Fisun Yalçınkaya*
İstiklal Caddesi’ne bakan kapısıyla sayısız izleyiciyi içeri davet eden sanat mekânı Arter’de bu kez bir ‘cehennem’ meraklılarını bekliyor. Zira, Batı kültürünün öne çıkan simgelerini alaşağı ederek sarkastik, mizahi, oyuncu eleştiriler sunan Jake ve Dinos Chapman ikilisinin kişisel sergisi ‘Anlamsızlıklar Âleminde’ 7 Mayıs’a dek mekanda yer alacak.
Bu kapsamda Chapman’ların ikonik işlerinden olan ‘Cehennem’ serisindeki en büyük parça olan ‘Tüm Kötülüğün Toplamı’ başlıklı görkemli yapıt serginin giriş kısmında yer alıyor. Eser serisi, camekânların içinde birbirini parçalayan, boğazlayan, mahfeden minik figürler ve bu figürlerin öldürülmüş hallerinin üst üste yığılmasından oluşuyor.
Figürler Nazi askerlerinin, McDonalds’ın sembolü Ronald McDonald’ın ya da Hitler’in temsillerini aralarında bulunduruyor. Kıyamet günü gelmiş gibi üst üste yığılı duran bu minicik figürlere izleyici üstten, yandan ve bir camekanın ardından bakıyor. Chapmanlar kötülüğü Batı tarihine geçmiş simgelere dönüştürerek bir camekân içine hapsediyor ve karşısına geçip sırıtıyor. Gerçekten de bu camekanların ardında dev ‘smiley face’ yani gülen surat emojilerini asılı duruyor. Dün düzenlenen bir basın turuyla tanıtılan sergi, ‘Cehennem’ serisini ilk kez bu denli yoğun bir biçimde gösteren ilk sergi olma özelliği de taşıyor.
Goya’nın yarasına tuz basmak
İlk katta izleyiciyi ‘cehennem’le karşılayan Chapman’lar bir üst katta sıra dışı bir tarih okumasına davet ediyor. Bu katta kendi eserleri de aralarında olmak üzere sanat tarihinin önemli yapıtlarının Chapman üslubuyla yeniden yapılmış halleri var. Neredeyse tüm katın duvarlarını 1746 - 1828 arasında yaşamış İspanyol sanatçı Goya’nın ‘Savaşın Felaketleri’ serisinden 80 eser kaplıyor. Elbette Chapman’ların aralara yaptıkları suluboya çizimlerle yenilenmiş haliyle… ‘Yaraya Tuz’ isimli bu eser, Goya’nın insanlığın acısını yansıttığı bu seriyi neden çizdiğini sorguluyor. Goya gerçekten savaşın tahribatını yerin dibine mi sokmak ve yaşadığı çağdan bir imdat çağrısı mı göndermek istedi? Yoksa o gördüğü bu şiddetin bir parçasına mı dönüştü de fırçasına diyecek başka söz kalmadı? Bunu bilemeyiz, diyor sergi. Tarih boyu bilinmezliklere işaret ederek, cesaretle keşfetmeye çağrı yapıyor. Bu katta ikilinin 1991’de beraber yaptıkları ilk yapıt olan ve ilk haliyle stencil tekniğiyle yazılmış bir manifesto olan ‘Sanatçıyız Biz’ başlıklı metnin neonla yazılmış hali, Tracey Emin’in ‘tekrarının mümkün olmadığını’ iddia ettiği ‘Everyone I Have Ever Slept With’ eserinin yeniden yapılmış halinin aralarında bulunduğu eserler görülebiliyor.
Anlamı unutun
Son katta ise Chapmanlar’ın Londra’daki The Serpentine Gallery’de gerçekleştirdikleri ‘Gelin Görün’ başlıklı sergiden esinlenerek hazırlanan bir yerleştirme var. Burada alışık olunan sanat sunumu hedefe oturtuluyor ve Afrika menşeli heykellere Ronald McDonald kafası yerleştiriliyor ya da 19. yüzyıl portre resimleri şaşırtıcı hallere sokuluyor.
Cinsellik ve şiddet içerdiğinden çocuklara zararlı olabilecek görüntüler barındırdığı girişteki bir yazıyla hatırlatılan sergi, esasen ‘anlam’ın dönüştürülmüş, içi boşaltılmış hallerinin peşinde koşuyor. Chapmanlar, serginin küratörü Nick Hackworth’un da işaret ettiği üzere ‘baktığı yerde kendi kafasındakinden başka bir şey görmeyen günümüz izleyicisi’nin görür görmez aklında sabit anlamlar yaratacak simgeleri alıyor ve bozup karşısına koyuyorlar. Bu içi boşaltılmış anlamlar aleminde ise anlamsızlıklar yeni bir alan yaratıyor ve mizahın cesareti akılda kalıyor.
____________________________________________________________
* Bu yazı Milliyet'ten alınmıştır.