T24 Kültür Sanat
Müzeleri, konuklarının kendini ve kentini tanımasını sağlayan birer kültür hanesi olarak kabul etmemiz gerektiğini söyleyen müzeograf ve küratör Canan Cürgen Gültaş,
İBB’nin üç ayda bir çıkan İST dergisi için şehirde görülebilecek küçük ve özel müzeleri kaleme aldı. İşte o yedi müze…
Sait Faik Abasıyanık Müzesi
"Küçük şeyleri unutamayanlar en geri hatırları da unutamayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan her yeri, her şeyi severek öleceklerdir.” Sait Faik Abasıyanık’ın “Semaver” adlı öyküsünden.
İstanbul en güzel edebiyatta yaşar. Edebiyatımızın hikâyecileri, romancıları ve şairleri yaşadıkları ve yaşayamadıkları İstanbul’u; özlemleri, kederleri, aşkları, insan sıcağını, ümidi ve merhameti, kavgayı ve adaleti, emeği ve kenti eserlerinde ölümsüzleştirmiştir. İstanbul denince akla ilk gelen yazarlarımızdan biri de Sait Faik’tir. Burgazada’daki müze evi Sait Faik okurlarını yazarın dünyasında etkileyici bir yolculuğa çıkarıyor. Burgaz’ın sokaklarında duyacağınız “Hişt! Hişt!” seslenişine kulak verirseniz, bu ses sizi Çayır Sokak’ın 15 numaralı evine götürecektir.
Sait Faik’in yaşamına tanıklık etmiş eşyalar; kendisinin, dostlarının ve ailesinin fotoğrafları, mektupları, kartpostalları ve eserlerine konu olan sayısız hatıranın izlerini bulabileceğiniz koleksiyonu koruyan ve sergileyen müze evde dolaşırken yazarın okuru olan-olmayan ziyaretçilerin onun yaşamına dair pek çok bilinmeyenle karşılaşacağı bir hikâye anlatılıyor.
Sait Faik’in babasının ölümünden sonra annesi Makbule Hanım’la yazları yaşadığı ev, Makbule Hanım’ın 8 Kasım 1954 tarihinde hazırladığı vasiyetiyle, yazarın ölümünden sonra Sait Faik Abasıyanık Müzesi yapılması koşuluyla, mal varlıklarının çoğu ve Sait Faik’in eserlerinin telif haklarıyla birlikte ülkemizin en köklü eğitim kurumunu bünyesinde var eden Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağışlanır. Cemiyet kendisine 1964 yılında intikal eden bu vasiyete titizlikle sahip çıkarak müzeyi 22 Ağustos 1959 tarihinde ziyarete açar. Vasiyetinde oğlunun adına her yıl bir hikâye armağanı verilmesi şartı da 1964 yılından bu yana cemiyet tarafından yerine getirilmektedir. Edebiyatımızın önemli ödüllerinden biri olan “Sait Faik Hikâye Armağanı” bu yıl 67. kez sahibini buldu ve Deli Tarla adlı hikâye kitabıyla Şermin Yaşar’a armağan edildi.
Sait Faik Abasıyanık Müzesi, vasiyet doğrultusunda ücretsiz ziyaret ediliyor. Girişle birlikte üç katta sergilenen koleksiyonda yazarın nüfus cüzdanı, diploması, pasaportu, okul çantası, şapkası, olta takımları, pijaması, okuduğu kitaplar gibi kişisel eşyalarının yanı sıra çalışma masası, yatağı, kitaplığı ile kendisine armağan edilen sanat eserlerini görebilir, çatı katındaki mektup odasında Sait Faik’e bir mektup yazarak İstanbul’u anlatabilirsiniz. Çağdaş müzecilik yaklaşımıyla tasarlanan müze evin her odasında pırıl pırıl Ada güneşi ile denizin ve göğün değişen mavisi size eşlik edecek.
Müzenin bahçesinde Sait Faik öyküleri okumak gibisi yok! Kitapları yanınızda yoksa üzülmeyin, müzeden indirimli olarak satın alabilir, böylece Darüşşafaka’da öğrenim gören çocukların eğitimine de katkıda bulunabilirsiniz.
