Politika

'IMF'den önce çocuğun ümüğünü sıktı'

Muğla'da konuşan Baykal, "IMF ümük sıkacak diyordun. Ama IMF sıkmadan sen 13 yaşındaki çocuğun ümüğünü sıktın'' dedi.

12 Mart 2009 02:00
CHP lideri Deniz Baykal, AKP’nin pazartesi günü Aydın’da yaptığı mitinginin ardından Başbakan Erdoğan ile ilköğretim öğrencisi 13 yaşındaki M.S.Ö. arasında geçtiği ileri sürülen ve yargıya götürülen olayı hatırlatarak, “IMF ümük sıkacak diyordun. Ama IMF milletin ümüğünü sıkmadan sen 13 yaşındaki çocuğun ümüğünü sıkmaya başladın'' dedi.

"Recep Tayyip İvedik"

Baykal'ın iktidar hedefi 2011 mi?

Erdoğan, olayı utanç verici olarak niteleyerek, “Başbakan olarak senin o çocuğu ikna edeceğin, yardımcı olacağın yerde, ümüğünü sıkmaya ne hakkın var?'' diye konuştu.

Deniz Feneri tartışmalarına da değinen Baykal, “Kırtasiyelerde kırmızı kaplı dosya çok ama hakkında zimmet ve kalpazanlık iddiasıyla savcıların fezleke tazmin ettiği bir Başbakan dünyanın hiçbir yerinde yok'' dedi. Baykal, “Muğla'ya gelirse Deniz Feneri'ni bir sorun anlatsın. Bunu konuşmamızdan rahatsızsa cevap verir. Ama vermiyor. Sonra CHP'ye, Baykal'a, İsmet İnönü'ye verip veriştiriyor. Bir adım daha atacak ama ona gücü yetmiyor, gözü kesmiyor, orda duruyor'' dedi.

Muğla Eski Garaj meydanında yaklaşık 15 bin kişiye seslenen Deniz Baykal, AKP hükümetine ve Başbakan Erdoğan'a sert ifadelerle yüklendi. Sık sık `Başbakan Baykal' sloganlarının atıldığı miting alanında Başbakan Erdoğan'ın Recep İvedik'e benzetildiği karikatürler dikkati çekti. Muğla'nın Türkiye'de özel bir yeri olduğunu vurgulayan Baykal, ``Türkiye sahipsiz değildir. Ülkeyi kurda kuşa yem etmeyeceğiz. Gençler işsiz, emekli zorda, esnaf sıkıntılı, çiftçi üretemez halde'' dedi.

Türkiye'de fabrikaların kapatıldığını ve satıldığını belirten Baykal, hükümetin ülkeyi sosyal ve ekonomik sorunlar yumağına getirildiğini belirtti, ``Bu iktidar fabrika kapatan, fabrika satan zihniyet getirdi. 350 büyük fabrikadan yarısı kapandı geri kalan yarısı ise kapasite düşürülmesine gitti. Sanayide sadece ustalar ve çıraklar değil mühendisler dahi işsiz kaldı. Dolar kurunun yükselmesinden işadamı da zor duruma düştü. Son bir yılda 1 milyon insan işsiz kaldı'' diye konuştu.

“Makyaj akmaya başladı”

1923- 2002 yılları arasındaki hükümetlerin harcadığı toplam borç tutarının 220 milyar dolar olduğunu, ancak sadece AKP hükümeti döneminde 7 yılda 500 milyar dolarlık borç harcandığını dile getiren Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ne yaptılar bu paralarla. Bu harcamaları bir TOKİ ile açıklayabilir misiniz? Ayrıca eldeki avuçtaki o fabrikaları sattılar. Satarken bari çık `Allah razı olsun' de. Bu insanlar bu tesisleri kurdular, şimdi ben bunları satıyorum de. Şükranla an. Ama tam tersine, düşmanmış gibi suçlayarak Cumhuriyet dönemine hakaret ediyor. Ondan sonra da o Cumhuriyet döneminin eserlerini satarak gününü gün ediyor.''

