Sağlık

Kadın karşıtı politikaların karşısında 40 yıllık mücadele: Yasada hak, hastanede yasak; "AKP’nin 2012 çıkışından sonra yasa değişmese de kürtaja erişim fiili yasağa dönüştürüldü"

"Özellikle 2012 yılında zamanın başbakanı Erdoğan’ın kürtajı 'cinayet' olarak tanımladığı açıklamalar sonrasında kürtaja erişim güçlüğü daha da arttı. Bugün Türkiye’nin pek çok ilinde kürtaj yapan devlet hastanesi yok. Hatta kimi illerde özel hastanelerde dahi bu haklarına erişemiyorlar. Erişimin kısıtlanması ise kadınların istenmeyen gebelikleri sürdürmesine ya da hayatlarını riske ederek düşük yapmaya çalışmalarına neden oluyor"

28 Eylül 2023 12:30
Sibel Yükler

Bugün 28 Eylül Dünya Güvenli Kürtaj Günü. Aynı zamanda Türkiye'de kürtajın 10 haftaya kadar yasallaşmasının 40'ıncı yılı. Kadınların, istenmeyen gebelikler nedeniyle uzun mücadeleler sonucu elde ettiği bu hak, Türkiye’de 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile doğum kontrol ve kürtaj hakları olarak güvence altına alındı. Ancak Türkiye'nin birçok yerinde bugün hâlâ hem kürtaja hem de gebeliği önleyici yöntemlere fiili yasak uygulanıyor. Bu yasağın altındaki en büyük dinamiği, geçmişten bugüne hükümetlerin kadın karşıtı politikaları oluşturuyor. Kürtaj hakkının yasalaşması 40'ncı yılına girdi ancak bunun 20 senesi kürtaj karşıtı AKP politikalarıyla geçti. 

Yasada hak, hastanede yasak olan uygulamalar, binlerce kadını her yıl güvencesiz kürtaja; yani merdiven altı kürtaja zorluyor. Bu aynı zamanda yasal hakkı gasp edilen kadınların ölüme itilmesi demek.

Yıllarca kürtaja erişim için mücadele eden ve bu hakkı elde eden kadınlar, yasal hakları olan kürtaja ve doğum kontrole uygulanan bu fiili yasağa karşı da uzun yıllardır mücadele ediyor. Tam da bu noktada güçlerini birleştiren Kadının İnsan Hakları Derneği, Mor Çatı ve Women on Web, "Kürtaj Hakkım" isimli bir projeye başlayacak. Proje, kadınların kürtaja erişimini desteklemek, sağlık çalışanlarının kürtaj ve cinsel sağlık üreme sağlığı hizmetlerini sunarken hak temelli yaklaşıma sahip olmalarını sağlamak, haplarla kürtaja erişimin sağlanmasını geliştirmek ve kürtaj hakkı konusunda farkındalık sağlamak üzere oluşturuldu.

Ocak 2024'te hayata geçirilecek bu proje kapsamında sağlık çalışanları, kadın örgütleri, kadınlar ve siyasetçilerle bir araya gelinecek. Yerellerde, kadın örgütleriyle bir araya gelerek kürtaj hakkına erişimle ilgili yaşanan zorluklar ve hak talebinin yaygınlaşması için bir dizi çalışma yapılacak. Ayrıca dünyada kürtajın yasallaşması için feministlerin verdikleri mücadeleleri de Türkiye’de gündemleştirmek için uluslararası bir konferans düzenlenecek. 28 Eylül Uluslararası Güvenli Kürtaj günü vesilesiyle bu sene uluslararası olarak düzenlenen bir sosyal medya kampanyasına da düzenlenecek.

Kadının İnsan Hakları Derneği, Mor Çatı ve Women on Web, 28 Eylül Dünya Güvenli Kürtaj Günü ve Türkiye'deki kürtaj hakkının 40'ıncı yılında, hem geçmişten bugün Türkiye'deki kürtaja ve doğum kontrole erişimi hem de kürtaj hakkının boyutlarını T24'e değerlendirdi.