Müzeyi salıdan cumartesiye 10.30-17.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
Akaretler Mustafa Kemal Müzesi
Balkan Savaşları sırasında annesi ve ablasını Selanik’ten İstanbul’a getiren Mustafa Kemal’in 1912 yılında onlar için kiraladığı, Zübeyde Hanım ve Makbule Hanım’ın yedi yıl ikamet ettiği Beşiktaş Akaretler’de yer alan 36 numaralı ev, Akaretler Mustafa Kemal Müzesi’dir. 2010 yılında açılan müze, imparatorluk döneminde Dolmabahçe Sarayı çalışanları için yaptırılan sıra evler olan ve semte adını veren akaretlerden biridir.
Beşiktaş ve Maçka arasındaki Akaretler olarak adlandırılan toplu konut tipi, Osmanlı’nın Batılılaşma çabalarının bir örneğidir. Yapımına Ocak 1875 tarihinde padişahın emriyle başlanan evlerin mimarı Sarkis Balyan’dır. Kira konutu olarak tasarlanan bu evlerden elde edilecek akarla Maçka’da Aziziye Camii’nin yapılması planlanmış; ancak padişah tahttan indirildiği için yapının yalnız temelleri atılabilmiştir. Evlere adını, “akar” olarak adlandırılan ve elde edilmesi planlanan bu kira gelirleri verir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen, özgün koleksiyonu bulunmayan müze, çağdaş bir kurguyla ağırlıklı olarak grafik ve dijital unsurlarla bilgi sunmakta; Mustafa Kemal’in yaşamından kesitler ve İstanbul’la olan ilişkisini yansıtmaktadır. Müzenin giriş katında Atatürk’ün vakıflara dair sözlerine yer verilmiştir. Ayrıca Akaretler’e dair bilgi de verilmektedir. Bu katta bir de çocuklar için düzenlenmiş öğrenme alanı bulunmaktadır. Birinci katta Balkan Savaşları ve göç, Çanakkale Savaşı’nda Mustafa Kemal, İstanbul’un işgal yılları gibi tematik konular fotoğraf, arşiv materyali gibi dokümanlarla aktarılmıştır. Mustafa Kemal’in çalışma odasının canlandırması da bu katta yer almaktadır. İkinci katta ise Mustafa Kemal ve ailesi, mektupları ve İstanbul’da geçirdiği son günlerini anlatan görsel ve işitsel bilgi içerikleri projeksiyon ve kiosklar aracılığıyla aktarılmaktadır. Çatıda da idari birimler, arşiv ve kütüphane yer almaktadır.
Cephelerden İstanbul’a geldiği günlerde bir süre ailesiyle bu evde ikamet eden Mustafa Kemal, Slav dilleri araştırmacısı ve dilbilimci Ferdinand Saussure ile burada tanışmış ve genç Cumhuriyet ile şekillenen toplumun dil ve tarih temelini, daha sonra hayata geçireceği Dil ve Tarih Kurumu’nun ilk nüvelerini bu evdeki sohbetlerinde atmıştır.
Kurmay Başkan Binbaşı Mustafa Kemal’den Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, ömrünü ulusunun bağımsızlığına vakfeden bir askerin, bir evladın, Ata’nın yaşamından, yaşamımızdan izler bulacaksınız.
Müze hafta içi her gün 09.00-12.00 ve 13.00-16.00 saatleri arasında ücretsiz ziyaret edilebilir.
- Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi
"Durme kerido hijico/ uyu uyu benim canım oğlum Durme sin ansia y dolor/ sıkıntısız ve ağrısız uyu Cerra tus lindos ojicos/ küçük gözlerini kapatıp Durme durme con savor/ tatlı tatlı uyu” - (Janet-Jak Esim, Türkiye’de Judeo İspanyol Ezgiler albümü)
Bu hüzünlü ninni, İspanya’dan göçe zorlanan Sefarad Yahudisi annelerin çocuklarına söyledikleri ninnidir. Sürgün edilen Yahudi toplumunun 2 bin 600 yıllık tarihi ve bu tarihin birikimi olan kültür, 2001 yılından bu yana 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’nde sergileniyor. Müze 500. Yıl Vakfı tarafından Türk Yahudilerinin tarihini ve geleneklerini anlatmak amacıyla kuruldu.
