Politika

İmamoğlu'nun avukatı, "Diploma iptal olursa yargısal denetime sokarız" demişti: AİHM'e kadar taşırız, kişiler hakkında suç duyurusunda bulunuruz

18 Mart 2025 16:09

T24 Haber Merkezi

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun avukatı Mehmet Pehlivan, İmamoğlu'na başlatılan "diploma soruşturmasına" ilişkin olarak, "Diplomanın iptali olursa bu bir kişinin demokratik anlamda adaylığını etkileyeceği için suç duyurusunda bulunacağız" dedi. İmamoğlu'nun adaylığı açıklandığı gün bu soruşturmanın açılmasının "yargı tacizi" olduğunu belirten Pehlivan, "Bu konu siyasi bir kavram değildir. Biz Anayasa Mahkemesine başvuracağız bu konuda belki AİHM'e başvuracağız. Bu raporu tabi ki de baskı uygulamak için değil hukuku ortaya koyacağız. O gün o rapor ortaya çıktığında hukusal zeminde tartışmak isterim ben yargı tacizi miymiş değil miymiş? " ifadelerini kullandı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun avukatı Mehmet Pehlivan, İmamoğlu'na karşı yürütülen "diploma soruşturmasına" ilişkin olarak T24'ün yayınında Şirin Payzın ve Murat Sabuncu'nun sorularını yanıtladı.

Mehmet Pehlivan'ın konuşmasından satır başları:

"Özetle bu diploma tartışması yeni bir tartışma değil. 2019'da buna yönelik tartışmalar yapıldı. CİMER üzerinden şikayet yapıldı. İstanbul Üniversitesi bu konuda ilk değerlendirmesini 27 Mart 2020 tarihinde yaptı. Burada üniversite usule aykırı bir sorun olmadığını dile getirdi. Daha sonra bu tartışmalar dinse de yaklaşık olarak 4 ay önce bu tartışmalar ısıtılarak gündeme getirildi. Neden buna ihtiyaç duyuldu? Sadece itibarsızlaştırmaya mı yönelikti? Yoksa hukuki bir zemine mi oturtulacak diye beklerken öğrendiğimiz üzere savcılık tarafından bir basın açıklaması yapıldı.

İstanbul Üniversitesi 2020'de bir CİMER cevabı hazırladı. Bu konuda bir usulsüz iddiasını İşletme Fakültesi İşletme Dekanlığına gönderdi bu CİMER ihbarını. İşletme Fakültesi, İmamoğlu'nun dosyasını açtı, incelemelerini, değerlendirmesini yaptı. Öğrenci İşleri ve ilgili birim tarafından bir cevap hazırlandı. Bu cevap çok yalındı. Ekrem İmamoğlu, şu yönetmeliğe göre, 1982 tarihli yönetmeliğin değişik, 1990 tarihli yönetmeliğin 11. maddesini, 5. maddesini, 6. maddesindeki şartları karşılıyor. Bu nedenle, yatay geçişinde usule aykırı bir durum yoktur diye cevap veriyor. Bu cevabı Dekan sıfatıyla Prof. Dr. Kamil Ahmet Köse gönderiyor. Rektörlük tarafından da bir üst yazıyla CİMER'e gönderiliyor. O gün yapılan bir savcılık soruşturması, YÖK soruşturması değil bir CİMER işlemi üzerine. 

Kamuoyundan öğrendiğimiz kadarıyla, Dekan'ın istifasının gerçeğini bilmiyoruz. Üniversite bu konuda bir açıklama yapmadı. Ekrem Bey'in bu kişilere sorabilirsiniz diye bir beyanı yok. Bu kişiler İstanbul Üniversitesine verdiği matbu formda 'hakkınızda bilgi alınabilecek kişiler' sütununda ismini yazdığı bir kişi Özalp Tozan. Tanışıklıkları olduğu için değil, üniversite hakkında ve kendi hakkında eğitim geçmişine ilişkin bilgi alınabilecek kişiler adı altında bilgi alınabilecek bir isim. 

