Efe Kerem Sözeri*
ABD’deki basın kuruluşlarının seçimlerden önce bir adayı desteklemeleri oldukça yaygın; fakat bu seneki durum her açıdan bir istisnaydı. Kurulduğundan beri sadece iki kez bir başkan adayını desteklemiş olan The Atlantic bu seçimde Demokrat Parti adayı Hillary Clinton’a desteğini açıkladı(dergi 1860’da Abraham Lincoln’u, 1964’te Lyndon B. Johnson’ı desteklemiş). Tarihinde hiçbir adayı desteklememiş olan ABD’nin en yüksek tirajlı gazetesi USA Today ise “Donald Trump’a oy vermeyin” diye biten bir başyazı kaleme aldı. Geleneksel olarak Cumhuriyetçi eğilimli gazetelerin bile destek verdiği Clinton karşısında yüksek tirajlı ulusal gazetelerin sadece ikisinden destek alabilenCumhuriyetçi Parti adayı Trump’ı, kendi oğlunun gazetesi New York Observer’ın editörleri bile başkanlık seçiminde desteklemedi.[1]
Türkiye’deki gazetelerin çoğu ise ABD’deki meslektaşlarının tam aksine Trump’ı destekledi. Medya patronlarının büyük ölçüde iktidarın kontrolünde olduğunu düşünürsek, Clinton yerine Trump’ı asıl tercih edenin Türkiye hükümeti olduğunu söylemek mümkün.
[kaynak: Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ve Bianet’in ortak yürüttüğü Medya Sahipliği İzlemeprojesi]
Peki Müslümanların ABD’ye girmesini engelleyeceğini defalarca söyleyen, ırkçı bir ABD başkan adayını AKP iktidarı nasıl ve neden destekledi?
Havuz medyasının Trump’a desteği, ABD’nin Suriye’deki Kürtlere silah vermeyi keseceği ve Pennsylvania’da yaşayan Fethullah Gülen’in iade edileceği umuduna yaslanıyor, bu uğurda Clinton’ı cinayetle bile suçlayan köşe yazarları ABD’nin aşırı sağcı medyasını aratmıyor.
Ulusal çıkar gazeteciliği
Can Ertuna ve Sarphan Uzunoğlu, Şubat 2015’teki Şah Fırat Operasyonu hakkında yayınlanan haberleri ve yazıları inceledikleri bir makalede, halkın haber alma hakkının değil, ulusal çıkarların belirleyici olduğunu bulmuşlardı.
ABD seçimlerinin haberleştirilmesi Şah Fırat’tan çok farklı olmalı, bilgiye erişim devlet tekelinde değil; ancak darbe girişimi sonrası totaliterleşen rejimin yazarları ABD seçimlerini bile “ulusal çıkar” penceresinden anlatıyorlar.
Bu yazı için mümkün olduğunca çok sayıda medya kuruluşunda ABD seçimleri hakkında çıkan köşe yazılarını derlemek, ve savunulan fikirleri, o medyanın iktidara göre pozisyonuyla karşılaştırmak istedim. Bu amaçla derlediğim veri setinde 39 farklı medya kuruluşundan 121 köşe yazısı yer alıyor.[2]
Veri setindeki kuruluşların 12 tanesi (yüzde 30’u), sahiplikleri itibariyle iktidara yakın; derlenen yazıların ise yüzde 58’i bu iktidara yakın gazetelerde yayınlanmış. İktidar medyasının sayıca az olmasına rağmen, o gazetelerden gelen yazı sayısının çok olması, bu medyanın gerçek hayatta da (örneğin gazete bayilerinde) yüksek ve yoğun temsilinden kaynaklanıyor: Medya Sahipliği İzlemeprojesinin bulgularına göre, iktidara yakın gazetelerin okuyucu payı yüzde 52.
İçeriklerini karşılaştırabilmek için bu 121 yazıyı okuyarak, hangi başkan adayını desteklediklerine göre üç kategoriye ayırdım:
Clinton-taraftarı: Hillary Clinton için olumlu veya Donald Trump için olumsuz,
Trump-taraftarı: Donald Trump için olumlu veya Hillary Clinton için olumsuz,
Yansız: İki adayın da olumlu ve/veya olumsuz yanlarını birlikte ortaya koyan, net bir taraf tutmayan.