Deniz Baykal, yanlış ekonomi politikaları yüzünden Türkiye'nin üretimden, teknolojiden ve altyapıdan koptuğunu, ithalata alıştığını vurgularken, “Şimdi o borçları nasıl ödeyeceğiz diye Türkiye sıkışmaya başladı. Bunun yanlış bir politika olduğu ortadadır. Türkiye'yi ayakta tutacak, sanayisini güçlendirecek adımları atmadılar. Krediydi, borçtu, repoydu derken tarımı üretimini, sanayiyi unutup, Türkiye'nin gerçek zenginliğini unutup rakamları şişirdiler. Ama artık balon sönmeye, makyaj akmaya başladı. İşsizlik çığ gibi büyüyor, piyasalar daralıyor'' diye konuştu.

“Sanayiyi teşvik et”

Baykal, ekonomiyi hareketlendirmek için sanayi teşvik etmek, çalışanlar üzerinden alınan prim ve stapojı azaltmak gerektiğini savunurken, de şöyle dedi:

“Devlet, sanayiciye `bir kişi için maaş ödüyorsan ona verdiğin paranın yarısı kadar bana ver' diyor. Kardeşim, bu kriz döneminde işadamı yanına birini alıp çalıştırıyorsa ona teşekkür etmek lazım. Ondan işçiye verdiği ücretin yarısı kadar para istemeyeceksin. Senin parandan çok ailenin evinin içine girecek maaş önemli. Bunlar yanlış politikadır. Hiçbir Avrupa ülkesinde çalışan insandan ek vergi alınmıyor. Üretimin üzerinde bu kadar büyük yükler yok. Stopajı, KDV ve ÖTV'yi indireceksiniz. Söz veriyorum; CHP iktidarında çifçinin mazotundan ÖTV alınmayacak. Gübredeki KDV yüzde 1'e inecek. Bu destek politikalarını tüm dünya uyguluyor. Sen de uygulayıver. Bu artık bir kaçınılmaz ihtiyaçtır.''

“Devletin himayesinde yolsuzluk var”

Ekonominin çok kötüye gittiğini, sıkıntının her yerde hissedilmeye başladığını vurgulayan Baykal, ``Ekonominin durumu ortada, makyaj döküldü, sıva dökülmeye başladı. Sıkıntı her yerde hissediliyor'' dedi.

Yolsuzluklar konusuna da değinen Baykal, ``Peki yolsuzluk tablosu nasıl. Yolsuzluklar ne alemde. Bugün Türkiye'de Cumhuriyet tarihinde hiç yaşanmamış ölçekte, görülmemiş yoğunlukta ve yepyeni bir zihniyetle yolsuzluk yapılıyor. Eskiden kişiler yolsuzluk yapardı. Fırsatçılık yapan kişiler, şeytana uyan kişiler vardı. Şimdi durum değişti. Şimdi kişiler değil, teşkilatlaşmış, dernekleşmiş, şirketleşmiş mevzuata uygun, mevzuatla birlikte yolsuzluk var. Devletin himayesinde, devletin katkısıyla yapılan yolsuzluk var'' diye konuştu.

“Deniz Feneri’nde gerekeni yapmıyorlar”

Baykal, Deniz Feneri soruşturması konusunda da şunları söyledi:

“Adam gitmiş Almanya'da dernek kurmuş. Türkiye'deki yoksullara, açlara yardımcı olacağım diyor. Mübarek Ramazan'da fitre, zekat topluyor, din, iman diyerek camilerden para topluyor. Sonra kurye aracılığıyla Türkiye'ye taşıyor. Türkiye'de şirket kuruyorlar kendi aralarında. Yetmiyor, bir de TV kanalı kuruyorlar. Burada da Tayyip beyi, iktidarı, AKP'yi meth ediyorlar. Hangi parayla; din iman diye toplanmış fitre zekat parasıyla, helal parayla. Bu parayla kendi karışık işlerini finanse ediyorlar. Ama bu çark ortaya çıktı artık. Bu iş olurken Türkiye Cuhriyeti hükümeti ne yapıyor. Onların şirketine, `siz hayırlı iş yapıyorsunu' diyor. Bunlara `kamuya yararlı' dernek damgasını vuruyor. Devlet teşkilatında işlerini kolaylaştırıyor. Devlete hizmet ediyor diye bunlardan vergi almıyor. Mehmetçik Vakfı'na, şehitlerimize, gazilerimize yardım etmek için kurulmuş, mayına basıp bacakları kopmuş o insanlara tanımadığı vergi muafiyetini bu sahtekarlara tanıyor. Kim yapıyor bunu, hükümet yapıyor. Yolsuzluğu kim yapıyor, hükümet yapıyor. Başbakan'a tanıyor musun bunları diyoruz, tanımıyorum demeye çalışıyor. Oğulları bacanak, nasıl tanımaz. İşte böyle bir olaydır Deniz Feneri. Ama halen gerekeni yapmıyorlar. Almanya bu iş yanlıştır dedi. Yargıladı ve cezalandırdı. Siz de harekete geçin diyoruz, `yazı yazdık Almanya'ya dosyayı bekliyoruz diyorlar. Kardeşim sen Almanya'daki dosyayı niye bekliyorsun. Soygunu yapan Türkiye vatandaşı, soyulan Türkiye vatandaşı, kurye Türkiye vatandaşı ve RTÜK gibi bir kurumun başında, Türkiye'de kurulan şirketler bizim ticaret kanunumuza göre kurulmuş. TV kanalı Türkiye'de. Yav sen de geçsene harekete deyince, `Almanya'dan dosya gelmedi' diyor. Kardeşim, Almanya'dan dosyayı kaplumbağanın sırtına koysalar bu zamana kadar gelirdi.''

CHP olarak gidip Almanya'dan Deniz Feneri dosyasını getirdiklerini anlatan Baykal, ``Ben de çıktım Başbakan'a al sana dosya diye gösterdim. Şimdi Başbakan diyor ki o kırmızı kaplı dosya kırtasiyelerde çok. Tamam kardeşim kırmızı kaplı dosya kırtasiyelerde çok da hakkında zimmet ve kalpazanlık iddiasıyla savcıların fezleke tazmin ettiği bir Başbakan dünyanın hiçbir yerinde yok. Türkiye'de Başbakan dosyalı. Dokunulmazlığın arkasına sakalanıyor. Sonra da çıkıp diyor kırtasiye dosyası. Kırtasiyeyi bırak da içinde ne var o dosyanın ona bak'' dedi.

“Telekom kıyağını neden yaptınız?”

Baykal, Telekom'un satışı konusunda da ``Her alanda yolsuzluk var. Telekom satışı buna örnektir. Öyle bir satış oldu ki; satışın ödenmesi gereken yıllık taksitinden daha fazla telekom kar getiriyor. Alanlar karın bir kısmıyla taksiti ödüyor. Satış yapıldıktan sonra bunlar ortaya çıktı. Lübnan'da Hariri ailesine satıldığı öğrenildi. Sonra, Telekom'un ödeyeceği KDV'nin yüzde 10'unu indirdiler. Bu 100 milyonlarca dolarla ifade edilen bir tutardı. Bunlar Hariri'nin cebine mi yoksa Başbakan'ın uygun gördüğü bir çevreye mi gitti, bilemem. Milletten çıktı bir yere girdi. Bunun kararını bunlar aldı. Bu kıyağı niye kime yaptınız kardeşim. Bu ortaya çıkmadı. Ama hepsi çıkacak. CHP iktidara gelip dokunulmazlığı kaldırdığında bunların iç yüzü çıkacak'' diye konuştu.

Baykal, TÜPRAŞ'ın Ofer'e satışından da Türkiye'nin 750 milyon dolar zararı olduğunu, Başbakan Erdoğan'ın bunu hatırlatınca çok sinirlendiğini belirterek, ``Peki çık cevap ver o zaman. Muğla'ya gelirse siz de sorun. Deniz Feneri'ni de bir sorun anlatsın. Bunu konuşmamızdan rahatsızsa cevap verir. Ama vermiyor. Sonra CHP'ye, Baykal'a, İsmet İnönü'ye verip veriştiriyor. Bir adım daha atacak ama ona gücü yetmiyor, gözü kesmiyor, orda duruyor'' dedi.

