CHP milletvekili, Mimar Gülay Yedekci, Dolmabahçe - Levazım - Baltalimanı - Ayazağa karayolu tüneli projesi kapsamında Maçka Parkı’ndaki 199 ağacın yerinden sökülmesini değerlendirdi. Maçka Parkı’nın altı oyulmak istendiğini ve yeşile müdahale edildiğini söyleyen Yedekçi, "Tüm parkların ve yeşil alanların altının oyularak betonlaştırılması kentte afete davetiye çıkaracaktır. Yağmur suları ve toprağın buluşmasına engel olacak projeler en ufak bir yağmurda dahi kenti afete teslim etmektedir" dedi.
"Hava kirliliği sebebiyle nefes alamayan kentler, kentin değil rantın öne alındığı dönüşüm projeleri, açık otopark haline gelen caddeler, kutuların içerisine hapsedilen insanlarımızı umutsuzluğa, çaresizliğe ve tükenmişliğe ittiğini görüyoruz" diye konuşan Yedekçi, "Ve bu anlayışın tümünü elimizin tersiyle itiyoruz. Ve kente, yurttaşlarımızın haklarına, doğaya, Gezi Parkı’ndaki üç ağaca, Cerrattepe’ye, Gerze’ye, Sinop’a,Akkuyu’ya, Eskişehir Alpu Ovası’na ve elbette Maçka Parkı’ndaki yeşile sahip çıkıyoruz" ifadesini kullandı.
Gülay Yedekçi'nin Birgün'de yer alan yazısı şöyle:
Maçka Parkı’na müdahale edilmesine gerekçe olan yapılacak tünelin Levazım’dan devam ederek Beşiktaş Ihlamur’dan geçeceği söyleniyor. Yönetimde bulunanlar bu hatta kaç tane tarihi ve koruma planını delerek geçildiğinin farkında mı? Aşağıda Dolmabahçe Sarayı, yukarıda Harbiye Açık Hava Sahnesi ve Harbiye Askeri Müzesi’nin büyük oranda zarar görme ihtimali var
Mevcut iktidarın kente bakış açısı sonucu ortaya çıkan, en nihayetinde kendilerini bile “Her yer beton, beton, beton!” şeklinde isyan ettiren bir beton kent anlayışıdır. Yapılması gereken; insanın psikolojisini gözeten, insanın sosyolojik bir canlı olduğunu bilen, bilimsel, dünyanın en gelişmiş teknolojilerinin insanın hizmetinde kullanıldığı, kamu yararının öncellendiği, hava kirliliği, gürültü kirliliği, trafik, yaşam alanlarının işgali, kişiye özel imar durumlarının verilmesi gibi sorunları olmayan bir kent anlayışının etkin kılınmasıdır.
Siyasetin merkezinde insan olmalı ve bütün çalışmalar insanın daha mutlu, huzurlu, keyifli ve sağlıklı yaşayabileceği fiziksel çevreleri oluşturmak ve sosyal donatı alanlarını planlamak amacıyla yapılmalıdır. Yönetimde bulunanların siyaset anlayışı mekanın ideolojisine bir doğa felaketi olarak yansımaktadır. Mevcut iktidarın yarattığı; Kanal İstanbul Projesi’nden, HES’lere, TOKİ konutlarından, nükleer enerji santrallarına, kömürlü termik santrallarından, kentsel dönüşüm adı altında rantsal dönüşüme büyük bir sorun yığını vardır. Sinop’ta, Eskişehir’de yapılmak istenen nükleer santrallarla; insanlarımız işsizlikle kanser arasına sıkıştırılıyor. Bugün de İstanbul’da Maçka Parkı’nın altı oyulmak isteniyor ve yeşile müdahale ediliyor. İnsanlarımız, kentlerimiz, doğamız ve geleceğimiz için mücadeleye devam edeceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Projeye yapılan itirazlar reddedildi
Maçka Parkı’nı tehdit eden tünelin yapımına ait olan projeye birçok kez itiraz edildi. Ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından itirazlar reddedilerek projenin uygulanmasına başlandı. İtirazları hiçbir gerekçe göstermeden reddetmek siyasi bir tutumdur. İstanbul’un kuzeyini yapılaşmaya açmak isteyen mevcut iktidar kentimizin yaşayacağı felaket senaryosunu yazmaktadır. Neden karayolları yatırımları ve neden bu yatırımlar İstanbul’un kuzeyine yapılmaktadır? İtirazlar neden İmar Kanunu’na ve ilgili yönetmeliklere bakılmadan değerlendirilmekte ve bir sebep gösterilmeden reddedilmektedir? İktidar bir an önce bu sorulara cevap vermeli ve kamuoyunu bilgilendirmelidir. Kendinden olmayanın sesine kulaklarını tıkayan mevcut iktidar anlayışı kentlerimizi nefessiz bırakan politikalar üretmekte ve yürütmektedir. Halbuki biz, gökyüzüne baktığımızda kuşları görmek istiyoruz, martıyı Kabataş’ta beton martı olarak görmek istemiyoruz. Gökyüzüne baktığımızda yıldızları görmek istiyoruz. Biz, mimarlar olarak artık İstanbul anlatılır ama İstanbul’da yaşanmaz diyoruz. Mevcut iktidarın İstanbul üzerindeki yansıması kenti yaşanmaz bir hale getirmiştir. Ranta dayalı politikaları ile insana hizmet etmesi gereken yerel yönetimlerin kente ve yaşama ihanet eden projeleri nedeniyle İstanbulumuz ve İstanbullu yurttaşlarımız yaşanmaz bir kente mahkum bırakılmıştır. İstanbul yeniden yaşanabilir kent haline dönüştürülmelidir. İstanbul’un tarihi ve kültürel değerlerinin kamusal kullanımlarla kente kazandırılması için uluslararası standartlara uygun çalışmalar yapılmalıdır. Kentsel yaşamla ilgili projelere parasal açıdan değil insan önceliğiyle bakılmalıdır.