Karaköy Perçemli Sokak’ta yer alan müze, Zülfaris Sinagogu’ndaki yerinden 2015 yılında Şişhane Neve Şalom Sinagogu yanına taşınarak 14 Ocak 2016’da kapılarını yeniden açtı. Hahambaşılık kayıtlarında adı “Kal Gadoş Galata” olarak geçen Zülfaris Sinagogu sokağa eski adını veren yapıdır. Zülfaris “gelin perçemi” anlamına gelen “zülf-ü arus”un kısaltılmışıdır. Sokak isimleri yenilenirken Perçemli Sokak adının verilmesi dikkate değerdir.
Müze inanç, gelenek ve özgürlüklerini kaybetmektense İspanya’yı terk etmeyi yeğleyen Sefarad Yahudilerinin sosyal, kültürel ve ekonomik yaşama katkılarına, törenlerine ve geleneklerine dair çoğu bağış yoluyla sağlanan objelerden oluşan koleksiyonuyla Yahudi toplumunun hikâyesini kronolojik ve tematik olarak anlatıyor. Üç kata yerleşmiş olan müze ile Neve Şalom Sinagogu arasında fiziki bağlantıyı sağlayan Midraş holü içinde yapılan dinî törenler müze ziyaretçilerince izlenebiliyor, ziyaretçiler geleneksel sünnet, düğün, Bar Mitzva gibi ritüellere tanıklık edebiliyor.
Çağdaş müzecilik anlayışıyla düzenlenmiş olan sergilemenin birinci katında Göç, Osmanlı Topraklarında Hahambaşılık Kurumu, Askerlik, Yakın Tarih, Türk-Yahudi Basını, Maftirim Alyans Okulları ve Klasik Türk Musikisi başlıkları altında tematik koleksiyonlar yer alıyor.
Etnografya bölümünde “Doğumdan Ölüme Yaşam Döngüsü” adlı sergileme teması altında, koleksiyonda yer alan aile yadigârı geleneksel giysiler; evlilik, doğum, sünnet gibi törenlere ait çeşitli nesneler, video, fotoğraf ve belgeler eşliğinde aktarılan bilgi, Yahudi toplumu dışındaki pek çok ziyaretçi için yaşam kültürü ve gelenekler arasındaki benzerlikler açısından şaşırtıcı bir öğrenme başlatırken, topluluk üyeleri için de kültürün aktarımını ve yaşamasını sağlayan bir kaynak.
İkinci katta Türk Sefarad Mutfağı, Dinî Bayramlar, Yaşamdan Kesitler, Judeo İspanyol Türk Sefarad Müziği, Yaşam Alanları ve Aşkenazlar-Karaylar tematik sergilemeleri ile Büyük Edirne Sinagogu Maketi görülebilir. Bu bölümde yer alan Judeo İspanyol dilinde yapılmış sözlü tarih çalışması, bir dönemi tanıklarından dinlememize olanak sağlayarak toplumsal belleğe katkıda bulunuyor. Sefarad mutfağından lezzetlerin tadılabileceği bir kafe de ziyaret saatleri içinde hizmet veriyor.
- Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi pazartesiden perşembeye 10.00-17.00, cuma günleri 10.00- 13.00, pazar günleri ise 10.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi (İMOGA)
Dünyada sadece baskı resim koleksiyonu ile tanımlanmış az sayıdaki müzeden biri olan IMOGA, Türkiye’de pek çok üniversitede baskı resim atölyelerini kuran ve eğitimin başlatılmasını sağlayan Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan tarafından, ülkemizin ilk özgün baskı resim müzesi olarak 2004 yılında kuruldu.
Kısaca IMOGA olarak tanımlanan İstanbul Museum of Graphic Arts / İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi, Üsküdar Ünalan’da yer alıyor. Müzenin kurucusu, akademisyen ve sanatçı Süleyman Saim Tekcan, özgün baskı üretim ve çalışmalarını müzedeki atölyesinde sürdürüyor. Müzede baskı resim atölyesinin yanı sıra heykeltıraş Ali Teoman Germaner’in kurduğu atölyeyle kapsamlı etkinliklere ev sahipliği yapan çok amaçlı bir salon bulunmaktadır. Müze içinde yer alan bu atölyelerde misafir sanatçılara eser üretebilecekleri imkânlar sunuluyor.
Müze koleksiyonunda dünyaca önemli 1800 sanatçının eseri yer almaktadır. Sanatçıların ve koleksiyonerlerin bağışlarıyla genişleyip zenginleşen koleksiyonda; Adnan Çoker, Ali Teoman Germaner, Burhan Doğançay, Burhan Uygur, Bedri Baykam, Cihat Burak, Emin Koç, Erol Akyavaş, Ergin İnan, Ferruh Başağa, Gülsün Karamustafa, İnci Eviner, Kadri Özayten, Mehmet Güleryüz, Mevlüt Akyıldız, Mustafa Pilevneli, Sadi Diren, Semih Balcıoğlu, Süleyman Saim Tekcan, Turhan Selçuk gibi ülkemizin öncü sanatçılarının eserlerinin yanı sıra konuk sanatçıların atölye çalışmalarında müzeye bağışladıkları baskılar ve 2008 yılında düzenlenen İstanbul Baskı Resim Bienali sonucunda müze koleksiyonuna katılan eserler yer alıyor. Sergileme, koleksiyondaki eserlerin dönüşümlü olarak sanatseverlere sunulmasıyla değişiyor. Böylece hem geniş koleksiyonda yer alan pek çok eser ziyaretçiyle buluşuyor hem de kâğıt ve boya gibi görece kısa sürede yıpranabilecek materyalden oluşan eserlerin konservasyonları, restorasyonları yapılabiliyor.
Sergi salonlarında farklı baskı tekniklerini anlatmak üzere yerleştirilmiş baskı makinelerini görmek de oldukça heyecan verici ve tatmin edici bir bilgi sağlıyor. Müze, çağdaş sergileme teknikleri ve müzeografi açısından daha çok bir “white cube” (beyaz küp: kare veya dikdörtgen biçimli ve beyaz ağırlıklı modern sanat galerisi estetik akımı) izlenimi verse de ülkemizde baskı resim sanatı adına böylesi bir belleği oluşturan ve geliştiren koleksiyon görülmeye değer.
IMOGA “müze” kavramı içine tüm eğitici imkânları dâhil etmeyi önemsiyor. Ziyaretçilerin, geleneksel ve güncel baskı teknikleriyle üretilmiş eserleri görmeleri ve üretim tekniklerine, baskı resim sanatının tarihine dair bilgi almaları mümkün. Çocuklar ve yetişkinler için düzenlenen atölyelere ilişkin güncel bilgiyi müzenin etkinlik takviminden alabilirsiniz.
Pazar ve pazartesi günleri ziyarete kapalı olan müze diğer günler 10.00-17.00 saatleri arasında, bireysel ziyaretlerde ücretsiz olarak gezilebilir.
Kâzım Karabekir Paşa Müzesi
Kâzım Karabekir Paşa Müzesi, Kurtuluş Savaşı’mızın Şark Cephesi komutanı, Millî Mücadele kahramanı ve siyasetçi Kazım Karabekir Paşa ve ailesinin yaşadığı evdir. Sultan II. Abdülhamit’in maarif nazırı, bugünkü karşılığıyla eğitim bakanı Antepli Münif Tahir Paşa tarafından İtalyan mimar ve heykeltıraş Rozette’ye inşa ettirilen ve “Zürafalı Köşk” olarak da bilinen ev Erenköy’dedir. Kâzım Karabekir Vakfı tarafından 2005 yılında müzeye dönüştürülen köşk, Paşa’nın çocukluğunda toplamaya ve biriktirmeye başladığı, ailesine ve kendisine ait eşyalardan oluşan bir koleksiyona sahip.
1 Ekim 2005 tarihinde ziyarete açılan müzenin sergileme tasarımı, paşanın ve ailesinin köşkte yaşadığı dönem dikkate alınarak orijinal eserlerle hazırlanmış. Giriş katta oturma odası, paşanın çalışma odası ve kabul salonu aslına uygun olarak yeniden düzenlenmiş. Üst katta paşa ve eşinin yatak odası, aile bireylerine ait fotoğrafların sergilendiği oda ile Kâzım Karabekir ve eşine ait kıyafetlerin sergilendiği bölüm yer alıyor.
Birinci Dünya Savaşı’nda, Kurtuluş Savaşı’nda, Erzurum Kongresi Temsil Heyeti’nde, Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasında olduğu gibi askerlik yaşamı boyunca önemli görevler alan ve bunları başarıyla yerine getiren Kâzım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal’i tutuklamak emriyle İstanbul hükümeti tarafından Samsun’a gönderildiğinde, beraberinde getirdiği süvari birliğiyle Mustafa Kemal’in emrinde olduğunu söylemiştir: “(...) bundan evvel olduğu gibi bundan sonra da kumandanımsınız.”
1927 yılında emekli olduktan sonra 1938’e kadar Erenköy’deki köşkte dinlenmeye çekilen Kâzım Karabekir, on beş ciltten oluşan on bin sayfalık eseri başta olmak üzere, yakın tarihimize ışık tutan eserlerini bu evde kaleme alır. 1939 yılında İstanbul milletvekili seçilince Ankara’da ikamet etme gereği doğar ve köşk sadece yaz aylarında kullanılır.
Müzede paşanın kemanı, madalyaları, cephede giydiği kar ayakkabıları, silahları, üniforması, fotoğrafları gibi pek çok kişisel eşyası sergileniyor. Çalışma odası, üç bin kitaptan oluşan kütüphanesi oldukça dikkat çekici. Yanı sıra yakın tarih araştırmacılarının ilgisini çekecek arşiv belgeleri ve fotoğraflar da yer alıyor. Sadece bir asker değil bir aydın olan Karabekir Paşa’nın yaşamı bu nesnelerle şekillenip gözümüzde canlanıyor. Randevu alarak müze kütüphanesinde araştırma yapabilir, paşanın eserlerini müzeden satın alabilirsiniz.
Kâzım Karabekir’in yaşamına tanıklık etmek isterseniz salı ve perşembe günleri 10.00- 12.00 ile 13.00-16.30 saatleri arasında müzeyi ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.
Burhan Doğançay Müzesi
"Ben bu müzeye başlarken bunu yapamazsın dediler ama ben yaparım dedim. Hiç kimseden bir kuruş almadan kendi imkânlarımla bu müzeyi kurdum.”
Bir röportajında böyle anlatıyor müzeye dair tutkusunu ve kararlılığını Burhan Doğançay. Yarım asır boyunca dünyanın muhtelif şehirlerinde gördüğü, kentin bedeni olarak niteleyebileceğimiz duvarları sanat eserlerine taşımasıyla tanınan sanatçının eserlerinden sınırlı bir retrospektif koleksiyona, ayrıca kendisi gibi ressam olan babası Adil Doğançay’a ait küçük bir koleksiyona ev sahipliği yapan müze 2004 yılında Beyoğlu’nda kapılarını açtı. O zaman kentin Avrupa yakasının kültür merkezi olan Beyoğlu’nda bulunan yüz yetmiş yıllık üç katlı bir yapıda bulunuyor. 1999 yılında sanatçı tarafından alınıp restore edilmeye başlanan binanın müzeleşmesi dört yıllık bir çabanın sonucu.
Türkiye’de ilk kez bir çağdaş sanat koleksiyonu sunan müze olarak Doğançay Müzesi 2010 yılından bu yana Burhan-Angela Doğançay Sanat ve Kültür Vakfı himayesindedir. Sanatçının 2013 yılındaki vefatından sonra vakıf, sanat eserlerini toplamayı bırakarak müzenin sergileme işlerine odaklandı. Sergilenen koleksiyon Burhan Doğançay’ın bir dünya insanı ve bir kentli olarak kentlerle sanat üzerinden kurduğu ilişkiyi belgeleyip sunmakta, anlatıp korumaktadır. Kentin tarihinde daima çok sesli ve çok renkli bir kimliği olan Pera’nın bugün tektipleşen görünümü ve kakofoniye dönüşen seslerinden bir anda sıyrılmanızı sağlayan müze, bu yönüyle de ziyaretçileri etkiliyor. Şehir kâşifleri için bir kaçış noktası olarak not düşmek isterim.
