Politika

İran ile Batı ne konuşacak?

İran ve Batının,nükleer enerji konusundaki tutumlarında değişiklik olmadığı halde müzakerelere başlayacak olması dikkatleri çekti.

15 Eylül 2009 03:00
İran ve Batının,nükleer enerji konusundaki tutumlarında değişiklik olmadığı halde müzakerelere başlayacak olması dikkatleri çekti.

BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ABD, İngiltere, Rusya, Çin ve Fransa ile Almanya'dan oluşan 5 artı 1 ülkeleri, müzakerelere başlanması için öteden beri ısrar ettikleri 'nükleer enerji faaliyetinin durdurulması' ön şartından şimdilik vazgeçmiş görünüyor.

Ancak bu ülkelerin, Tahran yönetimine 'Uranyum zenginleştirmeyi durdur, biz de yeni yaptırımları durduralım, ekonomik, siyasi avantajlar sunalım ve müzakerelere başlayalım' taleplerini içeren son önerisinde herhangi bir değişiklik söz konusu değil.

İran'ın, 'Ne uranyum zenginleştirmeyi durdururum, ne barışçıl amaçlı nükleer enerji hakkımdan vazgeçerim, ne de bu konuları müzakere ederim' duruşu da yerinde duruyor.

Tahran yönetiminin 5 artı 1 ülkelerinin 'Durdur durdur' önerisine cevap niteliğindeki güncelleştirilmiş son öneri paketinde, İran'ın nükleer enerji faaliyetlerini durdurması bir yana askıya alması, hatta konunun müzakere edilmesinden bile bahsedilmiyor.

Öneri paketinde, "Bütün ülkelerin barışçıl nükleer enerji elde etmelerine imkan sağlanması, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi ve imhası konularında müzakerelere hazırız" ifadeleri ön plana çıktı.

Tarafların öteden beri bilinen konumlarında herhangi bir değişiklik olduğuna dair açıklama da yapılmadığına göre, 1 Ekimde yeniden müzakerelere başlayacaklarını belirtmeleri, müzakerenin konusunun ne olduğunu akıllara getiriyor.

Zaman kazanma ya da yeni yaptırımlar ve tecrit

İran ile Batı arasında nükleer konuda daha önceleri de birçok kez müzakerelerde bulunulmuş, ancak uzlaşmaya giden yolda bir arpa boyu mesafe katedilmemişti.

Taraflar arasında başlayacak, ancak içeriği net olmayan yeni müzakerelerin akıbetinin öncekilerden pek de farklı olmayacağı yorumları yapılıyor.

Batı, müzakerelere başlamakla dünya kamuoyuna, 'Bakın, İran hala uzlaşmaz tavrını sürdürüyor, uluslararası toplumun kaygılarını giderecek adımlar atmıyor, nükleer programının şeffaflığına açıklık getirmiyor' diyerek bu ülkeye karşı daha fazla yaptırım kararı almak ve tecrit siyasetini artırmak isteyebilir.

Buna karşılık İran ise tüm yaptırım ve baskılara hatta askeri saldırı tehditlerine rağmen nükleer teknolojide geldiği noktayı korumak ve daha da ileri götürmek için müzakereleri bir zaman kazanma aracına dönüştürme amacında olabilir.

Batının 'yeni yaptırım ve tecrit', İran'ın ise 'zaman kazanma' kokan müzakerelerinden bir sonuç alınıp alınmayacağını zaman gösterecek.

5 artı 1'deki görüş ayrılığı ve UAEK raporları

BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinden ABD, İngiltere ve Fransa'nın, İran'ın nükleer enerji faaliyetleri karşısındaki katı muhalif tutumunda herhangi bir değişiklik söz konusu değil. Bu ülkeler, İran aleyhinde üç yaptırım kararının alınmasında öncü oldular.

Çin ve Rusya her ne kadar yaptırım kararlarına evet dedilerse de Tahran yönetimine zaman tanınması ve şans verilmesi görüşündeler. İran'a yönelik yeni yaptırım kararları için ilk üç ülkenin baskılarına şimdilik boyun eğmiyorlar.

Almanya ise bu iki grup arasındaki denge politikasını son dönemlerde üçlüler lehine değiştirmiş durumda, hatta bunlardan da öne geçerek İran'a 'haddinin bildirilmesini' en çok isteyen ülkeye dönüştü.

5 artı 1'in şimdilik 4'e karşı 2 konumunu alması, İran'a karşı yeni ağırlaştırılmış yaptırım kararları alma ya da aldırma cesareti veriyor, bu ülkelerin çeşitli vaatlerle Çin ve Rusya'yı ikna etmeleri de uzak ihtimal değil.

Bununla birlikte bu ülkeleri niyetlerinde kara kara düşündüren ve Tahran yönetimini de bir o kadar rahatlatan UAEK raporları var.

UAEK, 28 Ağustosta İran hakkında hazırladığı 20. raporunda da, 'İran'ın nükleer enerji programının barışçıl olduğu, nükleer enerji faaliyetlerinin askeri amaç taşıdığına dair herhangi bir kanıta ulaşılamadığı' belirtilmişti.

İran'ın nükleer enerji faaliyetlerinde son dönemde yavaşlama görüldüğünün belirtildiği raporda, "Natanz'daki tesislerde uranyum zenginleştirmeye ve Arak'taki ağır su reaktöründeki faaliyetlere devam edildiği" kaydedilmişti.

İran'ın "ek protokol"ün gereklerini yerine getirmediği hatırlatılan raporda, "Tahran yönetiminden daha şeffaf olması ve nükleer enerji faaliyetlerinin askeri olmadığına dair ikna edici adımlar atması" da istenmişti.

Yaptırımlar fırsat mı felaket mi?