Veri seti içinde iktidara yakın medyada yayınlanan 71 yazının yarısı Trump-taraftarı, çeyreği Clinton-taraftarı, geri kalanlarsa Yansız yazılar. Bu yazı içinde “muhalif medya” olarak belirttiğim ve doğrudan iktidar kontrolünde olmayan medya kuruluşlarında yayınlanan 50 yazı ise bu üç kategoriye yaklaşık olarak eşit şekilde dağılmış.
İktidar medyasındaki taraflılık Trump’ın ne kadar övüldüğü değil, ne zaman övüldüğü ile de alakalı.
Aşağıdaki grafik, Donald Trump’ın Cumhuriyetçi Parti ön seçimlerinde birinci çıktığı Mart 2016 tarihinden (yılın 10. haftasından) itibaren, iktidar ve muhalif medya kuruluşlarında adayların nasıl ele alındığını gösteriyor. 0 (sıfır) çizgisinin üstü, o hafta Trump’ı öven yazıların, 0 çizgisinin altı ise Clinton’ı öven yazıların ağırlıkta olması demek. Mavi ile gösterilen muhalif medya kimi zaman Trump’ı, kimi zaman Clinton’ı öven yazılara yer vermiş (tüm yazıların ortalaması 0’a oldukça yakın), sarı ile gösterilen medya ise özellikle Ağustos başından itibaren kararlı bir şekilde Trump’a destek vermiş.
Grafik, yukarıda özetlediğim dağılımı da doğruluyor: Muhalif medyada bir hafta içerisinde ABD seçimleri hakkında üç yazı okuduysanız, bunların biri Trump’ı, biri Clinton’ı övmüş, biri ise iki adayı da dengeli şekilde ele almış. İktidar medyasında ise daha fazla Trump övgüsü ve daha az dengeli yazıya yer verilmiş.
Mavi çizginin aşağıya indiği, yani muhalif medyada Clinton’ı öven yazıların ağırlık kazandığı 40. ve 43. haftalar, adayların televizyonda karşılıklı tartıştığı ilk ve son programlara denk geliyor. Bu tartışmalarda Clinton’ın Trump’tan daha iyi bir performans sergilediği konusunda genel bir kanı var.
Ancak iktidar medyasında Trump’ın Ağustos başından itibaren istikrarlı bir şekilde övülmesini ABD’deki gelişmelerle açıklamak pek mümkün değil. Bunun için Türkiye dinamiklerine bakmak gerekiyor.
Daha geçtiğimiz Haziran ayında bizzat Erdoğan, Trump’ı İslamofobik olmakla eleştirmiş, Doğan Holding tarafından inşa edilen ve 2012 yılında açılışını yaptığı Trump Towers İstanbul projesinden “Trump” isminin çıkartılmasını istemişti.[3]
[Görsel: “Başbakan Erdoğan Trump Towers'ı açtı”, 19 Nisan 2012, Posta.]
Aralık ayında ise Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın Daily Sabah’taki yazısında “Dünyanın küçük Trump’larının ırkçılık yarışı” ifadesini kullanmıştı. Bugün Trump’ı övmeye doyamayan gazeteler, Trump’ın Müslümanlara yönelik nefret söylemi için o günlerde Aydın Doğan’ı yerden yere vuruyorlardı: “Aydın Doğan'a Trump tepkisi!” (12 Aralık 2015, Sabah), "Aydın Doğan'ın İslam düşmanı ortağı Trump sessizliği" (11 Aralık 2015, Yeni Akit).
Darbe girişiminin ardından çıkan yazılarda ise bunlar değil, Clinton’ın Gülen’i Türkiye’ye iade etmeyeceği ve Kürtleri silahlandıracağı işleniyor; Trump’ı ulusal çıkarlara uygun şekilde, ırkçı ve İslamofobik söylemini görmezden gelerek övmek için büyük bir çaba sarf ediliyor.
Irkçı ama...
