Yaşam

İnsanlığın, Türk zekâsı ile imtihanı

Gelecekten bir iyi, bir de kötü haber: İyi haber, ileride insanlık kötülüğü yenecek. Kötü haber, yenilen tarafta biz varız

21 Eylül 2008 03:00

CNBC-e’de yayınlanan Terminatör dizisinde dünyayı yok edecek bilgisayarın adı The Turk, yani Türk. Nereden çıktı derseniz, bu neredeyse iki yüz elli yıllık bir hikâye. Taa Avusturya-Macaristan İmparatoriçesi Maria Theresa’ya kadar uzanıyor.

 

Hiçbir annenin işi, Sarah Connar kadar zor olmamıştı: Çünkü henüz 15 yaşındaki tıfıl oğlu John Connor, makinelerin hükmedeceği bir kıyameti engelleyebilecek tek kişi. Dünya 2011 yılında bir yapay zekâ tarafından yok edilecek ve oğlunu, onun gönderdiği terminatör robotlara karşı korumak zorunda. Siz bu gerçeği henüz bilmiyorsunuz; diziyi takip ediyorsanız gelecek haftaki bölümde öğreneceksiniz ama bu kötü kalpli yapay zekânın adı The Turk. Yani, Türk!

 

Senaryo, bir cep telefonu satıcısının yaptığı satranç bilgisayarını konu alıyor. Dizinin ‘Türk’ adını uygun bulduğu bu bilgisayar, kendi kendine düşünme ve kendini geliştirme özelliğine sahip. Mükemmel satranç oynadığı gibi, kendi haleti ruhiyesi var, mesela günü gününe tutmuyor. Karşılaştığı satranç problemlerine o günkü havasına göre farklı çözümler üretiyor. Bu elektrikli ukala, ileride kendini geliştirerek insanlığı yok edecek bir yapay zekâya dönüşecek.

 

Her şey yeniden başlıyor

 

Sarah Connor ikinci Terminatör filminin sonunda terminatör robotu yok ederek dünyayı kurtarmıştı. The Sarah Connor Chronicles adını taşıyan dizi ise Terminator-2 ile Terminator-3 arasındaki zaman diliminde geçiyor. Dizinin başlangıcında ana-oğul kaçak göçek bir hayat yaşamaktadırlar. Hayatlarına Cameron Philips adında güzel bir kadın giriyor. Bu kadının kahramanlarımıza yardım etmek için gelecekten gönderilen bir robot olduğu ortaya çıkınca, aslında hiçbir şeyin bitmediği, mekanik kıyametin mukadder olduğu anlaşılıyor. Henüz 15 yaşındaki John gelecekte insanlığın kurtarıcısı olacağını bilmesine rağmen, kaderinde yazılı olanı yaşamak ve insanlara liderlik etmek için hazır değil. Annesi Sarah Connor’ın kaçmaktan vazgeçip, oğlunun peşindeki makinelere ve kadere karşı savaşmaktan başka şansı yok.

 

Türk olur da Ermeni olmaz mı?

 

Dizinin Türk adındaki yok edicisi gibi, bir de Ermeni karakteri var. Lobileri- mobileri para etmemiş; Türk gibi, Ermeni de kötü bir karakter filmde. Türk’ü icat eden karakter yok olunca, bilgisayar bu Ermeni’nin eline geçiyor. Sarah Connor’ın amacı 7 ve 8. bölümlerde öne çıkacak olan Ermeni’nin elindeki Türk’ü, dünyanın başına bela olmadan yok etmek.

 

Peki, yapabilecek mi? İşte bu sorunun cevabı, dizinin her bölümü izleyen ortalama 11.1 milyon insanın da merakı. Geçen sezon ABD’de yayınlanmaya başlayan, diziler arasında birinciliğe oturan The Sarah Connor Chronicles’ın bu sezon ikinci serisi gösterime giriyor. CNBC-e yetkilileri 8 bölüm halinde çekilen ilk serinin ardından ikinci seriyi de yayınlayacaklarını ancak onun bu yayın sezonunda mı, yoksa gelecek sezon mu olacağına henüz karar vermediklerini söylüyor.

 

Adını Napolyon’u yenen Türk’ten alıyor

 

Dizide dünyanın sonunu getirecek yapay zekâ ‘The Turk’, adını bundan yaklaşık iki buçuk asır önce Viyana’da yapılan ve gerçek insanlarla satranç oynayabilen Türk isimli bir robottan alıyor. Türk, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu için çalışan dahi mekanikçi Wolfgang von Kempelen tarafından 1770’te İmparatoriçe Maria Theresa onuruna yapıldı.

 

Bu otomat, ahşap bir kasa ve onun önünde duran bir Türk figüründen oluşuyordu. Bu cansız manken, tıpkı dönemin Osmanlıları gibi pala bıyıklı, sarıklı ve cüppeliydi. Kasanın önündeki kapak açılıp da dolabın ve Türk’ün içine bakıldığında, irili ufaklı pek çok kaldıraç, makaralar ve başka karmaşık mekanik sistem görülüyordu.

 

Kurularak çalışan Türk, karşısındaki gönüllüyle satranç oynamaya başladığında, gözleri satranç tahtasını tarıyor, satranç taşlarını eliyle hareket ettiriyordu. Kimse Türk’ün nasıl işlediğini ispatlayamıyordu. Bir teoriye göre satranç taşlarının içine yerleştirilen mıknatıslar sayesinde Türk taşları oynatıyordu. Bir başka teori ise kuklanın içine bir çocuğun girmiş olduğunu savunuyordu. Türk’ün sahibi olan kişiler de sırrı saklama konusunda çok kararlı davranıyorlardı. Bu sayede uzun yıllar boyunca Türk’ün gizemi insanları ona çekti. Tabii, sahiplerine de para kazandırdı.

 

Yangında yok oldu

 

Yaratıcısı Kempelen’in 1804’teki ölümünün ardından mekanik Türk elden ele dolaştı. 1809’da Napolyon Bonapart’ı yenen Türk, satranç zaferlerine Fransa ve İngiltere’de devam etti. ABD’de başarılı bir turne gerçekleştirdi, 1820’de bilgisayarın babası sayılan Charles Babbage ile bir maç yaptı. 1854’te Philadelphia Müzesi’ne bağışlanan Türk, bir yıl sonra çıkan büyük yangında tarihe karıştı. Bugün çoğunluğun üzerinde hemfikir olduğu nokta, Türk adlı bu robotun, önündeki kasanın içine saklanan bir satranç ustası tarafından hareket ettirilen bir kukla olduğu yönünde... Ama Sarah Connor’a sorarsanız, 3 yıl sonra dünyayı yok edecek bir şeytan tohumu.