İyi Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Öcalan’ın Demirtaş’ın açıklamalarından rahatsız olduğu bir gerçek” sözünü eleştirdi. Dervişoğlu, "Herkes haddini bilmek zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti ve onu yönetenler kendisine savaş açmış bir teröristin posta güvercini olamaz" dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Bu ülkeye demokrasi gelecekse, bunun yolu Diyarbakır'dan geçer" sözlerine ilişkin ise "Bize sorarsanız Türkiye’nin sorunlarının tartışılacağı yer TBMM’dir. Avrupa Birliği’nin yolu da Türkiye’nin kalkınmasının yolu da Türkiye’nin milli birlik ve beraberliğinin yolu da Diyarbakır’dan da Hakkari’den de Yozgat’tan da, Trabzon’dan da Ordu’dan da İzmir’den de geçer" değerlendirmesinde bulundu.
Dervişoğlu, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı.
Dervişoğlu’nun konuşmasından öne çıkan satır başları şunlar:
"Sayın Erdoğan yeminini çiğnemekte"
"Mevcut iktidarın muhtemel krizlerle ilgili herhangi bir öngörüsü olmadığı gibi kriz anlarında hayata geçirmeyi düşündüğü gerçekçi bir eylem planı da yoktur. Tek dertleri vardır o da krizlerin oluşturduğu vasattan siyaseten nasıl besleneceklerdir. Milletin birlik ve beraberliğinin sembolü olması gereken Cumhurbaşkanı böyle durumlarda ortaya çıkarak milleti kutuplaştıracak ve birbirine düşürecek bir siyasi dilin ve üslubun mümessili gibi davranmaktan maalesef geri durmamaktadır. Sayın Erdoğan bunları yaparak hem yeminini çiğnemekte hem de toplumsal tansiyonun tehlikeli bir biçimde yükselmesine neden olmaktadır.
“İktidarın ar damarı çatlamıştır”
Millet ekmek kuyruğundadır. Tenceresini kaynatamamanın endişesindedir. Elektrik ve doğalgaz faturalarını nasıl ödeyeceğinin kaygısındadır. Çiftçi toprağa düşürdüğü terin karşılığını alamadığı için toprağını işleyip işlememe tereddüdündedir. Esnaf siftahsız kapattığı dükkanlarında icra ve hacizlerle boğuşmaktadır. Gençler, geleceklerine dair ümitlerini yitirmiş işsizlik girdabında savrulmaktadır. Temel ürünlerde kuyruklar ve enerji alanında kesintiler yeniden hayatımıza girmiştir. Sanayi şalter indirme ve üretime ara verme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Tüm bu gerçekler ortadayken hala magazinel konular üzerinden siyasi rant devşirmeye kalkışan bu yüzsüz iktidarın ar damarı çatlamıştır. Ar damarı çatlamış olan bu iktidarın yönettiği Türkiye’de milletinde sabır taşı çatlamak üzeredir. İşte tam bu noktada sorumlu muhalefet anlayışımızın gereği olarak Sayın Cumhurbaşkanını uyarıyoruz, milletin sesine kulak veriniz, etrafınızı kuşatan kifayetsiz danışmanlarınızı zaman kaybetmeden yanınızdan uzaklaştırınız. Büyük sıkıntılar içindeki milletimize her şeyin yolunda olduğunu söyleyerek aklımızla alay etmekten de artık vazgeçiniz.
“Bunun adı yönetememektir”
Sanayi alanında yaşanan enerji krizine ilişkin, sanayide kullanılan yüksek elektrik fiyatları zaten can yakarken bir de enerjinin kesilmesi tehlikesi baş göstermiştir. 'Kesinti' diyorum çünkü kısıntıya gidilmiş gibi yumuşak ifadelerle bu konuyu açıklamaya çalışmak ziyadesiyle yetersiz kalır. Ayrıcı bütün bunları söylerken doğalgaz alım anlaşmalarında yapılan yolsuzluk ve usulsüzlükler hakkındaki eleştirilerimizi de şimdilik saklı tutuyorum. Konuyu rakamlarla ifade edecek olursak, ülkemizin kış aylarında günlük ihtiyaç duyduğu doğalgaz miktarı 260 milyon metre küp ile 300 milyon metre küp arasında değişmektedir. Bizim bu talebi karşılamak için sahip olduğumuz operasyonel durumda arz miktarımızı günlük 300 milyon metre küp olup şu anda kullanımda olan miktar 265 milyon metre küptür. Yani ülkeyi yöneteneler enerji arzını garanti altına alabilecek miktarı sağlayacak tedbirleri alamamışlardır. Konuya 'İran bu yıl kesinti yapmazsa hava sıcaklıkları mevsim normallerinin üzerinde giderse' diyerek yaklaşmışlar ve bunun sonucu da maalesef hüsran olmuştur. Geçmiş yıllara bakıldığında İran’ın neredeyse her yıl bu kesintiyi yaptığı görülmektedir. Kısacası koskocaman bir ülke üretim kabiliyeti ve kapasitesinin sınırını şansa terk etmiştir. Vatandaş iktidardan kriz meydana geldikten sonra önlem almasını değil krizin hiç meydana gelmemesi için çalışma yapmasını ve tedbir almasını bekler. Her şeyden önce böyle bir durumla karşılaşıldığında kısıtlama yapılacak sektörler de bellidir. Kısıtlamaya önce bilinen sektörlerden başlanır. Topyekün tüm sektörleri içine alacak bir kesintiye gidilmesi hükümetin kriz yönetme konusunda da beceriksizliğini ortaya koymaktadır. Bunun adı aslında yönetmek değil yönetememektir.