“Trump… oy uğruna ayrımcı açıklamalar yapıyor. Ama ben bir yandan bize gülümseyip bir yandan da terörist Gülen'den yüklü seçim bağışları alan Hillary Clinton'dansa, 15 Temmuz darbesinde açıkça Türkiye'ye övgüler yağdıran Trump'ı tercih ediyorum. En azından sinsi değil.” (Melih Altınok, 30 Temmuz, Sabah)
"Irkçı, faşist, Müslüman düşmanı falan filan; hülasa, gırtlağına kadar kötücül düşüncelere batmış bir adam. Ve fakat, çok renkli bir kişiliğe sahip." (Salih Tuna, 13 Ağustos, Yeni Şafak)
“Müthiş bir kampanya ile Doğululara "İslam karşıtı" Batılılara ise "Hıristiyan düşmanı" olarak lanse ettiler Trump'ı... Trump sinir bozucu olabilir ama tüm ABD derin devleti, Türkiye düşmanı siyasiler, ana akım medya, üstelik de tüm dünyada ona yükleniyorlarsa destekledikleri Hillary Clinton'dan yeğ olduğu aşikâr.” (Melih Altınok, 13 Ağustos, Sabah)
“Trump ırklara değil göçmenliğe karşıdır, ABD’ye yeni göçmen gelmesini istemiyor. Ayrıca terör olayları yaşanan İslam ülkelerinden ABD’ye girişlerin yasaklanmasını öneriyor. Bu görüşü İslamofobi olarak niteleniyor. İslamofobi, İslam korkusu demektir. Olabilir, Trump Müslümanlara karşı bizim şiddetle karşı çıktığımız bu tür hisler besleyebilir. Peki, Hillary Clinton ne tür hisler besliyor? Bunu anlamak için niyet okumaya da gerek yok. Kendisinin bakan iken yaptıkları da, politik ortağı olan Obama’nın çizgisi de ortada. Kim olursa olsun, kanunsuz, hukuksuz öldürülüp uçaktan denize atılan bir insanoğlunu keyifle seyreden Hillary imajını televizyondan izlediniz mi?” (Kayahan Uygur, 29 Eylül, Güneş)
“Trump yalancılıkta bile samimi!” (Sevilay Yükselir, 7 Kasım, Habertürk)
İşin doğrusu, Trump’ın Müslümanlara dair açıklamaları öylesine kışkırtıcı ki, IŞİD (DAEŞ) kendi propaganda videolarında Trump’ın sözlerini Batı’nın İslam düşmanlığına örnek gösteriyor. Fakat bunu görmek istemeyenler için doğrunun uzun süredir bir hükmü yok.
Trump medyası, Trump kadar yalancı
Trump’ın 2015 boyunca söylediği yalanlar, siyasetçilerin beyanlarını inceleyen PolitiFact sitesinde yılın yalanı olarak seçilmişti, 2016 boyunca söylediği yeni yalanlarla ile bu yılın ödülünü de başkan olarak alır muhtemelen. Ama bizim için asıl vahim olan, iktidar medyasının Trump üzerinden yeni yalanlar üretmesi.
Trump kullanılarak üretilen yalanlar arasında en yaygın kabul göreni, hiç şüphesiz, Trump’ın Türkiye’deki darbeyi ABD gizli servisi CIA’in yaptığını söylediği iddiası. Bu iddiayı, hem haberi yazdığı iddia edilen gazeteci yalanladı, hem de Sabah’ın Washington muhabiri Ragıp Soylu Politico editörleri ile görüşüp yalanladı.
Tüm bunlara rağmen, A Haber, Star, Son Haber, Yeni Akit, Türkiye Gazetesi, Turkish NY, Haber 10, Vatanve Haber 7 üç ay önce yayınladıkları bu yalan haberi hala silmiş değiller. Veri setinde yazılarını incelediğim İlnur Çevik, Kayahan Uygur ve Abdurrahman Dilipak dışında Tamer Korkmaz (iki kez), Necati Özfatura, Taha Dağlı ve Murat Çabas gibi köşe yazarları da takip eden aylarda bu iddiayı köşelerinde yazmışlar.
Başka bir yalan, Clinton’ın başkan yardımcısı adayı Tim Kaine’in Erdoğan’ı devirip yerine Gülen’i getirmek için mektup yazdığı iddiası, Twitter’da Serkan İnci tarafından yayıldı. Sabah muhabiri Soylu tarafından benzer şekilde kaynağından yalanlanmasına rağmen, Sabah yazarı Haşmet Babaoğlu iki ay sonra bütün köşesini bu sahte mektuba ayırdı.
Tüm yalanlar arasında en sıra dışı olansa, Clinton’ın en az dört tane cinayetin azmettiricisi olduğunu iddia eden Hilal Kaplan’ın yazısı. Medya alanında çalışan akademisyenlerin Facebook’taki bilgi kirliliği problemine örnek gösterdikleri yalan haberleri doğruymuş gibi yazan Kaplan’ı Teyit.org, Snopes.com(iki kez), ve MediaMatters.org yalanlıyor.