Sergileme zemin kattan başlıyor ve üçüncü kata kadar 100’den fazla eser yer alıyor. Girişte bir karşılama alanıyla birlikte bir Aubusson Duvar Halısı, sanatçının Şeritler/Kurdeleler serisinden L’Atelier Raymond Picaud’da ürettiği on dört eserden biri, fotoğraflar ve taş baskılar yer alıyor. Doğançay koniler ve kurdeleler gibi çok iyi bilinen temalardaki tuval resimlerinin yanı sıra çeşitli teknik ve malzemeyle de çalışan bir sanatçıydı. Müzenin tuval, duvar halısı, heykel, fotoğraf ve taş baskı gibi farklı disiplinlerdeki bu çeşitliliğe yer vermesi sanatseverler için sevindirici.
Birinci katta Doğançay’ın soyut bir yaklaşımla ürettiği kolaj ve fümajlardan oluşan Koni dizisi ve Kurdele serisinden işler yer alıyor. Bu seri, sanatçının yaşamında elli yıla yayılan bir zaman zarfında, yüzden fazla ülkede, beş yüzden fazla kente yaptığı ziyaretlerin ilhamıyla üretilmiş. Yine bu katta New Yorklu grafiti sanatçısının adını taşıyan GREGO serisinden örnekler yer alıyor. İkinci katta sanatçının üretiminde önemli yer tutan bir konu olan kent duvarları yorumlarını içeren, duvarlardan ilham alan seriler izlenebilir. Kent duvarları Doğançay’a göre insan deneyiminin anıtları. Sosyal, politik ve ekonomik değişimin belleğini tutuyorlar. Onun resimlerinde bu anıtlar ve bellek yaşamaya, sanatçının gözünden anlatmaya devam ediyor.
Üçüncü katta ziyaretçiler sanatçının babası ve ilk resim öğretmeni Adil Doğançay’ın empresyonist bir duyarlık ve üslupla ürettiği eserlerinden küçük bir kesit sunan koleksiyon ile Burhan Doğançay’ın erken dönem figüratif eserlerini görebilir. Erken dönem çalışmaları, sanatçının 1950’lerin başlarında Paris Üniversitesi’nde hukuk ve iktisat öğrenimi görürken sanat eğitimi aldığı Academie del la Grande Chaumiere’deki yıllarına ait. Öğrenim görmek için yurt dışına gitmeden önce babasına futbol oynamayacağı ve resim yapmayacağına dair söz veren sanatçı sözlerinden yalnızca birini tutabilmiş.
Doğançay’ın bu müzeyi kurmasının başlıca sebeplerinden biri “bebeler” olarak ifade ediliyor. Vakıf ve müze her sene ilköğretim öğrencilerine yönelik bir resim yarışması düzenleyerek başarılı olanları Paris ve Londra’ya gönderiyor. Doğançay Müzesi çocukların sanat eğitimi almasına bu yarışma ile öncü ve taşıyıcı oluyor. Kültürü dönüştürmek için çocukları bilgiyle, görgüyle, sanatla donatmak, kuşatmak gerektiğinin en iyi örneğini bu uygulamayla görüyoruz. Muhteşem!
Asansör kabini bile “Demir İşçileri Projesi”nden küçük bir fotoğraf gösterimi için sergileme alanına dahil edilmiş olan müzeden ayrılmadan önce giriş kattaki mağazayı ziyaret edip kafede dinlenebilirsiniz.
Müzeyi salıdan pazara 10.00-18.00 saatleri arasında ücretsiz ziyaret edebilirsiniz.