“İşine gelince vali yiyorsun”

Devletin valilerinin bugün AKP il başkanı gibi kullanıldığını savunan Baykal, ``YSK çıktı, böyle şey olmaz dedi. Adalet, hukuk, düzen var dedi. Beni ırgalamaz diyor Başbakan. YSK ırgalamıyorsa, kim seni ırgalıyor. Sen hukuk, yasa, anayasa dinlemez misin. Sen nesin. Ali kıran başkesen misin sen. YSK çaresiz kalıyor, savcıya İçişleri Bakanı'na suç duyurusu yapıyor. Bu da diyor ki valiyi yedirmem. Yedirmem diyorsun ama işine gelmeyince bir kentte 3 kez vali değiştiriyorsun. Devlet düzenini allak bullak ettiği ortadadır. Bunu açıkça ifade ettim. Ama devlet görevlileri de aklını başına alsın. İktidarlar gelir geçer. Hele bu iktidarın 29 Mart'ta gidici olduğunu herkes görecek. Kimse bu iktidara dayanmasın, kanuna, hukuka, devlet düzenine dayansın. Bu iktidara, Recep Tayyip Erdoğan'a ve AKP'ye sırtını dayayanlar bilsin ki bu iş böyle gitmez. AKP'yle gelen APS'yle gider'' diye konuştu.

Tunceli'deki beyaz eşya dağıtımlarını hatırlatan Deniz Baykal, şunları söyledi:

“Seçime üç gün kalmış, buzdolabı, çamaşır makinesi, üçlü kanepe, çekyat dağıtıyorlar. Neymiş yoksullukla mücadele ediyorlarmış. Yav yoksulluk sadece Tunceli'de mi var? Yoksulluk her yerde var. Tunceli'de niye dağıtıyorsun. Çünkü Tunceli'yi köşeye sıkıştıracak. Tunceli'yi almak istiyor. Bu seçime girerken İzmir'i Çankaya'yı alacağız diyordu. Seçim yaklaşınca İzmir, Çankaya unutuldu. Onları bıraktılar. Öyle bir iddia kalmadı. Anlaşılan yeni hedef Tunceli. Her halde İstanbul'da Kemal Kılıçdaroğlu fırtınasını gördü. Kılıçdaroğlu'na ve onun çok sevdiği yakın dostu Kamer Genç'e haddini bildirmek için hedef diye Tunceli'yi seçmiş, şöyle bir ayırmış kenara. Ne gerekirse verelim ama ne olur şu Tunceli'yi bize versinler diye çırpındığını anlıyoruz. Böyle seçim olur mu böyle demokrasi, hukuk olur mu? 400- 500 buzdolabıyla adalet bozulmaz diyor. Peki kaç buzdolabıyla adalet bozulur, ne zaman bozulacak? Bu, Turgut Özal'ın anayasa bir kez delinse ne olur anlaşının devamı. Paraysa para kömürse kömür buzdolasıyla buzdolabı diyorlar. Oldu olacak başkanları da sen tayin et. Milleti seçime gitmekle niye yoruyorsun. Önce bakanları şimdi kendisi başladı. Bunlar, yolun gözüktüğünü, abbasın yolu tuttuğunu gösteriyor. Buna eskiler, `asarı izmihlal' çöküş işaretleri derlerdi. Çıkmaza girdin mi başlarsın önce çıkar sağlamaya, değiştirmeye çalışırsın durumu, o da olmazsa tehdit etmeye başlarsın.''

“13 yaşındaki çocuğun ümüğünü sıktı”

Aydın'daki AKP mitinginin ardından Başbakan Erdoğan ile 13 yaşındaki M.S.Ö. arasında yaşananları hatırlatan Baykal, ``IMF ümük sıkacak diyordun. IMF milletin ümüğünü sıkmadan sen 13 yaşındaki çocuğun ümüğünü sıkmaya başladın'' dedi. Baykal, şunları söyledi:

``Başbakan partisinin otobüsüne oyuncakları doldurup çocuklara dağıtıyor. Oyuncak gören çocuklar ilgi gösteriyor, hareket oluyor. Buna alışmış. Ama 13 yaşında, babası işini kaybetmiş, ailesi boynu bükük, perişan bir çocuk, tam otobüs geçerken diyor ki `Allah bu seçimde cezanı verecek.' Bu duyuyor çocuğu ve hemen otobüsü durduruyor. Korumalar yaka paça çocuğu otobüse getiriyor. Bir yandan arkadaki polis çocuğu baskı altında tutarken Başbakan elini çocuğun boynuna sarıyor ve hırsla sıkıyor, parmakları, tırnakları iz bırakıyor. Çocuğun boynunda tırnak, parmak izleri var. Çocuğun ümüğü sıkılıyor. Doktor rapor veriyor, iş yargıya intikal ediyor. Bu manzarayı bir düşünün. 13 yaşındaki, ailesi perişan ve boynu bükük bir çocuğu, bir Başbakan olarak ikna edeceğin yerde, yardımcı olacağın yerde ümüğünü sıkmaya ne hakkın var senin. Bu utanç verici bir manzaradır. Bu inanılmaz olay Türkiye'de yaşanabiliyor. Bir ülke böyle mi kucaklanılır, böyle mi sahiplenilir. Mersin'de de çiftçiye `ulan ananı da al da git' demişti o terbiyeli ve nazik uslubuyla. Şimdi miting için gittiğinde çiftçiye hemen başbakanın geleceği saatte gözaltına aldılar. Bu bir siyaset anlayışıdır. Bu bir kişilik yansımasıdır. Ne demokrasiye ne örfümüze, kültürümüze, geleneklerimize uygundur. Büyük üzüntüyle tanık olduk. Seçim döneminde insanların kişiliği, karakteri iyice ortaya çıkıyor. Ama gereğini hep beraber yapacağız.''

CHP lideri Baykal, Erdoğan'ın sana koruma verelim gel meydanlara teklifine de ``Ben eskortlarla dolaşmam. Hiçbir zaman eskort talebim olmadı. Hayatın, toplumun içindeyim. Sabah alışverişimi tek başıma yaparım, korumasız. Benim de ailemin de himayeye ihtiyacı yok. Toplumun içinde yaşıyoruz ve parçasıyız. Eskort, koruma ordusu, panzer bizim işimiz değil. Gelsin Başbakan bir gün birlikte koruma, polis, jandarma almadan iki normal insan gibi pazarda filemizi dolduralım. Birlikte pazara çıkalım. Benim herzaman yaptığım işi o da yapsın. Sana allah cezanı versin diyen çocuğu polislerine aldırtıp arabanda ümüğünü sıkmak marifet mi. Şöyle bir çık dolaş bir pazar yerinde halkı dinle, var mısın. Eskortunu sen kendin kullan benim ihtiyacım yok'' yanıtını verdi.

“Ananızı alın sandıkta ders verin”

Seçmenleri nüfus cüzdanı konusunda uyaran Baykal, “Nüfus cüzdanınızın üstünde vatandaşlık numaranız yazmıyorsa oy kullanamazsınız. Bu saçma bir uygulama hiç benimsemiyorum. Ama buna dikkat edin nüfus müdürlüklerine başvurarak kimliğinizi değiştirin. Sonra da ananızı alın sandık başına gidin. AKP'ye sandıkta dersini verin'' dedi.

Konuşmasının arasında Hamburg Galatasaray maçı olduğunu hatırlatan Baykal, Galatasaray'a da başarılar diledi.

Konuşmaların ardından il, ilçe ve belde belediye başkan adaylarını tek tek kürsüye çağıran Baykal, ellerini kaldırarak onları tanıttı. Baykal, adaylarının tecrübeli ve bilgili olduğunu belirterek ``Bizim adaylarımız halkın içinden çıkmış, pırıl pırıl. Çok güzel bir ekibimiz var. Çok iyi bir ekibimiz var. Muğla'da çok iyi bir takımımız var. Bu takıma da bir kaptan gerekiyor. Bu takımın kaptanı 2 dönemdir başarıyla Muğla Belediye Başkanlığı yapan Osman Gürün'dür'' diye konuştu.