Bu kişinin verdiği ifadeye davet edildiğini duyduk. Şunu ifade etmek gerekiyor, kurucu rektör geldi, tanınmıyordu dedi, denklik yoktu herkes biliyordu dedi diye tanımamak denklik bu kavramları mı konuşacağız? Önemli olan konu bu ifadeye neden çağrıldığı? Biz bu kişinin 'şüpheli' sıfatıyla çağrıldığını görüyoruz. Ortada bir sahtacilik iddiası yok. Ne YÖK ne de İstanbul Üniversitesi sahtecilik iddiası ortaya koyuyor. Sadece sahtecilik olduğunu düşünen kişi Cumhuriyet Başsavcılığı. Bu kişiyi de hakkında bilgi alınacak kişiyi de sahteciliğe nasıl ortak ediyor? Bizim aklımıza şu soru geliyor, Kamil Ahmet Köse hakkındaki iddiaları konuştuk, hakkında her gün yeni iddialar var. Acaba Savcılık bu süreci baskı aracı olarak mı kullanıyor? Kamuoyu bu soruyu soruyor? Acaba bu kişi de bu maksatla mı şüpheli olarak ifadesi alındı?

Ceza Muhakemesi Kanunun 145. maddesine göre, bir kişinin ifadesini şüpheli olarak alıyorsanız, suçlamanın isnadının belirlenmesi gerekir. Özalp Bey'in ifadesinde, suçlamanın adı yazmıyor. Bu kişi kendisinin şüpheli olduğunu bile bilmiyor olabilir. Bizim anladığımız kadarıyla, ortaya şöyle bir tablo konmak isteniyor, 17- 18 yaşında o dönem örgütlü bir şekilde KKTC'de bir üniversiteyi, Türkiye'de yüzyıllık bir üniversiteyi de örgütleyerek böyle bir sahtecilik yaptılar, iddia bu mu? Bu kadar absürd bir sonuç var. 

30 Temmuz 1990 tarihinde İstanbul Üniversitesi, Milliyet Gazetesine yatay geçiş için ilan veriyor. Ekrem İmamoğlu gibi bir çok genç ilana başvuruyor. Üniversite bundan sonra, ilandaki kriterlere göre, 1982 tarihli mevzuata göre verilen kriterler bunlar. Üniversite müstakil yetkili olarak başvuruları inceliyor. Daha sonra İşletme Fakültesi yönetim kurulu başvuruları inceliyor. Bu salt İmamoğu'na özel bir ilan değil. İmamoğlu'na özgü bir yönetim kurulu değil. İmamoğlu ile birlikte şartları karşılayan 60'ya yakın gencin başvuruları kabul ediliyor. Sanki bu İstanbul Üniversitesi kolaylık sağlamış, iltimas sağlamış gibi bir algı yaratılıyor? Ortada bir YÖK raporu olduğu söyleniyor. Bu rapor neyi iddia ediyor? Neden bu rapor hatalı bunu anlat gerekiyor. 

İmamoğlu'nun yatay geçiş başvurusu 1982 tarihli yönetmeliğe göre değerlendirilmeli. İmamoğlu gerekli bütün şartları karşılamış. Ama raporun ilerleyen sayfalarında fahiş bir iddia ortaya atıyor. Girne Amerikan Üniveristesi, İmamoğlu yatay geçiş başvurusu yaptığı 1990 yılında Girne Amerikan Üniversitesi tanınmıyordu, bu üniversite 1993 yılında tanındı. O halde tanınmayan bir üniversiteden geçiş yaptı, bu yüzden usule aykırıdır diyor. Bütün iddialar bunun üzerine. 

