T24 Politika
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Türkiye Cumhuriyeti’nin 101. kuruluş yıldönümünü Yenikapı’da kutladı. Vatandaşlarla buluşan Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Türkiye’nin 2016’dan bu yana, tepeden inme bir rejimle yönetildiğini söyledi. Konuşmasında cumhurbaşkanlığı sistemine eleştiriler getirerek mesaj da veren İmamoğlu, "Cumhuriyetin 101. yılını idrak ettiğimiz bugün, ülkemiz büyük bir sınavdan, ağır bir sınavdan geçiyor. Demokratik cumhuriyetimiz, ne yazık ki kriz içinde. Özellikle bunun nedeni, yaklaşık 8 senedir, 2016’dan bu yana, Türkiye'nin tarihine ve demokrasi tecrübesine asla uymayan, tepeden inme bir rejimle karşı karşıya olmamızdır. Şaibeli bir referandumla Türkiye'ye dayatılan bu sistem, ülkemizin o güçlü tarihsel yolculuğunda kötü bir sapma anlamına geliyor." dedi.
İmamoğlu, "İşte bize dayatılan bu sistem, en önemli değerimiz olan güçler ayrılığını kaldırıyor, reddediyor. Parlamentoyu, milletin meclisini küçümsüyor. Milletin iradesini göz ardı ediyor. Adalet kurumlarını siyasetin aracına dönüştürüyor. Hani ‘şahsım’ diye bir kelime var ya; şahsıma dönüştürüyor. Halbuki devlet, şahsım olur mu?" diye konuştu.
İmamoğlu, kendisine siyasi yasak getirilmesi ihtimâliyle karşı karşıya olduğu davaya ilişkin olarak da "Yargının, siyaseti şekillendirmenin bir aracı olarak kullanılmasına asla izin vermeyiz. Bakın; atanmış bir siyasetçi, seçimle işbaşına gelmiş bir diğerine ‘ahmak’ derken dava açmayan yargı, sözü muhatabına iade edene dava açmamalı. Öyle değil mi?" dedi.
Yenikapı'da kutlama
İmamoğlu, gün boyu süren etkinlerde, İstanbulluların 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı coşkusuna ortak oldu. Günün finalini, İBB’nin Yenikapı’da düzenlediği kutlama programına katılarak yapan İmamoğlu, vatandaşlara seslendi, “Cumhuriyet, korkuya ve tehdide dayanan rejimlere benzemez. Cumhuriyet; onurlu, öz güvenli, erdemli insanların rejimidir. Yaşasın Cumhuriyet. Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk. Yaşasın tam bağımsız ve güçlü mutlu Türkiye” ifadelerini kullandı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 101. kuruluş yıldönümünü kutlayan İmamoğlu, konuşmasında şunları söyledi:
“29 Ekim'de Cumhuriyeti ilan edenlerin, çok net bir hedefi vardı. Kurucusu, bu uğurda ömrünü adamış Mustafa Kemal Atatürk’e -ki ruhu şad olsun, ona minnet duyuyoruz- o büyük lidere teşekkür ediyoruz. İşte Atatürk, o hedefi şöyle tanımlıyordu: ‘Toplumda en yüksek özgürlüğün, en yüksek eşitlik ve adaletin sağlanması…’ Bakın, ne diyor 100 yıl önce Atatürk... Dünya bu kelimeleri daha bilmiyordu. Diyor ki, ‘Özgürlük, eşitlik ve adalet…’ Cumhuriyet, işte bunları en yüksek seviyede ve herkes için sağlamak üzere kuruldu. Benim sizden farkım yok. Sizin benden farkınız yok. Bu memleketin eşit hissedarıyız. Eşitiz. Hakkımız, hukukumuz aynı. Bunu bize veren Cumhuriyet'tir. Bunu bize kazandıran Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Cumhuriyet ve demokrasi, asla ve asla güçler ayrılığı olmadan, ulusal bütünlüğü sağlayamaz. Yaşamanın ve hayatın en önemli unsurudur. Bu yönüyle, işte o güçler ayrılığı ne der? Yasamanın, yürütmenin ve yargının birbirinden ayrılması demokratik cumhuriyetimizin en büyük güvencesidir. Bunun da başka bir yolu yoktur. Her güç bir kişinin elinde olabilir mi? Olmaz. Olursa, halka bu güzel yansımaz.
"Dünya kadın haklarını konuşmazken Atatürk bu millete kadın haklarını emanet etti"
Bakınız kadın hakları… Dünya, kadın haklarını konuşmazken, Cumhuriyet bu millete, Atatürk bu millete kadın haklarını emanet etti. Teknolojiden hayatın her alanında, koşar adımlarla modernleşen, aydınlık bir ülkeye dönüştürdü. Kula kulluk etmeyi bitirdi Atatürk. Millete ‘Özgürsün’ dedi. ‘Fikri hür, vicdanı hür nesiller istiyorum’ dedi. Sonra adımlar devam etti. Özgürleşme ve demokrasi adına, benzer şekilde 1946’da, 50’de, hatta 83’te, demokrasi pekiştirecek önemli adımlar atıldı.
