Politika

İZZETBEGOVİÇ: TÜRK LİDERLERİ ÇÖZÜMLER GETİRDİLER İSTANBUL (A.A)

15 Mart 2011 00:03
-İZZETBEGOVİÇ: TÜRK LİDERLERİ ÇÖZÜMLER GETİRDİLER İSTANBUL (A.A) - 14.03.2011 - Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi Boşnak Üyesi Bakir İzzetbegoviç, ''Türk liderleri içteki farklılıkları uzlaştırıp, bunlardan bir avantaj yaratmayı başarabildiler, aynı zamanda daha geniş olan bölgede Balkanlar da dahil olmak üzere çok önemli bir arabulucu olarak hareket etmeyi başardılar ve çözümler getirdiler'' dedi. İzzetbegoviç, İstanbul Üniversitesi, Türkiye Gelecek Araştırmaları Vakfı (TÜGAV) ile Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü tarafından İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen ''Değişim Liderleri Zirvesi''nin ''Balkanlar ve Türkiye; Geçmişten Geleceğe'' başlıklı oturumunda yaptığı konuşmada, geçmişi ve bugünü belirleyen önemli her şeye bakılması gerektiğini söyledi. -TÜRKİYE'NİN MİSYONU- Bugün Balkanlar'ın iyileştiğini, ulusların uzlaştığını, ekonomilerin yeniden inşa edildiğini belirten İzzetbegoviç, şöyle konuştu: ''Türkiye, ilişkilerin en fazla olduğu ülkelerden bir tanesi. Avrupa-Asya, doğu-batı, İslam-laiklik bu ülkede bir araya geliyor. Benzersiz ve önemli bir jeostratejik konumu var ve de çok açık bir tarihi misyonu var. Barış, diyalog ve arabuluculuk misyonu. Türkiye'nin potansiyeli büyüyor. Çok büyük bir tarihi, çok güçlü bir ulus duygusu, inancı, kendine güvenen bir ulusu, iyi eğitimli bir gençlik, patlama gösteren iyi durumda bir ekonomisi var. Türk liderleri içteki farklılıkları uzlaştırıp, bunlardan bir avantaj yaratmayı başarabildiler, aynı zamanda daha geniş olan bölgede Balkanlar da dahil olmak üzere çok önemli bir ara bulucu olarak hareket etmeyi başardılar ve çözümler getirdiler.'' ''Türkiye bizim için çok önemli bir dost ve müttefik. Her zaman güvenebileceğimiz ülkelerden bir tanesi'' diyen İzzetbegoviç, şunları kaydetti: ''Ülkelerimiz arasındaki tarihi ve kültürel bağlar da çok derin köklere sahip ve çok güçlü bir biçimde devam ediyor. Şu an Balkanlar için yeni bir sayfa açma zamanı, bu da entegrasyon sayfası, Avrupa sayfası. Balkanlar ve Bosna Hersek'in başka bir alternatifi yok. Ben şuna çok derinden inanıyorum, Avrupa Birliği'ne ve NATO'ya entegrasyon, refahı ve istikrarı Balkanlara getirmenin tek yolu. Başka uygun hiçbir alternatif yok.  Türkiye'nin de önünde uygun alternatifler var. Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olabilir, yeni bir çekim merkezi olabilir veya doğuya doğru ilerleyen yeni bir entegrasyon merkezi olabilir. Ben ilk alternatifin öne çıkmasını diliyorum. Avrupa bu şansı kaçırmamalı. Türkiye ile olan bağlarını kuvvetlendirmeli. Türkiye'nin sunabileceği her şeyden faydalanmalı. Özellikle de Türkiye'nin ne kadar aktif olduğunu ve gelecekte ne kadar büyüyeceğini düşünürsek, bu gerçekten çok önemli.'' -KALIN: İSRAİL NEFİS MUHASEBESİ YAPMALI- Başbakanlık Başdanışmanı İbrahim Kalın, Mısır ve Tunus'ta yaşanan olaylardan sonra İsrail'in de izlediği politikalarda çok ciddi bir nefis muhasebesi yapması, stratejik önceliklerini yeniden anlaması gerektiğini belirterek, ''Zira, Filistinlilerin özgürlükleri pahasına inşa edilecek bir İsrail güvenliği, bölgeye barış ve istikrar getirmeyecektir'' dedi. Kalın, İstanbul Üniversitesi ve Türk Gelecek Araştırmaları Vakfınca İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen ''Değişim Liderleri Zirvesi''nin ''Ortadoğu Barışı Mümkün Mü?'' başlıklı oturumunda yaptığı konuşmada, Tunus ve Mısır'da yaşanan, Libya'da devam eden olaylar akılda tutulduğunda, Ortadoğu'da barışın, istikrarın tesisinin Filistin meselesinden daha geniş bir sorunlar yumağını ortaya koyduğunu söyledi. Ortadoğu toplumlarında demokratikleşmenin olamayacağı, özgürlük taleplerinin kelimenin tam anlamıyla dile getirilemeyeceğine dair birçok şeyin duyulduğunu ifade eden Kalın, Samuel Huntington ''Medeniyetler Çatışması Tezi''ni ilk ortaya attığında Avrupa'nın, Arap