Kavramlar karıştırılıyor. Tanınma, yatay geçiş için şart değildir. Tanınma ve denklik yatay geçiş için bir kriter değildir. Yatay geçişin yapıldığı tarihte tanınma ve denkliği düzenleyen bir kanun yok. Bu konuda mevuzat ilk kez 1996 yılında düzenlendi. Tanınma ve denklik şartı yatay geçiş için 2010 yılında bir düzenleme yapıldı. 2010 yılında yasallığa kavuşan bir mesele dönüyor, 1990 yılına uyarlanmaya çalışıyor. Bunun hukuken bir bağlamı yok. Biz ortaya belgeler paylaştık. YÖK, 1991 ve 1992'de mezun olan kişilere denklik vermiş. Madem tanımayan dönemde geçiş yapılamıyor neden o tarihte bu kişilere denklik vermiş. Tanınma ve denkllik yatay geçiş için art değil onlar da biliyorlar. 

Bu raporu hazırlayanlar görevini kötüye kullanmışlardır. Bir savcılığa verdik. Bu meselenin başlamasına neden olan YÖK raporu yok hükmündedir. Gerçek usulsüzlük bu raporun hazırlanmasıdır. Bu raporu hazırlaması gereken Kuruldur. Ancak bu raporu hazırlaması gerekenler Kurul tarafından görevlendirilmedi. Yine mevzuata göre bu rapor hazırlandıktan sonra 15 kişiden oluşan denetleme Kurulu'na sunulması gerekiyordu. Bu sunulmadı direkt Savcılığa gönderildi. Bu raporu 3 kişi imzalıyor. bir kişinin görevlendirmesi, 18.11 tarihine dayanıyor. Raporu hazırladığı iddia eden kişilerin görevlendirilmesi raporun hazırlandığı gün. 17 Şubat tarihinde görevlendirilmişler, 14 sayfadan ve 224 sayfadan oluşan raporu bir günde hazırlamışlar, bu mümkün mü? Savcılık sahtecilikten bu rapor üzerine soruşturma başlatıyor. Ceza muhakemesine göre ortada şüphe yok. 

Özalp Bey'in ifadeye çağrılmasının metoduna bakılırsa yatay geçiş yapan 58 kişi de çağrılabilir, sizde çağrılabilirsiz Murat Bey, herhangi bir vatandaş da çağrılabilir. Bir gazeteci, 17 Mart'ta bir yazısında Özalp Tozan denilen kişi sahteciliğin kurucularından, savcılık işlem yapmalı diyor. Savcılık bunun üzerine ifadeye davet ediyor. Bu kişinin suçlamayla ne gibi bir ilgisi olabilir? Bir takım gazeciler 58 kişi de yazarsa ya da savcılık uygun bulursa demek ki savcılık onları da çağırabilir.

Ben hukukçu kimliğimle buradayım. Ortada ortaya konmuş bazı şartlar var bu şartları karşılıyor mu karşılamıyor mu? Herkese yasal olan İmamoğlu'na gelince mi yasal olmuyor? Bugünkü kimliğiyle değil 18- 19 yaşlarında olan bir gençten bahsediyoruz. Bugünkü İmamoğlu'ndan bahsetmiyoruz. 

Konunun hukuken İmamoğlu'nun başvurusunun geçerli olduğunu bildikleri için çeşitli manipülasyonlar yapıyorlar. Savcılık, bu YÖK raporunu esas alıyor dimi? YÖK raporunda ÖSYM şartı gerekmediği yazıyor. Normalde mademki burayı bir otorite kabul etmesi gerekiyor bunu da kabul etmesi gerekiyor. Ülkenin en saygın İdari Hukuku profosörlerinden alınmış görüşler var.

Hukuk çerçevesinde değerlendirilirse, İmamoğlu, herkese hak olan herkese yasal olan yola başvurmuş ve kullanmıştır. İstanbul Üniversitesi'ne hukukçusu olarak sadece ben gidiyorum, dilekçe veriyorum. Dilekçe hakkımızı kullanmamız baskı olarak mı görülüyor? 2019'da İBB Başkanı oldu. Ondan önce de Beylikdüzü Belediye Başkanıydı. Bir kişinin bile İmamoğlu'dan baskı gördüm demedi. Biz, bize yönelitelen hukukdışı uygulamalara karşı hukuka güvenerek hareket edeceğiz. Ben tabi ki dilekçe yazacağım. Burada nasıl bir baskı doğabilir ki birine baskı altına almak ona hukuku hatırlatmak mı o zaman hukuktan bahsedemeyiz ki? 