“Demokratik cumhuriyetimiz kriz içinde”
Cumhuriyetin 101. yılını idrak ettiğimiz bugün, ülkemiz büyük bir sınavdan, ağır bir sınavdan geçiyor. Demokratik cumhuriyetimiz, ne yazık ki kriz içinde. Özellikle bunun nedeni, yaklaşık 8 senedir, 2016’dan bu yana, Türkiye'nin tarihine ve demokrasi tecrübesine asla uymayan, tepeden inme bir rejimle karşı karşıya olmamızdır. Şaibeli bir referandumla Türkiye'ye dayatılan bu sistem, ülkemizin o güçlü tarihsel yolculuğunda kötü bir sapma anlamına geliyor. İşte bize dayatılan bu sistem, en önemli değerimiz olan güçler ayrılığını kaldırıyor, reddediyor. Parlamentoyu, milletin meclisini küçümsüyor. Milletin iradesini göz ardı ediyor. Adalet kurumlarını siyasetin aracına dönüştürüyor.
"Dayatılan bu sistem liyakat ilkesini kökünden ortadan kaldırıyor"
Özellikle sevgili gençler, bu sizi ilgilendiriyor. Cumhuriyetin temeli olan liyakat ilkesini kökünden ortadan kaldırıyor. Halbuki benim her genç evladım, ‘Ben çalışırsam hakkımı alırım’ diyebilmeli bu memlekette. ‘Ben çaba gösterirsem, hakkımı alırım. Çok çalışırsam, bu ülkenin her kademesine gelirim’ diyebilmeli. Birilerinin eşi, dostu, akrabası olmaya gerek yok. ‘Cumhuriyet, benim hakkımı verir’ diyebilmeli. Ama bunu ortadan kaldırdılar. Geri getireceğiz. Liyakati geri getireceğiz. Milletin evlatlarının hakkını geri getireceğiz.
“Hani ‘şahsım’ diye bir kelime var ya…”
İşte size ve bize dayatılan bu sistem, bir yandan ekonomik olarak ülkemizi yoksullaştırdı. Diğer yandan özgürlükleri, sözde güvenlik gerekçeleriyle kısıtladı. Bu, devletin ciddiyetini zedeliyor. Devleti ne yapıyor biliyor musunuz? Kişiselleştiriyor. Hani ‘şahsım’ diye bir kelime var ya; şahsıma dönüştürüyor. Halbuki devlet, şahsım olur mu? Devlet, milletin, milletin. Her gün değişen kararlar ve fikirlerle, ülkemizi sarsıyorlar, sersemletiyorlar. Türkiye'de herkes; devlet ciddiyetine, demokrasiye, özgürlüklere, eşitliğe, bir arada yaşamaya hasret hale getirildi. 86 milyonun gözü önünde, devletimizin, ne yazık ki köklü kurumları bir bir çürütülüyor. İktidara en yakın olanlar dahil, hiç kimse kendisini güvende hissetmiyor.
Edirne'den Kars'a, Sinop'tan Hatay’a, bu aziz topraklarda yaşayan 86 milyon vatandaşımız, kendini huzur ve güven içinde hissetmiyor. Evlatlarımız güvende hissetmiyor. Sağlığımızı güvende hissetmiyoruz. Adalete güvenimiz sarsılıyor. Eğitime inancımız sarsılıyor. Hastanelere bile güvenimiz sarsılıyor. Öyle değil mi? Evde, sokakta, işte, okulda, hastanede, mahkemede hiç kimse kendini güvende hissetmiyor. Her yerden çeteler fışkırıyor.
"Sorunlarımızın temelinde, milleti yönetenlerin milletten uzaklaşması yatıyor"
İşte sorunlarımızın temelinde, milletin egemenliğinin kısıtlanması yatıyor. Sorunlarımızın temelinde, milleti yönetenlerin milletten uzaklaşması yatıyor.
Yargıyı, bütün güç odaklarından bağımsız ve tarafsız hale getirmeliyiz. Yargının, siyaseti şekillendirmenin bir aracı olarak kullanılmasına asla izin vermeyiz. Bakın; atanmış bir siyasetçi, seçimle işbaşına gelmiş bir diğerine ‘ahmak’ derken dava açmayan yargı, sözü muhatabına iade edene dava açmamalı. Öyle değil mi?
Cumhuriyet, korkuya ve tehdide dayanan rejimlere benzemez. Cumhuriyet; onurlu, öz güvenli, erdemli insanların rejimidir. Cumhuriyet; bizim karakterimiz, en değerli mirasımızdır. Yaşasın Cumhuriyet. Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk. Yaşasın tam bağımsız ve güçlü mutlu Türkiye. Bayramımız kutlu olsun…"
“Sünnet, beden bütünlüğüne bir tehdit mi geleneğin vazgeçilmezi mi?”Yönetmen Ece Dizdar anlatıyor |
|