Yaşadığımız çağa uzaktan baktığınızda ne görüyorsunuz? Teknolojinin hızla ilerlediği, bilgiye çok kolay ulaşabildiğimiz bu zamanda gerçeğe de kolaylıkla ulaşabiliyor muyuz? Yoksa gerçek artık daha da göreceli hale mi geldi? Özellikle tüketim alışkanlıklarımız söz konusu olduğunda manipüle edildiğimizi artık hepimiz biliyoruz, peki bizleri manipüle eden algoritmalar yalnızca tüketim alışkanlıklarımız için mi kullanılıyor? Bu algoritmalar için artık tamamen ‘öngörülebilir’ veri yığınları haline gelmiş olan insanın ‘öngörülemez’ olmak için neler yapması gerek? Hakkımızdaki her türlü veriyi toplayan, kaydeden ve yeri geldiğinde bize karşı kullanan bir sistemde insan haklarından söz edebilir miyiz? Yalnızca kendi sesimize en yakın sesleri duyduğumuz yankı odalarına hapsedildiğimiz bu düzende seçme şansımız gerçekten var mı?
Bunlar ve benzeri onlarca soruya yanıt arayan Akan Abdula, 'Öngörülemeyenler' adlı kitabında kendi yaşamından örneklerle içinde dönüp durduğumuz fasit dairenin fotoğrafını önümüze koyuyor. Geçmişten günümüze hapsolduğumuz çemberleri demir perdenin ardında büyümüş bir insanın deneyimleriyle aktarıyor. Bütün bunların sonucunda da ‘öngörülmez’ olmak için yapılabilecekleri anlatıyor.
Akan Abdula’nın yazdığı Öngörülemeyenler Destek Yayınları’ndan çıktı.
Arka Kapak Yazısı: Gerçekler korkulardan daha büyük olmalıdır. Oyunu bozun. Öngörülemez olun. Bu kitapta artık adı olmayan yitik bir ülkenin çarpıtılmış gerçeklerle yönetilen topraklarında büyüyen bir çocuğun hikâyesini okuyacaksınız. Hiç bitmeyen bir döngünün, sürekli kendisini tamamlayan bir çemberin içinde tutsak olduğunu fark eden bir çocuk... Bir çocuğu kurtarmak için mısır tarlalarında başlayan sıkı bir koşu bu. Akan Abdula, 80’lerin totaliter Yugoslavya’sında soğuk ve zorba bir apartman blokunda başlayan çocukluğunun, Noel Baba’nın kucağından atılmasıyla sonsuza dek dönüşen hayatının zorlu ve lirik öyküsünü anlatıyor. Rejimin coğrafyadan da sert olduğu o yıllarda yaşananlarla şimdi sözde özgürlükler vaat eden yeni çağa girerken başımıza gelecekler arasındaki korkunç benzerliği gözler önüne seriyor. Gerçeklik ötesi çağının tutsaklarına, yalanlardan gerçeklik üreten teknolojik sistemlerin kurbanlarına, yani bizlere, erdemlerin ve hakikatin peşine düşmenin, tutsak eden çemberler karşısında öngörülemez olmanın yollarını anlatıyor. Elinizde tuttuğunuz kitap, bir otobiyografi ya da yakın tarih metni değil, düpedüz bir teknoloji kitabıdır. Teknolojinin sert yüzüne karşı atılmış cesur bir çığlıktır. Çünkü gerçekler ve özgürlükler her zaman korkulardan büyüktür. |