Bu mesele sayın İmamoğlu'nun diploma meselesi değildir. Eğer tüm hukuk kurallarına rağmen bu diploma iptal edilebiliyorsa nasıl hukuktan bahsedebiliriz? Sayın Bakan'ın açıklamasına bir cevap değil ama İmamoğlu kendisine yapılanın bir yargı tacizi olduğunu dile getirdi. Sonra bir çok kişi yargı tacizi kavramının siyasi bir kavram olduğunu düşünmeye başladı. Yargı tacizi hukuk litaratüründe yer alan bir hukuki kavramdır. İmamoğlu'na yapılanın neden "yargı tacizi" olduğunu anlatan bir rapor ortaya koyacağız sayın Tolga Şirin ile. 

Sayın İmamğlu ellerine beline bağladı diye adli soruşturma geçirdi. 50'ye yakın basit iddialardan yargılanmaya başladı sayın İmamoğlu. Biz yargı tacizi konusunda AİHM neler demiş bu konuda bir rapor hazırlayacağız. Bu konu siyasi bir kavram değildir. Biz Anayasa Mahkemesine başvuracağız bu konuda belki AİHM'e başvuracağız. Bu raporu tabi ki de baskı uygulamak için değil hukuku ortaya koyacağız. O gün o rapor ortaya çıktığında hukusal zeminde tartışmak isterim ben yargı tacizi miymiş değil miymiş? 

Bir hukukçu gözüyle bakıyorum 572 yıllık bir tarihe sahip olan İstanbul Üniversitesi'nden böyle bir karar çıkmayacağını düşünüyorum. Bu mesele şu bağlamda bakılmalı, diplomanın geri alınmasını gerektirecek bir şey yok. Ortada bir huksuzluk yok. 20 yıl sonra da alınamaz. 

Ekrem Bey şuana kadar yaklaşık 25 yıla yakın ve 5 kez de siyasi yasakla yargılanıyor. Ha bir eksik ha bir fazla. Biz hukuk zemininde mücadelemize devam edeceğiz. Tüm hukuka rağmen, içtihata rağmen, mevzuata rağmen, Anayasa Mahkemesine AİHM kararlarına rağmen bu diploma iptal edilirse yine başvuracağımız yerler yargı merciileri. Biz bu süreci iki şekilde yöneteceğiz. Diplomanın iptali kararınından kaynaklı hatalı süreci yargısal denetime sokacağız. İdare mahkemesine, istinaf mahkemesine, daha sonra Danıştay'a taşıyacağız. Ondan sonra Anayasa Mahkemesi var Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Daha sonra görevini kötüye kullananlar hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Bu YÖK raporunu hazırlayanlar hakkında da bulunduk. 

Yargı tacizi meselesini konuşurken ortaya koyduğumuzda bu soruşturmanın açıldığı tarihin zamanlaması da önemli. Biz bunu dilekçelerimizde de ortaya koyduk. Sayın İmamoğlu'nun adaylığı yolundaki ilk başvuruyu CHP'ye ben teslim ettim. Bu başvuru olduğunu günün akşamında 16.59'da diploma soruşturması başlatıldı. Belli ki bu süreç sayın İmamoğlu'nu seçimden diskalifiye etmek içindir. O halde bu bir demokratik seçim sürecine müdaheledir. Bu hukusuzluğa bulaşan kişiler hakkında suç duyusunda bulunuruz. Demokratik seçim süreçlerine müdahele edilmesi, 'Devlet Güvenliği'ne Karşı İşlenen Suçlar'a' tabiidir. Suç duyusunda bulunmak bizim hukuki hakkımız. Biz hukuk çerçevesinde mücadele edeceğiz."