz. Şimdi kim çekecek en güzel fotoğrafları, kim o kadar güzel gülecek... Biz nasıl unutacağız bu acıyı!