2011 yılında kuvvet komutanları ile birlikte istifa eden eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki (TSK) cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimini tüm yönleriyle araştırmak ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu'nda milletvekillerinin sorularını yanıtladı.
İstihbarat zaafına ilişkin iddialar konusunda Koşaner, "Sık sık 'Neden bu dönemde silahlı kuvvetler kendisini korumadı, tedbir almadı?' diye sorularla karşılıyor basından takip ettiğimiz kadarıyla. Efendim malumunuzdur ancak kısaca tekrar etmek istiyorum: Silahlı kuvvetlerin kışla hudutları dışarısında herhangi bir istihbarat yapması, birini takip etmesi, bir faaliyette bulunması söz konusu değildir" dedi. "Bizim istihbarat dediğimiz faaliyetimiz, kışla sınırları içerisinde veya tatbikat arazisinde vesaire personelimizce takip etmekten ibarettir" diyen Koşaner, "Peki, o zaman ne olacak? Bize gelen tüm bilgiler MİT’ten ve Emniyetten gelen bilgilerdi, onlara itibar etmek durumundaydık" ifadesini kullandı.
Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) toplantılarında MİT ve Emniyet'ten gelen bilgiler doğrultusunda şüpheli personelin silahlı kuvvetlerle ilişiğini kesmeye çalıştıklarını aktaran Koşaner, "Ancak Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla silahlı kuvvetlerden personel ayrılması çeşitli şekillerde yanlış yorumlanarak, bazı basın tarafından halkımıza yanlış anlatılarak sanki 'Namaz kılan atılıyor, işte içki içmeyen atılıyor' gibi bir propaganda yapılarak Yüksek Askerî Şûra’daki faaliyetlerimiz bizim engellenmeye çalışıldı. Tabii ki yetkili makamlar da bundan -sanıyorum- etkilendikleri için bir süre sonra bu faaliyetlerimize şerh koymaya ve böyle şahısların silahlı kuvvetler dışına çıkarılmasını önlemeye başladılar" diye konuştu.
Koşaner, silahlı kuvvetlerin kendini sekiz dokuz yıldır kendini koruyamaz duruma geldiğini belirtti. "Koruyamaz duruma gelince ne oldu?" diye soran Koşaner, "Bu kişiler yerleştiler, güçlendiler, rütbe de aldılar, yetkili makamlara da geldiler. Tabii ki yetkili makamlara gelmeleri yine örgüt tarafından üretilen sahte bilgi ve belgelere dayalı açılan davalar sayesinde Türk silahlı Kuvvetlerinin önemli kadrolarının göz göre göre tasfiye edilmesiyle mümkün oldu" ifadesini kullandı.
Işık Koşaner'in Darbe Komisyonu'nda yaptığı açıklamalardan satır başları şöyle:
"Atı alan Üsküdar’ı geçtiği için
mahkeme işi olmuyordu"
"Bizim istihbarat dediğimiz faaliyetimiz, kışla sınırları içerisinde veya tatbikat arazisinde vesaire personelimizce takip etmekten ibarettir. Peki, o zaman ne olacak? Bize gelen tüm bilgiler MİT’ten ve Emniyetten gelen bilgilerdi, onlara itibar etmek durumundaydık. Oradan gelen bilgilere göre tahkik edip, eğer bilgileri teyit edebiliyorsak, bu personelin silahlı kuvvetlerinden ilişiğinin kesilmesine çalışıyorduk. Bunun için de tek bir yöntemimiz vardı: Yüksek Askerî Şûra toplantılarında böyle personelin silahlı kuvvetlerle ilişiğini kesmek; ancak bilgiye, belgeye dayandığı şekilde. Mahkemeye gitmekle olmuyordu. Mahkemeye verseniz bile zaten beş sene sürüyor, o zamana kadar atı alan Üsküdar’ı geçtiği için mahkeme işi olmuyordu. Yüksek Askerî Şûra kararları o dönemde yargıya da kapalıydı. Ancak Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla silahlı kuvvetlerden personel ayrılması çeşitli şekillerde yanlış yorumlanarak, bazı basın tarafından halkımıza yanlış anlatılarak sanki “Namaz kılan atılıyor, işte içki içmeyen atılıyor.” gibi bir propaganda yapılarak Yüksek Askerî Şûra’daki faaliyetlerimiz bizim engellenmeye çalışıldı. Tabii ki yetkili makamlar da bundan -sanıyorum- etkilendikleri için bir süre sonra bu faaliyetlerimize şerh koymaya ve böyle şahısların silahlı kuvvetler dışına çıkarılmasını önlemeye başladılar. Tabii bu, son sekiz, dokuz yıldır aşağı yukarı bu şekilde silahlı kuvvetler kendini koruyamaz duruma geldi. Koruyamaz duruma gelince ne oldu? Bu kişiler yerleştiler, güçlendiler, rütbe de aldılar, yetkili makamlara da geldiler"
"'Bu Fethullahçı mı' falan diye sormadık"
“Bu Fetullahçı mı?” falan diye sormak tabi i olmaz. Biz genel davranışı, nereye gidiyor, ne yapıyor, genel olarak bilgi alıyoruz. O dönemde zaten “Fetullahçı mı?” diye sorulmuyordu, malumunuz, öyle bir şey söz konusu değil. Genel olarak davranışı, nereye gidiyor, kiminle görüşüyor, genel olarak takip ediyorduk ve “Bu kişi Fetullahçı mıdır, buna bakın.” diye bir yazı yazmak, öyle şey kesinlikle söz konusu değil.