"Güvensiz kürtajdan yaşamlarını kaybeden kadınların sayısı artınca düzenleme zorunlu hale getiriliyor"

Bugün aynı zamanda Türkiye'de de kürtajın 10 haftaya kadar yasallaşmasının 40’ıncı senesi. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar kürtaj hakkını elde etmek için uzun yıllar mücadele etti, hâlâ ediyor. Buraya geleceğiz fakat öncelikle 40 sene önceki hikâye nasıl başladı?

WoW: Kürtaj çok eski bir fenomen. Kürtajın tarihi neredeyse seks kadar, doğum kadar, gebelik kadar eski. İstenmeyen gebeliklerin olduğu her yerde kürtaj da söz konusu olmuş. Kürtaj ayrıca evrensel bir fenomen. Tarih boyunca Antik Yunan’dan, Mısır’a, Roma’dan, Osmanlı’ya kadar görülebilir. 2012’deki kürtaj tartışmalarında milli ve dini bir referans olarak gösterilen Osmanlı’da, sanılanın aksine, kürtaj çok uzun bir süre uygulanan bir pratik. Kürtajın kriminalize edilmesi Tanzimat sonrası döneme tekabül ediyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte nüfus artış hızının yükseltilmesi politikalarıyla (pronatalist politikalar) desteklenerek uzunca bir süre, 1983’e kadar, kürtaj ceza kanunlarında varlığını koruyor. 1983’e gelen dönemde kürtaja erişim aslında bir halk sağlığı sorununa çözüm olarak; doktorların, halk sağlıkçılarının öncülüğünde zuhur ediyor. O dönemde güvensiz kürtaj sebebiyle yaşamlarını kaybeden kadınların sayısının oldukça fazla olması, güvensiz kürtajın önüne geçebilmek adına böylesi bir düzenlemeyi zorunlu hale getiriyor. En nihayetinde tarihin de bizlere gösterdiği üzere kürtaj gibi oldukça eski ve evrensel bir fenomeni yasaklamak, cezalandırmak kürtajı ortadan kaldırmıyor; aksine güvenli olmayan kürtaj yöntemlerini ve buna bağlı olarak ölümleri artıyor.

"AKP’nin 2012 çıkışından sonra yasa değişmedi ama kürtaja erişim fiili anlamda yasağa dönüştürüldü"

1983’te Türkiye’nin yüzünü çevirdiği gerçek, yıllar içinde hükümetlerin politikalarına göre adeta manevra sahasına döndü. 2008’de üç çocuk söylemiyle başlayan tartışmalar, “Her kürtaj bir Uludere’dir” sözüne kadar vardı. Kürtajın yasallaşması 40 yılı buldu ancak bunun 20 senesi kürtaj karşıtı AKP politikalarıyla geçti. Bütün bunlar mücadeleyi nasıl etkiledi?

Kadının İnsan Hakları: 2012’de dönemin başbakanı Erdoğan’ın, “Kürtajı cinayet olarak görüyorum, her kürtaj bir Uludere”dir çıkışından sonra AKP kürtajı engellemek için yasa değişikliği tasarısı hazırlamaya başladı. Eş zamanlı olarak Sağlık Bakanlığı bir kürtaj raporu hazırlamaya başladı. Amaç, isteğe bağlı kürtajı tamamen kaldırmaktı. Çıkarılacak yasada kürtajı isteğe bağlı olmaktan çıkarmayı, sadece annenin sağlık durumunu tehdit etmesi halinde ve sadece 4 haftaya kadar uygulamayı planlıyorlardı. Tecavüz dahi kürtaj için bir geçerli sebep olamayacaktı planlarına göre. O dönem Melih Gökçek, bir televizyon yayınında, “Anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor? Anası kendisini öldürsün…” demişti. 2012 yılında dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Gerekirse devlet bakar” demişti.