İstanbul’da depremden sonra acelece yapılmış tüneller bulunmaktadır. Maçka Parkı’na müdahale edilmesine gerekçe olan yapılacak tünelin Levazım’dan devam ederek Beşiktaş Ihlamur’dan geçeceği söyleniyor. Yönetimde bulunanlar bu hatta kaç tane tarihi ve koruma planını delerek geçildiğinin farkında mı? Aşağıda Dolmabahçe Sarayı, yukarıda Harbiye Açık Hava Sahnesi ve Harbiye Askeri Müzesi’nin büyük oranda zarar görme ihtimali var. Adı geçen tünel, Maçka’da girdiği yerde bir viraj yapıyor, Maçka’daki İstanbul Teknik Üniversitesi yerleşkesinin altından geçerek Teşvikiye Camii’sinin olduğu caddeden devam ediyor ve Beşiktaş Ihlamur’a geliyor. Askeri alandan geçerek Levazım Ortaköy Vadisi’ne gidiyor. Oradan da Ayazağa’dan Armutlu’yu toplayarak gidiyor ve Uskumruköy’den bağlanıyor. Viyadüklerle kuzeye gidiyor. Bütün bunların yanı sıra yapılan sadece gidiş geliş yolu değil. Ayrıca bir kol da bu yolun dönüşünde Maçka’daki İstanbul Teknik Üniversite’sini Teşvikiye yoluna doğru dönünce gelen bir uçta Harbiye Açık Hava Sahnesi’nden gelerek Maçka Parkı’nın diğer ucunun altından giriyor ve Harbiye Açık Hava Sahnesi’nin oradan, vadiden, Gazhane’nin üzerinde Açık Hava Sahnesi’nin altında bulunan yeşil alandan çıkıyor. Mevcutta burada istinat duvarları var, anlaşılan o ki burası tünelin çıkışı olarak planlanmış. Bu durum vadiyi tam bir kavşak haline getiriyor. Bir taraftan iki, diğer taraftan iki toplam dört tünel ağzı ile inanılmaz bir karbondioksit salınımı söz konusu olacak. Bütün bu yapılaşmaların sonunda aslında Maçka’da bir vadi kalmayacak.
Bu alanda Deprem Araştırma Müdürlüğü’nün çok önemli sondaj çalışmaları yapılmasını istediği raporlar var. Zeminin sağlam olmadığı da biliniyor. Burada bulunan yer altı dereleri, yer altı sularını da yararak gidiyor, eğimli arazi olduğu için kayma potansiyeli de bulunmakta.
Yapılması düşünülen bu projeyle, Teşvikiye’den giderken birçok tarihi eserin altından tüneller yapılması planlanıyor. Bu tünellerin Teşvikiye’den nasıl çıkacağı, Ihlamurdere Caddesi’ne inerken nereden açığa çıkacağı belli değil. İnsanın aklına şöyle bir soru geliyor; Burada tüm amaç rant amaçlı yapılan projeleri beslemek mi? Örneğin, kentsel dönüşüm alanı ilan edilen Armutlu’yu... Bu tünel çalışmasıyla kuzeye doğru, atıl kalan ve kullanılmayan üçüncü köprüye insanlar yönlendirilmek isteniyor, bu yöne doğru bir trafik akışı sağlanmaya çalışılıyor.
Kamunun alanları yağmalanıyor
Dolmabahçe Sarayı’nın önündeki trafik zaten çok yoğun. Eğer planladıkları üçüncü köprüden buraya doğrudan trafiği bağlamaksa orada o kadar yoğun bir trafik olacaktır ki araçların kıpırdaması dahi mümkün olmayacaktır. Aynı zamanda Galataport, Yenikapı, Kabataş’a da yükleniliyor. Kentin bu bölgelerine böyle bir karayolu trafiği getirilmesini akıl ve bilim kabul etmez.
