Sağlık

Kanserde kemoterapisiz tedavi dönemi

Kanser tedavisinde artık "konfeksiyon tedavilerden kişiselleştirilmiş tedavilere" geçiliyor.

28 Nisan 2009 03:00
Prof. Dr. Gökhan Demir, klasik kemoterapi döneminin kapanmaya başladığını ifade ederek ,”Konfeksiyon tedavilerden, kişiselleştirilmiş tedavilere geçiyoruz” dedi.

Türkiye’de yılda 150 bin yeni vakanın görüldüğü kansere karşı geliştirilen yeni tedavilerle yaşam süresi artarken hastalığın “nüks” riski de azalıyor. Antalya’da düzenlenen 18. Ulusal Kanser Kongresi’nde kanser tedavisindeki umut verici gelişmeler tartışıldı. Uzmanlar önceden kansere karşı silahlarının her geçen gün arttığından bahsederken artık kansere karşı cephaneliklerinin arttığından söz ettiler.

Kongre Genel Sekreteri Prof. Dr. Gökhan Demir Milliyet gazetesine yaptığı açıklamada, artık pek çok kanser tedavisinde kemoterapinin yerini yeni ilaç tedavilerinin aldığını söyleyerek, kanser tedavisindeki yeni dönemi şöyle anlattı:
- Kanser hücresinin genetik sırrı çözüldükçe kanser tedavisindeki şans artıyor. Eskiden tümörleri şablonlar içinde değerlendiriyorduk ama bugün her tümörün birbirinden farklı genetik özelliklere sahip olduğunu görüyoruz ve bu farklı genetik özelliklere göre farklı tedaviler uyguluyoruz.
- Onkolojide artık yavaş yavaş klasik kemoterapi dönemi kapanmaya başladı. Konfeksiyon tedavilerden, kişiselleştirilmiş tedavilere geçiyoruz. Hedefe yönelik tedaviler sayesinde, kemoterapiye dirençli böbrek ve karaciğer kanseri gibi kanser gruplarında hedefe yönelik tedavilerin etkinliği kanıtlandı.
- Böbrek kanserinde ikisi ağızdan alınan biri serum olmak üzere üç yeni ilaçla yaşam süresi iki kat uzadı.
- Amerikan İlaç ve Gıda İdaresi’nin onayladığı yeni bir ilaç, böbrek kanseri hastaları için umut oldu. İlerlemiş böbrek kanseri için geliştirilen ilaç, tümör büyümesi ve ölüm olmadan geçen süreyi iki kattan daha fazla uzatıyor. Hastalığın ilerlemesi ile ölüm riskini yüzde 67 oranında azaltıyor. İlaç, günde tek doz ağızdan alınıyor.
- Meme kanserinde ağızdan alınan bir ilaçla artık erken evre kanserlerinde de hedefe yönelik tedavide başarılı sonuçlar alındığı görüldü, bu ilaç koruyucu-önleyici tedavi olarak kullanılıyor.
- Artık erken evrede yakalanan meme, akciğer ve kalın bağırsak kanserleri tamamen kontrol altına alınabiliyor.
- Miyeloma ve lenfoma ise uzun süreli olarak kontrol altına alınabiliyor.
- Yeni tedaviler sayesinde, ileri evre kolon kanserinde (kalın bağırsak) daha önce 3-4 ay olan sağ kalım süresi, şimdi 30 aya çıktı.
- Erken evrede yakalanan meme kanserlerinin üçte birinin ileri evreye geçmesi önlenebiliyor.
- Metastatik (yayılan) meme kanserinin tedavisinde geliştirilen hedefe yönelik ağızdan alınan yeni bir ilaç, devrim niteliği taşımakta. Doğrudan tümör hücrelerini hedef alan ve tümörün büyümesini engelleyen ilaç günde bir defa kullanım avantajıyla büyük kolaylık sağlıyor.
- Hayatı tehdit eden gastrointestinal stromal tümörü (GIST) olan kanser hastalarında, kanserin nüks riskini önemli ölçüde azaltan yeni bir ilaç kullanıma girdi. Cerrahi sonrasında kullanımının GIST hastalarında önemli yararları olduğu ve kanserin tekrarlama riskini büyük ölçüde azalttığı görüldü.
- Yeni geliştirilen hedefe yönelik ilaçların ağızdan alınması ve genellikle iyi tolere edilmesi sayesinde hastaların yaşam kalitesi tedavi nedeniyle bozulmuyor.

Yaşamı uzatan tedavi

- Karaciğer kanserinde ilk defa yaşam süresini uzatan bir tedavi var. Dünyada en sık görülen altıncı kanser türü olan karaciğer kanserinde kemoterapi istenilen sonucu vermiyor. Kanserden ölümlerde en sık görülen üçüncü neden olan karaciğer kanserinin tedavisinde de hastalığı tam olarak ortadan kaldıramayan ama uzun süre kontrol altında tutabilen hedefli tedavi var.

Kanser iki kat artabilir


70’li yıllarda kansere bağlı ölümlerin, dördüncü sıradayken bugün ikinci sırada geldiğini ve giderek arttığını kaydeden uzmanlar, 2020 yılında dünyada 10 milyon kanser vakasının beklendiğini belirtiyor. Kongre Başkanı Prof. Dr. İdris Yücel’in verdiği bilgiye göre, Türkiye’de yılda 150 bin kişi kansere yakalanıyor. Prof. Yücel, “Kanserlerin yüzde 40’ı etkenleri belli olduğu için önlenebilir. Önlenebilirliği bu kadar yüksek olmasına rağmen çok hızlı bir artış var. Bu hız devam ederse ülkemizdeki sayının 300-500 binlere çıkabileceğini öngörüyoruz” dedi.