Bu tartışmalara kadınlar çok güçlü tepki verdi. Binlerce kadın, “Benim bedenim, benim kararım” sloganıyla alanları doldurdu ve çok ciddi bir kamuoyu tepkisi neticesinde AKP bu yasayı geçiremedi. Yasayı geçiremedi ama yasayı geçirmeden kürtaja erişimi fiilen durdurdu. Bugün devlet hastanelerinde isteğe bağlı kürtaj neredeyse hiç yapılmıyor, yasayla yapamadıklarını hukuksuz bir fiili durum yaratarak yapmaya çalışıyorlar. Devlet hastanelerinde isteğe bağlı güvenli ve ücretsiz kürtaj hizmeti sunulmuyor, hatta hastanelerde kürtaj olmak isteyen kadınlara kürtajın yasak olduğu - kürtajın yapılmadığı gibi hukuka aykırı ve yanlış bilgi verildiğini de biliyoruz. Dolayısıyla AKP’nin 2012 çıkışından sonra belki yasa değişmedi ama kürtaja erişim fiili anlamda sistematik bir yasağa dönüştürüldü.

Sağlıkta Dönüşüm, sağlık ocaklarının kapatılması, gebe ve yenidoğan izlemleri... "AKP'nin politikaları, tüm bakanlık uygulamalarına yansıdı"

İlgili bakanlıkların, bu politikalarla paralel yürüttüğü uygulamalar var mı?

Kadının İnsan Hakları: Aslında mesele 2012’den de öncesine, Sağlıkta Dönüşüm Programı ile getirilen değişikliklere uzanıyor. AKP’nin 2003’te uygulamaya aldığı Sağlıkta Dönüşüm Programı ile doktorlara bir performansa dayalı ücret sistemi getirildi. Bu sistemde kürtajın performans puanı bilinçli bir şekilde çok düşük tutuldu, amaç doktorların kürtaj yapmaktan performans puanı ve ücret kaygısı ile imtina etmesinin sağlanmasıydı. Yine aynı programla sağlık ocakları kapatıldı. Sağlık ocakları özellikle yurttaşların kontraseptif metodlara ücretsiz bir şekilde erişebildiği yerlerdi. Sağlık ocaklarının kapatılıp aile hekimliğine geçilmesiyle kontraseptif yöntemlere erişim ve cinsel sağlık ikinci plana atılırken odağa aileci ve üremeyi alan gebe ve yenidoğan izlemleri alındı. Böylece kürtajın fiili yasağına giden yollar, en temelde, doğum kontrol yöntemlerine erişimin kısıtlanması ile döşenmiş oldu. 2012’ye gelindiğinde kürtaj tartışmalarına sıklıkla “en az 3 çocuk” söyleminin eşlik etmesi de bu doğrultuda okunmalı.

Öte yandan, AKP’nin pronatalist politikaları sadece Sağlık Bakanlığı politika ve uygulamalarıyla işlev bulmuş değil tabii ki, bu politikalar bütüncül bir şekilde tüm bakanlık politika ve uygulamalarında yansıma buldu. Örneğin Aile Bakanlığı’nın kadınları istihdamdan ve kamusal hayattan kopararak ev içi alana kapatmaya çalışan politikaları, özellikle evlilik yardımı, doğum yardımı gibi sosyal yardımlar gibi uygulamaları, Yine Aile ve İçişleri Bakanlığının koordinasyonunda, ev içi şiddet ve toplumsal cinsiyet temelli şiddetle mücadelede 6284’ün özellikle bazı hükümlerinin - örneğin geçici maddi destek gibi- uygulamada neredeyse hiç uygulanmaması ya da Milli Eğitim Bakanlığı açısından müfredattan toplumsal cinsiyet eşitliği ifadelerinin özenle ayıklanması ve kapsamlı cinsellik eğitimlerinin yine ısrarla müfredata eklenmemesi gibi sayısız uygulama, AKP’nin toplumsal cinsiyet eşitliğine bakış açısını çok açık bir şekilde gösteriyor.

