Yaşam

İstediği topraklarda öldü

56 yaşında Azerbaycan'da geçirdiği kalp kriziyle hayata veda eden gazeteci İrfan Ülkü, son nefesini meslektaşı Can Ataklı'nın kollarında verdi

16 Ekim 2008 03:00
Vatan gazetesi yazarı Can Ataklı, bugünkü köşesinde, geçirdiği bir kalp krizi sonucu 56 yaşında hayata veda eden meslektaşı İrfan Ülkü'nün son anlarını yazdı. Ataklı, 'İrfan Ülkü ne yazık ki son nefesini kollarımda verdi' başlıklı yazısında, Ülkü'nün son anlarını şöyle anlattı:

"Azerbaycan’daki gezimiz çok keyifli başlamıştı. Uyumlu bir ekip, çok neşeli isimler geziye çok hoş bir hava katmıştı. Hele ağırlanışımızdaki görkem hepimizi ayrıca mutlu ediyordu.

Ama bu güzel hava 56 yaşındaki gazeteci arkadaşımız İrfan Ülkü’nün ani bir kalp krizi geçirerek hayata veda etmesiyle yerini korkunç bir üzüntüye bıraktı.

Azerbaycan hükümeti Türkiye’den gelen konukları 4’er kişilik ekiplere bölerek birer araba tahsis etmişti. Benim de içinde bulunduğum araçta Sabah’tan Yavuz Donat, Cumhuriyet’ten Leyla Tavşanoğlu ve yeni kurulan Haber6 televizyonundan İrfan Ülkü vardı. Hepimiz birbirimizi en az 20 yıldan beri tanıyoruz. Bu nedenle herkes birbiriyle çok yakın, espriler ve tatlı anılar birbirini izliyor.

Dün sabah saat 10.00 sıralarında kaldığımız konuk evinden araçlara binerek seçim sandıklarına doğru yola çıktık. Bir hayli sandığı yerinde gözledikten sonra Bakü’nün çevresini de görmek istedik. Azarbaycan’ı neredeyse Türkiye kadar seven, bu ülkede uzun yıllarını geçiren İrfan Ülkü bizi ilk petrol zenginlerinin yaşadığı, kentin biraz dışındaki Şuvalan bölgesine götürdü.

Burada önce Pir Hasan türbesini ve mescidini gezdik. Mescidin bahçesinde bir olaya ilk kez tanık oldum. Bahçede bir yatır vardı. İnanışa göre bu yatırı ziyaret edince üzerinizdeki kötü etkiler uçup gidiyormuş. Bunu sağlama almak için de yatırdan çıktıktan sonra kadının biri başınızın üzerinden geçirdiği bir cam şişeyi yere atarak kırıyor.

Hepimiz için birer şişe kırıldı. Aramızda gülüşerek, “Türkiye’ye tüm kötü etkilerden kurtulup gidiyoruz” diye şakalaştık.

Pir Hasan’dan sonra bölgenin ilk petrol zengini Hacı Zeynep Abidin Tagiyev’in evine gittik. Ev dediğiniz büyük bir malikâne, ama şimdi çok bakımsız halde. Tagiyev’in torununun torunu kalıyormuş. Bizimle ilgilendiler, kapı önüne çıkıp bilgi vermeye başladılar.

İrfan Ülkü tam bu sırada birden sarsıldı ve yere düştü. Leyla Tavşanoğlu hemen üzerine atılarak önce gömleğinin düğmelerini çözüp kravatını çıkardı. Evin sahibesi kadın “Kriz geçiriyor, dilini çıkarın” diye bağırdı. Ben de hemen ağzını açıp elimle dilini tutmaya çalıştım. Ama İrfan Ülkü dişlerini iyice sıkmaya başladı. Dişler etime geçtiği halde elimi çıkarmayarak nefes almasını sağlamaya çalıştım. Leyla Tavşanoğlu da kalp masajı yapmaya çabalıyordu.

İrfan Ülkü iki üç kez derin nefes aldı. Her seferinde “Nefes alıyor” diye bağırdığımı hatırlıyorum. Bu arada bizi getiren şoföre de “Hastane ara, ambulans iste” diye bağırıyorduk.

Sonra bir anda elimde garip bir boşluk oldu. Sanki beni de tutan bir şey yok olmuştu. Kafamı kaldırıp Leyla Tavşanoğlu ve Yavuz Donat’a baktım. Bu sanki ölüm haberiydi.

İrfan Ülkü yere düştükten bir iki dakika sonra son nefesini vermişti.

İnsan böyle bir anda hiçbir şey düşünemiyor. Çünkü o kadar çaresiz kalıyorsunuz ki..

Birkaç dakika sonra ambulans ve doktor geldi. Doktor kalp krizi olduğunu, ana damarın bir anda tıkandığını ve hastanede olsa bile İrfan’ı kurtarmanın mümkün olmayacağını söyledi.

Bazen mukadderata inanmak gerek belki de, İrfan Ülkü çok sevdiği Azerbaycan’da ölmek istediğini söylemiş bir gün bir arkadaşına. Kim bilir belki de bu dileği yerine geldi. Çok erken geldi ama geldi işte. Bizse hâlâ çaresizlikle yaşadığımız şokun içindeyiz."