“Enerji arzında tek sorumlu AKP iktidarı”
Sanayi alanındaki bu elektrik kesintisi bir aylık dönem içinde yüzde 13,5 ile 15 arasında bir üretim kaybına neden olacaktır. Hem siparişin teslim tarihi hem de planlanan lojistik sürecinin ertelenmesi sebebiyle karşılaşacakları maliyetleri ve riskleri kimin üstleneceği belli değildir. Yeni ekonomik modeliniz ile devlet sanayiciye 'daha çok üret ve ihraç et' diye yol göstermedi mi? Şimdi üreten sanayiciye gerekli enerjiyi sağlayamamak büyük bir çelişki anlamına gelmemekte midir? Gereken planlama neden yapılmamıştır? Bu plansızlığın ve öngörüsüzlüğün bedelini sanayici üstlenmek zorunda mıdır? Enerji arzıyla ve yaşanan elektrik kesintileri ile ilgili problemin tek sorumlusu Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ve onun iş bilmezliğidir.
“Türkiye Cumhuriyeti bir teröristin posta güvercini olamaz”
Bizim bildiğimiz ve öğrendiğimiz kadarıyla İmralı’daki terörist başı ile ilgili avukatları ve yakınları dahi bir görüşme trafiği oluşturamamaktadır. Bu bilgiler ve terörist başının görüş ve kanaatleri Cumhurbaşkanı’na nasıl iletilmektedir, merak ediyoruz. Cani başının şu andaki ziyaretçileri yoksa görevlendirilmiş kuryeler midir? Ya da daha tehlikelisi Cumhurbaşkanı ile İmralı arasında bir kırmızı hat mı vardır? Türk Milleti’ne ve onun birlik ve beraberliğine savaş açmış elinde binlerce şehidimizin kanı bulunan bir caninin sözlerinin referans alınması ve siyasete malzeme kılınması hangi aklın ve vicdanın ürünüdür? Bu izaha muhtaç sorulara cevap vermek yerine her fırsatta muhalefete isnat, itham ve iftirada bulunmak devlet adamlığıyla asla bağdaşmaz. Herkes haddini bilmek zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti ve onu yönetenler kendisine savaş açmış bir teröristin posta güvercini olamaz.”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile İngiliz Büyükelçisi Dominick Chilcott’ın yemek yemesi ile ilgili soru üzerine Dervişoğlu şu cevabı verdi:
"İktidar işin gerçekleriyle değil magazin yanıyla ilgileniyor"
"Sayın İmamoğlu bunun çok önceden planlanmış bir görüşme olduğunu ifade etti. Ayrıca arka planında ne olduğunu aramaya gerek yok. Zira açık bir mekânda bir araya gelmişler. Özel bir görüşme olabilir ama bir gizli görüşme değildir bana göre. Siyaset adamları ve siyasette sorumluluk üstlenmiş kişiler zaman zaman misyon şefleriyle de görüşebilirler. Bütün siyasi partiler bunu yaparlar. Ama bu görüşmenin karlı bir güne tesadüf etmesi de elbette ki bir takım tartışmaları beraberinde getiriyor. Burada başka bir ayrıntı var. MOBESE kayıtlarının kullanılması ve siyasi kişiliklerin gerektiğinde devletin yetkili organları tarafından izlendiği görüntüsünün sergilenmesi bu noktadan baktığınızda bunun kabul edilebilecek bir yanı yoktur. Ayrıca Karadeniz’e en yakın noktadadır, yemek yenilen restoran. Oraya gidilip dönülebildiğine göre henüz o esnada yollar tıkanmış, kriz büyük bir boyuta ulaşmış da değildir. Bu konuyu bir magazin konusu haline getirip siyasete tartıştırmak da bana sorarsanız yerinde bir davranış olmaz. Ama iktidar bu tür şeylerden sürekli besleniyor. Onlar işin gerçekleriyle değil magazin yanıyla ilgileniyorlar."
“Yol Diyarbakır’dan da Hakkâri’den de, Yozgat’tan, Trabzon’dan İzmir’den de geçer”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Bu ülkeye demokrasi gelecekse, bunun yolu Diyarbakır'dan geçer" sözleri ve İyi Parti'den gelen tepkiler sorulan Dervişoğlu, şunları söyledi:
"Kılıçdaroğlu’nun açıklamasıyla ilgili daha önce de benzer beyanlarda bulunulmuştur. Ben bu ülkede Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık yapmış kişilerin ‘realiteyi tanıyoruz, Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer gibi söylemlerine geçmiş zamanda şahit olmuş birisiyim. Bunlar günlük siyasetin içinde kullanılabilir. Bize sorarsanız Türkiye’nin sorunlarının tartışılacağı yer TBMM’dir. Avrupa Birliği’nin yolu da Türkiye’nin kalkınmasının yolu da Türkiye’nin milli birlik ve beraberliğinin yolu da Diyarbakır’dan da geçer. Hakkari’den de geçer. Yozgat’tan, Trabzon’dan, Ordu’dan, İzmir’den, Aydın’dan da geçer, Diyarbakır’dan da geçer. Ama Türkiye’nin Başkenti Ankara’dır. Kararların alınacağı yer, TBMM; uygulanacağı yer de Başkent Ankara olacaktır.
"Açıklamanın ittifakın ruhuna zarar vereceği kanaatini taşımıyorum"
İttifak içindeki problemler kişisel taleplerden kaynaklanmaz. Kişisel beklentilerden de kaynaklanmaz. Açıklamanın ittifakın ruhuna zarar vereceği kanaatini taşımıyorum. Orta yerde ya bir talep kusuru vardır ya da bir diyalogsuzluk vardır bunların da giderilmesi zor şeyler değildir." (ANKA)