Kadınlar istenmeyen gebeliğe ya da riskli düşüğe zorlanıyor

Peki Türkiye’de şu an yasal kürtaj hakkı ne durumda? Kadınlar zorunlu haller içinde ve dışında kaç haftaya kadar kürtaj olabilir?

WoW: Gebeliğin sona erdirilmesi, 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’da belirli: On haftayı geçmeyen gebeliklerde, kadının sağlığı olumsuz etkilenmeyecekse gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar istek üzerine rahim tahliye edilebilir. On haftayı geçmeyen gebeliklerde kürtaj; resmi tedavi kurumlarında, özel hastanelerde, kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının muayenehanelerinde gerçekleştirilebilir.

İsteğe bağlı kürtaj 10. haftaya kadar gerçekleştirilebilirken gebeliğin anne sağlığını tehdit ettiği, fetüste malformasyon gözlemlendiği durumlarda hekim raporunu takiben 10. haftayı geçkin gebeliklerin de sonlandırılması mümkündür. Bununla birlikte, gebeliğin adli bir suç teşkil edecek bir eylem neticesinde oluşması dahilinde (örneğin tecavüz sonucu oluşan gebelikler) Türk Ceza Kanunu uyarınca 20. haftayı geçmeyen gebeliğin sonlandırılması hukuka uygunluk sebebi sayılarak cezai sorumluluk oluşturmayacaktır. Türkiye’de yasaya dair bu hakka erişimde önemli engeller bulunuyor fakat diğer yandan 10 haftalık sürenin çok kısa olduğunu ve cerrahi kürtajın yanı sıra medikal kürtaja (haplarla kürtaj) da kadınların erişimi olması gerektiğini dile getiriyoruz.

Kürtaj olmak isteyen bir kadın, nerelere başvurup nasıl bir prosedür izleyebilir? Devlet hastanelerinde, özel hastanelerde ve kliniklerde kürtaja erişimde durum nedir?

Mor Çatı: 2010’lardan bu yana kadınların devlet hastanelerine gittiklerinde herhangi bir yasal dayanak olmamasına rağmen kürtaj hizmetine erişemediklerini biliyoruz. Özellikle 2012 yılında zamanın başbakanı Erdoğan’ın kürtajı "cinayet" olarak tanımladığı açıklamalar sonrasında bu erişim güçlüğü daha da arttı. Bugün Türkiye’nin pek çok ilinde kürtaj yapan devlet hastanesi yok. Hatta kimi illerde özel hastanelerde dahi bu haklarına erişemiyorlar. Hastaneler kürtaj hizmetini vermeyi reddederken başka bir hastaneye dahi yönlendirmiyorlar. Bu durum da kadınların bugün asgari ücretin çok üstünde olan kürtaj hizmeti ücretini ödeyebildikleri durumlarda kürtaj olabilmelerine neden oluyor. Erişimin uygulamada kısıtlanması ise kadınların istenmeyen gebelikleri sürdürmesine ya da hayatlarını riske ederek düşük yapmaya çalışmalarına neden oluyor.

"Yazılı bilgi vermek ve başka hastaneye yönlendirmek zorundalar; uymadıkları takdirde dilekçe yazılmalı"

Kürtaj yasal olsa da "İsteğe bağlı kürtaj yapmıyoruz" diyen hastanelerin oranı 2016 yılından 2020 yılına yüzde 12'den yüzde 54'e çıkmıştı. Sadece bu bile fiili yasağın tek başına göstergesi. Devlet hastanelerinin böyle bir hakkı var mı? Bu uygulama ile karşılaşılırsa ne yapmak gerekir?

Mor Çatı: Devlet hastanelerinin böyle bir hakkı yok. Yasak olduğu gibi bir yanlış bilgi verildiğinde ya da herhangi bir gerekçe ile kürtaj yapmadıkları söylendiğinde öncelikle bu bilgiyi yazılı olarak vermeleri talep edilebilir. Yazılı bilgi vermeyi reddetmeleri halinde ise size verdiklerini bilgiyi detaylı olarak belirttiğiniz ve hastaneden konu hakkında açıklama istediğiniz dilekçeyi hastaneye, İl Sağlık Müdürlüklerine ve CİMER’e gönderebilirsiniz.