TÜRVAK Türker İnanoğlu Vakfı Sinema ve Tiyatro Müzesi
"Sinema ile zamanda ileriye ve geriye gidebilen insan sinemanın gücünün etkisi altındadır; çünkü sinema bizi her an saran gerçekliğin maddesine hakiki bağlarla bağlanmıştır.” A. Tarkovsky
Ülkemizin ilk sinema müzesi olan TÜRVAK Sinema Müzesi, 2001 yılında Kavacık’ta kuruldu. Müzenin, Türker İnanoğlu’nun yıllarca emek verdiği kariyerinde sonsuza dek adını yaşatacak bir imza bırakmak isteğiyle kurulduğunu öğreniyoruz. 1957 yılında sinema dünyasına adım atan, müzenin ve vakfın kurucusu Türker İnanoğlu yüzlerce sinema filmi ve binlerce saatlik televizyon programları hazırladıktan sonra hem mesleğe donanımlı ve eğitimli çalışanlar yetiştirmek hem gençlere yurt içi ve yurt dışı eğitim bursları vermek üzere Türker İnanoğlu Vakfı’nı kurarak tüm programlarının, filmlerinin mülkiyeti ile bütün araç-gereç ve arşivini vakfa bağışlar. Mesleki birikimi ve mesleğin geleceğine duyduğu sorumlulukla senaryolar, afişler, film, fotoğraf ve cihazları müzenin koleksiyonunu oluşturmak için bir araya getirir. Sinemamızın temelinde tiyatromuzun yönetmen ve sanatçılarının da bulunduğu bilinciyle, tiyatro oyuncusu dostlarının da katkılarıyla müzeyi kurar. Bu gönülden desteğe, sinema müzesinin yanı sıra bir de tiyatro müzesi açarak teşekkür eder.
2010 yılında Beyoğlu’na taşınan müze on sene kadar ziyaretçilerini burada ağırladıktan sonra Kavacık’taki Erler Film’e ait binanın müze olarak yeniden düzenlenmesiyle eski adresine geri döner.
Sinema müzesi Ali Efendi Sineması, Türker İnanoğlu Yapımlarından Örnekler, Dünden 2000’e Ekipmanlardan Örnekler, Türk Sinemasının Unutulmazları ve çeşitli yönetmen ve oyuncuların balmumu heykellerinin yer aldığı beş bölümde kurgulanmış.
Ali Efendi Sineması, 27 Mart 1914 tarihinde Sirkeci’de açılan bir sinema salonunun anısının yaşatıldığı bölüm. Bu bölümde sinema salonunun açıldığı günün gazete haberleri, gösterim programında yer alan filmlerle ilgili haberler, afişler, sinemanın işletmecisi Ali Efendi’nin fotoğrafları ve balmumu heykeli yer alıyor.
Türker İnanoğlu Yapımlarından Örnekler temalı bölümde yüzlerce obje arasında zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden kaybolmanız mümkün. Müzebilimsel bir yaklaşımla bütün sergilemenin yeniden kurgulanmaya ihtiyacı olsa da koleksiyonun genişliğinden ve çeşitliliğinden etkilenmemeniz mümkün değil. Sinema alanında araştırma yapanları ve yapmak isteyenleri kucaklayacak bu bölümün ziyaretçileri İnanoğlu’nun yarım asrı aşan mesleki yaşamına tanıklık ediyor.
Müzenin koleksiyonunda 1000’den fazla sinema cihaz ve ekipmanı, 6000’in üzerinde film afişi, 10.000 fotoğraflık bir sinema-tiyatro arşivi yer alıyor. Muhtelif filmlerin set çalışmalarından örnekler, Yeşilçam’ın çocuk oyuncularının fotoğrafları, Bedri Korhan’ın yorumuyla hepimizin hafızasına kazınan Kemal Sunal imajının görselleştiği afişler, Sadri Alışık şiirleri ve illüstrasyonları, İbrahim Enez’in fırçasından pek çok afişin orijinal kopyaları, Yeşilçam yapımlarından örnekler ile kalıcı koleksiyondan süreli sergiler ziyaretçilerle buluşuyor.
Ülkemizin sosyal, politik ve ekonomik değişimlerinin izdüşümünü takip edebileceğimiz Yeşilçam sinemasının oyuncularının, yönetmenlerinin, filmlerinin ve tiyatromuzun ilklerinin, duayenlerinin yaşadığı; hayal, umut ve hatıralarımızı, kahkahamızı ve kederimizi saklayan ve sergileyen bellek bu müzede yer alıyor.
Tüm koleksiyonları incelemeye bir gününüz yetmeyecek ancak salıdan pazara 10.00- 18.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.