Kaplan’ın hala yayında olan yazısı şöyle bitiyor: “Olur ya birisi daha, kendisine yönelik oryantalist bakışından ötürü, ülkemizin en kutuplaşmış, en seviyesiz, en niteliksiz yerlerden biri olduğunu söylerse, o 'kendini bilmez'in kafasına işte bu yazıyı 'vurabilirsiniz.'” (Hilal Kaplan, 7 Kasım, Sabah)
İktidar medyasının hali özetle bu, neresinden tutsanız elinizde kalır.
Trump kazanınca, biz de kazanmış sayıldık mı?
İktidar medyası içinde daha makul olan yazarlar, göreve resmen başladığında Trump’ın bazı sözlerini tutamayacağının farkında. ABD dış politikasının bugünden yarına değişmediğini hatırlatırken, Obama’nın seçilmeden önce verdiği Ermeni Soykırımı’nı tanıma sözünü (Türkiye ilişkileri gözeterek) tutmamasını örnek veriyorlar.
Bu durumda, Türkiye’nin PYD ve Gülen problemlerinin Trump’ın seçilmesiyle çözüleceğini beklemek pek gerçekçi değil. Çünkü Trump gerçek anlamda izolasyonist bir dış politika belirlese bile, Türkiye yine Suriye’de Esad’la (ve Rusya’yla, ve İran’la), içerde ise Gülen Cemaati’nden çok daha büyük bir sosyal muhalefet ile karşı karşıya. Trump arkasını dönünce Türkiye’nin güvenlik ve insan hakları sorunları kaybolmuyor.
İktidar ve medyası, kendi sorunlarımızı bize hatırlatmayacak, kendi işine bakacak bir liderin seçilmesiyle mutlu oluyorsa, Türkiye - ABD ilişkileri yeniden tanımlanmalı. Dost, halbuki, acı söylemeli.
Notlar:
[1] Vocativ’de yayınlanan bir değerlendirme, Observer’ın Trump’a verdiği asıl desteğin, Trump’ı zor durumda bırakacak haberleri yayınlamamak olduğunu iddia ediyor.
[2] 141 farklı medya kuruluşundan köşe yazılarını derleyen Qoshe sitesi içinde ABD seçimleri ile doğrudan ilgili olan yazıları Google arama motorunda listeledim. Hürriyet gibi, köşe yazılarının başka internet sitelerinde, mesela Qoshe’de, bütünüyle yayınlanmasına izin vermeyen mecraları da gözden kaçırmamak için arama kriterlerimi o yayınların kendi internet siteleriyle genişlettim. Kullandığım veri toplayıcı yazılımın farklı zamanlarda derlediği sonuçları da birleştirdim. Bu yöntem 150’nin üzerinde köşe yazısı derlemiş olsa da, bunların bir bölümünü kapatılan haber siteleri nedeniyle okuyup kodlamam mümkün olmadı. Her durumda, elde ettiğim verinin Türkiye basınını eksiksiz bir şekilde temsil ettiğini iddia edemem. Sadece, ortalama bir okuyucudan biraz daha detaylı bir değerlendirme yaptığımı söyleyebilirim. Veri toplama ve analizi konusundaki eleştirilerinizi ve önerilerinizi e-posta adresime yazarsanız çok sevinirim.
[3] Erdoğan’ın da hakkını verelim, kendisi Türkçe olmayan “towers, mall, food court” gibi kelimelere karşı olduğu için, daha 2012’de “Trump Towers”daki “Towers” kelimesini eleştirmişti, fakat o zamanlar “Trump” kısmına bir itirazı yoktu. Trump’ın da hakkını verelim, Türkiye siyaseti karışık. Erdoğan kurdele keserken fotoğrafın iki ucunda yer alanlar, dönemin valisi Hüseyin Mutlu ve Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın “Fetö” üyesi olmaktan tutuklandılar (Çapkın bu yazı yayına hazırlanırken serbest bırakıldı). Doğan’ın gazetesi Hürriyet’i Eylül 2015’te AKP gençlik kolları bastı, darbe gecesi Erdoğan CNNTürk’te canlı yayına çıktı, Doğan Yayın başkanı Mehmet Ali Yalçındağ ise Berat Albayrak’ın e-postalarında Erdoğan’a bilgi sızdırdığı ortaya çıkınca istifa etti.
Bu yazı ilk olarak P24’te yayımlanmıştır.