Kürtaj, her hastanenin yapabileceği basit bir operasyondur. İlgili tüzükte kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının mesleklerini uyguladıkları yerlerde, pratisyen hekimler ise vakumla kürtaj yöntemi ile sağlık kurumlarında gebeliği sonlandırabilirler. Anestezi gerektiren tahliyeler ise anestezi uygulanabilen sağlık kurumlarında yapılabilir. Her hastanede bu koşullar mevcut olduğundan, hastanenin gerekli donanıma sahip olmadığını söylemesi yanlış bilgilendirmedir.

Böyle bir durumla karşılaşılması halinde başhekim ile görüşebilir, yanıtlarını yazılı vermelerini talep edebilir, vermemek istememeleri halinde size verdiklerini yanıtı yazılı bir dilekçe haline getirip hastaneden açıklama yapmasını talep edebilirsiniz. Hastanelerin kürtaj hizmetini verememeleri durumunda sizi başka bir hastaneye yönlendirme yükümlülüğü vardır. Yönlendirme yapılmaması halinde bunu da dilekçenize ekleyebilirsiniz. Yaşadığınız mağduriyeti aktardığınız ve kürtaj yapan hastanelere dair bilgi istediğiniz dilekçeyi İl Sağlık Müdürlüğüne dilekçe yazarak talep edebilirsiniz. Bu süreçte gebeliğinizin ilerlemesi durumunda destek almak için kadın örgütlerine ulaşabilirsiniz.

Uluslararası sözleşmelerin aksine Türkiye’deki kürtaj yasasının çıkmazı: Eş izni

Peki devlet ya da özel hastaneler ile kliniklerin “eş izni” sormaya hakkı var mı? Evli bir kadın “eş izni” olmadan kürtaj olabilir mi? Bekar kadınlar kürtaj olmak isterse önüne bir engel çıkar mı? Çıkarsa ne yapabilir?

WoW-Mor Çatı: Türkiye’deki kürtaj yasasının problematik yanlarından biri de eş iznidir. Türkiye gerçekliği göz önüne alındığında ev içi şiddete maruz kalan, evlilik içi cinsel saldırıya uğrayan ve bunun sonucunda hamile kalan evli kadınlar kürtaja erişebilmek için eşlerinin (bu durumda faillerinin) iznini almak durumundadır.

Ancak eş izni şartı uluslararası hukuk bakımından birçok insan hakları sözleşmesine aykırı. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 8. maddesi kapsamında özel hayatın gizliliği ve kişinin manevi hayatının korunması ve geliştirilmesi kapsamında eş izninin aranması insan haklarına aykırıdır. Yine Türkiye, Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Onurunun Korunması Sözleşmesi’ne taraf ve 2003 yılında da bunu kanunlaştırdı. Eş izni ilgili Sözleşme’nin 10. maddesine de (Özel yaşam ve Bilgilendirilme hakkı kapsamında) aykırıdır.

2013-2020 yılları arasında Women on Web’in Türkiye yardım masasına gelen e-maillerin içerik analiz sonuçlarına göre yapılan araştırmada, evli kadınlar için eş rızası şartının kadının özerkliğini ihlal ettiğini ve özellikle yakın partnerden gelen şiddet vakalarında sorun teşkil ettiğini sonucuna varıldı. Özellikle kadın sığınma evinde yaşayan veya partnerinin istismarından korunmak için sığınma arayan birçok katılımcı, Türkiye’deki kürtaj kanunundaki eş izni zorunluluğunun, güvenli kürtaja erişimlerini engellediğini bildirdi:

“Eşimden şiddet ve tacize maruz kalıyorum. Evden çıktım ama bu hamileliği sonlandırmak için eş izni aranıyor. Lütfen bana yardım edin, yoksa o beni yok edecek.”

“6 aylık bir kızım var ve 10 haftalık hamileyim. Kocam erkek çocuk istediği için beni hamile kalmaya zorladı. Doğum kontrolü kullanmama izin vermedi. Bana hiç para vermedi. Evden dışarı çıkmama izin vermiyor.”

Bir diğer yandan gebeliğin kadının fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü tehlikeye atması halinde, doktorun kadının iyilik halini önceliklendirmesi ve izin beklemeden operasyonu gerçekleştirmesi gerekir.

Fiili yasağın ve ifşanın sonucu, merdiven altı kürtaj: Gebelik testleri ailelere SMS'le bildirildi 

Kadınlar, gerek maddi koşullar gerek yasal kürtajın keyfi engellemeleri nedeniyle kürtaja erişemediği için "merdiven altı" uygulamalara itiliyor. Türkiye’deki merdiven altı kürtajın durumu nedir?

WoW: Daha önce de söylediğimiz gibi hukuki ve fiili kürtaj yasakları kürtajı azaltmaz; aksine, güvenli olmayan kürtaj yöntemlerini ve buna bağlı sağlık sorunlarını artırır. Türkiye’deki güncel fiili yasak dolayısıyla kürtaja erişmeye çalışan kadınların "merdiven altı" denilen ruhsatlandırılmamış, belki de sağlık profesyoneli, ekipmanı ve hatta doktor bulunmayan “kliniklere” yönlenmek durumunda kalıyorlar. Ayrıca bu merdiven altı uygulamalara yönelmelerinin bir diğer sebebi mahremiyet ve özel hayatlarının kayıt altına alınacağı, ifşa edileceği gibi korkular.

2012 yılında sosyal güvencesi babası üzerinden sağlanan genç kadının pozitif gebelik testi sonucunun babasına SMS olarak bildirilmesi üzerine haklı endişeler çoğaldı. Yine, 2019 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü, “gizli” ibaresiyle İl Sağlık Müdürlüğü’ne gönderdiği yazıyla kentteki tüm hastanelerde polikistik over sendromu olan ve kürtaj yaptıran 30 ile 40 yaş aralığındaki kadınların listesini FETÖ soruşturma kapsamında talep etmişti. Yukarıda bahsettiğimiz Women on Web tarafından yapılan araştırmada kadınların endişelerini görmek mümkün:

“Tecavüze uğradım ve ailem öğrenirse öldürülürüm. Doktora gidersem hamileliğim belgelenecek ve aile hekimim evimi arayacak.”

“Sigortam annemin sigortası kapsamında olduğu için sağlık bakanlığı hamileliğimle ilgili annemi aradı.”

Medikal kürtaj nedir?

Projede özellikle üzerinde duruyorsunuz; medikal kürtaj/haplarla kürtaj nasıl oluyor, Türkiye’de kullanılıyor mu? Nedir bu uygulama? Sizin de amaçlarınızdan biri olan medikal/haplarla kürtajın yaygınlaştırılması, kadınlara ulaştırılması için ne yapılabilir? 

WoW: Artık günümüzde kürtaj dediğimizde, geleneksel cerrahi yöntem dışında İngilizcesi “medical abortion” olan esasında ilaçlarla düşük tetiklemeyi içeren son derece güvenli ve etkili bir yöntem olan medikal kürtajdan da bahsediyoruz. Henüz Türkiye’de etkili bir şekilde uygulanamasa da günümüzde birçok ülkede gebeliklerin sonlandırılmasında medikal kürtaj çokça uygulanan ve erken hamileliklerde yüzde 98,3’e varan etkili bir yöntem.

Medikal kürtajın nasıl işlediğine dair kısaca bilgi vermek gerekirse (bu bilginin demedikalize edilmesinin -tıp dışılaştırılmasının- feminist mücadelenin büyük bir parçası olduğuna inanıyoruz zira kürtaj haplarını kullanmak, herhangi bir ilacı kullanmaktan daha karmaşık değil) en etkili yöntem Mifepristone ve Misoprostol isimli ilaç kombinasyonunun kullanılmasıyla gerçekleşiyor. Mifepristone gebelik için gerekli progesteron hormonunu bloke ederken, Misoprostol ise rahme kasılmalar vererek gebelik ürünün dışa atılmasını sağlıyor. Buna ek olarak, medikal kürtajın yalnızca Misoprostol kullanarak gerçekleştirilmesi de mümkün. 2005 yılından itibaren de bu ilaçlar Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) zorunlu ilaçlar listesinde yer alıyor. DSÖ hem haplarla kürtajın hem de cerrahi kürtaj yöntemlerinin kadınlara seçenek olarak sunulmasını öneriyor.

Türkiye’de kürtaj tartışmalarının tekrar yükseldiği 2012 yılında, Türk Eczacıları Birliği Misoprostol etken maddeli ilaçların amaç dışı kullanıldığı gerekçesiyle toplatıldığını duyurdu. Misoprostol doğum sonrası kanamanın durdurulması, ülser tedavisi gibi farklı amaçlarla da kullanıldığı için tamamiyle yasaklanması, toplatılması mümkün değil. Bu nedenle Misoprostol yalnızca hastane eczanelerinde, doktorların “order” etmesi üzerine kullanılabiliyor. Mifepristone ise henüz Türkiye’de ruhsatlandırılmadı.

Mor Çatı, KİHYÇ ve Women on Web’in birlikte yürüttüğü projenin bir ayağı da medikal kürtaj yönteminin etkili ve güvenilir bir kürtaj yöntemi olarak duyurulması ve yaygınlaştırılması, medikal kürtaj haplarının nasıl kullanılacağı bilgisinin demedikalize edilmesi ve son olarak da sağlık çalışanlarının bu sürece nasıl adapte edilebileceği konusunda politikalar geliştirmek ve atölyeler yürütmek.

 

"Kürtaj Hakkım" projesi

Kadının İnsan Hakları: KİH ve Mor Çatı olarak Dissensus ile birlikte kadınların kürtaj ve cinsel sağlık üreme sağlığı hizmetleri (cisüs) üzerine deneyimlerini araştırdığımız bir çalışma yaptık, bu araştırma kapsamında edindiğimiz bulgular, kadınların bu hizmetlere erişirken yaşadıkları sıkıntıların başında hekimlerin mahremiyetlerine ve özneliklerine yeterince özen göstermediklerini söylemeleriydi. Ayrıca kendini feminist olarak tanımlayan kadın doğum uzmanları dışında doktorların haplarla kürtaja da toplumsal yargılarla bakıyor olduklarını gözlemledik. Bu sebeple Women on Web, Mor Çatı ve KİH ortaklığında yürüttüğümüz Kürtaj Hakkım projesinde hedeflerimizden biri sağlık çalışanlarının kürtaj ve cisüs hizmetleri verirken hak temelli yaklaşıma sahip olmaları için farkındalık çalışmaları yapmak, haplarla kürtajın Dünya Sağlık Örgütü tarafından da desteklenen güvenli bir yöntem olduğunu anlatmak. Aynı şekilde tıp öğrencileriyle de çalışacağız.

Proje kapsamında diğer amacımız ise kadınların yasal bir hak olan kürtaj hizmetine erişebilmelerini sağlamak; bu konudaki hak bilincini geliştirmek için de kaynak metinler ve araçlar oluşturacağız. Dünyada yükselen sağ otoriter rejimlerin kadınların üremesini denetlemek üzere kürtaj hakkına erişimi engellemeye çalışmalarına rağmen, feministlerin verdiği mücadeleyle kürtaj hakkının yasallaştığı örnekleri de Türkiye’de görünür kılmak istiyoruz. Bunun içinde uluslararası mücadeleleri konu alacağımız bir konferans düzenlemek niyetimiz var, yerel kadın örgütleriyle de kürtaj hakkına erişimi konuşmak ve mücadeleyi büyütmek için toplantılar düzenleyeceğiz. Proje kapsamında yaptığımız tüm çalışmaları raporlaştırarak politika yapımı için de bir savunuculuk metni oluşturmak istiyoruz.