İran, bugüne kadarki yaptırım kararlarından etkilenmediğini ve yoluna devam edeceğini belirtiyor, ancak nükleer teknolojide hala katedeceği mesafeler var.

Tahran yönetiminin, yaptırımları fırsata ve öz güvene dönüştürmede belli oranda başarılı olduğu söylense de uzun maratondaki engelleri aşmaya nefesinin yetip yetmeyeceği şimdilik bilinmiyor.

Uzmanlar nükleer teknolojinin karmaşık bir yapı arz ettiğini, ülkelerin tecrübe ve bilgi aktarımı ile işbirliğinin gerekli olduğunu belirtiyor. 

İran'ın yaptırım kararlarına sert tepki göstermesi aslında nükleer çarka çomak sokulduğunu itiraf anlamına geliyor. Nükleer santralin hala bitirilememesinde yaptırım kararlarının etkili olduğu da biliniyor.

Nükleer dosyanın tarihi

Özelde İran ile Batı arasında, genelde ise dünya krizine dönüştüğü söylenebilecek nükleer dosyanın yarım asırlık bir tarihi var.

İran'ın nükleer enerji faaliyetlerine başlamasında bizzat ön ayak olan, teşvik eden ve yardımlarını esirgemeyen Batının, bu konuda çark etmesi tarafları karşı karşıya getiren süreci de başlatmış oldu.

Batı, nükleer konuda İran ile anlaşmalarını tek taraflı iptal edip, teknoloji transferini durdurmakla kalmadı, Tahran yönetimini BM destekli yaptırımlarla da köşeye sıkıştırdı.

Yakın müttefiki ABD'nin yardımıyla nükleer enerji programını 1950'lerde başlatan İran, 1970'lerde Nixon ve Ford yönetimiyle nükleer konuda görüşmelerde bulundu. Ancak 1979'daki İslam Devrimi, Tahran-Washington müttefikliğini son erdirmekle kalmadı, nükleer işbirliği için de sonun başlangıcı oldu.

Almanya ve Fransa'nın da nükleer santral yapmak için İran ile imzaladıkları anlaşmaları iptal etmeleri Tahran yönetimini yeni arayışlara itti ve sonuçta Rusya, Batılı ülkelerin yerini aldı.

Dost ve müttefikleri Batılı ülkelerce yalnız bırakılan İran'ın, Rusya ile işbirliğine yol açan yeni arayışları yarım asır sonra sonuç verdi ve Buşehr'deki ilk nükleer santralin test üretimi 25 Şubat 2009'da başladı.

Türkiye'nin barışçıl ve ihtiyatlı desteği

Bölgesindeki birçok ihtilaflı konuda taraflar arasında arabuluculuk yapan ve barış projelerini hayata geçirmeye çalışan Türkiye'nin, müttefik Batı ve dost İran için de elinden geleni yapacağı en yetkili ağızlardan açıklandı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 12 Eylüldeki son İran ziyaretinde de  sorunun diyalog ve barışçıl yollarla çözülmesini arzuladıklarını ve bu konuda katkı sunmaya hazır olduklarını belirtTİ.

'Türkiye ve İran olarak iki ülkenin bulunduğu coğrafyanın bir güvenlik havzasına dönüşmesine büyük önem veriyoruz' diyen Davutoğlu, 'Türkiye'nin bu konulardaki tutumu açıktır. Bütün bu konularda çözümün diplomatik yolla ve karşılıklı saygı esası içinde gerçekleşmesi gerektiğini, bölgesel ve küresel barışı ilgilendiren her konuda mutlak anlamda bir ortak işbirliği ortamının sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda İran ile birlike çalışmaya devam edeceğiz' ifadelerini kullanmıştı.

Davutoğlu, İran'a yönelik yeni yaptırımların gündeme gelme ihtimaliyle ilgili bir soruya şu cevabı vermişti: 

'Aslında bütün çabamız yeni yaptırımlarla İran'ın büyük potansiyelinin dünya ve bölge ekonomisinin dışında tutulmasına engel olmaktır. Dolayısıyla Türkiye, İran'a yönelik herhangi bir yeni yaptırım olmaması, eski yaptırımların da ortadan kaldırılması için üzerine düşen ne varsa yapmaya hazırdır. Bunun gerçekleşmesi için başta nükleer programı olmak üzere bütün sorunların barışçıl yolla ve diyalogla çözümü konusunda Türkiye elinden geleni bundan sonra da yapacaktır. Çünkü bu konu sadece İran ile Batı ve diğer ülkeler arasındaki bir ilişki olmasının ötesinde Türkiye'nin de çıkarlarını ilgilendiren bir konudur. Biz önümüzdeki dönemde karşılıklı anlayış içinde yaptırımların olmayacağı bütün imkanların barışçıl bir şekilde kullanılacağı ve sorunların diyalogla çözüleceği bir ortamın sağlanması için çaba sarf edeceğiz. Yaptırımların olması ihtimalinden daha çok şu anda zihnimiz yaptırımların olmaması için neler yapılması gerektiği konusuna yoğunlaştırmış durumdayız. Bunun için de Türkiye, dost ve kardeş İran nezdinde elinden gelen tüm çabayı göstermeye devam edecektir.'

Davutoğlu'nun, taraflardan talep gelmesi üzerine Ankara'nın elinden geleni yapacağını belirtmesi, 'Türkiye, İran ile Batı arasındaki müzakerelere ev sahipliği yapmaya hazır' şeklinde yorumlanmıştı.

Bu arada, AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana, 5 artı 1 ülkeleri ile İran arasında 1 Ekimde başlaması öngörülen müzakerenin muhtemelen Türkiye'de yapılacağını açıkladı.