dünyasında demokrasiye ilişkin bir talebin olmadığını, bundan dolayı buralarda farklı ittifakların ortaya çıkacağını ileri sürdüğünü, ancak bu ülkelerde demokratik rejimlerin olmaması ile halkların demokratik talepleri arasında tam bir çatışma bulunduğunu kaydetti. Son olaylarda çıkan en önemli sonuçlardan bir tanesinin, Arap halklarının diktatörlüklerle yönetilmek istememesi olduğunu ifade eden Kalın, ''Onlar da açılmak, bir öz güven içinde yaşamak istiyorlar'' dedi. ''Avrupa merkezci bakış açısı, hala bölgeyi anlarken de dünya sistemini analiz ederken de etkisi altında olduğumuz bir analiz çerçevesi. Çağımız artık mekanik değişimlerin değil, çok daha organik, öngörülemeyen değişimlerin yaşandığı bir çağ haline geldi. Bunu analiz ederken kartopu etkisinden ziyade, kelebek etkisi dönemine girdik diye ifade ediyorum. Çünkü kartopu etkisi bile mekanik bir yapıyı ifade ediyor'' diyen Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Şu anda Türkiye'de ve bizim coğrafyamızda değişimin hızı, tarihin hızı, Avrupa'dan ve Amerika'dan çok daha fazla, çok daha ileri bir noktada. Son 1-2 ayda yaşanan hadiseler, bölgede bu dinamizmin ne kadar geniş ve derinlikli olduğunu net bir şekilde ortaya koydu. Bölge halklarının ve Ortadoğu'nun selamete kavuşmasıyla ilgili herhalde bizim oturup yeni bir tarih, yeni bir coğrafya, yeni bir kültür tasavvuru inşa etmemiz gerekiyor. 20. yüzyılın kategorileriyle bu süreci anlamamız ve ileriye dönük bir inşa sürecini harekete geçirmemiz mümkün olmayacak.'' -BARIŞIN İNŞASI İÇİN GEREKLİ DÖRT ŞART-   İbrahim Kalın, barışın inşası için gerekli dört şartı şöyle sıraladı: ''Birincisi şüphesiz güvenlik. Bütün toplumların güvenlik ihtiyacı adeta onların varlığını sürdürmelerini sağlayan en önemli ilkelerden birisidir. Güvenliği burada sadece devletin ve sınırların güvenliği olarak anlamamak gerekir. Burada güvenlikten kastımız, insanın, yaşam hakkının, fırsat eşitliğinin güvenliğidir.  İkinci olarak güvenlikle beraber özgürlük ilkesinin inşa edilmesi, bunun hayatın bir parçası haline gelmesi. Bu özgürlüğü bireylerin hür bir şekilde tercih edebilmeleri ve hayatlarına yansıtabilmeleri... Ama aynı zamanda güvenlik ile özgürlük arasında kurulacak dengenin de sürecin bir parçası olması gerekiyor.  Üçüncü temel ilke, siyasi istikrarın sağlanması ve refahın paylaşımı. Bu da bölgenin en önemli sorunlarından bir tanesi. Siyasi istikrar olmadan ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek mümkün değil. Ekonomik refahı sürdürebilmek, siyasi istikrarı sağlamadan mümkün değil. Türkiye'nin son yıllarda bir ilham kaynağı olarak sıkça zikredilmesinin, tartışılmasının sebeplerinden biri de bu. Türkiye bu dengeleri kurabildiği için güvenlik-özgürlük dengesini ve siyasi istikrar-ekonomik kalkınma dengesini kurabildiği için bir örnek olarak takdim ediliyor. Bizim böyle bir iddiamız yok, kimseyi patronize etmek, onlara 'gelin bizi örnek alın' diye bir çağrımız yok ama böyle bir tartışmanın yapıldığını biliyoruz. Dördüncü önemli ilke de daha üst düzeyde bölge insanının, kendi kimliğine, tarihine, kültürüne, yaşadığı coğrafyaya ilişkin tasavvurun değişmesidir. Oryantalist ve Avrupa merkezci bakış açısı, bölgeye ilişkin birtakım tasavvurlar inşa etti ve biz bu tasavvurlarla bu coğrafyayı, bu kültürü anlamaya çalıştık. 'Kabile kültürü, aşiret kültürü, gerici kültür' dendi, 'Kalkınmayla ya da modernleşmeyle Müslümanlığı barıştıramazlar' dendi. Ama bugün yeni bir coğrafya tasavvuru, yeni bir kültür tasavvuru ortaya çıkıyor. Buradaki en önemli dönüşüm, özellikle Türkiye'den hareketle bunu rahatlıkla söyleyebiliriz, bölge insanı artık kendi tarihiyle kendi coğrafyasıyla barışmaya başladı.'' ''Hüsnü Mübarek'i son gün telefonla arayıp, 'Aman sakın bir yere gitme, biz arkandayız, sen gidersen şöyle şöyle olur' diye birilerinin ikna etmeye çalıştığını ve bunlar arasında çok üst düzey İsrailli siyasetçilerin olduğunu da biliyoruz'' diyen Kalın, şunları kaydetti: