T24 Haber Merkezi
İstanbul Barosu'nun yeni başkanı İbrahim Özden Kaboğlu, seçildiği gün, anayasanın ilk dört maddesiyle ilgili yaptığı, "Değişmez maddelere olumlu anlamda dokunulabilir" açıklamasına yönelik tepkileri linç olarak değerlendirerek, "2001'de anayasanın 14. maddesine 'insan haklarına dayanan' ifadesi eklenerek değiştirilemez madde 2'ye olumlu anlamda dokunulmuştur" dedi. Kaboğlu, başkanlık sistemine geçilen 2017 anayasa değişikliğine işaret ederek; "...demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" kuralının zedelendiğini ve içinin boşaltıldığını söyledi.
Ne olmuştu?İstanbul Barosunun yeni başkanı İbrahim Özden Kaboğlu, seçildiği gün, anayasanın ilk dört maddesiyle ilgili, "Değişmez maddelere olumlu anlamda dokunulabilir" açıklamasında bulundu. Kaboğlu, "Tıpkı 1995'te yapıldığı gibi, tıpkı 2001'de yapıldığı gibi 1995'te başlangıç kısmındaki ırkçı ifadeler çıkartıldı. 2001 değişikliğinde ise madde 14'e İnsan Hakları'na dayanan, laik ve demokratik cumhuriyet kavramı konuldu, tanımı yapıldı" dedi. |
Kaboğlu kendi anayasa çıkışını 1995 ve 2001 Anayasa değişikliklerinin neden olduğu iktidar-özgürlük dengesizliğinin özgürlük lehine düzeltilmesine yönelik dokunuşların dile getirilmesi olarak tanımlarken, kendisine linç kampanyasını başlatanların anayasal yıkım karşısında sessiz kaldığını ifade etti. Yeni başkan Kaboğlu, yaşamının "insan haklarına dayanan demokratik ve laik hukuk devleti" için mücadeleyle geçtiğini ve bunun için ağır bedeller ödediğini ifade ederken tartışma yaratan anayasa çıkışını da "anayasal bilgilenme hakkı"na katkısı olarak açıkladı.
"Yargı-Yasama-Yürütme" üçlüsünde sistematik anayasa ihlali var"
Kaboğlu kendi açıklamasına yapılan tepkilerin linç kampanyasına dönüştüğünü ifade ederken "Bu linç kampanyası, son bir yıldır "Yargı-Yasama-Yürütme" üçlüsünde sistematik Anayasa ihlaline son verilmesinde, Anayasa'nın bütüncül yorum ve uygulamasının ne denli önemli olduğunu bir kez daha teyit etti" dedi.
Yeni başkan Kaboğlu, anayasanın demokratik hükümlerini dahi uygulamayanların anayasayı demokratikleştirmeye yönelik hareket ettiğini söyleyenlerin "sahte anayasacılık" zihniyetinde olduğunu ve onlara karşı mücadele edilmesi gerektiğini ifade etti.
Kaboğlu açıklamasının son kısmını, "Anayasal bilgilenme hakkı ve Anayasa'ya saygı için mücadele, İstanbul Barosu üyesi 65 bin avukatın ve özellikle genç avukatların sorunlarının çözümü için de gerekli. Bu inançla, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu olarak laik ve demokratik hukuk devleti için hızlıca görevimize odaklanacağız" sözleriyle bitirdi.
Açıklamanın tamamı şu şekilde:
"Saygıdeğer kamuoyu,
20 Ekim akşamı Olağan Genel Kurul ardından hukukçulara yaptığım kısa teşekkür konuşması sonrası, Anayasa'nın ilk dört maddesi üzerine bir iftira kampanyası başlatıldı.. Seçim sürecinde hakkımda yürütülen gerçek dışı söylemlere karşı yaptığım teknik açıklama, siyasi bir zemine ve bağlamı dışına çekilmiştir.
Soruna kısaca değindiğim üzere; 1982 Anayasası'nın 1961 Anayasası'na göre en çok eleştirilen yönü, Devlet'in varlık nedeninin insan ve haklarına dayandırılmamış olması idi. Yirmi yıl süren tartışma ve öneriler ardından, 2001 değişikliğinde 1961 tanımı, yeniden Anayasa'ya kondu. Şöyle;
1) "Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan....demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" (1961, md.2).
2) "Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı,... demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir" (1982, md.2).
3) "İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet" (2001 değ., md.14).
Madde 14'teki "dayanan" kaydı, insan haklarını güçlendirici bir düzenleme olduğundan, değiştirilemez madde 2'ye olumlu anlamda dokunmak anlamına gelmekte.
Buna karşılık, 2017 Anayasa değişikliği ve uygulaması, "..demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" (md.2) kuralını zedelemiş ve içeriğini boşaltmıştır.
Anayasal yıkım karşısında seyirci kalanlar, 1995 ve 2001 Anayasa değişikliklerinin neden olduğu iktidar-özgürlük dengesizliğininin özgürlük lehine düzeltilmesine yönelik dokunuşların dile getirilmesini "linç kampanyası" nın gerekçesi olarak kullandı.
Anayasal yıkımın yarattığı "bilgi kirliliği", mesleğini ve yaşamını "insan haklarına dayanan demokratik ve laik hukuk devleti" için mücadeleye adamış ve ağır bedeller ödemiş olan bir kişinin "anayasal bilgilenme hakkı"na katkısını bile kirletmiş bulunuyor.
Bu linç kampanyası, son bir yıldır "Yargı-Yasama-Yürütme" üçlüsünde sistematik Anayasa ihlaline son verilmesinde, Anayasa'nın bütüncül yorum ve uygulamasının ne denli önemli olduğunu bir kez daha teyit etti. Bu itibarla, Anayasamızın demokratik hükümlerini dahi uygulamayan ve güya Anayasayı demokratikleştirmek için hareket ettiğini söyleyen sahte anayasacılık zihniyetine karşı mücadeleye ivme kazandırma gereği de acildir.
Anayasal bilgilenme hakkı ve Anayasa'ya saygı için mücadele, İstanbul Barosu üyesi 65 bin avukatın ve özellikle genç avukatların sorunlarının çözümü için de gerekli. Bu inançla, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu olarak laik ve demokratik hukuk devleti için hızlıca görevimize odaklanacağız."
Ahmet Ümit: Artık ciğerim yanıyor, ‘Yırtıcı Kuşlar Zamanı’nı yazmak zorundaydım!
|