Kamunun alanlarını yağmalayanlar, hava kirliliğinin ülkemizde trafik kazalarından 11 kat daha fazla can aldığını ve İstanbul’un Avrupa genelindeki havası en kötü metropol konumunda olduğunu görmezden gelenler, bu kadar çok sayıda aracın yayacağı egzoz salınımında parkın havalandırılmasının nasıl yapılacağını elbette planlamamıştır. Karbondioksite boğulacak bu alanda İnönü Stadyumu var, insanlar orada nasıl spor yapacak? Bu tünellerin havalandırma bacaları nereden çıkacak? Buradan çıkan toprak nereye doldurulacak? Bu konuda da herhangi bir açıklama yok. Onların da ne yapacaklarını bilmedikleri kanaatindeyim.
Ülkemizde sadece karayolu trafiğinin arttırılmasına yönelik, raylı sistemleri zorunlu olmadıkça öngörmeyen yanlış bir ulaşım politikası bulunmakta. Halbuki böylesi büyük bütçelerin ayrıldığı projelerde ilk düşünülmesi gereken raylı sistem olmalıdır.
Yaklaşık 30 adet tünel projesinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nden geçtiğini biliyoruz. Tüm parkların ve yeşil alanların altının oyularak betonlaştırılması kentte afete davetiye çıkaracaktır. Yağmur suları ve toprağın buluşmasına engel olacak projeler en ufak bir yağmurda dahi kenti afete teslim etmektedir. Bilindiği gibi 493 deprem toplanma alanının 416’sı imara açıldı. En azından kalan 77 deprem toplanma alanlarının deprem anında vatandaşlarımızın güvenlikle bekleyebileceği alanlar olması şarttır. Altını boşaltıp yol yaptığınız, hele ki inşaatı bilime, teknolojiye ne kadar yakın olduğu tartışmalı bir zihniyetin müteahhitleri yapıyorsa orada güvenliğin mümkün olmadığı ortadadır.
Yeşil alanların sürekli ve ısrarla yoğun yapılaşmaya ve betonlaşmaya açılmasını, kendilerini mi yoksa toplumu mu kandırdıklarını bilemediğimiz refüjlerin yeşillendirilerek bunların yeşil alana dahil edilmesini, kendi hazırladıkları İstanbul Metropolitan Planı’nda da yer aldığı gibi şehrin kuzeye doğru genişleyip Kuzey Ormanları’nı ve su havzalarını yok etmesinin asla yapılmaması kararına rağmen tam tersi uygulamaların olması, deprem sığınma alanlarının göz göre göre alışveriş merkezleri ve rezidanslarla imara açılmasını, sahillere yapılan ucube gökdelenleri, İstanbul’un güzide silüetini gölgeleyen, tıraşlanmadığı için küsülen garip kuleleri, her yanı otoparktan geçilemeyen sokaklarını, altyapı yetersizliği ve derelerin usulünce ıslah edilmemesi yüzünden en küçük yağmurda gölleşen caddelerini, sokaklarını, sürekli kilitli olan trafiğini, kentsel dönüşüm adı altında yapılan çalışmalarla İstanbulluların mülkiyet hakkının gasp edilmesi bir yana mevcut nüfusu kat be kat artan yerleşimlerin hiç genişlemeyen yollarını ve yenilenmeyen altyapısıyla güzel İstanbulumuzu yaşanmaz hale getirenlerin, haramilerin saltanatını yıkmaya kararlıyız. Kente uygulanan ölüm fermanı niteliğindeki kararlara karşı, ülkemize rahat bir nefes aldırabilmek için çalışıyor, önümüzdeki seçimler için ülkemizin kanayan her bir yarası hakkında çözüm önerileri ve projeler üretiyoruz. Kentlerde yurttaşlarımızın huzurla, mutlulukla, keyifle ve güven içerisinde yaşayabildikleri alanları arttırmak ve bu huzuru memleketimize yaymak için inançla ve umutla çalışıyoruz.
Hava kirliliği sebebiyle nefes alamayan kentler, kentin değil rantın öne alındığı dönüşüm projeleri, açık otopark haline gelen caddeler, kutuların içerisine hapsedilen insanlarımızı umutsuzluğa, çaresizliğe ve tükenmişliğe ittiğini görüyoruz. Ve bu anlayışın tümünü elimizin tersiyle itiyoruz. Ve kente, yurttaşlarımızın haklarına, doğaya, Gezi Parkı’ndaki üç ağaca, Cerrattepe’ye, Gerze’ye, Sinop’a,Akkuyu’ya, Eskişehir Alpu Ovası’na ve elbette Maçka Parkı’ndaki yeşile sahip çıkıyoruz.