"Tutuksuz yargılamayı sağlasaydık bu olanların önüne büyük ölçüde geçilecekti"
"Ben yaşadığım olayları anlatmak mecburiyetindeyim. Tabii ki arz ettiğimi, anlatmaya çalıştığımı söyleyeceğim, başka ne yapabilirdim, ne yapmamı beklerdiniz? Yani askeriz, statümüz belli, Başbakanımızın statüsü belli, Cumhurbaşkanının statüsü belli, olaylar belli, işte var gücümüzle ikna etmeye çalışıyoruz. Bütün derdimiz, bakın, anlattım, bir daha söylüyorum, şu tutuksuz yargılamayı sağlasak bu olayların büyük bölümünü önleyecektik. Herkes görevinin başında olacaktı, kadrosu boşalmayacaktı, gene mahkeme devam edecekti, varsa suçu cezasını gene görecekti ama dışlanmayacaktı, kadro boşalmayacaktı, oralara birileri doldurulmayacaktı çünkü kimin geleceğini bilmiyorsunuz, gene siz koyacaksınız ama kim olduğunu bilmiyorsunuz, o hataya düşmemiş olacaktık"
"Yeni yapı tamamen yanlış"
"Yeni yapı tamamen kanaatimizce yanlıştır. Askerlikte büyük bir prensip vardır, böyle, çok önemli: “Emir-komuta birliği.” derler. Bunu bozduğunuz anda sonunuz felakettir, yani benim kanaatim öyle. Ama 'Bu yeni yapılanma emir-komuta birliğini sağlıyor mu?' derseniz, belki 'Sağlıyor' diye savunulursa mesele yoktur ama bence sağlamıyordu"
"Efendim, öğrenciler var, erler var tutuklu, buyurduğunuz gibi, alınan emrin sonu neye varacak bilemeyecek insanlar vesaire. Şimdi, askerî yargıçlar olmadığı için devrede bazı şeylerin yorumlanması -okuyoruz, takip ediyoruz iddianameleri vesaireleri- sivil savcılar tarafından çok çok yanlış değerlendirilip yorumlanıyor, ben çok örnek veririm, şimdi, zamanınızı almayayım yani birkaç başımıza gelen olaylar da var. Yani o kadar komik şeyler söyleniyor ki, bir tane söyleyeceğim müsaade ederseniz: Olay olduğu zaman birlik komutanı evinde koşarak kıyafetini giyiniyor birliğine koşuyor. Çıkmayın durun… Savcı soruyor: “Neden giyindin de geldin?” “Ya, birliğe geliyorum." diyor. “Hayır, sen darbe yapmaya geldin." diyor. İşte buyurun. Hâlbuki asker birliğine elbisesiyle gelir. Bunu sivil savcı anlayamaz efendim ve böyle sorular sorar. Onun için, dediğinize tamamen katılıyorum, sıkıntı olacağı belli. Keşke olmasaydı ama en azından bir iş birliği yapılabilir mi askerî hâkim ve savcıyla. Daha evvel de biz bunun yolunu açmaya çalıştık, ya, bir bunlara da danışın filan ama öyle bir şey olmuyor tabii, şeyde"
Darbe Komisyonu'nun 26 Ekim 2016 tarihli tutanağı için tıklayın